T24’ten Canan Yıldız’ın yazısı şöyle;
Katılımın zayıf olduğu kongrede Öztürk Yılmaz, hem iktidara hem de Altılı Masa’ya yönelik sert eleştirisini yöneltirken IŞİD’in Musul Başkonsolosluğu baskınına ilişkin sözleri de dikkat çekiciydi, altının çizilmesi gerekiyordu, o döneme ilişkin bilgileri yeniden sorgulamamıza yol açan içerikteydi.
Ne dedi Öztürk Yılmaz o kongre konuşmasında; kaçıranlara hatırlatalım.
“Ben Musul’da şehit olsaydım, ailem üzülürdü, iki üç tane de arkadaşım dostum üzülürdü. Biz çok ihanete uğradık. 550 telefon görüşmesi yaptım o dönemde. Dedim ki IŞİD burada, vurun dedim. Vurduramadım. Benden önce istihbaratçıları çekmişler. Belli ki bir şeyler oluyor. Ben yazdım çizdim dönen olmadı. Sümen altı etmişler. Ben 101 gün direndim. Benim dışımda kimse ne konuşulduğunu bilmiyor. Müsteşar (Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı-CY) fındık fıstık yerken, rakı içerken aradığım zaman dönmedi. Eşim hüngür hüngür ağlıyordu. Kimse gelmedi. Ben şimdi ne düşünmeliyim. Musul’da ben devleti savunmak için kafama silah dayandığında rest çektim. Ama buradaki alçaklar, onursuzlar bizi satmış. Suriye’de paraya, petrole konabilmek için IŞİD’le işbirliği yapmışlar, bizi satmışlar. IŞİD dosyasının altında kalacaktır AKP.”
Geçmiş, üzerinden atlanacak ya da zamanın yok edebileceği bir şey değildir. Geçmiş yeni bilgilerle yeniden bugün olur, yeni olur ve üstü örtülemez.
Bu çarpıcı iddialar bir partinin kongresinde dile getiriliyorsa, geçen zamana rağmen, araştırılmalı, altı çizilmeli, sorular sorulmalı ve ‘gerçek nedir’ derdi kamuoyuna yansıtılmalı. İşte bu amaçla Öztürk Yılmaz’la konuştum ve kongredeki sözlerini sorguladım. Ne demek istiyordu, neden kimi ayrıntıları yıllar sonra söylüyordu, kendi mağduriyetini siyasete mi tahvil ediyordu yoksa bir tanık olarak devletin ya da devleti yöneten iktidarın dönemsel ihtiyaçlarına göre aldığı tartışmalı kararları mı ifşa ediyordu?
Öztürk Yılmaz’a 8 yıl öncesindeki IŞİD baskınıyla ilgi sorular sordum.
Yılmaz, Musul Başkonsolosluğu baskını hakkında, ki can güvenliğinin yüzde yüz tehdit altında olduğu bir durumdan söz ediyoruz, Özel Harekat Polisi A.Y’nin baskınla ilgili yaptıklarını anlattı:
“Adam IŞİD’ci… Baskından birkaç gün önce geliyor, görevlendiriliyor. Kule nöbetine yazılıyor. Arapça bildiği ortaya çıkıyor. Kapıyı IŞİD’cilere açıyor, milleti IŞİD’cilere teslim ettiriyor. Silahları toplattırıyor. Mesela ben ‘ateş’ açın, vurun dediğimde ‘hayır vurmayın’ diyen kişi. Beni ters duruma düşürüyor.”
Öztürk Yılmaz’ın IŞİD baskınıyla ilgili kongrede söz ettiği 550 telefon görüşmesi var ve onu soruyorum.
“İki telefonum vardı. Toplanmaya başlayınca telefonlardan birini teslim ettim diğerini etmedim. Telefonu böldüm sakladım. Çünkü benim iletişim kurmam lazımdı hükümetle. İletişimi sağlıyorum gizli bir şekilde. Tuvalette sağlıyorum. Şarj bitiyor, kimseye güvenemiyorum, saklamak zorunda kalıyorum. Arama yaptıktan sonra pat IŞİD arama yapıyor. Nereden biliyordu konuşma yaptığı mı? Meğer Ankara’dan alıyorlarmış bilgileri. Benim telefonumu yakalatmak istiyorlar, konuşma oluyor pat diye arama oluyor.”
Rehinelik döneminde gizli saklı kullandığı telefonla Ankara’ya koordinat verdiğini ifade eden Öztürk “IŞİD’çiler şurada, bombalayın diyorum, bir bakıyorum ki ne gelen var ne giden, ne uçak sesi var.”
Rehineliğin sona ermesinden sonraki süreci de şöyle anlattı Öztürk Yılmaz:
“Sınıra insanları getirdiğimizde hiç kimsenin haberi yoktu. Bir sonraki günün gazetelerinde ‘yerli ve milli operasyon’ dediler. Ne yerlisi ne millisi. Ben getirdim insanları sınıra. 9 saat gelen olmadı, terbiyesiz herifler.”
Artık bir bürokrat değil, bir siyasetçi olan Öztürk Yılmaz, Musul Başkonsolosluğu baskınıyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da birebir yüzleşmek istediğini söyledi.
Kongrede konuşan ve baskın sırasında Musul Başkonsolosluğu’nda aşçı olan bir kişinin rehinelik günlerine ilişkin sözleri de tanıklık açısından önemleydi:
“ Psikolojimiz bozulmuş. Neye uğradığımızı bilmiyoruz. Evirdiler çevirdiler; bir bardak çay dahi vermemi istemediler Başkonsolosumuza… Daha fazla ayrıntılara girmek istemiyorum. Yaralıyız. Esirliğimiz çok büyüktü. Çok büyük haksızlıklar oldu. Esir kaldım ama valizi kalan insanlara meblağlar verildi. Benim kapım çalınmadı. Niçin çalınmadı?”