Koruköy’den çıkabilenler 12 gündür süren dehşeti tüm detaylarıyla anlattı.
Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde gözaltına alınıp dün bırakılan A.E., 12 gün boyunca yaşadıklarını dihaber’e anlattı. Ölümle tehdit edildiğini belirten A.E., işkence edildiğine dair fotoğrafları ortaya çıkan ve hala Mardin Devlet Hastanesi yoğun bakım servisinde tutulan Abdi Aykut’u 7 yıldır tanımasına rağmen Kobra’ya konulduğunda kendisini tanıyamadığını söyledi. A.E.’nin söz ettiği Abdi Aykut, dün işkence edilmiş fotoğrafıyla birlikte Meclis gündemine taşınmıştı.
“BENİ KALKAN GİBİ İÇERİ ATIYORLARDI”
Yasak başlamadan önce köyde misafirliğe gittiğini söyleyen A.E., sokağa çıkma yasağının başlaması nedeniyle misafir olarak gittiği evden çıkamadığını kaydetti. Yasağın dördüncü gününde misafir olduğu evin askerler tarafından basıldığını söyleyen A.E., “Bulunduğum evde iki çocuk, anne baba, yaşlı bir kadın vardı. Evde arama yaptıktan sonra beni yanlarına aldılar ve köyde beni de kendileriyle birlikte gezdirdiler. Beni kendileriyle gezdirirken, evlerin kapılarını kırıp ilk önce beni içeri atıyorlardı. İçerde birilerinin olup ateş açacağını düşünerek beni kalkan olarak kullanıyorlardı. Bir şey olursa ilk önce bana olması için bunu yapıyorlardı. Daha sonra ben yine misafir olduğum eve geri döndüm. Bu dört gün boyunca bir kere büyük bir patlama sesi duydum” dedi
‘ÇARŞAFLI KADINI ÇIPLAK ARAMAYA ZORLADILAR’
Askerlerin çarşaflı bir kadını çıplak aramaya zorladıklarını söyleyen A.E., kadının karşı çıkması üzerine askerler tarafından şiddete uğradığını aktardı. Abdi Aykut’un evinin yakıldığına bizzat tanık olduğunu dile getiren A.E., “Daha sonra evleri onlara göstermem için zırhlı araca bindirildim. Zırhlı aracın kamerasından birkaç askerin Abdi Aykut’un bahçesinde bir şey yaktıklarını gördüm. Hepsi başında duruyordu ve tahmin ettiğim kadarıyla yakılan bir insan cenazesiydi. Çarşaflı bir kadının üstünü aramak isterken, kadının karşı çıkmasına karşılık onu da dövdüler ve zorla çarşafını kaldırıp çıplak arama yaptılar” diye aktardı.
‘AHIRA KOYUP İŞKENCE YAPTILAR’
Yasağın 5’inci gününde misafir bulunduğu eve yakın bir evde askerler tarafından gözaltına alınmaya çalışılan bir kadının Türkçe bilmediği için askerlere kendi ismini verdiğini söyleyen A.E., anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Kadın yardımcı olmam için askerlere benim ismimi vermiş. Askerler gelip beni evden alarak oraya götürdü. Kadını gözaltına aldıktan sonra beni de gözaltına aldılar. Gözaltına aldıkları yerde beni dövmeye başladılar. Yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olan başka bir evin ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. 10 dakika boyunca bana işkence yaptılar. Ahıra götürdüklerinde 5 asker tekmelerle kafama, karnıma ve ayağıma vurdu. Bunu 20 dakika boyunca sürdürdüler. Tekmelerden sonra ahırda bulunan sopalarla ayaklarıma vurdular. Ahırın üstünde bulunan evin balkonuna götürdüler. Üstümdeki elbiseleri çıkarıp o şekilde yaklaşık iki saat beklettiler. Daha sonra o evin içinde bulunan bir odaya götürüp yaklaşık 20 askerin içinde buldum kendimi. Bu askerler yarım saatten fazla tekmelerle yumruklarla bana işkence ettiler. Gece geç saatlerde bulunduğum odanın kapısına bir nöbetçi bırakarak gittiler.”
EVLER YAĞMALANDI
16 Şubat sabahı uyandığında askerlerin kendi aralarında “Biz bu sığınakları bulacak teknolojiye sahip değiliz. Köpeklerle de arayarak bulamayız” diye konuşmalarını duyduğunu söyleyen A.E., birçok evi de yağmalamaya başladıklarını, köylülerin evlerindeki kullanılmamış battaniyelerini, elektrikli sobalarını ve televizyon gibi eşyalarını çaldıklarını kaydetti. Askerler tarafından kullanılan evlerde televizyon bulunmaması halinde evlere televizyon aramaya çıktıklarını ekleyen A.E., “Bana ‘Hangi evde UFO ve elektrik sobası var?’ diye sordular. Bilmediğimi söyleyince tekrar beni dövmeye başladılar. 4-5 kişi beni dövdükten sonra 4-5 kişiden oluşan başka bir ekip geliyordu. ‘Ben yoruldum biraz da diğeri dövsün’ diyorlardı” dedi.
‘YÜZLERİNİ GÖRSEM TANIRIM’
O gün akşama doğru askerlerin “Komutanım” dediği birinin yanına götürüldüğünü söyleyen A.E., tüm askerlerin yüzünün kapalı olduğunu belirtti. Yalnızca komutan ve onun yardımcısının yüzlerinin açık olduğuna dikkat çeken A.E., “Şu an bile yüzlerini görsem tanırım. Komutanın bulunduğu odaya girdiğimde, odayı kendine göre düzenlemiş, minderlerin üzerinde oturuyordu. Komutan odaya ilk girdiğimde (PKK’lileri kastederek) ‘Yerlerini söyle’ dedi. Bilmiyorum deyince boğazımı tutup boğmak istedi. Daha sonra hakaret ederek sadece tişörtle olduğum halde gecenin soğuğunda yaklaşık iki saat beni dışarda beklettiler. Lavaboya gitmek istediğimde de izin vermediler. İki saat beklettikten sonra yine ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. Burada da beni sırt üstü yatırarak, yaklaşık 20 asker karnıma tekmeler vurdu” diye konuştu.
‘SİLAH NAMLUSUNU AĞZIMA KOYDULAR’
17 Şubat günü öğlene doğru köyün çevresinde bulunan arazi ve dağlık alanda gezdirildiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisinden köyün girişinde bulunan 3 tane mağaraya girmesini istediklerini aktardı. Kendisini kalkan olarak kullandıklarını söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Önce mağaraya gönderiyorlardı, sonra da mağarada bulunan taşları kaldırmamı istiyorlardı. Her üç mağarada da hiçbir şey yoktu. Daha sonra köyde bulunan tek ilkokulun yanındaki tahminen 5-6 metre yükseklikte olan kayalıktan beni iterek attılar. Yere düşünce sersemlemiştim. Yanıma gelip silahın namlusunu ağzıma koyarak, ‘Yerlerini söyle, yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Bilmiyorum dedikten sonra kendileri yine kayalığın üstüne çıkarak, benden koşup kendilerinden uzaklaşmamı istediler. Yalnız ben sersemleştiğim için koşamadım. Yaklaşık 5 metre gittikten sonra sırtım onlara dönük yere çömeldim. Yine uzaktan bağırarak ‘Yerlerini söyle yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Tekrardan bilmiyorum deyince ateş açtılar. Bana yakın mesafe nişan alarak, 4-5 el ateş ettiler. Daha sonra beni köyün bağ ve bahçelerinde gezdirdiler. Akşama doğru tekrar beni iki gece kaldığım ahırın üstündeki odaya götürdüler. Belli bir süre sonra telsizle komutanları olduğu tahmin ettiğim biriyle konuşarak, ‘Bu kadar dövmemize rağmen bir şey bilmediğini söylüyor. Bunu sevk edelim’ dediler.”
‘7 SENEDİR TANIDIĞIM ABDİ AMCA TANINMAZ HALDEYDİ’
Üç gün boyunca aç ve susuz bırakıldığını dile getiren A.E., askerlerin kendisini sevk etmeden de döveceklerini söyleyerek, tehdit ettiklerini kaydetti. Yaklaşık 20 dakika askerler tarafından dayak yediğini aktaran A.E., ” Sonra bulunduğum evden tahminen 250 metre uzaklıkta bulunan Kobra’nın yanına götürene kadar sırtıma ve enseme vurdular. Kobra’ya ilk aldıklarında Abdi amcayı gördüm (Abdi Aykut). Ancak ilk esnada kendisini tanıyamadım. O kadar işkence etmişlerdi ki 7 senedir tanıdığım Abdi amca tanınmaz haldeydi. Beni içeriye alan asker ‘Bunu tanıdın mı? Bak bu Abdi’ deyince onu tanıdım.”
‘M16 NAMLUSUYLA KARNIMA VURDULAR’
Kobra’da bulunan Abdi Aykut’un elini tutarak şişmiş olan karnının sol tarafına götürdüğünü söyleyen A.E., “Bana ‘M16 namlusuyla karnıma vurdular’ dedi. Bunun dışında korkudan birbirimizle konuşamadık. Daha sonra yanımıza Sabri Bayhan’ı getirdiler. Yüzünden askerlerden çok korktuğu belli oluyordu. Üçümüzü kobrayla köyün içinde gezdiriyorlardı” dedi.
KÖYLÜLERİ TAZİYE EVİNİN ÖNÜNDE TOPLADILAR
Taziye evine götürüldüklerini söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Kobra’nın kamerasından köydeki bütün insanları oraya topladıklarını gördük. Belli bir süre bizi gezdirdikten sonra üst rütbeli bir komutan olduğunu düşündüğüm biri eldivenlerini takarak, Abdi amcaya o haldeyken yumruk attı. Kobra’nın içinde Abdi amcayı tekrar döveceklerini söylediklerini duydum. Daha sonra Abdi amcayı ve Sabri abiyi çıkararak karargah olarak kullandıkları bir eve götürdüler. Ben tek başıma yaklaşık 10 dakika kaldıktan sonra ikisini de tekrar getirdiler. Sabri geçen 10 içinde dayaktan yüzünün rengi değişmişti. Abdi amcayı ise kendinden geçmiş bir vaziyette getirdiler. Abdi amca ‘Hastaneye gitmeliyim’ diye sayıklıyordu. Yaklaşık bir buçuk saat yine karargah olarak kullandıkları başka bir evde bizi beklettikten sonra Nusaybin İlçe Jandarma Karakolu’na götürdüler.”
DOKTOR ‘BİR ŞEYİN YOK’ DEDİ
Karakolda yarım saat kaldıktan sonra Abdi amcanın durumunun kötü olduğunu ve onu hastaneye götürmelerini talep ettiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisine “Bırak şerefsiz ölsün” diye cevap verildiğini aktardı. Yaklaşık yarım saat sonra Abdi Aykut ve Sabri Bayhan ile birlikte hastaneye götürülmek üzere karakoldan çıkardıklarını söyleyen A.E., sözlerini şöyle sürdürdü: “Minibüse doğru giderken, doğru düzgün yürüyemez haldeki Abdi amcanın koluna girmek istedim. Ancak beni ittiler ve koluna girmeme izin vermediler. Hastanedeki doktor, ‘Neyin var?’ diye sorduğunda ayağımda, karnımda ve vücudumun birçok yerinde şişlik, morarma ve ağrı olduğunu söylememe rağmen doktor, ‘Bir şeyin yok’ dedi. Doktor bana ne olduğunu sorduğunda korkudan askerlerin 3 gün boyunca beni döverek işkence ettiklerini söyleyemedim, düştüğümü söyledikten sonra doktor ilaç veya ağrı kesici vermeden beni gönderdi. Üçümüz doktora göründükten sonra tekrardan karakola götürüldük.”
KARAKOLDA CENAZE FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİLER
Karakola getirildiklerinde daha önceden köyde gözaltına alınan 8 kişinin kaldığı bir odaya alındıklarını vurgulayan A.E., “5 gün boyunca karakolda kaldım. Karakolda 5 gün boyunca bize verdikleri bir parça ekmek boğazımdan geçmedi. Arada bir bulunduğumuz odanın önüne gelip, bize hakaret eden askerler, köyde çekilen fotoğrafları telefonlarından göstererek, ‘Bakın işte bunlar sizin evden çıktı, bu senin evinin yanındaydı’ gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Gördüğüm 3 tane fotoğrafın birinde bir sığınak vardı. Diğer fotoğrafta ise vücudun karın bölgesinin üstü ve yüzünde kan olan bir erkek cenazesi vardı. Üçüncü bir fotoğrafta ise askerlerin reklam yapmak amacıyla köylülere dağıttığı su vardı. 22 Şubat’ta beni bırakacaklarını söylediler. Avukat olmadan ifademi alıp beni bıraktılar.”
Koruköy’den çıkabilenler 12 gündür süren dehşeti tüm detaylarıyla anlattı.
Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde gözaltına alınıp dün bırakılan A.E., 12 gün boyunca yaşadıklarını dihaber’e anlattı. Ölümle tehdit edildiğini belirten A.E., işkence edildiğine dair fotoğrafları ortaya çıkan ve hala Mardin Devlet Hastanesi yoğun bakım servisinde tutulan Abdi Aykut’u 7 yıldır tanımasına rağmen Kobra’ya konulduğunda kendisini tanıyamadığını söyledi. A.E.’nin söz ettiği Abdi Aykut, dün işkence edilmiş fotoğrafıyla birlikte Meclis gündemine taşınmıştı.
“BENİ KALKAN GİBİ İÇERİ ATIYORLARDI”
Yasak başlamadan önce köyde misafirliğe gittiğini söyleyen A.E., sokağa çıkma yasağının başlaması nedeniyle misafir olarak gittiği evden çıkamadığını kaydetti. Yasağın dördüncü gününde misafir olduğu evin askerler tarafından basıldığını söyleyen A.E., “Bulunduğum evde iki çocuk, anne baba, yaşlı bir kadın vardı. Evde arama yaptıktan sonra beni yanlarına aldılar ve köyde beni de kendileriyle birlikte gezdirdiler. Beni kendileriyle gezdirirken, evlerin kapılarını kırıp ilk önce beni içeri atıyorlardı. İçerde birilerinin olup ateş açacağını düşünerek beni kalkan olarak kullanıyorlardı. Bir şey olursa ilk önce bana olması için bunu yapıyorlardı. Daha sonra ben yine misafir olduğum eve geri döndüm. Bu dört gün boyunca bir kere büyük bir patlama sesi duydum” dedi
‘ÇARŞAFLI KADINI ÇIPLAK ARAMAYA ZORLADILAR’
Askerlerin çarşaflı bir kadını çıplak aramaya zorladıklarını söyleyen A.E., kadının karşı çıkması üzerine askerler tarafından şiddete uğradığını aktardı. Abdi Aykut’un evinin yakıldığına bizzat tanık olduğunu dile getiren A.E., “Daha sonra evleri onlara göstermem için zırhlı araca bindirildim. Zırhlı aracın kamerasından birkaç askerin Abdi Aykut’un bahçesinde bir şey yaktıklarını gördüm. Hepsi başında duruyordu ve tahmin ettiğim kadarıyla yakılan bir insan cenazesiydi. Çarşaflı bir kadının üstünü aramak isterken, kadının karşı çıkmasına karşılık onu da dövdüler ve zorla çarşafını kaldırıp çıplak arama yaptılar” diye aktardı.
‘AHIRA KOYUP İŞKENCE YAPTILAR’
Yasağın 5’inci gününde misafir bulunduğu eve yakın bir evde askerler tarafından gözaltına alınmaya çalışılan bir kadının Türkçe bilmediği için askerlere kendi ismini verdiğini söyleyen A.E., anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Kadın yardımcı olmam için askerlere benim ismimi vermiş. Askerler gelip beni evden alarak oraya götürdü. Kadını gözaltına aldıktan sonra beni de gözaltına aldılar. Gözaltına aldıkları yerde beni dövmeye başladılar. Yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olan başka bir evin ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. 10 dakika boyunca bana işkence yaptılar. Ahıra götürdüklerinde 5 asker tekmelerle kafama, karnıma ve ayağıma vurdu. Bunu 20 dakika boyunca sürdürdüler. Tekmelerden sonra ahırda bulunan sopalarla ayaklarıma vurdular. Ahırın üstünde bulunan evin balkonuna götürdüler. Üstümdeki elbiseleri çıkarıp o şekilde yaklaşık iki saat beklettiler. Daha sonra o evin içinde bulunan bir odaya götürüp yaklaşık 20 askerin içinde buldum kendimi. Bu askerler yarım saatten fazla tekmelerle yumruklarla bana işkence ettiler. Gece geç saatlerde bulunduğum odanın kapısına bir nöbetçi bırakarak gittiler.”
EVLER YAĞMALANDI
16 Şubat sabahı uyandığında askerlerin kendi aralarında “Biz bu sığınakları bulacak teknolojiye sahip değiliz. Köpeklerle de arayarak bulamayız” diye konuşmalarını duyduğunu söyleyen A.E., birçok evi de yağmalamaya başladıklarını, köylülerin evlerindeki kullanılmamış battaniyelerini, elektrikli sobalarını ve televizyon gibi eşyalarını çaldıklarını kaydetti. Askerler tarafından kullanılan evlerde televizyon bulunmaması halinde evlere televizyon aramaya çıktıklarını ekleyen A.E., “Bana ‘Hangi evde UFO ve elektrik sobası var?’ diye sordular. Bilmediğimi söyleyince tekrar beni dövmeye başladılar. 4-5 kişi beni dövdükten sonra 4-5 kişiden oluşan başka bir ekip geliyordu. ‘Ben yoruldum biraz da diğeri dövsün’ diyorlardı” dedi.
‘YÜZLERİNİ GÖRSEM TANIRIM’
O gün akşama doğru askerlerin “Komutanım” dediği birinin yanına götürüldüğünü söyleyen A.E., tüm askerlerin yüzünün kapalı olduğunu belirtti. Yalnızca komutan ve onun yardımcısının yüzlerinin açık olduğuna dikkat çeken A.E., “Şu an bile yüzlerini görsem tanırım. Komutanın bulunduğu odaya girdiğimde, odayı kendine göre düzenlemiş, minderlerin üzerinde oturuyordu. Komutan odaya ilk girdiğimde (PKK’lileri kastederek) ‘Yerlerini söyle’ dedi. Bilmiyorum deyince boğazımı tutup boğmak istedi. Daha sonra hakaret ederek sadece tişörtle olduğum halde gecenin soğuğunda yaklaşık iki saat beni dışarda beklettiler. Lavaboya gitmek istediğimde de izin vermediler. İki saat beklettikten sonra yine ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. Burada da beni sırt üstü yatırarak, yaklaşık 20 asker karnıma tekmeler vurdu” diye konuştu.
‘SİLAH NAMLUSUNU AĞZIMA KOYDULAR’
17 Şubat günü öğlene doğru köyün çevresinde bulunan arazi ve dağlık alanda gezdirildiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisinden köyün girişinde bulunan 3 tane mağaraya girmesini istediklerini aktardı. Kendisini kalkan olarak kullandıklarını söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Önce mağaraya gönderiyorlardı, sonra da mağarada bulunan taşları kaldırmamı istiyorlardı. Her üç mağarada da hiçbir şey yoktu. Daha sonra köyde bulunan tek ilkokulun yanındaki tahminen 5-6 metre yükseklikte olan kayalıktan beni iterek attılar. Yere düşünce sersemlemiştim. Yanıma gelip silahın namlusunu ağzıma koyarak, ‘Yerlerini söyle, yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Bilmiyorum dedikten sonra kendileri yine kayalığın üstüne çıkarak, benden koşup kendilerinden uzaklaşmamı istediler. Yalnız ben sersemleştiğim için koşamadım. Yaklaşık 5 metre gittikten sonra sırtım onlara dönük yere çömeldim. Yine uzaktan bağırarak ‘Yerlerini söyle yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Tekrardan bilmiyorum deyince ateş açtılar. Bana yakın mesafe nişan alarak, 4-5 el ateş ettiler. Daha sonra beni köyün bağ ve bahçelerinde gezdirdiler. Akşama doğru tekrar beni iki gece kaldığım ahırın üstündeki odaya götürdüler. Belli bir süre sonra telsizle komutanları olduğu tahmin ettiğim biriyle konuşarak, ‘Bu kadar dövmemize rağmen bir şey bilmediğini söylüyor. Bunu sevk edelim’ dediler.”
‘7 SENEDİR TANIDIĞIM ABDİ AMCA TANINMAZ HALDEYDİ’
Üç gün boyunca aç ve susuz bırakıldığını dile getiren A.E., askerlerin kendisini sevk etmeden de döveceklerini söyleyerek, tehdit ettiklerini kaydetti. Yaklaşık 20 dakika askerler tarafından dayak yediğini aktaran A.E., ” Sonra bulunduğum evden tahminen 250 metre uzaklıkta bulunan Kobra’nın yanına götürene kadar sırtıma ve enseme vurdular. Kobra’ya ilk aldıklarında Abdi amcayı gördüm (Abdi Aykut). Ancak ilk esnada kendisini tanıyamadım. O kadar işkence etmişlerdi ki 7 senedir tanıdığım Abdi amca tanınmaz haldeydi. Beni içeriye alan asker ‘Bunu tanıdın mı? Bak bu Abdi’ deyince onu tanıdım.”
‘M16 NAMLUSUYLA KARNIMA VURDULAR’
Kobra’da bulunan Abdi Aykut’un elini tutarak şişmiş olan karnının sol tarafına götürdüğünü söyleyen A.E., “Bana ‘M16 namlusuyla karnıma vurdular’ dedi. Bunun dışında korkudan birbirimizle konuşamadık. Daha sonra yanımıza Sabri Bayhan’ı getirdiler. Yüzünden askerlerden çok korktuğu belli oluyordu. Üçümüzü kobrayla köyün içinde gezdiriyorlardı” dedi.
KÖYLÜLERİ TAZİYE EVİNİN ÖNÜNDE TOPLADILAR
Taziye evine götürüldüklerini söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Kobra’nın kamerasından köydeki bütün insanları oraya topladıklarını gördük. Belli bir süre bizi gezdirdikten sonra üst rütbeli bir komutan olduğunu düşündüğüm biri eldivenlerini takarak, Abdi amcaya o haldeyken yumruk attı. Kobra’nın içinde Abdi amcayı tekrar döveceklerini söylediklerini duydum. Daha sonra Abdi amcayı ve Sabri abiyi çıkararak karargah olarak kullandıkları bir eve götürdüler. Ben tek başıma yaklaşık 10 dakika kaldıktan sonra ikisini de tekrar getirdiler. Sabri geçen 10 içinde dayaktan yüzünün rengi değişmişti. Abdi amcayı ise kendinden geçmiş bir vaziyette getirdiler. Abdi amca ‘Hastaneye gitmeliyim’ diye sayıklıyordu. Yaklaşık bir buçuk saat yine karargah olarak kullandıkları başka bir evde bizi beklettikten sonra Nusaybin İlçe Jandarma Karakolu’na götürdüler.”
DOKTOR ‘BİR ŞEYİN YOK’ DEDİ
Karakolda yarım saat kaldıktan sonra Abdi amcanın durumunun kötü olduğunu ve onu hastaneye götürmelerini talep ettiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisine “Bırak şerefsiz ölsün” diye cevap verildiğini aktardı. Yaklaşık yarım saat sonra Abdi Aykut ve Sabri Bayhan ile birlikte hastaneye götürülmek üzere karakoldan çıkardıklarını söyleyen A.E., sözlerini şöyle sürdürdü: “Minibüse doğru giderken, doğru düzgün yürüyemez haldeki Abdi amcanın koluna girmek istedim. Ancak beni ittiler ve koluna girmeme izin vermediler. Hastanedeki doktor, ‘Neyin var?’ diye sorduğunda ayağımda, karnımda ve vücudumun birçok yerinde şişlik, morarma ve ağrı olduğunu söylememe rağmen doktor, ‘Bir şeyin yok’ dedi. Doktor bana ne olduğunu sorduğunda korkudan askerlerin 3 gün boyunca beni döverek işkence ettiklerini söyleyemedim, düştüğümü söyledikten sonra doktor ilaç veya ağrı kesici vermeden beni gönderdi. Üçümüz doktora göründükten sonra tekrardan karakola götürüldük.”
KARAKOLDA CENAZE FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİLER
Karakola getirildiklerinde daha önceden köyde gözaltına alınan 8 kişinin kaldığı bir odaya alındıklarını vurgulayan A.E., “5 gün boyunca karakolda kaldım. Karakolda 5 gün boyunca bize verdikleri bir parça ekmek boğazımdan geçmedi. Arada bir bulunduğumuz odanın önüne gelip, bize hakaret eden askerler, köyde çekilen fotoğrafları telefonlarından göstererek, ‘Bakın işte bunlar sizin evden çıktı, bu senin evinin yanındaydı’ gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Gördüğüm 3 tane fotoğrafın birinde bir sığınak vardı. Diğer fotoğrafta ise vücudun karın bölgesinin üstü ve yüzünde kan olan bir erkek cenazesi vardı. Üçüncü bir fotoğrafta ise askerlerin reklam yapmak amacıyla köylülere dağıttığı su vardı. 22 Şubat’ta beni bırakacaklarını söylediler. Avukat olmadan ifademi alıp beni bıraktılar.”
Koruköy’den çıkabilenler 12 gündür süren dehşeti tüm detaylarıyla anlattı.
Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde gözaltına alınıp dün bırakılan A.E., 12 gün boyunca yaşadıklarını dihaber’e anlattı. Ölümle tehdit edildiğini belirten A.E., işkence edildiğine dair fotoğrafları ortaya çıkan ve hala Mardin Devlet Hastanesi yoğun bakım servisinde tutulan Abdi Aykut’u 7 yıldır tanımasına rağmen Kobra’ya konulduğunda kendisini tanıyamadığını söyledi. A.E.’nin söz ettiği Abdi Aykut, dün işkence edilmiş fotoğrafıyla birlikte Meclis gündemine taşınmıştı.
“BENİ KALKAN GİBİ İÇERİ ATIYORLARDI”
Yasak başlamadan önce köyde misafirliğe gittiğini söyleyen A.E., sokağa çıkma yasağının başlaması nedeniyle misafir olarak gittiği evden çıkamadığını kaydetti. Yasağın dördüncü gününde misafir olduğu evin askerler tarafından basıldığını söyleyen A.E., “Bulunduğum evde iki çocuk, anne baba, yaşlı bir kadın vardı. Evde arama yaptıktan sonra beni yanlarına aldılar ve köyde beni de kendileriyle birlikte gezdirdiler. Beni kendileriyle gezdirirken, evlerin kapılarını kırıp ilk önce beni içeri atıyorlardı. İçerde birilerinin olup ateş açacağını düşünerek beni kalkan olarak kullanıyorlardı. Bir şey olursa ilk önce bana olması için bunu yapıyorlardı. Daha sonra ben yine misafir olduğum eve geri döndüm. Bu dört gün boyunca bir kere büyük bir patlama sesi duydum” dedi
‘ÇARŞAFLI KADINI ÇIPLAK ARAMAYA ZORLADILAR’
Askerlerin çarşaflı bir kadını çıplak aramaya zorladıklarını söyleyen A.E., kadının karşı çıkması üzerine askerler tarafından şiddete uğradığını aktardı. Abdi Aykut’un evinin yakıldığına bizzat tanık olduğunu dile getiren A.E., “Daha sonra evleri onlara göstermem için zırhlı araca bindirildim. Zırhlı aracın kamerasından birkaç askerin Abdi Aykut’un bahçesinde bir şey yaktıklarını gördüm. Hepsi başında duruyordu ve tahmin ettiğim kadarıyla yakılan bir insan cenazesiydi. Çarşaflı bir kadının üstünü aramak isterken, kadının karşı çıkmasına karşılık onu da dövdüler ve zorla çarşafını kaldırıp çıplak arama yaptılar” diye aktardı.
‘AHIRA KOYUP İŞKENCE YAPTILAR’
Yasağın 5’inci gününde misafir bulunduğu eve yakın bir evde askerler tarafından gözaltına alınmaya çalışılan bir kadının Türkçe bilmediği için askerlere kendi ismini verdiğini söyleyen A.E., anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Kadın yardımcı olmam için askerlere benim ismimi vermiş. Askerler gelip beni evden alarak oraya götürdü. Kadını gözaltına aldıktan sonra beni de gözaltına aldılar. Gözaltına aldıkları yerde beni dövmeye başladılar. Yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olan başka bir evin ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. 10 dakika boyunca bana işkence yaptılar. Ahıra götürdüklerinde 5 asker tekmelerle kafama, karnıma ve ayağıma vurdu. Bunu 20 dakika boyunca sürdürdüler. Tekmelerden sonra ahırda bulunan sopalarla ayaklarıma vurdular. Ahırın üstünde bulunan evin balkonuna götürdüler. Üstümdeki elbiseleri çıkarıp o şekilde yaklaşık iki saat beklettiler. Daha sonra o evin içinde bulunan bir odaya götürüp yaklaşık 20 askerin içinde buldum kendimi. Bu askerler yarım saatten fazla tekmelerle yumruklarla bana işkence ettiler. Gece geç saatlerde bulunduğum odanın kapısına bir nöbetçi bırakarak gittiler.”
EVLER YAĞMALANDI
16 Şubat sabahı uyandığında askerlerin kendi aralarında “Biz bu sığınakları bulacak teknolojiye sahip değiliz. Köpeklerle de arayarak bulamayız” diye konuşmalarını duyduğunu söyleyen A.E., birçok evi de yağmalamaya başladıklarını, köylülerin evlerindeki kullanılmamış battaniyelerini, elektrikli sobalarını ve televizyon gibi eşyalarını çaldıklarını kaydetti. Askerler tarafından kullanılan evlerde televizyon bulunmaması halinde evlere televizyon aramaya çıktıklarını ekleyen A.E., “Bana ‘Hangi evde UFO ve elektrik sobası var?’ diye sordular. Bilmediğimi söyleyince tekrar beni dövmeye başladılar. 4-5 kişi beni dövdükten sonra 4-5 kişiden oluşan başka bir ekip geliyordu. ‘Ben yoruldum biraz da diğeri dövsün’ diyorlardı” dedi.
‘YÜZLERİNİ GÖRSEM TANIRIM’
O gün akşama doğru askerlerin “Komutanım” dediği birinin yanına götürüldüğünü söyleyen A.E., tüm askerlerin yüzünün kapalı olduğunu belirtti. Yalnızca komutan ve onun yardımcısının yüzlerinin açık olduğuna dikkat çeken A.E., “Şu an bile yüzlerini görsem tanırım. Komutanın bulunduğu odaya girdiğimde, odayı kendine göre düzenlemiş, minderlerin üzerinde oturuyordu. Komutan odaya ilk girdiğimde (PKK’lileri kastederek) ‘Yerlerini söyle’ dedi. Bilmiyorum deyince boğazımı tutup boğmak istedi. Daha sonra hakaret ederek sadece tişörtle olduğum halde gecenin soğuğunda yaklaşık iki saat beni dışarda beklettiler. Lavaboya gitmek istediğimde de izin vermediler. İki saat beklettikten sonra yine ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. Burada da beni sırt üstü yatırarak, yaklaşık 20 asker karnıma tekmeler vurdu” diye konuştu.
‘SİLAH NAMLUSUNU AĞZIMA KOYDULAR’
17 Şubat günü öğlene doğru köyün çevresinde bulunan arazi ve dağlık alanda gezdirildiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisinden köyün girişinde bulunan 3 tane mağaraya girmesini istediklerini aktardı. Kendisini kalkan olarak kullandıklarını söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Önce mağaraya gönderiyorlardı, sonra da mağarada bulunan taşları kaldırmamı istiyorlardı. Her üç mağarada da hiçbir şey yoktu. Daha sonra köyde bulunan tek ilkokulun yanındaki tahminen 5-6 metre yükseklikte olan kayalıktan beni iterek attılar. Yere düşünce sersemlemiştim. Yanıma gelip silahın namlusunu ağzıma koyarak, ‘Yerlerini söyle, yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Bilmiyorum dedikten sonra kendileri yine kayalığın üstüne çıkarak, benden koşup kendilerinden uzaklaşmamı istediler. Yalnız ben sersemleştiğim için koşamadım. Yaklaşık 5 metre gittikten sonra sırtım onlara dönük yere çömeldim. Yine uzaktan bağırarak ‘Yerlerini söyle yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Tekrardan bilmiyorum deyince ateş açtılar. Bana yakın mesafe nişan alarak, 4-5 el ateş ettiler. Daha sonra beni köyün bağ ve bahçelerinde gezdirdiler. Akşama doğru tekrar beni iki gece kaldığım ahırın üstündeki odaya götürdüler. Belli bir süre sonra telsizle komutanları olduğu tahmin ettiğim biriyle konuşarak, ‘Bu kadar dövmemize rağmen bir şey bilmediğini söylüyor. Bunu sevk edelim’ dediler.”
‘7 SENEDİR TANIDIĞIM ABDİ AMCA TANINMAZ HALDEYDİ’
Üç gün boyunca aç ve susuz bırakıldığını dile getiren A.E., askerlerin kendisini sevk etmeden de döveceklerini söyleyerek, tehdit ettiklerini kaydetti. Yaklaşık 20 dakika askerler tarafından dayak yediğini aktaran A.E., ” Sonra bulunduğum evden tahminen 250 metre uzaklıkta bulunan Kobra’nın yanına götürene kadar sırtıma ve enseme vurdular. Kobra’ya ilk aldıklarında Abdi amcayı gördüm (Abdi Aykut). Ancak ilk esnada kendisini tanıyamadım. O kadar işkence etmişlerdi ki 7 senedir tanıdığım Abdi amca tanınmaz haldeydi. Beni içeriye alan asker ‘Bunu tanıdın mı? Bak bu Abdi’ deyince onu tanıdım.”
‘M16 NAMLUSUYLA KARNIMA VURDULAR’
Kobra’da bulunan Abdi Aykut’un elini tutarak şişmiş olan karnının sol tarafına götürdüğünü söyleyen A.E., “Bana ‘M16 namlusuyla karnıma vurdular’ dedi. Bunun dışında korkudan birbirimizle konuşamadık. Daha sonra yanımıza Sabri Bayhan’ı getirdiler. Yüzünden askerlerden çok korktuğu belli oluyordu. Üçümüzü kobrayla köyün içinde gezdiriyorlardı” dedi.
KÖYLÜLERİ TAZİYE EVİNİN ÖNÜNDE TOPLADILAR
Taziye evine götürüldüklerini söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Kobra’nın kamerasından köydeki bütün insanları oraya topladıklarını gördük. Belli bir süre bizi gezdirdikten sonra üst rütbeli bir komutan olduğunu düşündüğüm biri eldivenlerini takarak, Abdi amcaya o haldeyken yumruk attı. Kobra’nın içinde Abdi amcayı tekrar döveceklerini söylediklerini duydum. Daha sonra Abdi amcayı ve Sabri abiyi çıkararak karargah olarak kullandıkları bir eve götürdüler. Ben tek başıma yaklaşık 10 dakika kaldıktan sonra ikisini de tekrar getirdiler. Sabri geçen 10 içinde dayaktan yüzünün rengi değişmişti. Abdi amcayı ise kendinden geçmiş bir vaziyette getirdiler. Abdi amca ‘Hastaneye gitmeliyim’ diye sayıklıyordu. Yaklaşık bir buçuk saat yine karargah olarak kullandıkları başka bir evde bizi beklettikten sonra Nusaybin İlçe Jandarma Karakolu’na götürdüler.”
DOKTOR ‘BİR ŞEYİN YOK’ DEDİ
Karakolda yarım saat kaldıktan sonra Abdi amcanın durumunun kötü olduğunu ve onu hastaneye götürmelerini talep ettiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisine “Bırak şerefsiz ölsün” diye cevap verildiğini aktardı. Yaklaşık yarım saat sonra Abdi Aykut ve Sabri Bayhan ile birlikte hastaneye götürülmek üzere karakoldan çıkardıklarını söyleyen A.E., sözlerini şöyle sürdürdü: “Minibüse doğru giderken, doğru düzgün yürüyemez haldeki Abdi amcanın koluna girmek istedim. Ancak beni ittiler ve koluna girmeme izin vermediler. Hastanedeki doktor, ‘Neyin var?’ diye sorduğunda ayağımda, karnımda ve vücudumun birçok yerinde şişlik, morarma ve ağrı olduğunu söylememe rağmen doktor, ‘Bir şeyin yok’ dedi. Doktor bana ne olduğunu sorduğunda korkudan askerlerin 3 gün boyunca beni döverek işkence ettiklerini söyleyemedim, düştüğümü söyledikten sonra doktor ilaç veya ağrı kesici vermeden beni gönderdi. Üçümüz doktora göründükten sonra tekrardan karakola götürüldük.”
KARAKOLDA CENAZE FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİLER
Karakola getirildiklerinde daha önceden köyde gözaltına alınan 8 kişinin kaldığı bir odaya alındıklarını vurgulayan A.E., “5 gün boyunca karakolda kaldım. Karakolda 5 gün boyunca bize verdikleri bir parça ekmek boğazımdan geçmedi. Arada bir bulunduğumuz odanın önüne gelip, bize hakaret eden askerler, köyde çekilen fotoğrafları telefonlarından göstererek, ‘Bakın işte bunlar sizin evden çıktı, bu senin evinin yanındaydı’ gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Gördüğüm 3 tane fotoğrafın birinde bir sığınak vardı. Diğer fotoğrafta ise vücudun karın bölgesinin üstü ve yüzünde kan olan bir erkek cenazesi vardı. Üçüncü bir fotoğrafta ise askerlerin reklam yapmak amacıyla köylülere dağıttığı su vardı. 22 Şubat’ta beni bırakacaklarını söylediler. Avukat olmadan ifademi alıp beni bıraktılar.”
Koruköy’den çıkabilenler 12 gündür süren dehşeti tüm detaylarıyla anlattı.
Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde gözaltına alınıp dün bırakılan A.E., 12 gün boyunca yaşadıklarını dihaber’e anlattı. Ölümle tehdit edildiğini belirten A.E., işkence edildiğine dair fotoğrafları ortaya çıkan ve hala Mardin Devlet Hastanesi yoğun bakım servisinde tutulan Abdi Aykut’u 7 yıldır tanımasına rağmen Kobra’ya konulduğunda kendisini tanıyamadığını söyledi. A.E.’nin söz ettiği Abdi Aykut, dün işkence edilmiş fotoğrafıyla birlikte Meclis gündemine taşınmıştı.
“BENİ KALKAN GİBİ İÇERİ ATIYORLARDI”
Yasak başlamadan önce köyde misafirliğe gittiğini söyleyen A.E., sokağa çıkma yasağının başlaması nedeniyle misafir olarak gittiği evden çıkamadığını kaydetti. Yasağın dördüncü gününde misafir olduğu evin askerler tarafından basıldığını söyleyen A.E., “Bulunduğum evde iki çocuk, anne baba, yaşlı bir kadın vardı. Evde arama yaptıktan sonra beni yanlarına aldılar ve köyde beni de kendileriyle birlikte gezdirdiler. Beni kendileriyle gezdirirken, evlerin kapılarını kırıp ilk önce beni içeri atıyorlardı. İçerde birilerinin olup ateş açacağını düşünerek beni kalkan olarak kullanıyorlardı. Bir şey olursa ilk önce bana olması için bunu yapıyorlardı. Daha sonra ben yine misafir olduğum eve geri döndüm. Bu dört gün boyunca bir kere büyük bir patlama sesi duydum” dedi
‘ÇARŞAFLI KADINI ÇIPLAK ARAMAYA ZORLADILAR’
Askerlerin çarşaflı bir kadını çıplak aramaya zorladıklarını söyleyen A.E., kadının karşı çıkması üzerine askerler tarafından şiddete uğradığını aktardı. Abdi Aykut’un evinin yakıldığına bizzat tanık olduğunu dile getiren A.E., “Daha sonra evleri onlara göstermem için zırhlı araca bindirildim. Zırhlı aracın kamerasından birkaç askerin Abdi Aykut’un bahçesinde bir şey yaktıklarını gördüm. Hepsi başında duruyordu ve tahmin ettiğim kadarıyla yakılan bir insan cenazesiydi. Çarşaflı bir kadının üstünü aramak isterken, kadının karşı çıkmasına karşılık onu da dövdüler ve zorla çarşafını kaldırıp çıplak arama yaptılar” diye aktardı.
‘AHIRA KOYUP İŞKENCE YAPTILAR’
Yasağın 5’inci gününde misafir bulunduğu eve yakın bir evde askerler tarafından gözaltına alınmaya çalışılan bir kadının Türkçe bilmediği için askerlere kendi ismini verdiğini söyleyen A.E., anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Kadın yardımcı olmam için askerlere benim ismimi vermiş. Askerler gelip beni evden alarak oraya götürdü. Kadını gözaltına aldıktan sonra beni de gözaltına aldılar. Gözaltına aldıkları yerde beni dövmeye başladılar. Yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olan başka bir evin ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. 10 dakika boyunca bana işkence yaptılar. Ahıra götürdüklerinde 5 asker tekmelerle kafama, karnıma ve ayağıma vurdu. Bunu 20 dakika boyunca sürdürdüler. Tekmelerden sonra ahırda bulunan sopalarla ayaklarıma vurdular. Ahırın üstünde bulunan evin balkonuna götürdüler. Üstümdeki elbiseleri çıkarıp o şekilde yaklaşık iki saat beklettiler. Daha sonra o evin içinde bulunan bir odaya götürüp yaklaşık 20 askerin içinde buldum kendimi. Bu askerler yarım saatten fazla tekmelerle yumruklarla bana işkence ettiler. Gece geç saatlerde bulunduğum odanın kapısına bir nöbetçi bırakarak gittiler.”
EVLER YAĞMALANDI
16 Şubat sabahı uyandığında askerlerin kendi aralarında “Biz bu sığınakları bulacak teknolojiye sahip değiliz. Köpeklerle de arayarak bulamayız” diye konuşmalarını duyduğunu söyleyen A.E., birçok evi de yağmalamaya başladıklarını, köylülerin evlerindeki kullanılmamış battaniyelerini, elektrikli sobalarını ve televizyon gibi eşyalarını çaldıklarını kaydetti. Askerler tarafından kullanılan evlerde televizyon bulunmaması halinde evlere televizyon aramaya çıktıklarını ekleyen A.E., “Bana ‘Hangi evde UFO ve elektrik sobası var?’ diye sordular. Bilmediğimi söyleyince tekrar beni dövmeye başladılar. 4-5 kişi beni dövdükten sonra 4-5 kişiden oluşan başka bir ekip geliyordu. ‘Ben yoruldum biraz da diğeri dövsün’ diyorlardı” dedi.
‘YÜZLERİNİ GÖRSEM TANIRIM’
O gün akşama doğru askerlerin “Komutanım” dediği birinin yanına götürüldüğünü söyleyen A.E., tüm askerlerin yüzünün kapalı olduğunu belirtti. Yalnızca komutan ve onun yardımcısının yüzlerinin açık olduğuna dikkat çeken A.E., “Şu an bile yüzlerini görsem tanırım. Komutanın bulunduğu odaya girdiğimde, odayı kendine göre düzenlemiş, minderlerin üzerinde oturuyordu. Komutan odaya ilk girdiğimde (PKK’lileri kastederek) ‘Yerlerini söyle’ dedi. Bilmiyorum deyince boğazımı tutup boğmak istedi. Daha sonra hakaret ederek sadece tişörtle olduğum halde gecenin soğuğunda yaklaşık iki saat beni dışarda beklettiler. Lavaboya gitmek istediğimde de izin vermediler. İki saat beklettikten sonra yine ahır olarak kullanılan mağaraya götürdüler. Burada da beni sırt üstü yatırarak, yaklaşık 20 asker karnıma tekmeler vurdu” diye konuştu.
‘SİLAH NAMLUSUNU AĞZIMA KOYDULAR’
17 Şubat günü öğlene doğru köyün çevresinde bulunan arazi ve dağlık alanda gezdirildiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisinden köyün girişinde bulunan 3 tane mağaraya girmesini istediklerini aktardı. Kendisini kalkan olarak kullandıklarını söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Önce mağaraya gönderiyorlardı, sonra da mağarada bulunan taşları kaldırmamı istiyorlardı. Her üç mağarada da hiçbir şey yoktu. Daha sonra köyde bulunan tek ilkokulun yanındaki tahminen 5-6 metre yükseklikte olan kayalıktan beni iterek attılar. Yere düşünce sersemlemiştim. Yanıma gelip silahın namlusunu ağzıma koyarak, ‘Yerlerini söyle, yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Bilmiyorum dedikten sonra kendileri yine kayalığın üstüne çıkarak, benden koşup kendilerinden uzaklaşmamı istediler. Yalnız ben sersemleştiğim için koşamadım. Yaklaşık 5 metre gittikten sonra sırtım onlara dönük yere çömeldim. Yine uzaktan bağırarak ‘Yerlerini söyle yoksa seni öldürürüz’ diye tehdit ettiler. Tekrardan bilmiyorum deyince ateş açtılar. Bana yakın mesafe nişan alarak, 4-5 el ateş ettiler. Daha sonra beni köyün bağ ve bahçelerinde gezdirdiler. Akşama doğru tekrar beni iki gece kaldığım ahırın üstündeki odaya götürdüler. Belli bir süre sonra telsizle komutanları olduğu tahmin ettiğim biriyle konuşarak, ‘Bu kadar dövmemize rağmen bir şey bilmediğini söylüyor. Bunu sevk edelim’ dediler.”
‘7 SENEDİR TANIDIĞIM ABDİ AMCA TANINMAZ HALDEYDİ’
Üç gün boyunca aç ve susuz bırakıldığını dile getiren A.E., askerlerin kendisini sevk etmeden de döveceklerini söyleyerek, tehdit ettiklerini kaydetti. Yaklaşık 20 dakika askerler tarafından dayak yediğini aktaran A.E., ” Sonra bulunduğum evden tahminen 250 metre uzaklıkta bulunan Kobra’nın yanına götürene kadar sırtıma ve enseme vurdular. Kobra’ya ilk aldıklarında Abdi amcayı gördüm (Abdi Aykut). Ancak ilk esnada kendisini tanıyamadım. O kadar işkence etmişlerdi ki 7 senedir tanıdığım Abdi amca tanınmaz haldeydi. Beni içeriye alan asker ‘Bunu tanıdın mı? Bak bu Abdi’ deyince onu tanıdım.”
‘M16 NAMLUSUYLA KARNIMA VURDULAR’
Kobra’da bulunan Abdi Aykut’un elini tutarak şişmiş olan karnının sol tarafına götürdüğünü söyleyen A.E., “Bana ‘M16 namlusuyla karnıma vurdular’ dedi. Bunun dışında korkudan birbirimizle konuşamadık. Daha sonra yanımıza Sabri Bayhan’ı getirdiler. Yüzünden askerlerden çok korktuğu belli oluyordu. Üçümüzü kobrayla köyün içinde gezdiriyorlardı” dedi.
KÖYLÜLERİ TAZİYE EVİNİN ÖNÜNDE TOPLADILAR
Taziye evine götürüldüklerini söyleyen A.E., şöyle devam etti: “Kobra’nın kamerasından köydeki bütün insanları oraya topladıklarını gördük. Belli bir süre bizi gezdirdikten sonra üst rütbeli bir komutan olduğunu düşündüğüm biri eldivenlerini takarak, Abdi amcaya o haldeyken yumruk attı. Kobra’nın içinde Abdi amcayı tekrar döveceklerini söylediklerini duydum. Daha sonra Abdi amcayı ve Sabri abiyi çıkararak karargah olarak kullandıkları bir eve götürdüler. Ben tek başıma yaklaşık 10 dakika kaldıktan sonra ikisini de tekrar getirdiler. Sabri geçen 10 içinde dayaktan yüzünün rengi değişmişti. Abdi amcayı ise kendinden geçmiş bir vaziyette getirdiler. Abdi amca ‘Hastaneye gitmeliyim’ diye sayıklıyordu. Yaklaşık bir buçuk saat yine karargah olarak kullandıkları başka bir evde bizi beklettikten sonra Nusaybin İlçe Jandarma Karakolu’na götürdüler.”
DOKTOR ‘BİR ŞEYİN YOK’ DEDİ
Karakolda yarım saat kaldıktan sonra Abdi amcanın durumunun kötü olduğunu ve onu hastaneye götürmelerini talep ettiğini söyleyen A.E., askerlerin kendisine “Bırak şerefsiz ölsün” diye cevap verildiğini aktardı. Yaklaşık yarım saat sonra Abdi Aykut ve Sabri Bayhan ile birlikte hastaneye götürülmek üzere karakoldan çıkardıklarını söyleyen A.E., sözlerini şöyle sürdürdü: “Minibüse doğru giderken, doğru düzgün yürüyemez haldeki Abdi amcanın koluna girmek istedim. Ancak beni ittiler ve koluna girmeme izin vermediler. Hastanedeki doktor, ‘Neyin var?’ diye sorduğunda ayağımda, karnımda ve vücudumun birçok yerinde şişlik, morarma ve ağrı olduğunu söylememe rağmen doktor, ‘Bir şeyin yok’ dedi. Doktor bana ne olduğunu sorduğunda korkudan askerlerin 3 gün boyunca beni döverek işkence ettiklerini söyleyemedim, düştüğümü söyledikten sonra doktor ilaç veya ağrı kesici vermeden beni gönderdi. Üçümüz doktora göründükten sonra tekrardan karakola götürüldük.”
KARAKOLDA CENAZE FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİLER
Karakola getirildiklerinde daha önceden köyde gözaltına alınan 8 kişinin kaldığı bir odaya alındıklarını vurgulayan A.E., “5 gün boyunca karakolda kaldım. Karakolda 5 gün boyunca bize verdikleri bir parça ekmek boğazımdan geçmedi. Arada bir bulunduğumuz odanın önüne gelip, bize hakaret eden askerler, köyde çekilen fotoğrafları telefonlarından göstererek, ‘Bakın işte bunlar sizin evden çıktı, bu senin evinin yanındaydı’ gibi söylemlerde bulunuyorlardı. Gördüğüm 3 tane fotoğrafın birinde bir sığınak vardı. Diğer fotoğrafta ise vücudun karın bölgesinin üstü ve yüzünde kan olan bir erkek cenazesi vardı. Üçüncü bir fotoğrafta ise askerlerin reklam yapmak amacıyla köylülere dağıttığı su vardı. 22 Şubat’ta beni bırakacaklarını söylediler. Avukat olmadan ifademi alıp beni bıraktılar.”