Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç, yeni yılın ilk mesai günü dört haber sitesine erişim engeli konularak girildiğini kaydetti. Ancak yasakları aşmanın mümkün olduğunu dile getirdi.
Bu durumun basın ve ifade özgürlüğü bakımından böyle olduğunu yazan Başlangıç, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından durumun kesinlik kazandığını anlattı.
Başlangıç, yazısının devamında şunları kaydetti:
2018’in ilk mesai günü Mezopotamya Ajansı, 1 Haber Var, Özgürlükçü Demokrasi ve Demokrat Haber sitelerine erişim engeli getirildi.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim.
2017 yılı; basın özgürlüğü açısından, Türkiye halklarının haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından tam bir cehennemdi.
Türkiye, 2017 yılında basın özgürlüğü alanında tüm dünyada resmen küme düştü.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana sabıkalı bir ülke oldu hep.
Ancak, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ardından AKP iktidarının yaptığı 20 Temmuz Olağanüstü Hal darbesinden sonra gazeteciler, televizyoncular açısından daha büyük bir cezaevine dönüştü Türkiye.
20 Temmuz 2016’da Türkiye’de Olağanüstü Hal ilan edildiğinde cezaevlerinde 39 tutuklu ve hükümlü gazeteci vardı.
Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte gazeteler, televizyonlar, haber ajansları, internet siteleri, dergiler, yayınevleri Kanun Hükmündeki Kararnamelerle kapatıldı.
Kapılarına mühür vurulan, tüm mal varlıklarına el konulan medya kuruluşu sayısı 200’e yaklaştı.
Binlerce gazeteci, yazar, televizyoncu, yayıncı işsiz kaldı.
Yüzlerce gazeteci, yazar ve televizyoncu gözaltına alındı, önemli bir bölümü de tutuklandı.
Basın özgürlüğünün güçlendirilmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 155. sırada yer aldı.
Böylece, Türkiye’nin “kara liste” olarak adlandırılan en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesine sadece dört sıra kaldı.
Merkezi ABD’de bulunan insan hakları kuruluşu Freedom House’un hazırladığı 2017 yılı Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye 199 ülke arasında 163. , Avrupa’da ise 42. ve son sırada yer aldı.
Bu rapora göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisine dahil edildi.
RSF’ye göre son 12 yılda Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 56 basamak düşüş kaydetti.
Dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olan Türkiye’de, 2017 yılına girilirken cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü toplam gazeteci sayısı 139’du.
2017 yılı içersinde hapisteki gazeteci sayısı zaman zaman 190’ı geçti.
Dışarıdaki Gazeteciler Platformu’nun verilerine göre Türkiye 2018 yılına hapishanelerinde 149 medya çalışanı olan bir ülke olarak giriyor.
2017 yılı, adliye koridorlarında gazeteci davaları izleyerek geçti.
Neredeyse her güne birkaç dava birden düştü.
Cumhuriyet Gazetesi davası tam bir hukuk cinayetine dönüştü.
Özgür Gündem Gazetesi’nde bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan gazeteciler teker teker mahkum edildi.
Cemaat çizgisindeki yayın organlarında yazan gazeteciler hakkında neredeyse her bir yazı için bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Hepsinin ismini tek tek saymamız olanaksız.
Ama kimler yok ki Türkiye’nin cezaevlerinde…
Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve diğerleri…
Gazetecilerin tutuklanma nedenleri, haklarında yazılan iddianameler ve verilen cezalar yarın bu ülkenin hukuk ve basın tarihine utanç sayfaları olarak geçecek.
2017 yılı içersinde gazetecilerin nasıl tutuklanıp mahkum edildiklerine dair tek bir örnek vermek bile yeterli.
Nedim Türfent kapatılan DİHA Haber Ajansı muhabiriydi.
Nedim, bütün baskılara, ölüm tehditlerine rağmen bölgede yaşananlardan Türkiye insanlarının haberdar olmasını sağladı.
Ancak 13 Mayıs 2016’da tutuklandı.
Hakkında 20 kadar tanık ifadesi vardı, Nedim’in örgüt üyesi olduğunu iddia ediyorlardı.
Duruşmalar ilerledikçe neredeyse bütün tanıklar ifadelerinin baskı ve işkence altında alındığını, Nedim aleyhinde zorla konuşturulduklarını söylediler.
Güvenilir olmayan bir tanık dışında tek bir delil yoktu Nedim aleyhinde.
Buna karşın tutukluluğunun 586. gününde, 2017’nin Aralık ayında Nedim 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Aslında Nedim’in gerçek cezalandırılma nedeni bambaşkaydı.
Nedim’i cezalandıran “Türk’ün gücü”ydü.
Bazıları hatırlar, internete bir haber düşmüştü. Nedim’in ele geçirdiği görüntüler gerçekten dehşet vericiydi.
Yüksekova’da Kürt gençleri yere yüzükoyun yatırılıp ters kelepçelenmişti.
Başlarında dolaşan bir özel tim komutanı sürekli bağırıyordu; “Türk’ün gücünü göreceksiniz”, “Ne yaptı lan size bu devlet?”
İşte bu olayın haberini yapmıştı Nedim Türfent ve aslında bu yüzden düzmece bir davayla cezalandırılmıştı.
Böylece de yanıtı alınmış oldu “Ne yaptı lan size bu devlet” sorusunun.
2017 yılını değerlendirirken yandaş medyanın durumuna değinmek çok da anlamlı görünmüyor.
Çünkü “yandaş medya” demek, yandaş da olsa gazete demek, televizyon demek.
Ancak bunlar gazete ve televizyon taklidi bile yapamıyorlar.
Bu nedenle gazete kağıdına basılan ve ekrandan yayın yapan bu yağlı çamurlara “Saray tellalı” demek daha doğru olacak.
Bu Saray tellalları gerçek gazetecilere, yazarlara, kalemini satmayan, kiraya vermeyen insanlara yönelik saldırılarını, yalanlarını 2017 yılı boyunca da sürdürdüler.
Ama bir farkla, bu arada birbirlerini de karalamaya, ihbar etmeye başladılar.
Yani 2017 yılına saray tellallarının kavgası da damgasını vurdu.
Görünen o ki, AKP iktidarı basın özgürlüğü açısından, Türkiye insanlarının haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından 2018’de Türkiye’yi 2017’den daha beter bir hala getirmeye kararlı.
Çünkü halkın gerçekleri öğrenmesini istemiyorlar.
Soygunları, hırsızlıkları, sömürüleri, vurgunları, cinayetleri gizli kalsın istiyorlar.
Ancak bu oyunu bozmak mümkün.
Her ev, her iş yeri bir gazete bürosu, bir televizyon stüdyosu, bir haber sitesi merkezi olmalı.
Her printerdan matbaa makinesi, her cep telefonundan televizyon kamerası, her bilgisayardan haber sitesi yapmak mecburiyeti var.
Herkes mutlaka apartmanında, sokağında, çarşısında, pazarında, mahallesinde, köyünde, kasabasında, kentinde, işyerinde ne olup bittiğini duyuran iyi bir “haberci” olmalı.
Gerçeği ve doğruyu savunanlar bir gün mutlaka kazanırlar.
Ne kadar gizlenmek istenirlerse istensinler gerçeklerin eninde sonunda bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç, yeni yılın ilk mesai günü dört haber sitesine erişim engeli konularak girildiğini kaydetti. Ancak yasakları aşmanın mümkün olduğunu dile getirdi.
Bu durumun basın ve ifade özgürlüğü bakımından böyle olduğunu yazan Başlangıç, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından durumun kesinlik kazandığını anlattı.
Başlangıç, yazısının devamında şunları kaydetti:
2018’in ilk mesai günü Mezopotamya Ajansı, 1 Haber Var, Özgürlükçü Demokrasi ve Demokrat Haber sitelerine erişim engeli getirildi.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim.
2017 yılı; basın özgürlüğü açısından, Türkiye halklarının haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından tam bir cehennemdi.
Türkiye, 2017 yılında basın özgürlüğü alanında tüm dünyada resmen küme düştü.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana sabıkalı bir ülke oldu hep.
Ancak, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ardından AKP iktidarının yaptığı 20 Temmuz Olağanüstü Hal darbesinden sonra gazeteciler, televizyoncular açısından daha büyük bir cezaevine dönüştü Türkiye.
20 Temmuz 2016’da Türkiye’de Olağanüstü Hal ilan edildiğinde cezaevlerinde 39 tutuklu ve hükümlü gazeteci vardı.
Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte gazeteler, televizyonlar, haber ajansları, internet siteleri, dergiler, yayınevleri Kanun Hükmündeki Kararnamelerle kapatıldı.
Kapılarına mühür vurulan, tüm mal varlıklarına el konulan medya kuruluşu sayısı 200’e yaklaştı.
Binlerce gazeteci, yazar, televizyoncu, yayıncı işsiz kaldı.
Yüzlerce gazeteci, yazar ve televizyoncu gözaltına alındı, önemli bir bölümü de tutuklandı.
Basın özgürlüğünün güçlendirilmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 155. sırada yer aldı.
Böylece, Türkiye’nin “kara liste” olarak adlandırılan en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesine sadece dört sıra kaldı.
Merkezi ABD’de bulunan insan hakları kuruluşu Freedom House’un hazırladığı 2017 yılı Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye 199 ülke arasında 163. , Avrupa’da ise 42. ve son sırada yer aldı.
Bu rapora göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisine dahil edildi.
RSF’ye göre son 12 yılda Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 56 basamak düşüş kaydetti.
Dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olan Türkiye’de, 2017 yılına girilirken cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü toplam gazeteci sayısı 139’du.
2017 yılı içersinde hapisteki gazeteci sayısı zaman zaman 190’ı geçti.
Dışarıdaki Gazeteciler Platformu’nun verilerine göre Türkiye 2018 yılına hapishanelerinde 149 medya çalışanı olan bir ülke olarak giriyor.
2017 yılı, adliye koridorlarında gazeteci davaları izleyerek geçti.
Neredeyse her güne birkaç dava birden düştü.
Cumhuriyet Gazetesi davası tam bir hukuk cinayetine dönüştü.
Özgür Gündem Gazetesi’nde bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan gazeteciler teker teker mahkum edildi.
Cemaat çizgisindeki yayın organlarında yazan gazeteciler hakkında neredeyse her bir yazı için bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Hepsinin ismini tek tek saymamız olanaksız.
Ama kimler yok ki Türkiye’nin cezaevlerinde…
Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve diğerleri…
Gazetecilerin tutuklanma nedenleri, haklarında yazılan iddianameler ve verilen cezalar yarın bu ülkenin hukuk ve basın tarihine utanç sayfaları olarak geçecek.
2017 yılı içersinde gazetecilerin nasıl tutuklanıp mahkum edildiklerine dair tek bir örnek vermek bile yeterli.
Nedim Türfent kapatılan DİHA Haber Ajansı muhabiriydi.
Nedim, bütün baskılara, ölüm tehditlerine rağmen bölgede yaşananlardan Türkiye insanlarının haberdar olmasını sağladı.
Ancak 13 Mayıs 2016’da tutuklandı.
Hakkında 20 kadar tanık ifadesi vardı, Nedim’in örgüt üyesi olduğunu iddia ediyorlardı.
Duruşmalar ilerledikçe neredeyse bütün tanıklar ifadelerinin baskı ve işkence altında alındığını, Nedim aleyhinde zorla konuşturulduklarını söylediler.
Güvenilir olmayan bir tanık dışında tek bir delil yoktu Nedim aleyhinde.
Buna karşın tutukluluğunun 586. gününde, 2017’nin Aralık ayında Nedim 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Aslında Nedim’in gerçek cezalandırılma nedeni bambaşkaydı.
Nedim’i cezalandıran “Türk’ün gücü”ydü.
Bazıları hatırlar, internete bir haber düşmüştü. Nedim’in ele geçirdiği görüntüler gerçekten dehşet vericiydi.
Yüksekova’da Kürt gençleri yere yüzükoyun yatırılıp ters kelepçelenmişti.
Başlarında dolaşan bir özel tim komutanı sürekli bağırıyordu; “Türk’ün gücünü göreceksiniz”, “Ne yaptı lan size bu devlet?”
İşte bu olayın haberini yapmıştı Nedim Türfent ve aslında bu yüzden düzmece bir davayla cezalandırılmıştı.
Böylece de yanıtı alınmış oldu “Ne yaptı lan size bu devlet” sorusunun.
2017 yılını değerlendirirken yandaş medyanın durumuna değinmek çok da anlamlı görünmüyor.
Çünkü “yandaş medya” demek, yandaş da olsa gazete demek, televizyon demek.
Ancak bunlar gazete ve televizyon taklidi bile yapamıyorlar.
Bu nedenle gazete kağıdına basılan ve ekrandan yayın yapan bu yağlı çamurlara “Saray tellalı” demek daha doğru olacak.
Bu Saray tellalları gerçek gazetecilere, yazarlara, kalemini satmayan, kiraya vermeyen insanlara yönelik saldırılarını, yalanlarını 2017 yılı boyunca da sürdürdüler.
Ama bir farkla, bu arada birbirlerini de karalamaya, ihbar etmeye başladılar.
Yani 2017 yılına saray tellallarının kavgası da damgasını vurdu.
Görünen o ki, AKP iktidarı basın özgürlüğü açısından, Türkiye insanlarının haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından 2018’de Türkiye’yi 2017’den daha beter bir hala getirmeye kararlı.
Çünkü halkın gerçekleri öğrenmesini istemiyorlar.
Soygunları, hırsızlıkları, sömürüleri, vurgunları, cinayetleri gizli kalsın istiyorlar.
Ancak bu oyunu bozmak mümkün.
Her ev, her iş yeri bir gazete bürosu, bir televizyon stüdyosu, bir haber sitesi merkezi olmalı.
Her printerdan matbaa makinesi, her cep telefonundan televizyon kamerası, her bilgisayardan haber sitesi yapmak mecburiyeti var.
Herkes mutlaka apartmanında, sokağında, çarşısında, pazarında, mahallesinde, köyünde, kasabasında, kentinde, işyerinde ne olup bittiğini duyuran iyi bir “haberci” olmalı.
Gerçeği ve doğruyu savunanlar bir gün mutlaka kazanırlar.
Ne kadar gizlenmek istenirlerse istensinler gerçeklerin eninde sonunda bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç, yeni yılın ilk mesai günü dört haber sitesine erişim engeli konularak girildiğini kaydetti. Ancak yasakları aşmanın mümkün olduğunu dile getirdi.
Bu durumun basın ve ifade özgürlüğü bakımından böyle olduğunu yazan Başlangıç, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından durumun kesinlik kazandığını anlattı.
Başlangıç, yazısının devamında şunları kaydetti:
2018’in ilk mesai günü Mezopotamya Ajansı, 1 Haber Var, Özgürlükçü Demokrasi ve Demokrat Haber sitelerine erişim engeli getirildi.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim.
2017 yılı; basın özgürlüğü açısından, Türkiye halklarının haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından tam bir cehennemdi.
Türkiye, 2017 yılında basın özgürlüğü alanında tüm dünyada resmen küme düştü.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana sabıkalı bir ülke oldu hep.
Ancak, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ardından AKP iktidarının yaptığı 20 Temmuz Olağanüstü Hal darbesinden sonra gazeteciler, televizyoncular açısından daha büyük bir cezaevine dönüştü Türkiye.
20 Temmuz 2016’da Türkiye’de Olağanüstü Hal ilan edildiğinde cezaevlerinde 39 tutuklu ve hükümlü gazeteci vardı.
Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte gazeteler, televizyonlar, haber ajansları, internet siteleri, dergiler, yayınevleri Kanun Hükmündeki Kararnamelerle kapatıldı.
Kapılarına mühür vurulan, tüm mal varlıklarına el konulan medya kuruluşu sayısı 200’e yaklaştı.
Binlerce gazeteci, yazar, televizyoncu, yayıncı işsiz kaldı.
Yüzlerce gazeteci, yazar ve televizyoncu gözaltına alındı, önemli bir bölümü de tutuklandı.
Basın özgürlüğünün güçlendirilmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 155. sırada yer aldı.
Böylece, Türkiye’nin “kara liste” olarak adlandırılan en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesine sadece dört sıra kaldı.
Merkezi ABD’de bulunan insan hakları kuruluşu Freedom House’un hazırladığı 2017 yılı Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye 199 ülke arasında 163. , Avrupa’da ise 42. ve son sırada yer aldı.
Bu rapora göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisine dahil edildi.
RSF’ye göre son 12 yılda Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 56 basamak düşüş kaydetti.
Dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olan Türkiye’de, 2017 yılına girilirken cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü toplam gazeteci sayısı 139’du.
2017 yılı içersinde hapisteki gazeteci sayısı zaman zaman 190’ı geçti.
Dışarıdaki Gazeteciler Platformu’nun verilerine göre Türkiye 2018 yılına hapishanelerinde 149 medya çalışanı olan bir ülke olarak giriyor.
2017 yılı, adliye koridorlarında gazeteci davaları izleyerek geçti.
Neredeyse her güne birkaç dava birden düştü.
Cumhuriyet Gazetesi davası tam bir hukuk cinayetine dönüştü.
Özgür Gündem Gazetesi’nde bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan gazeteciler teker teker mahkum edildi.
Cemaat çizgisindeki yayın organlarında yazan gazeteciler hakkında neredeyse her bir yazı için bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Hepsinin ismini tek tek saymamız olanaksız.
Ama kimler yok ki Türkiye’nin cezaevlerinde…
Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve diğerleri…
Gazetecilerin tutuklanma nedenleri, haklarında yazılan iddianameler ve verilen cezalar yarın bu ülkenin hukuk ve basın tarihine utanç sayfaları olarak geçecek.
2017 yılı içersinde gazetecilerin nasıl tutuklanıp mahkum edildiklerine dair tek bir örnek vermek bile yeterli.
Nedim Türfent kapatılan DİHA Haber Ajansı muhabiriydi.
Nedim, bütün baskılara, ölüm tehditlerine rağmen bölgede yaşananlardan Türkiye insanlarının haberdar olmasını sağladı.
Ancak 13 Mayıs 2016’da tutuklandı.
Hakkında 20 kadar tanık ifadesi vardı, Nedim’in örgüt üyesi olduğunu iddia ediyorlardı.
Duruşmalar ilerledikçe neredeyse bütün tanıklar ifadelerinin baskı ve işkence altında alındığını, Nedim aleyhinde zorla konuşturulduklarını söylediler.
Güvenilir olmayan bir tanık dışında tek bir delil yoktu Nedim aleyhinde.
Buna karşın tutukluluğunun 586. gününde, 2017’nin Aralık ayında Nedim 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Aslında Nedim’in gerçek cezalandırılma nedeni bambaşkaydı.
Nedim’i cezalandıran “Türk’ün gücü”ydü.
Bazıları hatırlar, internete bir haber düşmüştü. Nedim’in ele geçirdiği görüntüler gerçekten dehşet vericiydi.
Yüksekova’da Kürt gençleri yere yüzükoyun yatırılıp ters kelepçelenmişti.
Başlarında dolaşan bir özel tim komutanı sürekli bağırıyordu; “Türk’ün gücünü göreceksiniz”, “Ne yaptı lan size bu devlet?”
İşte bu olayın haberini yapmıştı Nedim Türfent ve aslında bu yüzden düzmece bir davayla cezalandırılmıştı.
Böylece de yanıtı alınmış oldu “Ne yaptı lan size bu devlet” sorusunun.
2017 yılını değerlendirirken yandaş medyanın durumuna değinmek çok da anlamlı görünmüyor.
Çünkü “yandaş medya” demek, yandaş da olsa gazete demek, televizyon demek.
Ancak bunlar gazete ve televizyon taklidi bile yapamıyorlar.
Bu nedenle gazete kağıdına basılan ve ekrandan yayın yapan bu yağlı çamurlara “Saray tellalı” demek daha doğru olacak.
Bu Saray tellalları gerçek gazetecilere, yazarlara, kalemini satmayan, kiraya vermeyen insanlara yönelik saldırılarını, yalanlarını 2017 yılı boyunca da sürdürdüler.
Ama bir farkla, bu arada birbirlerini de karalamaya, ihbar etmeye başladılar.
Yani 2017 yılına saray tellallarının kavgası da damgasını vurdu.
Görünen o ki, AKP iktidarı basın özgürlüğü açısından, Türkiye insanlarının haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından 2018’de Türkiye’yi 2017’den daha beter bir hala getirmeye kararlı.
Çünkü halkın gerçekleri öğrenmesini istemiyorlar.
Soygunları, hırsızlıkları, sömürüleri, vurgunları, cinayetleri gizli kalsın istiyorlar.
Ancak bu oyunu bozmak mümkün.
Her ev, her iş yeri bir gazete bürosu, bir televizyon stüdyosu, bir haber sitesi merkezi olmalı.
Her printerdan matbaa makinesi, her cep telefonundan televizyon kamerası, her bilgisayardan haber sitesi yapmak mecburiyeti var.
Herkes mutlaka apartmanında, sokağında, çarşısında, pazarında, mahallesinde, köyünde, kasabasında, kentinde, işyerinde ne olup bittiğini duyuran iyi bir “haberci” olmalı.
Gerçeği ve doğruyu savunanlar bir gün mutlaka kazanırlar.
Ne kadar gizlenmek istenirlerse istensinler gerçeklerin eninde sonunda bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Gazeteci-Yazar Celal Başlangıç, yeni yılın ilk mesai günü dört haber sitesine erişim engeli konularak girildiğini kaydetti. Ancak yasakları aşmanın mümkün olduğunu dile getirdi.
Bu durumun basın ve ifade özgürlüğü bakımından böyle olduğunu yazan Başlangıç, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından durumun kesinlik kazandığını anlattı.
Başlangıç, yazısının devamında şunları kaydetti:
2018’in ilk mesai günü Mezopotamya Ajansı, 1 Haber Var, Özgürlükçü Demokrasi ve Demokrat Haber sitelerine erişim engeli getirildi.
En son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim.
2017 yılı; basın özgürlüğü açısından, Türkiye halklarının haber alma, gerçekleri öğrenme hakkı açısından tam bir cehennemdi.
Türkiye, 2017 yılında basın özgürlüğü alanında tüm dünyada resmen küme düştü.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana sabıkalı bir ülke oldu hep.
Ancak, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ardından AKP iktidarının yaptığı 20 Temmuz Olağanüstü Hal darbesinden sonra gazeteciler, televizyoncular açısından daha büyük bir cezaevine dönüştü Türkiye.
20 Temmuz 2016’da Türkiye’de Olağanüstü Hal ilan edildiğinde cezaevlerinde 39 tutuklu ve hükümlü gazeteci vardı.
Olağanüstü Hal ilanıyla birlikte gazeteler, televizyonlar, haber ajansları, internet siteleri, dergiler, yayınevleri Kanun Hükmündeki Kararnamelerle kapatıldı.
Kapılarına mühür vurulan, tüm mal varlıklarına el konulan medya kuruluşu sayısı 200’e yaklaştı.
Binlerce gazeteci, yazar, televizyoncu, yayıncı işsiz kaldı.
Yüzlerce gazeteci, yazar ve televizyoncu gözaltına alındı, önemli bir bölümü de tutuklandı.
Basın özgürlüğünün güçlendirilmesi için dünya çapında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 155. sırada yer aldı.
Böylece, Türkiye’nin “kara liste” olarak adlandırılan en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesine sadece dört sıra kaldı.
Merkezi ABD’de bulunan insan hakları kuruluşu Freedom House’un hazırladığı 2017 yılı Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye 199 ülke arasında 163. , Avrupa’da ise 42. ve son sırada yer aldı.
Bu rapora göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisine dahil edildi.
RSF’ye göre son 12 yılda Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 56 basamak düşüş kaydetti.
Dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olan Türkiye’de, 2017 yılına girilirken cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü toplam gazeteci sayısı 139’du.
2017 yılı içersinde hapisteki gazeteci sayısı zaman zaman 190’ı geçti.
Dışarıdaki Gazeteciler Platformu’nun verilerine göre Türkiye 2018 yılına hapishanelerinde 149 medya çalışanı olan bir ülke olarak giriyor.
2017 yılı, adliye koridorlarında gazeteci davaları izleyerek geçti.
Neredeyse her güne birkaç dava birden düştü.
Cumhuriyet Gazetesi davası tam bir hukuk cinayetine dönüştü.
Özgür Gündem Gazetesi’nde bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan gazeteciler teker teker mahkum edildi.
Cemaat çizgisindeki yayın organlarında yazan gazeteciler hakkında neredeyse her bir yazı için bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Hepsinin ismini tek tek saymamız olanaksız.
Ama kimler yok ki Türkiye’nin cezaevlerinde…
Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve diğerleri…
Gazetecilerin tutuklanma nedenleri, haklarında yazılan iddianameler ve verilen cezalar yarın bu ülkenin hukuk ve basın tarihine utanç sayfaları olarak geçecek.
2017 yılı içersinde gazetecilerin nasıl tutuklanıp mahkum edildiklerine dair tek bir örnek vermek bile yeterli.
Nedim Türfent kapatılan DİHA Haber Ajansı muhabiriydi.
Nedim, bütün baskılara, ölüm tehditlerine rağmen bölgede yaşananlardan Türkiye insanlarının haberdar olmasını sağladı.
Ancak 13 Mayıs 2016’da tutuklandı.
Hakkında 20 kadar tanık ifadesi vardı, Nedim’in örgüt üyesi olduğunu iddia ediyorlardı.
Duruşmalar ilerledikçe neredeyse bütün tanıklar ifadelerinin baskı ve işkence altında alındığını, Nedim aleyhinde zorla konuşturulduklarını söylediler.
Güvenilir olmayan bir tanık dışında tek bir delil yoktu Nedim aleyhinde.
Buna karşın tutukluluğunun 586. gününde, 2017’nin Aralık ayında Nedim 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Aslında Nedim’in gerçek cezalandırılma nedeni bambaşkaydı.
Nedim’i cezalandıran “Türk’ün gücü”ydü.
Bazıları hatırlar, internete bir haber düşmüştü. Nedim’in ele geçirdiği görüntüler gerçekten dehşet vericiydi.
Yüksekova’da Kürt gençleri yere yüzükoyun yatırılıp ters kelepçelenmişti.
Başlarında dolaşan bir özel tim komutanı sürekli bağırıyordu; “Türk’ün gücünü göreceksiniz”, “Ne yaptı lan size bu devlet?”
İşte bu olayın haberini yapmıştı Nedim Türfent ve aslında bu yüzden düzmece bir davayla cezalandırılmıştı.
Böylece de yanıtı alınmış oldu “Ne yaptı lan size bu devlet” sorusunun.
2017 yılını değerlendirirken yandaş medyanın durumuna değinmek çok da anlamlı görünmüyor.
Çünkü “yandaş medya” demek, yandaş da olsa gazete demek, televizyon demek.
Ancak bunlar gazete ve televizyon taklidi bile yapamıyorlar.
Bu nedenle gazete kağıdına basılan ve ekrandan yayın yapan bu yağlı çamurlara “Saray tellalı” demek daha doğru olacak.
Bu Saray tellalları gerçek gazetecilere, yazarlara, kalemini satmayan, kiraya vermeyen insanlara yönelik saldırılarını, yalanlarını 2017 yılı boyunca da sürdürdüler.
Ama bir farkla, bu arada birbirlerini de karalamaya, ihbar etmeye başladılar.
Yani 2017 yılına saray tellallarının kavgası da damgasını vurdu.
Görünen o ki, AKP iktidarı basın özgürlüğü açısından, Türkiye insanlarının haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından 2018’de Türkiye’yi 2017’den daha beter bir hala getirmeye kararlı.
Çünkü halkın gerçekleri öğrenmesini istemiyorlar.
Soygunları, hırsızlıkları, sömürüleri, vurgunları, cinayetleri gizli kalsın istiyorlar.
Ancak bu oyunu bozmak mümkün.
Her ev, her iş yeri bir gazete bürosu, bir televizyon stüdyosu, bir haber sitesi merkezi olmalı.
Her printerdan matbaa makinesi, her cep telefonundan televizyon kamerası, her bilgisayardan haber sitesi yapmak mecburiyeti var.
Herkes mutlaka apartmanında, sokağında, çarşısında, pazarında, mahallesinde, köyünde, kasabasında, kentinde, işyerinde ne olup bittiğini duyuran iyi bir “haberci” olmalı.
Gerçeği ve doğruyu savunanlar bir gün mutlaka kazanırlar.
Ne kadar gizlenmek istenirlerse istensinler gerçeklerin eninde sonunda bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.