“İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz.”
Bir süre önce yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, denemelerinden bir seçkiden oluşan “Artık Sessizlik Bile Senin Değil” adlı yeni kitabının “Neppure il silenzio é piu tuo” adıyla İtalyancaya çevrilmesine ilişkin Roma’daki bir etkinliğe katıldı.
Hafta başında “Uluslararası Kurgu” dalında İtalya’da Vincenzo Padula Ödülü de alan Erdoğan, Piu Libri Piu Liberi (Daha Çok Kitap Daha Çok Özgürlük) Yayıncılık Fuarı’nda “İsyan etmek, direnmek, yazmak” adlı söyleşide konuştu.
Cezaevi deneyimini, savaş deneyimine benzeten Aslı Erdoğan, “Geriye dönmek mümkün değildir. Cezaevinde değişip değişmediğini anlamak dahi kolay değildir. Oradan dışarıya çıktığımda insanlara değişip değişmediğimi sordum. İlk aldığım ‘evet’ cevabının ardından ağladım” diye konuştu.
“Sizi öldürmeyen şey güçlendirir” cümlesinden nefret ettiğini dile getiren Erdoğan, “Cezaevi bir travmaydı. Her travma senin içinde bir şey öldürüyor, aynı zamanda bir şeyleri de hayatta tutuyor. Aslı’nın içinde de bir şeyler öldü ama bir şeyler de hayatta kaldı” dedi.
Türkiye’nin geleceği gibi sürekli bilmediği bir konuda akıl yürütmek zorunda kalmaktan açıkça yorulduğunu belirten Erdoğan, farkında olduğu bir şeyi ise şöyle dile getirdi:
“Entelektüel olarak, bu kelimeyi en geniş anlamıyla kullanıyorum, okur-yazar olarak şu an hiçbirimizin ‘Türkiye ne olacak, ne oluyor?’ sorusuna da sırtımızı çevirme lüksümüz yok. Türkiye’de durum hakikaten vahim. On binlerce insan cezaevinde ve çoğu sudan sebeplerle içeride ve ben bunu bizzat yaşadım. Daha da kötüsü, hukuk sistemi hiç işlemediği, her şey tamamen keyfî olduğu için ne zaman çıkacaklarını bilmiyorlar. Bu, bir insana yapılabilecek en korkunç işkence. Ve bu durumda, biz hepimiz aslında onlarla birlikte ya da ben de bir eski mahkûm olarak bizlerle birlikte, demeliyim, cezaevindeyiz. Yani bu keyfî hapsetmelerde son kişi çıkana kadar biz o cezaevinden çıkamayacağız.”
ARTIK ÜÇ ÖRGÜTTEN TUTUKLANIYORUZ
Aslı Erdoğan, cezaevinde olan meslektaşları ve arkadaşları hakkında da şunları söyledi:
“Osman Kavala mesela. Birlikte Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kuruluşunda çalışmıştık. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insandır ve tutuklandığını duyunca iki gün kendime gelemedim. İddianameyi de gördüm; tirajı komik mi demeli, Kafkaesk mi demeli. Saygı duyduğum pek çok yazar, pek çok gazeteci hakikaten ipe sapa gelmez iddianamelerle içeride. Cezaevinde tanıdığım pek çok insan, inanılmaz suçlamalarla, inanılmaz bir keyfîlik ve insan nefretiyle içeride tutuluyorlar. Çok ayıp! Hakikaten büyük ayıp yapılıyor bu insanlara.
Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda?
Hâkimler, savcılar herhalde farkındalar karşılarındaki insanların bütünüyle masum olduğunun. Onlara şunu demek isterim: Ben yapmazdım! Dünya üzerinde hiçbir kuvvet beni, suçsuz olduğunu bildiğim insanı hapse yollatmaya yetmez. Ben bunu yapmam, istifa ederim. Suçsuz olduğunu bildiğim birini bırakabilir miyim, onu bilmiyorum. Gerçekten tutuklanma korkusu olan bir hâkim olsam yapabilir miydim, gücüm ona yeter miydi? Gerçekten bu soruya cevap veremem ama herhalde istifa ederdim böyle bir ikilemle karşılaşmamak için. İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz. Yalnız değilsiniz.”
“İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz.”
Bir süre önce yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, denemelerinden bir seçkiden oluşan “Artık Sessizlik Bile Senin Değil” adlı yeni kitabının “Neppure il silenzio é piu tuo” adıyla İtalyancaya çevrilmesine ilişkin Roma’daki bir etkinliğe katıldı.
Hafta başında “Uluslararası Kurgu” dalında İtalya’da Vincenzo Padula Ödülü de alan Erdoğan, Piu Libri Piu Liberi (Daha Çok Kitap Daha Çok Özgürlük) Yayıncılık Fuarı’nda “İsyan etmek, direnmek, yazmak” adlı söyleşide konuştu.
Cezaevi deneyimini, savaş deneyimine benzeten Aslı Erdoğan, “Geriye dönmek mümkün değildir. Cezaevinde değişip değişmediğini anlamak dahi kolay değildir. Oradan dışarıya çıktığımda insanlara değişip değişmediğimi sordum. İlk aldığım ‘evet’ cevabının ardından ağladım” diye konuştu.
“Sizi öldürmeyen şey güçlendirir” cümlesinden nefret ettiğini dile getiren Erdoğan, “Cezaevi bir travmaydı. Her travma senin içinde bir şey öldürüyor, aynı zamanda bir şeyleri de hayatta tutuyor. Aslı’nın içinde de bir şeyler öldü ama bir şeyler de hayatta kaldı” dedi.
Türkiye’nin geleceği gibi sürekli bilmediği bir konuda akıl yürütmek zorunda kalmaktan açıkça yorulduğunu belirten Erdoğan, farkında olduğu bir şeyi ise şöyle dile getirdi:
“Entelektüel olarak, bu kelimeyi en geniş anlamıyla kullanıyorum, okur-yazar olarak şu an hiçbirimizin ‘Türkiye ne olacak, ne oluyor?’ sorusuna da sırtımızı çevirme lüksümüz yok. Türkiye’de durum hakikaten vahim. On binlerce insan cezaevinde ve çoğu sudan sebeplerle içeride ve ben bunu bizzat yaşadım. Daha da kötüsü, hukuk sistemi hiç işlemediği, her şey tamamen keyfî olduğu için ne zaman çıkacaklarını bilmiyorlar. Bu, bir insana yapılabilecek en korkunç işkence. Ve bu durumda, biz hepimiz aslında onlarla birlikte ya da ben de bir eski mahkûm olarak bizlerle birlikte, demeliyim, cezaevindeyiz. Yani bu keyfî hapsetmelerde son kişi çıkana kadar biz o cezaevinden çıkamayacağız.”
ARTIK ÜÇ ÖRGÜTTEN TUTUKLANIYORUZ
Aslı Erdoğan, cezaevinde olan meslektaşları ve arkadaşları hakkında da şunları söyledi:
“Osman Kavala mesela. Birlikte Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kuruluşunda çalışmıştık. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insandır ve tutuklandığını duyunca iki gün kendime gelemedim. İddianameyi de gördüm; tirajı komik mi demeli, Kafkaesk mi demeli. Saygı duyduğum pek çok yazar, pek çok gazeteci hakikaten ipe sapa gelmez iddianamelerle içeride. Cezaevinde tanıdığım pek çok insan, inanılmaz suçlamalarla, inanılmaz bir keyfîlik ve insan nefretiyle içeride tutuluyorlar. Çok ayıp! Hakikaten büyük ayıp yapılıyor bu insanlara.
Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda?
Hâkimler, savcılar herhalde farkındalar karşılarındaki insanların bütünüyle masum olduğunun. Onlara şunu demek isterim: Ben yapmazdım! Dünya üzerinde hiçbir kuvvet beni, suçsuz olduğunu bildiğim insanı hapse yollatmaya yetmez. Ben bunu yapmam, istifa ederim. Suçsuz olduğunu bildiğim birini bırakabilir miyim, onu bilmiyorum. Gerçekten tutuklanma korkusu olan bir hâkim olsam yapabilir miydim, gücüm ona yeter miydi? Gerçekten bu soruya cevap veremem ama herhalde istifa ederdim böyle bir ikilemle karşılaşmamak için. İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz. Yalnız değilsiniz.”
“İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz.”
Bir süre önce yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, denemelerinden bir seçkiden oluşan “Artık Sessizlik Bile Senin Değil” adlı yeni kitabının “Neppure il silenzio é piu tuo” adıyla İtalyancaya çevrilmesine ilişkin Roma’daki bir etkinliğe katıldı.
Hafta başında “Uluslararası Kurgu” dalında İtalya’da Vincenzo Padula Ödülü de alan Erdoğan, Piu Libri Piu Liberi (Daha Çok Kitap Daha Çok Özgürlük) Yayıncılık Fuarı’nda “İsyan etmek, direnmek, yazmak” adlı söyleşide konuştu.
Cezaevi deneyimini, savaş deneyimine benzeten Aslı Erdoğan, “Geriye dönmek mümkün değildir. Cezaevinde değişip değişmediğini anlamak dahi kolay değildir. Oradan dışarıya çıktığımda insanlara değişip değişmediğimi sordum. İlk aldığım ‘evet’ cevabının ardından ağladım” diye konuştu.
“Sizi öldürmeyen şey güçlendirir” cümlesinden nefret ettiğini dile getiren Erdoğan, “Cezaevi bir travmaydı. Her travma senin içinde bir şey öldürüyor, aynı zamanda bir şeyleri de hayatta tutuyor. Aslı’nın içinde de bir şeyler öldü ama bir şeyler de hayatta kaldı” dedi.
Türkiye’nin geleceği gibi sürekli bilmediği bir konuda akıl yürütmek zorunda kalmaktan açıkça yorulduğunu belirten Erdoğan, farkında olduğu bir şeyi ise şöyle dile getirdi:
“Entelektüel olarak, bu kelimeyi en geniş anlamıyla kullanıyorum, okur-yazar olarak şu an hiçbirimizin ‘Türkiye ne olacak, ne oluyor?’ sorusuna da sırtımızı çevirme lüksümüz yok. Türkiye’de durum hakikaten vahim. On binlerce insan cezaevinde ve çoğu sudan sebeplerle içeride ve ben bunu bizzat yaşadım. Daha da kötüsü, hukuk sistemi hiç işlemediği, her şey tamamen keyfî olduğu için ne zaman çıkacaklarını bilmiyorlar. Bu, bir insana yapılabilecek en korkunç işkence. Ve bu durumda, biz hepimiz aslında onlarla birlikte ya da ben de bir eski mahkûm olarak bizlerle birlikte, demeliyim, cezaevindeyiz. Yani bu keyfî hapsetmelerde son kişi çıkana kadar biz o cezaevinden çıkamayacağız.”
ARTIK ÜÇ ÖRGÜTTEN TUTUKLANIYORUZ
Aslı Erdoğan, cezaevinde olan meslektaşları ve arkadaşları hakkında da şunları söyledi:
“Osman Kavala mesela. Birlikte Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kuruluşunda çalışmıştık. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insandır ve tutuklandığını duyunca iki gün kendime gelemedim. İddianameyi de gördüm; tirajı komik mi demeli, Kafkaesk mi demeli. Saygı duyduğum pek çok yazar, pek çok gazeteci hakikaten ipe sapa gelmez iddianamelerle içeride. Cezaevinde tanıdığım pek çok insan, inanılmaz suçlamalarla, inanılmaz bir keyfîlik ve insan nefretiyle içeride tutuluyorlar. Çok ayıp! Hakikaten büyük ayıp yapılıyor bu insanlara.
Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda?
Hâkimler, savcılar herhalde farkındalar karşılarındaki insanların bütünüyle masum olduğunun. Onlara şunu demek isterim: Ben yapmazdım! Dünya üzerinde hiçbir kuvvet beni, suçsuz olduğunu bildiğim insanı hapse yollatmaya yetmez. Ben bunu yapmam, istifa ederim. Suçsuz olduğunu bildiğim birini bırakabilir miyim, onu bilmiyorum. Gerçekten tutuklanma korkusu olan bir hâkim olsam yapabilir miydim, gücüm ona yeter miydi? Gerçekten bu soruya cevap veremem ama herhalde istifa ederdim böyle bir ikilemle karşılaşmamak için. İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz. Yalnız değilsiniz.”
“İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz.”
Bir süre önce yurt dışına çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, denemelerinden bir seçkiden oluşan “Artık Sessizlik Bile Senin Değil” adlı yeni kitabının “Neppure il silenzio é piu tuo” adıyla İtalyancaya çevrilmesine ilişkin Roma’daki bir etkinliğe katıldı.
Hafta başında “Uluslararası Kurgu” dalında İtalya’da Vincenzo Padula Ödülü de alan Erdoğan, Piu Libri Piu Liberi (Daha Çok Kitap Daha Çok Özgürlük) Yayıncılık Fuarı’nda “İsyan etmek, direnmek, yazmak” adlı söyleşide konuştu.
Cezaevi deneyimini, savaş deneyimine benzeten Aslı Erdoğan, “Geriye dönmek mümkün değildir. Cezaevinde değişip değişmediğini anlamak dahi kolay değildir. Oradan dışarıya çıktığımda insanlara değişip değişmediğimi sordum. İlk aldığım ‘evet’ cevabının ardından ağladım” diye konuştu.
“Sizi öldürmeyen şey güçlendirir” cümlesinden nefret ettiğini dile getiren Erdoğan, “Cezaevi bir travmaydı. Her travma senin içinde bir şey öldürüyor, aynı zamanda bir şeyleri de hayatta tutuyor. Aslı’nın içinde de bir şeyler öldü ama bir şeyler de hayatta kaldı” dedi.
Türkiye’nin geleceği gibi sürekli bilmediği bir konuda akıl yürütmek zorunda kalmaktan açıkça yorulduğunu belirten Erdoğan, farkında olduğu bir şeyi ise şöyle dile getirdi:
“Entelektüel olarak, bu kelimeyi en geniş anlamıyla kullanıyorum, okur-yazar olarak şu an hiçbirimizin ‘Türkiye ne olacak, ne oluyor?’ sorusuna da sırtımızı çevirme lüksümüz yok. Türkiye’de durum hakikaten vahim. On binlerce insan cezaevinde ve çoğu sudan sebeplerle içeride ve ben bunu bizzat yaşadım. Daha da kötüsü, hukuk sistemi hiç işlemediği, her şey tamamen keyfî olduğu için ne zaman çıkacaklarını bilmiyorlar. Bu, bir insana yapılabilecek en korkunç işkence. Ve bu durumda, biz hepimiz aslında onlarla birlikte ya da ben de bir eski mahkûm olarak bizlerle birlikte, demeliyim, cezaevindeyiz. Yani bu keyfî hapsetmelerde son kişi çıkana kadar biz o cezaevinden çıkamayacağız.”
ARTIK ÜÇ ÖRGÜTTEN TUTUKLANIYORUZ
Aslı Erdoğan, cezaevinde olan meslektaşları ve arkadaşları hakkında da şunları söyledi:
“Osman Kavala mesela. Birlikte Diyarbakır Sanat Merkezi’nin kuruluşunda çalışmıştık. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insandır ve tutuklandığını duyunca iki gün kendime gelemedim. İddianameyi de gördüm; tirajı komik mi demeli, Kafkaesk mi demeli. Saygı duyduğum pek çok yazar, pek çok gazeteci hakikaten ipe sapa gelmez iddianamelerle içeride. Cezaevinde tanıdığım pek çok insan, inanılmaz suçlamalarla, inanılmaz bir keyfîlik ve insan nefretiyle içeride tutuluyorlar. Çok ayıp! Hakikaten büyük ayıp yapılıyor bu insanlara.
Sayıları sanırım 100 bini buldu bir yılda tutuklanan insanların. Hukuk sisteminin bütünüyle çöktüğü günlerde yaşıyoruz. Herkes her an her şeyden tutuklanabilir. İnsanlar artık sadece tek örgüte değil 3 örgüte üye olmaktan tutuklanıyor. Ne diyebilirim bu durumda?
Hâkimler, savcılar herhalde farkındalar karşılarındaki insanların bütünüyle masum olduğunun. Onlara şunu demek isterim: Ben yapmazdım! Dünya üzerinde hiçbir kuvvet beni, suçsuz olduğunu bildiğim insanı hapse yollatmaya yetmez. Ben bunu yapmam, istifa ederim. Suçsuz olduğunu bildiğim birini bırakabilir miyim, onu bilmiyorum. Gerçekten tutuklanma korkusu olan bir hâkim olsam yapabilir miydim, gücüm ona yeter miydi? Gerçekten bu soruya cevap veremem ama herhalde istifa ederdim böyle bir ikilemle karşılaşmamak için. İçeridekilere tek diye bileceğim şu: İnanın, bitecek. Eninde sonunda haklılığınız görülecek. Sizleri unutmadık, biz de sizlerle hâlâ içerideyiz. Yalnız değilsiniz.”