“Zeytin Dalı’nın vadetmediği barış”
Türkiye, zeytinlikleriyle ünlü Afrin’e yönelik harekâta savaş tarihine “ironi” ya da “istihza” olarak geçecek bir ismi seçti: “Zeytin Dalı”.
BBC Türkçe için operasyonu analiz eden bir yazı kaleme alan Orta Doğu uzmanı Fehim Taştekin, “Bundan kasıt ‘barış için savaş’ ise bu daha büyük bir ironi. Afrin’de savaş yoktu. Ya da ‘Şam’la barış için Kürtlerle savaş mı?’ diye sormalı” diyor.
Operasyonun ana hedefinde Ankara’nın “terör örgütü” olarak gördüğü, ABD’nin ise bölgede desteklediği YPG var.
Kürtlerin yaklaşık 1000 yıldır yaşadığı Afrin, eski adıyla Kürt Dağı, 1980’lerden itibaren PKK lideri Abdullah Öcalan’ın düşünceleriyle siyasal kimliğini şekillendiren bir yer.
Suriyeli Kürtler için bu nedenle kritik ve büyük öneme sahip Afrin. Türkiye için ise kuzeyden gelecek bir tehdit…
Çatışmaların başladığı 2011’den bu yana kuzeyde kantonlar kuran YPG, en son Ağustos 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonu ile girilen bölgede; Şahba’da da kanton ilan etti.
Daha önce ise, 21 Ocak 2014’te Cezire Kantonu, 27 Ocak 2014’te Kobani Kantonu ve 29 Ocak 2014’te de Afrin Kantonu ilan etmişti.
“Bu yüzden başından beri Türkiye’nin özel ilgisine mazhar oldu Afrin” diyor Taştekin ve ekliyor:
“Bu ilgi uzun süre Türkiye’nin desteklediği örgütler üzerinden bir tür ‘vekâlet savaşı’ ile kendini gösterdi. Ancak YPG, ÖSO ve diğer İslamcı örgütlerin Afrin’e girmesini önledi.”
2016’da Tel Ebyad’ın temizlenerek Kobani ve Cezire kantonlarının birleşmesi, ardından YPG’nin Kobani ile Afrin arasında kalan ve Kürtlerin ‘Şehba’ dediği bölgeye yönelmesi, Ankara’yı harekete geçirmişti hatırlarsanız.
Türkiye’nin bunu “Akdeniz’e kadar uzanan bir Kürt koridoru” oluşturma hamlesi olarak okumayı tercih ettiğini söyleyen Taştekin, 2016’da IŞİD’i sınırlardan uzaklaştırma gerekçesine dayandırılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın asıl hedefinin de bu koridorun önlenmesi olduğu görüşünü öne sürüyor ve şu soruyu yöneltiyor:
Plan önlendiğine göre neden Zeytin Dalı? Yeni tetikleyici faktör ne?
Senaryoya göre Afrin’de elde edilecek bir zafer, ABD’nin Rakka operasyonuyla iyice derinleştirdiği YPG ile ortaklığına yanıt olacak, Ankara’nın elinde de bir koza dönüşecek ve bu sayede ‘de facto’ özerk yapının anayasal bir statü kazanması önlenmiş olacak.
Taştekin, Rusya’nın bir muammaya dönüşen tutumuna ilişkin olarak ise, “Anlaşılan o ki Rusya, İran ve Suriye Afrin’de Ankara’yı mutlu edecek bir taviz İdlib düğümünü çözecekse, Türkiye’ye, istenildiğinde tuzağa da dönüşebilecek bir oyun alanını açmaya kerhen razı oldu” diyor.
Fakat “yeşil ışık yakıldı” tespiti yapılırken bu üç ülkenin tutumu dikkatle okunmayı gerektirdiğini söylüyor.
Rusya, İran ve Suriye’nin Türkiye’ye tezat tercihlerinin, ‘Zeytin Dalı’nın sınırlarını tayin ettiğine vurgu yapan Taştekin’e göre, “Rus yeşil ışığı bir bakıma sarı ışık sayılır ve her an kırmızıya dönebilir. Çünkü sabit kaygılar var”.
Türkiye’nin girdiği yerden kolayca çıkmadığına dair tarihsel sicil bu kaygıların başında geliyor. Irak’taki Başika üssü bunun son örneği…
Yeşil ışık yakılmasıyla, Türkiye’nin Afrin’i kısa sürede altın tepside Suriye’ye sunması, buna karşın Kürtlerin inşa ettiği demokratik özerkliğin el birliğiyle bitirilmesinin ortak hedef olabileceğini dile getiriyor Taştekin:
“Türkiye’nin elindeki ‘Demokles’in Kılıcı’, Kürtlere ABD’den uzaklaşıp Şam’la uzlaşmaktan başka çarelerinin kalmadığını kavratacaksa Rusya, Afrin’e sınırlı müdahaleyi işlevsel bulabilir.”
Ancak Taştekin’in tanımlamasıyla, “Türk kınındaki Demokles’in Kılıcı”, Astana ve Soçi süreçlerini parçalayacak sonuçlar üretebilir. “Sarı ışığın kırmızıya döneceği diğer nokta işte burası” diyor ve ekliyor:
“Rusya Eylül 2015’teki askeri müdahaleyi başarıyla tamamlayıp Suriye defterini kapatabilmek için 13 aydır Astana sürecine yatırım yapıyor. Buna ay sonunda Soçi’de yapılması planlanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi eklendi. Afrin’e müdahale bu iki süreci rayından çıkartabilir. Şu anda Suriye’nin en önemli tarım, petrol ve doğalgaz alanlarını içeren üçte birlik bir toprak parçasına hükmeden Kürtler ve ortakları olmadan siyasi çözüm üretmek imkânsız. Kürtlerin dışlandığı bir masa, bölünme senaryosuna kapı aralar.”
Çatışmanın en az 2-3 ay sürebileceği konuşuluyor. Uzaması ya da Fırat’ın batısına sıçraması durumunda ise Suriye’yi Türkiye’nin bataklığına dönüştürebileceğine dikkat çekiyor Taştekin.
Afrin’in direnme kapasitesi yüksek bir bölge olduğunu söyleyen Taştekin, Kürt yetkililerin öngördüğü gibi bir direniş olması durumunda karşılıklı kayıpların ciddi boyutlara ulaşabileceğini vurguluyor.
Öte yandan çatışmaların Menbic ya da Fırat’ın doğusuna taşınmasının da Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirebileceği görüşünde…
Afrin opersayonu ile Türkiye’nin kendi Kürt sorunuyla ilgili çözümsüzlüğünün daha da derinleştirebileceği belirtiliyor. “Sur, Cizre ve Nusaybin’deki yıkım acı, öfke ve hayal kırıklığından başka bir şey bırakmadıysa Afrin de Kürtlerle ilgili çözüme dair olumlu hiçbir şey üretmeyecektir” diyor Taştekin de ve yazısını şu satırlarla tamamlıyor:
“Müdahale büyür ve bu bölgedeki diğer aktörlerin planlarına dokunursa Türkiye’nin önüne katmanlı badireler çıkabilir. ‘Zor oyunu bozar’ diyenler nedense zorun getirdiği sükûnetin barış olmadığını söylemezler. Başından itibaren yok etmek yerine Kürtleri kazanma cihetine gidilseydi ortaya çıkacak sonuç Türkiye’nin hem iç hem dış politikasına anlamlı bir katma değer olarak girebilirdi.”