HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm süreci ve akil insanlar heyetiyle ilgili dikkat çekici ifadeler kullandı. Demirtaş, “PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı. Ama Erdoğan buna izin vermedi” dedi.
5 yıldır tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la cezaevinde ilk yüz yüze röportaj gerçekleştirildi.
Kısa Dalga’dsn Beril Eski, Demirtaş’la 14 Ekim Cuma günü Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin avukat görüşme odalarında buluştu ve röportaj yaptı.
Demirtaş, röportajında önemli mesajlar verdi. Özellikle çözüm süreci ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilişkin sözleri uzun süre konuşulacak türden.
‘BÜNYESİ DEMOKRASİYE KARŞI ALERJİK’
Bir soru üzerine, Erdoğan’ın Temmuz ayında Diyarbakır’a yaptığı ziyarette çözüm sürecini sahiplenen açıklamalar yapmasına değinen Demirtaş, “Çözüm sürecini bitirdiği için Erdoğan’ın bin pişman olduğundan da eminim. Çünkü o günden beri bir daha toparlayamadı. Kaybettiği meşruiyetini otoriterleşerek telafi etmeye çalıştı. Zaten bünyesi demokrasiye karşı alerjik. Son beş altı yılda iyice savruldu ve geri dönülemez şekilde kaybetti. Artık adı tarihe otoriter bir lider olarak yazılmış ve bitmiştir” yanıtını verdi.
‘ÇÖZÜM SÜRECİNİN EKSİKLİĞİ ŞEFFAF OLMAMASI, TBMM’YE TAŞINMAMASIYDI’
Demirtaş, “Çözüm sürecinde yanlış giden neydi?” sorusuna ise tartışma yaratacak bir yanıt verdi. Demirtaş’a göre PKK’nin silahları bırakmasına ramak kala Erdoğan çözüm sürecini bitirme kararı aldı. Demirtaş’ın bu soruya yanıt şöyle: “Bunu daha önce de çok konuştuk. En büyük eksiklik, çözüm sürecinin yeterince şeffaf olmaması, kamuoyuna ve halka mal edilememesi ve TBMM’ye taşınamamasıydı. Çözüm sürecinden kurumsal olarak sorumlu olanlar kişiler değil TBMM olmalıydı. Ancak biz o dönemde maalesef ki bunu aşamadık. CHP’yi sürece dahil edip meseleyi Meclis’e taşımak için çok uğraştık. Ancak hep engellerle, bariyerlerle karşılaştık. Örneğin, Erdoğan her şey kendi kontrolünde olsun istiyordu. Düşünün ki HDP’nin eş genel başkanları olarak çözüm sürecinde bir defa bile Erdoğan ile yüz yüze görüşemedik.
‘PKK’NİN SİLAHLI MÜCADELEYİ BIRAKMASINA SADECE ON GÜN KALMIŞTI’
Türkiye toplumu şundan emin olsun ki, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı. Ama Erdoğan buna izin vermedi. Akil İnsanlar Grubu adlı sivil grup, son bir defa İmralı’ya gidecekti. Oradan silahların tümden devre dışına çıkarıldığı mesajını alıp gelecekti. Gerisini artık demokratik siyasetle ve parlamentoda hep birlikte çözecektik.
Kalıcı barışın kendisine ve partisinin oy oranına olumlu yansımayacağını görünce süreci bitirdi, Erdoğan. Akil İnsanlar Grubunun İmralı’ya gitmesine engel olan Erdoğan’dır. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sözü bütün bunlardan sonra gelmiştir.
‘BEYEFENDİ ÇOK KARARLI DEDİLER’
Büyük bir çarpıtmayla, sanki süreci benim bu sözüm bitirmiş gibi yansıtarak yalan söylüyorlar. Akil İnsanlar son bir defa İmralı’ya gitsin ve silahlar devre dışı kalsın diye Dolmabahçe Mutabakatından sonra on iki defa dönemin İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve MİT müsteşarıyla görüşerek Erdoğan’ı ikna etmelerini istedik. Ancak hiçbiri onu ikna edemedi. ‘Beyefendi çok kararlı’ dediler. ‘Süreç bitmiştir’ dediler. Ölümler olmasın diye tabiri caizse yalvardık adeta. Ama Nuh dediler, peygamber demediler. Çünkü çatışmanın ve kanın milliyetçiliği tırmandırıp oylarını artıracağına iman etmişlerdi.
‘ÖCALAN SİLAH BIRAKTIRMAYA HAZIR OLDUĞUNU MEKTUPLA YAZDI, ADALET BAKANINDAN BİZZAT DUYDUM’
Ne yazık ki hala farklı düşünmüyorlar. Yeni bir Suriye savaşı ile seçimde oy artırma hesabı yapıyorlar. Oysa biz o dönemde barışı sağlayabilseydik bu ölümleri durdurabilseydik emeği geçenlerin, mecazi anlamda söylüyorum, heykelleri dikilirdi. Ben, ‘Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dediğimde tam da bunu kast etmiştim. Çünkü o konuşmayı yaptığım gün, Öcalan’ın iki mektubu Erdoğan’ın elindeydi. Bu mektuplarda Öcalan silahları bıraktırmaya hazır olduğunu söylüyordu. Ve ben bunu o dönemin Adalet Bakanı’nın ağzından bizzat duymuştum. Şimdi utanmadan sıkılmadan, o konuşmayı aleyhime kullanıyorlar, bundan dolayı yargılanıyorum, Erdoğan mitinglerinde bu konuşmanın videosunu izletiyor. Oysa neyi kast ettiğimi hem Erdoğan hem bütün devlet yetkilileri çok iyi biliyor.
Öcalan silahları bıraktıracak ve elbette ki mecazi anlamda ‘heykeli dikilecek’ demiştim. İşte çözüm sürecinin şeffaf olmamasının manipülatif sonuçlarıdır bunlar.”
‘KEŞKE SİYASETE BULAŞMASAYDIM DEDİĞİM ZAMANLAR OLDU’
Selahattin Demirtaş, “Bir baba olarak hiç muhasebe yapıyor musunuz? Keşke siyasete bulaşmasaydım, sıradan biri olsaydım, ailemin çocuklarımın yanında olsaydım diyor musunuz?” şeklindeki soruya ise yine tartışma yaratacak bir cevap verdi. Halihazırda Kürt siyasetinin en önde görünen ismi olarak Demirtaş, temsili siyasetin kendisini sınırladığını, edebiyatta kendini daha özgür hissettiğini söyledi.
Demirtaş’ın cevabı şöyle: “Verdiğim röportajlarda, kitaplarımda yazdığım ve yoğunlaştığım konularla ilgili çok fazla detaya girmemeyi tercih ediyorum. Çünkü zaten detaya girmek için yazdım bu kitapları. Ve elbette okur kitaplarımdan ne anlamışsa anlatabildiğim de odur. Toplumsal, siyasi, ekonomik, ailevi veya bireysel birçok konuyu kitaplarımda anlatmaya, işlemeye gayret ettim. Ama ne kadar anlatabildiğime ben değil okurlar karar verecek.
‘Siyasete bulaşmasaydım keşke’ dediğim zamanlar oldu elbette. Ama bunu hapisteyken hiç düşünmedim. Hapisten önce düşündüğüm zamanlarda. ‘Keşke bulaşmasaydım’ dediğim şey de demokrasi ve özgürlük mücadelesi değil, milletvekilliği ve eş genel başkanlıktır.
Yoksa ben bir mücadele insanıyım ve bundan asla pişman değilim. Sanırım temsili siyaset beni pek sarmadı. Ben koltuk, makam insanı değilim galiba. Bunlar beni sınırlayan ve daraltan şeylermiş gibi hissediyorum. Siyasi mücadeleyi daha özgürce ve kendi bildiğim, inandığım şekilde yürütmeyi tercih ediyorum. Oysa partiler her zaman sınırlayıcı ve denetleyicidir. Bu nedenle edebiyat bana daha fazla özgürlük hissi veriyor ve kendimi orada daha mutlu hissediyorum.
Asla sıradan biri olmayı düşünmedim. Suya sabuna dokunmayan biri olsaydım, içinde yaşadığımız dünyada olup bitenlere sırtımı çevirseydim, sanrım en çok eşim ve kızlarım bundan utanırlardı. Biz ailecek böyle daha mutluyuz. Kızlarım artık büyüdüler ve daha birkaç ay önce ben de mektupla bu soruyu onlara sordum. Mealen, “Benden memnun musunuz?” diye sordum. “Eh işte, idare edersin” dediler. Buraya gülen yüz koyun. (Gülüyor) Benimle gurur duyuyorlarmış, sarayda olmamdansa hapiste olmamı tercih ediyorlarmış.”