Yargıtay’ın, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirilen sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinden 14’ünün aslında konseyde yer almadığını tespit etmesi üzerine, açılmış olan diğer davalarda önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin gölgesinde, 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanıkların söyledikleri, 15 Temmuz’un bilinmeyen yüzüne dair yeni tartışmalara zemin hazırladı.
SARAY’IN ESKİ BAŞYAVERİ ALİ YAZICI’DAN ŞOK İDDİALAR
12Punto Haber Sitesi’nden Müyesser Yıldız’ın yazdığı bilgilere göre, darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başyaveri olan ve ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan eski kurmay albay Ali Yazıcı, duruşmada yaptığı konuşmada kamuoyunu sarsacak iddialarda bulundu. Yazıcı, ABD’de bir yemekte Türkiye’nin nasıl parselleneceğinin ve Erol Olçok’un nasıl öldürüleceğinin konuşulduğunu öne sürdü.
Yazıcı, “Amerika’da bir yemekte Türkiye’nin nasıl parselleneceği, Erol Olçok’un nasıl öldürüleceği konuşuldu. Ama anlatmayacağım,” diyerek hem tehditkâr hem de muğlak ifadeler kullandı. Bu sözler mahkeme salonunda büyük bir sessizlik yarattı. Yazıcı, “Ben Reis’in başyaveriyim. Onun en yakındaki yüz kişiden biriyim,” diyerek geçmiş görevine dikkat çekti.
İMAMOĞLU’NU İÇERİ TIKAN ÖZGÜR ÖZEL’DİR
Yazıcı’nın ifadelerinde sadece darbe süreci değil, güncel siyaset de yer aldı. CHP lideri Özgür Özel’i doğrudan hedef aldı ve İmamoğlu hakkında hazırlanan belgeleri Özel’in sağladığını iddia etti. İfadeleri sadece geçmişle değil, gelecekteki siyasi hesaplaşmalara da göz kırpan türdendi.
SANIKLARDAN “KURGU” İSYANI
Duruşmada söz alan diğer sanıklar da, “konsey yoktu” tezini savunarak yargılamalara tepki gösterdi. Sanıklar Yurtta Sulh Konseyi üyeliği suçlamasının hayal ürünü olduğunu savunarak, davaların bölünmesiyle gerçekliğin parçalandığını ileri sürdü. Eski tuğgeneral Ahmet Bican Kırker, konsey üyeliği iddiasının basın yoluyla kurgulandığını, Mustafa Önsel ve Zeki Üçok gibi isimlerin etkisiyle sahte dosyaların üretildiğini savundu. Ertuğrul Terzi “illiyet bağı kurulmadan, genellemeyle suçlandık,” diyerek davanın toptancı mantıkla yürütüldüğünü iddia etti.
EROL OLÇOK CİNAYETİ ÜZERİNDEN DERİN SORU: KİM, NE ZAMAN PLANLADI?
15 Temmuz gecesi oğlu Abdullah Tayyip ile birlikte İstanbul Boğaz Köprüsü’nde öldürülen Erol Olçok’un ölümü yıllardır tartışmalı bir konu. Yazıcı’nın “Amerika’da bir yemekte konuşuldu” şeklindeki iddiası, olayın sıradan bir ‘şehitlik’ anlatısından çok daha derin bir planlamanın ürünü olduğu şüphesini gündeme getirdi. Bu iddia, eğer araştırılmazsa yalnızca havada kalacak bir kurgu; ancak araştırılırsa 15 Temmuz’un bilinmeyen aktörlerine dair önemli ipuçları verebilir.
ERDOĞAN’A UYARI: REİS’İN ÖZELİNİ DE TÜZELİNİ DE BİLİYORUM
Ali Yazıcı, mahkemeye sunduğu ifadelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik açık mesajlar verdi. Hem destek hem uyarı içeren cümleleri dikkat çekti: “Reis’in özelini de tüzelini de ailesini de biliyorum. Benle uğraşmayın. Cezamı iptal edin demiyorum, insanca yaşamak istiyorum.” Mahkemede yaptığı konuşmasında hem sistemin işleyişini hem de adalet mekanizmasını eleştiren Yazıcı, “Cezaevinde 6 ay dayak yedim. Aileme işkence yapmaktan vazgeçin. Adını Erdoğan’ın koyduğu kızımın mağdur edilmesini istemiyorum” diye konuştu.
Bu sözler, kamuoyunun gözünden kaçmayan bir restleşme havası yarattı.
ÇÖZÜLMEYEN DÜĞÜMLER, DERİNLEŞEN SORU İŞARETLERİ
Bu duruşma, 15 Temmuz’un “resmî anlatısı” ile gerçekliği arasındaki farkın yeniden tartışmaya açıldığı bir zemin oluşturdu. Özellikle “konsey yoktu” diyen sanıklar ile, sarayın içinde görev yapmış bir ismin “öldürme planı ABD’de konuşuldu” şeklindeki iddiası, kamuoyunun aklındaki o büyük soruyu tekrar gündeme taşıyor: 15 Temmuz sadece içeride mi planlandı, yoksa dış bağlantıları olan bir proje miydi?
ALİ YAZICI’NIN İDDİASI GÖZ ARDI EDİLEMEZ
Eğer Ali Yazıcı’nın “Erol Olçok’un ölüm planı ABD’de konuşuldu” iddiası doğruysa, bu sadece bir yargı meselesi değil, devletin en yüksek kurumlarının, istihbaratın ve siyasetin birlikte araştırması gereken bir güvenlik sorunudur. Ve eğer bu iddia yalan ya da kurgudan ibaretse, o zaman 15 Temmuz’un üzerinden geçen 9 yılda hâlâ yargıya güven neden sağlanamadı sorusu gündeme gelir.