Tacize uğramış biriyle daha konuştuğunu belirten Terkoğlu, şunları yazdı:
“İ.S., bugün 24 yaşında, öğrenci. İki yıl önce, yazları çalışabileceği bir iş bakıyordu. Sadullah Alagöz’le bu sayede tanıştı. Saat 17’de görüşmeye çağrıldı: ‘Sekreter yanıma gelip yukarıda Sadullah Alagöz’ün beklediğini söyledi, şaşırdım, kafede garson olarak çalışmak için sahibiyle görüşmek saçmaydı.’
10-15 dakika iş hakkında konuşmuşlar. Devamını İ.S. şöyle anlatıyor:
‘Sonra daha özel muhabbetlere girmeye başladı. Kendi gücünden ve buralara nasıl geldiğinden bahsetti. Ardından telefonunu açarak bana iktidardaki isimlerle fotoğraflarını göstermeye başladı, içinde tanımadığımız insan yok. Belediye başkanlarından tutun da güçlü bakanlara kadar. Yaptığı yardımları, iftarları bunları açarak gösterdi. ‘Yardım yapıyorum ki fazlasını misliyle alıyorum’ dedi.’
Alagöz’ün sohbeti getirdiği yeri İ.S. şöyle aktarıyor:
‘Sen de küçücük bir şeyden feragat ederek istediğin mevkiye gelebilirsin. Aileni düşünsene, seni masa başı bir işte çalışırken görüp gurur duymalarını mı istersin, yoksa bir kafede komi olarak çalıştığını mı görmelerini istersin? Masa başında çalışmak istiyorsan benimle birlikte olmalısın.’
Anlattıklarından şu dikkatimi çekti: ‘Ankara Emniyet müdürü gelecek iki saat sonra bu iki saatte istediğimizi yapabiliriz’ dedi.’
İ.S’nin en ağırına giden ise buna tahammül etmesi olmuş:
‘Bir saati geçkin bu sözlü taciz içerisinde hiçbir şey yapamadım. Başımı salladım, konuşmasını dinledim. Kapı içeriden kilitliydi. İzin isteyerek kalkmak istedim. İhtiyacım olan şey için (iş) bunlara göz yummuş olmak, dinlemiş olmak o kadar zoruma gitti ki, bunları kelimelerle ifade dahi edemiyorum. (…) Hoşça kalın dedikten sonra en ağrıma giden şeyi söyledi: ‘Şu an burada benim bu teklifimi kabul edip yatmış olsaydın seni özel şoförüm evine kadar bırakabilirdi ama sen kabul etmedin şimdilik bir buçuk saatlik dolmuşa mecbursun.’
İ.S. her şeye rağmen o odadan çıktığını anlatıyor. Devamını şöyle aktarıyor:
‘Hayatımdaki en uzun yolculuğu yaşayarak eve gittim. Halime acıdım. Yataktan çıkamadım. Ben ağladıkça annem ağladı. Özür diledi. Güçlü olamadığımız için, paramız olmadığı için özür diledi. Annemi de kardeşimi de o kadar çaresiz görmemiştim hiç.’ (…)”