DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, T 24’ten Murat Sabuncu‘ya konuştu.
Türkiye’nin ekonomik anlamda önündeki en büyük riskin “Erdoğan’ın bir gün uygulanan bugünkü politikadan vazgeçtim demesi olduğunu” söyleyen Babacan, ‘en yakın arkadaşım’ tanımını kullandığı Mehmet Şimşek’in görevinin ise Saray’a para bulmak olduğunu kaydetti.
Rasyonaliteye dönüş bu iktidar yapısıyla, bu ittifakla mümkün mü?
Şimdi şu andaki ittifak yapısının en önemli özelliği mevcut hukuksuzluktan, mevcut kuralsızlıktan ve ekonomideki bu şeffaf olmayan yönetimden istifade eden çok geniş kesimlerden oluşması ve bu istifade eden kesimlerin devlet yapısına nüfuz etmiş olması. Şimdi hadi Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayalım hadi bundan sonra gerçekten yargı adil kararlar alsın. Bunu oluşturacak reformlar yapalım. Mevcut iktidarın bunlar işine gelmez ki. Yani ekonomide şeffaflığın olmamasından faydalanan ciddi bir kesim oluştu. Ciddi bir nemalanma var burada. Yani bu değişim ancak demokratik baskılarla, vatandaşın artık sabrının taşmasıyla belki zorlayarak bir şeyler olursa olur. Fakat işte seçim sonucunu gördük. Seçim sonuçlarında AK Parti ilk defa ikinci parti durumuna düştü. Bir de üstüne normalleşme, yumuşama falan deyince herkes; tamam galiba bu sefer akılları başlarına gelecek, galiba bu sefer makule dönecekler, galiba bu sefer kuruluş ayarlarına dönecekler gibi bir böyle iyimser bir rüzgar esti. Biz kendi iç değerlendirmelerimizde ben arkadaşlarımıza hep söylüyordum. Gerçi dışarıda çıkıp da böyle bir iklim var şu anda yani bu iklim aleyhine şeyler konuşmamız doğru değil ama bu iklimin rüzgarına kapılıp bir şeyler yapmak da doğru değil. Dedim ki arkadaşlara Erdoğan’ın bir grup konuşmasına bakar. Ertesi gün o grup konuşmasını yaptı. Baya sert açıklamalar yaptı. Dedim bu açıklamalardan sonra muhalefetle ne konuşacak ki? “Hadi sıra bende ben sana geleyim. Sıra şimdi sende sen bana gel” falan bu artık bitti. Şimdi diyalog kanalları önemli. Yani muhalefetle iktidar konuşuyor olabilmeli ama muhalefetle iktidarın iş birliği böyle çok tanımlı, çok dikkatli sürdürülmesi gereken bir süreç olmalı. Böyle heyetler kuralım bakanla gölge bakan buluşsun, ara ara otursunlar konuşsunlar böyle bir şey bir defa söylersiniz. Dersiniz “Arkadaş yanlış yapıldı, doğrusu budur” tamam. Ama “Otursunlar, haydi gelin bir şeyler yapalım” demek muhalefet açısından son derece riskli bir durum. İktidarın işine gelir. Bu sıkıntılı dönemde bütün problemleri, sorunları, kendisiyle ilgili olumsuz algıyı biraz yayma imkânı verir ona ama muhalefetin çok işine gelmemesi gerekir. Sanırım Cumhuriyet Halk Partisi de bunu anladı. Oradan gelen açıklamalara da bakıyorum orada da bir geri çekilme var. Dolayısıyla artık işler olması gerektiği mecrada bundan sonra akar diye düşünüyorum. Olması gereken mecra iktidar yapacağını yapar muhalefet de yapması gereken üzerinde yoğunlaşır. Yapması gereken de sadece eleştirmek değil çözüm üretmek muhalefete yakışan bu. Dolayısıyla muhalefetin artık ben iktidar olabilirim mesuliyetini hissedip bu mesuliyetle bir hazırlık içerisine girmesi lazım. Bu geçen sene Altılı Masa’da bizim büyük bir gayretimiz ve teşviğimizle bir ölçüde oluştu. 2300 maddelik ortak bir eylem planı, 84 maddelik anayasa çalışması bir ölçüde oluştu. Ama şu anda Altılı masa diye bir şey yok. Fakat ben bakıyorum muhalefet partilerine o iktidar olma sorumluluğunu ve bunun gereğini hala pek çok partide görmüyorum.
Bir süredir adına büyük koalisyon denilen bir fikir konuşuluyor. Muhalefet partilerinin de katılacağı büyük oluşum. Hatta sizin ve partinizin de adı geçiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben şunu düşünemiyorum, AK Parti, Sayın Erdoğan aynı işleri yapmaya devam etsin hukuksuzluk, adaletsizlik ülkede devam etsin. Ekonomide sadece iki alanda kemer sıkalım başka bir şey yapmayalım bunlar devam etsin ve ana muhalefetle de muhalefetle de beraber haydi bunları düzeltelim. Ben bunu biraz zor görüyorum. Yani bunun olması için öncelikle iktidarın yanlışlarını kabul etmesi lazım. Mesela demesi lazım ki “Arkadaş 2018’den sonra ben rakamlarla oynadım. TÜİK’in enflasyonu gerçek enflasyon değildi. Her ne kadar son bir yılda bunu bizim yeni arkadaşlar toparlamaya çalışıyor olsa da orada büyük bir hata oldu yapıldı, yalan söyledim” diyemiyorsa da “hata yapıldı, oldu” falan diyebilir. Şimdi bunları düzeltmeleri lazım. Niye yanlışa ortak olunsun ki? Kim gidip de yanlışa ortak olur? Yanlışta ortaklık muhalefet açısından çok kötü bir şeydir. Şimdi bu bizim için şu anlama geliyor. Mesela biz niye ayrıldık ben ya da AK Parti’den gelip de DEVA Partisi’nden siyaset yaptığımız arkadaşlarımız biz niye ayrıldık? Siyaseti eğer sadece güç için sadece iktidar için yapıyor olsaydık orada kalırdık. Şu anda maalesef muhalefette de bunu görüyorum. Yani sadece güç ve iktidar için siyaset yapan bir sürü insan var sağda solda. Biz bunun için siyaset yapıyor olsaydık hiç ayrılmamamız lazımdı. Orada kimi dönem sessizce dururduk, kimi dönem beklerdik, belki sıra bize tekrar gelir falan diye. Ama baktık ki kabul edilebilir değil yapılanlar. Bütün o yanlışların içinde olmaktansa dışarı çıkalım. Zor mu zor bir yola girelim ama en azından akşamları şöyle başımızı yastığı koyduğumuzda rahat uyuyalım. Bu vicdan azabını her gün çekmeyelim dedik. Onun için ayrıldık. Onun için başka bir yol açtık yolumuza devam ediyoruz. Dolayısıyla bu iktidar ortaklığı niye olur? Yanlışlara ortaklık sadece güç için ortaklık olur. Ya ben ortak olayım nemalanayım. Ortak olayım istifade edeyim ama bu şekilde bir ortaklık da itibar getirmiyor. Yani nasıl “Milliyetçi Hareket Partisi’ne ortak olayım, güçten istifade edeyim” bir itibar getirmediyse bundan sonra iktidara ortak olmak isteyeceklere de bir itibar getirmez. Şimdi geçen seneki seçimlerde sayın Erdoğan’ı destekleyenler oldu değil mi? Onlara bakıyoruz çok mutlu değiller yani şu anda itibar durumları pek parlak değil. Çünkü şu anda ne kadar yanlışlık varsa o yanlışlıkların sebepleri ve ortakları kendileri. Bugün nerede durduklarından bağımsız olarak o gün destek verdin kazanmasını sağladın değil mi? Bugün demek ki yanlışlarından sorumlusun. Bugün sen ne dersen de. Çünkü bu iş biraz da kritik dönemlerde ortaya çıkıyor. İnsanlar nerede duruyor? Partiler nerede duruyor? Gerçek duruş kritik zamanlarda ortaya çıkıyor. Yoksa lafla muhalefet kolay. Sıkıştığın zaman sen hemen iktidara destek verelim diyorsan o zaman bu nasıl muhalefet?
Ali Bey yıl sonunda enflasyonun yüzde 42’ye inmesi bekleniyor. Sosyal anlamda sizin söylediğiniz riskler öngörülmüyor, bakılmıyor, değerlendirilmiyor. Ekonomide nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz? Sizin baktığınız pencereden sizin deyiminizle ‘eski arkadaşınız Mehmet Bey’ Türkiye’yi nereye kadar götürebilir ve taşıyabilir?
Mehmet Şimşek’in öyle Türkiye’yi taşıma, Türkiye’yi bir noktaya getirme öyle ne yetkisi var ne sorumluluğu var. Yani şu anda sadece yaptığı, “Sayın Erdoğan harcasın” diye sağdan soldan para bulmak. Yaptığı o. Faizi yükseltip döviz bulmak, daha yüksek vergilerle para toplamak. Harcama üzerinde bir kontrolü var mı? Yok. Eskisi gibi değil. Eskiden ödeneği maliye serbest bırakırdı nakdi de hazine serbest bırakırdı. Harcama ondan sonra gerçekleşirdi. Tüm bu yetki şu anda Külliye’de. Bakanların herhangi bir harcamayı yapma dur deme yetkisi yok. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görevi borç para bulmak ve Külliye’nin eline teslim etmek. Ya da vergi toplayıp Külliye’nin eline teslim etmek. Freni olmayan bir sistemden bahsediyoruz. Onun için bütçe açığı artıyor, onun için fren tutmuyor. Ve bu yapılan vergi artışları da piyasanın gerçekleriyle uyumlu artışlar değil. Biz vergi oranlarını düşürdük ve daha fazla vergi topladık. Katma Değer Vergisi’ni hatırlarsanız radikal bir kararla ihtiyaç piramidindeki gıda için giyim için, eğitim için, sağlık için yüzde 8’e indirdik radikal bir kararla. Maliye bürokrasisi o zaman epey bir itiraz etti. Ben bastırdım. Bu sektörlerin hepsi küçük küçük firmalardan oluşan sektörler. Zaten denetleyemiyorsunuz. Denetlenemeyen ve küçük küçük firmalardan oluşan sektörde zaten kayıt dışı var. Hiçbir şey olmaz dedim. Ve yaptık, indirdik. Vergi tahsilatı düşmedi tam tersine arttı. Bakanlıklar icra birimidir dendi. Külliyede politika kurulları oluşturuldu. Kurulların hepsinin başkanı da cumhurbaşkanı. Çünkü ne diyor? Her şey benim diyor. Bakanlıklar sadece uygulayacak bunu diyor. Politika kurullarının hangisine kaç defa başkanlık yapmış? Kaç defa oturmuş eğitim çalışmış şimdiye kadar? Yok. O kadar sahipsiz ve o kadar başıboşluk var ki gerçekten çok üzücü.