Türkiye’de çalışanların yarıdan fazlasını ilgilendiren asgari ücret, işçinin muhalefet şerhiyle, işveren ve hükümetin onayıyla açıklandı. Gelecek yıl için belirlenen asgari ücret yüzde 49 zamla 17 bin 2 TL oldu.
Belirlenen asgari ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçiyi temsil eden tek sendika olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) açıkladığı kasım ayı yoksulluk sınırının 28 bin 684 lira altında kaldı. Buna göre dört kişilik bir ailenin, gıda ve diğer temel harcamaların esas alındığı yoksulluk sınırını geçmesi için o ailede en az üç asgari ücretlinin bulunması gerekiyor.
Asgari ücret, Birleşik Kamu İş’e göre aralık ayında 16 bin 483 liraya çıkan açlık sınırını ise 519 lira geçebildi. Türk-İş’in açıkladığı kasım ayı açlık sınırı 14 bin 25 liraydı. Türk-İş, aralık ayı rakamlarını açıklamadı. Çalışanlar ise yeni asgari ücreti ocak ayı sonunda alabilecek.
Oyan: Seçime kadar idare edecek bir ücret
Asgari ücrete 2024’te tek zam olacağı kamu yetkililerince açıklandı. Merkez Bankası 2024 sonu için yüzde 36’lık enflasyon beklerken enflasyonda düşüşün mayıs ayından sonra başlayacağını, enflasyonun mayısta yüzde 70-75 aralığında seyredeceğini öngörüyor. İktisatçılara göre belirlenen asgari ücret, satın alma gücündeki reel kayıpları bir miktar telafi etse de gelecek dönem fiyatlardaki artış süreceği için emekçilerin açlıkla karşı karşıya kalma süreci derinleşerek devam edecek.
İktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan, iktidarın mart ayına kadar, yani seçime kadar idare edecek bir ücret açıkladığı görüşünde.
Türkiye’de çalışanların yüzde 55’inin, özel sektörde çalışanların ise yüzde 70’inin asgari ücretli olduğunu hatırlatan Oyan, “Çalışanların önemli bir bölümü asgari ücrete tabi. Bu ücret çok kısa vadede tatminkâr görülebilir ama nisandan itibaren bu ücretin satın alma gücünün ciddi anlamda gerilediğini göreceğiz” diyor.
Belirlenen rakamın şu anda yaklaşık 520 euroya denk geldiğini belirten Oyan, bu düzeyin de marttan itibaren 500 euronun altına gerileyeceğini vurguluyor.
Temmuz ayında 11 bin 402 lira 32 kuruşa yükseltilen asgari ücretin yılın ikinci yarısında gerçekleşen yüzde 38’lik resmi enflasyon farkıyla 15 bin 735 lira edeceğini, bunun üzerine yüzde 36 olan gelecek yıl resmi enflasyon beklentisi de eklendiğinde rakamın 21 bin 400’e çıktığını ifade eden Oyan, “Yani asgari ücretin 21 bin 400 lira üzerinden konuşuluyor olması gerekirdi. Şimdi 17 bin liraya bağlandı. Bu kısa süreli bir etki yapacak. Ancak AKP’nin derdi de zaten seçimler. Sadece seçimleri almaya dönük bir algı yaratmak” diye konuşuyor.
Asgari ücret daha da düşebilir
Oyan, bu düzeyde bir asgari ücretin ancak yılın ikinci yarısında tekrar belirlenirse işçi kesimi tarafından kabul edilebilir görüleceğini düşünüyor.
“Ama eğer yıl sonuna kadar bir daha artırma olmayacaksa ki öyle ifade edildi, o zaman bu düzeyin yıl sonunda 400 avronun bile altına geldiği bir durumla karşılaşırız ki bu çok tepki çekecektir” diyen Oyan, mayıs ayında yüzde 75’e kadar çıkacağı öngörülen enflasyonun asgari ücret zammı taleplerini yeniden gündeme getireceği görüşünde.
Oyan, “Bu rakam sendikaları zorlayacaktır. Türk-İş’i bile zorlayacaktır. Yeniden bir asgari ücret pazarlığına oturma talebi toplumda çok şiddetli biçimde yükselebilir. Ama tabii seçim olmadığı için marttan sonra iktidar bunu göğüslemek ister muhtemelen” diyor.
“Vergi ve harçlar daha çok artırıldı”
Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu da asgari ücret artışı yüzde 49’da kalırken, hükümetin gelecek yılki vergi ve harçlar için belirlediği yeniden değerleme oranının yüzde 58 olduğunu vurguluyor. Müftüoğlu, “Yani devlet enflasyonun düşeceği tahminiyle birlikte kendi alacakları için yüzde 58 zam uygularken işçi için bunun yaklaşık yüzde 9 altında bir ücret zammı belirledi” diyor.
Müftüoğlu’na göre bu durum, Türkiye’nin, sınıf mücadelesinin neredeyse tamamen yok sayıldığı, işçi direnişlerinin devletin baskı aygıtlarıyla susturulduğu “otokratik bir dönemden” geçmesinin bir sonucu.
Türkiye’de küresel rekabet gücünün emek maliyetinin aşağı çekilerek elde edilmeye çalışıldığını vurgulayan Müftüoğlu, dolayısıyla da siyasi iktidarın artık çalışanların nasıl geçindiğini önemsemediği görüşünü paylaşıyor. “İktidar kârlar nasıl yükselecek, yani işverenlerin, patronların çıkarları nasıl olacak bunu düşünüyor” diyen Müftüoğlu, ekliyor: “Zaten Mehmet Şimşek’in genel olarak politikası bu çerçeve üzerinden yürüyordu. Vergiyi yoksul kesimden topluyorlar, geliri de kazancı da tepede tutuyorlar. Bu tabii ancak son derece antidemokratik ülkelerde görülebilir. Açlıkla, yoksullukla bu kadar derinleşen bir şekilde karşı karşıya gelinmesine rağmen buna karşı ses çıkartılmaması ancak bir otokratik rejimde olabilir.”
Müftüoğlu: Açlık sınırının altında kalacak
Müftüoğlu da belirlenen asgari ücretin seçimlere dek eriyeceği görüşünde. Resmi enflasyon oranlarıyla bile açlık sınırının mart ayında 17 bin lirayı geçeceğini hesaplayan Müftüoğlu, asgari ücret zammının en fazla üç ay ömrü olduğunu, seçimlerden sonra ise çalışanların beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamamak gibi çok daha vahim sonuçlarla karşılaşabileceğini vurguluyor.
Belirlenen asgari ücretle iktidarın oy beklentisi üzerinden hareket etmediğinin görüldüğünü savunan Müftüoğlu, “Sandıktan çıkacak sonuç elbette önemli ama iktidarın halkı ikna etmek saikiyle bir ücret belirlemediğini bir kez daha görmüş oluyoruz. Herhalde burada sermayeyi daha memnun ederek, halkın da daha çok milliyetçilik duygularını kabartarak, kutuplaşmayı artırarak bunun üzerinden oy almayı hesaplıyorlar. Yani insanlara açlıklarını bu şekilde unutturmaya çalışacaklar” diye konuşuyor.
Toplumda eşitsizlikler artacak
Öte yandan Profesör Oyan, 2024’te asgari ücrete tek artış yapılması halinde asgari ücretle en düşük memur maaşı ya da özel sektörde toplu sözleşmeyle belirlenen maaşlar arasında makasın açılacağına da işaret ediyor.
Bu durum kamu işçileri ile memurlar, diğer yandan toplu sözleşme hakkı olan iş yerlerinde çalışanlarla çalışmayanlar arasında eşitsizliklere yol açacak.
Oyan, memurların ocak ayında yüzde 15 zam ve yüzde 38 enflasyon farkı, temmuzda da tekrar yüzde 10 zam ve enflasyon farkı alacağına işaret ederek ekliyor: “Dolayısıyla asgari ücretle örneğin en düşük memur maaşı arasındaki makas açılacak. Aynı şey kamu işçisi açısından da olacak. Özel sektörde toplu iş sözleşmesi yapmış işçilerle de aradaki fark açılacak. Bu da toplumda çok ciddi bir eşitsizliği ortaya çıkaracak.”
Oğuz Oyan, işçiyi temsil eden Türk-İş’in masaya ağırlığını koyamazken işveren kesiminin ise iktidarın üzerinde “17 bin liranın üzerinde bir asgari ücret olursa bu istihdamı sürdüremez işçi çıkarırız, yatırımlarımızı başka ülkeye taşırız” söylemiyle baskı kurduğunu, masada daha fazla sığınmacı çalıştırma, kayıt dışı işçi çalıştırma yönünde üstü kapalı bir tehdidin de olduğunu söylüyor.
Türk-İş’e tepki var
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bu yıl üçüncü toplantısı bile yapılmazken Türk-İş’e de masaya ağırlığını koymadığı ve işçinin taleplerini dile getirmediği gerekçesiyle tepki var.
Oğuz Oyan, Türkiye’nin en kapsamlı toplu iş sözleşmesi görüşmesi olarak değerlendirilmesi gereken Komisyon görüşmelerinde tüm sendikaların yer almamasının demokratik anlamda önemli bir sorun olduğuna işaret ediyor. Oyan, Türk-İş’in ise dört asgari ücretli işçiyi görüşmelere dahil ederek kendi imajını tazelemeye çalışırken meseleyi sınıf bilinci üzerinden değil vicdan üzerinden değerlendirdiğini vurguluyor.
Türk-İş’in dünkü açıklamasında toplantıda son güne kadar ücret konuşulmadığını ifade ettiğini hatırlatan Oyan, “Peki ne konuştunuz? Ücret konuşmuyorsan ne konuşuyorsun asgari ücret toplantısında” diye sorarak ekliyor: “Pazarlığı bekar bir işçinin geçim seviyesi olan 18 bin 239 liradan bile başlatamamışlar. Yani Türk-İş bir ağırlık koymamış gözüküyor, asgari ücretli işçileri toplantıya götürerek sadece gösteri yapmış. Ağırlık koyması da beklenemezdi. Çünkü bu sendika yöneticileri tamamen iktidar yanlısı bir konumdalar.”
“Daha toplantılar sırasında meydanlara işçilerin yığılması gerekiyordu” diyen Oyan’a göre, gelecek yıl ikinci asgari ücret zammı için Türk-İş’e ciddi bir taban tepkisi ve sendikal hareketlerin ivme kazanması şart.
“Demokrasi ve ekmek mücadelesi bir”
Özgür Müftüoğlu’na göre de asgari ücret için belirlenen rakam Türk-İş’in beklentisini düşük tutmasıyla da ilişkili. Karara muhalefet şerhi koymanın asgari ücret belirleme hukuku açısından bir anlamı olmadığını vurgulayan Müftüoğlu, bunun sendikaların işlevsizleştirilmesinin bir sonucu olduğunu söylüyor.
Sendikaların tarihsel süreçte elde ettiği kazanımların işçilerin mücadelesiyle olduğunu, en önemli mücadele aracının ise grev olduğunu belirten Müftüoğlu, günümüzde sendikaların Ankara’da bir binada bulunan bürokratik bir yapı haline geldiğini savunuyor. Müftüoğlu, Şanlıurfa’daki Özak Tekstil işçilerini hatırlatarak az sayıda görülen eylemlerde ise işçilerin yalnız bırakıldığını anlatıyor.
Özgür Müftüoğlu’na göre sendika içi demokrasinin işlediği bir mekanizmanın kurulması gerekiyor. Müftüoğlu, “Bunu hukukla da birleştirmek lazım. Anayasa Mahkemesi’ni tanımayan bir hukuk düzeni içerisinde işçi haklarının da aynı seviyede olduğunun görülmesi, mücadelenin de bu zeminde yürümesi lazım. Yani ekmek mücadelesiyle demokrasi mücadelesini bir arada yürütmek gerekiyor” diye ekliyor.