Araştırmacı Bekir Ağırdır, Suriye’de HTŞ önderliğindeki silahlı grupların devirdiği devlet başkanı Beşar Esad’ın kaderinin Türkiye’ye de uyarılar içerdiğine dikkat çekti. Ağırdır, “Suriye halkının diktatörden kurtulma sevincine ortak olurken, kaderi bize de bir uyarı içeriyor. Kültürel, toplumsal, siyasal kutuplaşmaları siyasete malzeme yapmaya, örgütlü siyasetin müzakere ve uzlaşma imkanlarını daraltmaya ve baskılamaya, kendi içimizde ortak yaşama idealini zayıflatmayı siyasi marifet saymaya devam edersek küresel deprem fırtınasının gün gelip bizi de etkileyebileceğinden korkarım” yorumunda bulundu.
Bekir Ağırdır’ın Gazete Oksijen’deki yazısından aktarıyoruz:
“Her bir aktörün farklı senaryolarının bir arada çalıştığı bir süreçteyiz. Tarihin bu aralığında, Suriye’de farklı aktörlerin farklı senaryolarının bir kesişme içinde olduğunu, bir kavşağın içinde bir arada gibi göründüklerini söyleyebiliriz. Ama bu senaryoların hangisinin geçerlilik kazanacağını öngörebilmek de mümkün değil.
Bugün de Kürt, Sünni Arap ve Nusayri bölgeleri olarak fiilen bölünmüş bir Suriye var karşımızda. Üstelik tüm ekonomik, askeri ve bürokratik kapasitesi çözülmüş, dağılmış bir Suriye’de hâlâ her bir aktörün başkaca hevesleri olduğu da gözleniyor.
Tam da bu nedenle mesele yalnızca Suriye halkının refahı, huzuru değil. Yaşanan karmaşanın yalnızca Suriye olmadığının bin türlü örneği var karşımızda. Her bir aktörün nihai dengeye ve barışa dair nihai oyun planı olmadığı için her gün, her bir aktör pozisyon değiştirebiliyor. İttifaklar, işbirlikleri sıkça değişiyor. Bu nedenle denge veya zafer geçici, iç savaş yeni cephelerde ve aktörler değişerek devam edebilir de.
Suriye’de ve genel olarak Müslüman coğrafyada neler yaşanacağını göreceğiz, ama bildiğimiz hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır. Ne olacağını şimdilik bilmiyor olsak da. Belki de Suriye’de olan biteni bu kadar kısa ve şematik yoldan analiz etmek doğru değil. Ama sürecin geldiği noktada bir başka önemli mesele var. Özellikle Suriye İç Savaşı ve hala yaşanmakta olan süreçlerden bakılınca mesele Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor.
Türkiye toplumsal dokusuyla yaşanan küresel kültürel gerilimin parçası. İktidarın dış politika tercihleri, Müslüman coğrafyanın lideri olma hayali, bu çerçevede bir dizi dış politika hamlesinin sonuçları nedeniyle de bu siyasal gerilimin bir parçası.
Türkiye kendi kadim ve çözülemeyen Kürt meselesi, Suriye’deki PYD ve Kürt hareketinin pozisyonel fırsat alanı, bunun içerideki Kürt meselesine etkileri gibi bir dizi ve karmaşık nedenle de hem siyasal hem kültürel gerilimin bir parçası.
Suriye halkının diktatörden kurtulma sevincine ortak olurken, kaderi bize de bir uyarı içeriyor. Kültürel, toplumsal, siyasal kutuplaşmaları siyasete malzeme yapmaya, örgütlü siyasetin müzakere ve uzlaşma imkanlarını daraltmaya ve baskılamaya, kendi içimizde ortak yaşama idealini zayıflatmayı siyasi marifet saymaya devam edersek küresel deprem fırtınasının gün gelip bizi de etkileyebileceğinden korkarım.”