CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin 1 Ekim’deki TBMM açılışına katılmama kararına ilişkin, “Ayağa kalksak geçen seneki gibi Cumhurbaşkanı gibi karşılaşak, öyle olmadığı belli. Otursak, dinlesek bize ne yaptığı belli. Bu sene yapılmayanı yapıyoruz. Cumhurbaşkanı geldiğinde ne ayakta ne oturarak onu karşılıyoruz. Çünkü bize karşı bir darbe girişiminde bulunmuştur. Milli iradenin tecelligahı o çatının altında bize, geleceğin iktidar partisine ve bir sonraki Cumhurbaşkanına Amerika’dan Trump‘tan icazetli darbe yapanla aynı çatının altında olmayacağız. Ne ayakta ne oturarak. Meclis’e girmeyeceğiz. O, Meclis salonunda bulunduğu sırada orada olmayacağız. Eğer resepsiyona katılacaksa resepsiyona da katılmayacağız” dedi.
Özel, tv100 canlı yayınına katıldı. Özel, bugün açılışı gerçekleşecek Ferdi Zeyrek Vakfı’na değinerek, merhum Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in, kendisinin “ortak hayal kurabildiği birisi olduğunu” söyledi. Özgür Özel, “Manisa’ya bakardık, mesela Batı Kışla var. ‘Bu Batı Kışla’yı şehrin dışına alsak, bura kent ormanı yapılsa Türkiye’nin en büyük kent ormanı olsa’ diye onu hayal ederdik” dedi.
Ferdi Zeyrek’in Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanacağına kendisi ve Zeyrek’in eşi Nurcan Zeyrek dışında inanan olmadığını anlatan Özel, hatta Ferdi Zeyrek’in bu nedenle ilçe belediye başkanlığı için aday olmak istediğini ifade etti.
Özel, şunları söyledi:
“Son gece Nurcan, Ferdi’nin telefonundan aradı. Ben Ferdi arıyor diye açmayacaktım. ‘Efendim Ferdi’ dedim. ‘Abi benim, bu ağlayacak neredeyse. İlla ara Özgür abiyi, söyle. Ben Yunusemre’ye aday olayım’ dedi. Dedim ki ‘Yunusemre’ye olmayacak, Şehzadeler’e de olmayacak; Büyükşehir’e olacak’. Diyordu ki ‘Abi oranın en üst katına çıkınca İzmir’in ışıkları görünüyormuş. Bizi oraya oturtmazlar. Biz gariban adamız’. ‘Ferdi sen Manisa gibi adamsın. Manisalı oraya kendinden birini oturtur, merak etme’ dedim. Ve sonunda da oldu. Şimdi kazandık. Manisa Belediyesi’nin en üst katı değil de başkanlık herhalde iki kat alacağız, çıktık oraya. İzmir gözükmüyordu. Oradan Batı Kışla gözüküyor. Birlikte baktık aşağıya doğru. İlk kez o binaya giriyoruz. Ve ilk kez o açıdan görüyoruz. Karşısında askerler. Türkiye’nin en büyük kent ormanı bize bakıyor. ‘Abi bunu bize verirler mi?’ dedi. ‘Vermezlerse iktidar olup alacağız abiciğim’ dedim. Şimdi önümüzdeki günlerde Manisa Büyükşehir Belediyesi o taleple başvuracak. Yaparlarsa adı Ferdi Zeyrek Kent Ormanı olacak. Oraya konut yaparsanız 50 bin konut gelir. Öyle bir alandan bahsediyoruz. Ama Manisa mahvolur. Oraya Kent Ormanı yaparsanız Türkiye’nin en büyük kent ormanıyla Manisa’nın geleceğini kurtarsın. Bizim Ferdi’yle birlikte hayal kurup, birlikte gerçekleştirdiğimiz onlar yüzlerce iş var. Onlardan bir tanesi de buydu.”
“Ferdi Zeyrek’e, Türkiye’nin çocuklarına katkı sağlamak isteyenler vakfa bağış yapabilecekler”
Özel, Zeyrek’in vefatının ardından birçok kişinin kendisine ve partisinin milletvekillerine ulaşarak, “Çocukları biz okutalım” dediklerini anlattı ve şunları kaydetti:
“Bahçeşehir Koleji Enver Yücel ilk arayanlardandır. Dedi ki Enver Yücel ‘Özgür Bey bütün çocuklara ömür boyu burs.’ Teşekkür ettik biz. Bunun gibi herkes söyledi. ‘Durun, çünkü böyle işler zor işler. Türkiye’de Osmanlı’dan gelme vakıf geleneği var. Bir vakıf kuralım. Vakfın yönetimine de ailesini ve yakınlarını koydum. Ben dahi yokum. Siyasiler olmasın. Kim ne katkı yapacaksa o vakfa katkı yapsın ve o vakıf Ferdi’ye yakışır işler yapsın’ dedik. Vakfın Başkanı Nurcan Zeyrek olacak. Arkadaşları, yakınları olacak. Ferdi Zeyrek’e katkı sağlamak isteyen, çocuklarına, onun üzerinden Manisa’nın, Türkiye’nin çocuklarına katkı sağlamak isteyenler o vakfa bağış yapabilecekler.”
“Meclis’te ayağa kalkıp kalkmama hikayesi çok partili dönemin ilk polemiğidir”
Özel, “1 Ekim Meclis açılışında CHP ne yapacak?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Meclis’te ayağa kalkıp kalkmama hikayesi çok partili dönemin ilk polemiğidir. Demokrat Parti’nin muhalefette olduğu bir dönem var. CHP’liler İsmet Paşa gelince ayağa kalkarlar. Demokrat Partililer ayağa kalkmaz. Bizimkilerde kızar Demokrat Partililere. Derler ki ‘Reisicumhur gelmiş, ayağa kalkmıyorsun.’ Onlar da der ki ‘Milletin vekili kimsenin karşısında ayağa kalkmaz.’ Sonra seçimler olur. Demokrat Parti iktidar olur. CHP muhalefet olur. Cumhurbaşkanı değişir ve Demokrat Partili Cumhurbaşkanı gelirken ‘Ne yapacak şimdi bunlar?’ der. O dönemde CHPliler kendi tutarlılıklarıyla ayağa kalkarlar. Ama alkışlamazlar Celal Bayar’ı. Ayakta ama alkışlamazlar. Demokrat Partililer de otururlar. Ayağa kalkmazlar. Kendi tutarlılıkları içinde var gücüyle alkışlarlar. Salonun yarısı ayakta alkışsız saygıda, yarısı oturduğu yerden alkışlıyor. Bu Cumhuriyet’te çok partili rejimin ilk polemiklerinden bir tanesidir ve o günden bugüne tartışmalıdır.
“O günler geri gelecek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir partinin genel başkanı olmadığı dönemde salona girerdi kalkardık, alkışlamazdık, otururduk. Referandumdan sonra ‘Efendim bir partinin genel başkanının karşısında ayağa kalkmayız’ dedik. Bunları da söyleyelim açık açık ve yerimizde oturduk. Birkaç kez ayağa kalkıldığı oldu. Ama hiç alkışlanmadı. Ama genelde oturarak karşılandı, tabii partimizin, genel başkanımızın verdiği kararlar doğrultusunda. Biz 47 yıl sonra, 31 Mart seçimlerinde birinci parti olunca ben takip eden bayram 8 Nisan günü, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak Sayın Erdoğan’dan bütün siyasilerin, bütün genel başkanı, 18 genel başkanı ben bayramda aradım. Bayramınız kutlu olsun dedim. Neden? Bana düşerdi. Birinci partinin genel başkanına düşerdi. O konuşmalar sırasında da ‘İnşallah müsait zamanınızda siz de uygun görürseniz sizi de ziyaret etmek isterim’ dedim hepsine ve Sayın Erdoğan’dan başlayarak bütün liderleri ziyaret ettim. Bana bunu sorduklarında da ‘Normali bu’ dedim. Dedim ki ‘Biz bayram sabahı namazımızı kılıyoruz, kabristana gidiyoruz. Kimi görsek öpüyoruz. AK Partili, MHP’li ayırmıyoruz. Biz şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan; birbirimizin düğününe gidiyoruz Manisa’da’ dedim. Benim hayalimdeki bakın o günler geri gelecek. Onu söyleyeyim. Yani bir seçim sonra biz iktidar olduğumuza, benim hayalimdeki Türkiye şu: Sabahleyin çıktım, arabaya bindim, gidiyorum, telefon elimde. Aradım örneğin Müsavat Bey’i, ‘Bunu bugün ne yaparız?’ ya da Devlet Bey’i. ‘Günaydınlar genel başkanım, nasılsınız?’ AK Parti’nin Genel Başkanı o gün kimse artık, ‘Nasıl Genel Başkanım? Müsaitsen bugün kahveyi sende içeyim’ deyip ‘Geç MHP’de bir kahve içeceğiz. Geç AK Parti’nin de bir sabah kahvesini, AK Parti’de içeceğiz’ demek. Bundan kimin ne zararı olacak? Dünya kadar sorun kavgaya dönüşmeden o sabah kahvesinde, akşamüstü çayında halledilir zaten. Liderler bu diyaloğu gösterirlerse milletvekilleri Mecliste yumruklaşmaz.
Bugün öyle bir noktaya geldi ki memleket, inanılmaz bir kutuplaşma var ve bu gerginlik her yere yansıyor. Doğru işler değil bunlar. Bunu anlatmak istiyorum. Manisa’daki yaşamımızdan hareketle ‘Normali bu?’ dedik diye böyle ilerledi. Selçuk Özdağ, şimdi başka bir partide. Dün birlikte konuştuk. Manisa’da o partisinden birinci sıraydı. Ben partimden birinci sıra milletvekiliydim. Vallahi biz siyasi polemik de yapıyorduk. Ama birbirimizin çayını, kahvesini içiyorduk, sohbet ediyorduk, hal hatır soruyorduk. Bunlar doğru işlerdir.
“Cumhurbaşkanı geldiğinde, ne ayakta ne oturarak onu karşılıyoruz”
1 Ekim’de ne yapacaksınız? Ayağa kalksak geçen seneki gibi Cumhurbaşkanı gibi karşılaşa, öyle olmadığı belli. Otursak dinlesek bize ne yaptığı belli. Bu sene yapılmayanı yapıyoruz. Cumhurbaşkanı geldiğinde ne ayakta ne oturarak onu karşılıyoruz. Çünkü bize karşı bir darbe girişiminde bulunmuştur. Milli iradenin tecelligahı o çatının altında bize, geleceğin iktidar partisine ve bir sonraki Cumhurbaşkanına Amerika’dan Trump‘tan icazetli darbe yapanla aynı çatının altında olmayacağız. Ne ayakta ne oturarak. Meclis’e girmeyeceğiz. O, Meclis salonunda bulunduğu sırada orada olmayacağız. Eğer resepsiyona katılacaksa resepsiyona da katılmayacağız.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Cumhurbaşkanı adayı tutuklu Ekrem İmamoğlu hakkındaki iddianamenin ekim ayında tamamlanması halinde, “AK toroslar çetesinden kurtulmuş olacaklarını” belirterek, “Çünkü onlar iddianameyi yazacak, artık hakim olacak ve mahkemenin savcısı olacak. O konuyla ilgili de çeşitli hazırlıklardan, özel atamalardan, özel olarak düşebileceği bir mahkemeden bahsediyorlar. Ben de onunla ilgili bir hazırlık yapıyorum, o mahkemeye düşerse bu hakim, bu hakim, bu hakim, noterden bir tespit yaptırıp, o gün bu kağıdı açabilirim. ‘O kadar mahkeme, imkan varken hangi mahkemeye ve kime düşürdüler’ diye bir noter zarfı kapatabilirim, günü gelince açabilirim. Buna niyetliyim. Bu şüphelerimiz gitgide kuvvetleniyor” dedi.
CHP’nin 47 yıl sonra birinci parti olduğunu, millete, “Bu seçimi biz kazandık ama kaybedeni yok. Kimse CHP’ye oy verdiği için pişman olmayacak, vermeyenleri pişman edeceğiz keşke ben de oy verseydim diye” dediğini belirten Özel, o günden sonra belediye başkanlarına da “Lütfen milleti kucaklayın, kimseyi ayırmayın” dediğini aktardı.
CHP Genel Başkanı Özel, şöyle konuştu:
“Ben iki şeyden çok gurur duyuyorum 31 Mart ile ilgili. Bir tanesi, o gece yaptığımız konuşmada dedik ki; ‘herkes bu konuşmadan sonra korna çalmadan, gürültü yapmadan, hele de silah ve havai fişek atmadan gitsin sessizce yatsın. Yarın sabah yereldeki iktidarımızın ilk günü. Lütfen Süleyman Seba gibi olun’. Biz çok seçim kaybettik. Bizim köydeki camımızın önünde sabaha kadar davul çaldı kazananlar. ‘Siz çalmayın’ dedim. Sabaha kadar konvoy yaptılar, ‘yapmayın, uyuyan çocukları, hastaları düşünün’ dedik. İkincisi ise örgüte dahil bir şey. Biz yıllarca sandık görevliliği yaptık. Maalesef bizim partiden hep seçim akşamları sandık görevlilerine şöyle bir mesaj gider; ‘kötü haberler alıyorsunuz, bilerek yapıyorlar, moralinizi bozmayın, sandıkları terk etmeyin, son ıslak izmalı tutanakları teslim edene kadar yerinizden ayrılmayın’. Bu standart bir mesaj bizde. 31 Mart seçimleri öncesinde biz değişimleri yaptık. Öyle bir noktaya gelmişiz ki, hızla gidiyor ve gittiğim her yerde özellikle son 10 günde oy vermeyeceğim diyenler de vermeye başladı. Büyük bir moral var. Bir SMS hazırlattım ve ben deyince atsınlar dedim. Sandıkların açılmasına 10 dakika kala mesajı atmalarını söyledim. Mesaj şu; ‘birazdan Türkiye’nin dört bir yanından çok güzel haberler alacaksınız. Sakın erken sevinerek kutlamalara gitmek için sandıkları terk etmeyin. Son ıslak imzalı tutanakları teslim edene kadar görevinizin başında durun’. Psikolojik üstünlük, özgüven, kazanmak böyle bir şey. Sandıklar açılırken, sandık görevlisine ‘birazdan güzel haberler alacaksın’ diyorsan o güzel haber gelir zaten.
“‘Siz, adil davranırsanız, doğru davranırsanız biz de ona göre davranacağız’ diye söyledik”
Böyle bir atmosferde biz bütün partilere el uzattık. Erdoğan’a da el uzattık. Erdoğan’a gittiğimde ‘Hasta tutuklu ve hükümlüler var. Cumhurbaşkanı yetkisinde olanlar var’ dedim onu yaptı. Gezi davasındaki arkadaşlarımızı söyledim. Bunun üstüne, emeklilerin yaşadıkları büyük zorlukları, asgari ücretteki sıkıntıları, çiftçilerin yaşadıkları sıkıntıları söyleyip, ‘bunlar için birlikte çalışalım’ dedim. Bu konularda siyaset üstü davranabiliriz. ‘Biz ana muhalefet partisiyiz, geleceğin iktidar partisiyiz ama Türkiye’nin partisiyiz’ dedim. Bu sınırlar içinde bir konuşmamız oldu. Sonra o bize geldi. Geldiğinde de bir Cumhurbaşkanı nasıl karşılanırsa öyle karşıladık, nasıl uğurlanırsa öyle uğurladık. Bir tek şartım vardı; ‘Siz tarafsız olmanız gereken bir makamdasınız. Siz, adil davranırsanız, doğru davranırsanız biz de ona göre davranacağız’ diye söyledik.
Akın Gürlek, 9 Ekim’de göreve başladı, 30 Ekim’de Ahmet Özer’i görevden alıp kayyum atadı. Ardından Beşiktaş ve adım adım 19 Mart darbesine gittik. Şu anda 18 elediye başkanımız, yüzlerce bürokratımız, gencecik çocuklar, babası itirafçı olmuyor diye 26 yaşında Mustafa’m tutuklu. Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar ilk gittiklerinde 28 kişilik koğuşa 40’ıncı olarak yollandılar, nöbetleşe yerde yattılar. Böyle bir zulüm var. Bana bunu İstanbul İl Başkanlığı önünde sordular. İnşallah o sorunun sorulduğu yeri saklayacağız. Dediler ki; ‘normalleşme bitti mi’. ‘Bitti çünkü savaş ilan ettiler’ dedim. Savaş ilan edilen biri nasıl savunacaksa kendisini, ülkesini, partimi öyle savunacağım’ dedim.
“Ben Meclis Başkanı’nı üç kez aradım. Bir adım yaptıklarından geri durmadılar”
Meclis Başkanı’nın makamına saygım çok, kendisiyle iyi bir diyaloğumuz var. Bu süreçte defalarca Meclis Başkanı’nı aradım. İstanbul İl Başkanlığı’mıza 5 bin polisle girdiler. Halen daha İstanbul İl Başkanlığı’mızın adresinin adres değişikliklerini yapmayıp, polis zoruyla oraya kayyum meraklıları gelip gidiyorlar. Benim milletvekillerime 1 karış mesafeden gaz sıkıldı. Ben Meclis Başkanı’nı üç kez aradım. Bir adım yaptıklarından geri durmadılar. Bu kadar kötülüğün olduğu yerde bize bunları yaşatan yürütmenin, açılış konuşmasını yaptığı yerde CHP olmaz. Milletvekilleri ertesi gün meclis çalışmaları başladığında en net şekilde çalışacak. Sonraki bütün faaliyetler devam edecek.
“15,5 milyon insanın seçtiği cumhurbaşkanı adayını Silivri’de 12 metrekarelik hücrede tutuyor”
Biz, Cumhurbaşkanı’nın konuştuğu yerde, onun bize anlattığı hikayeyi dinlemeyeceğiz. Çünkü 47 yıl muhalefette kalan bir partiye yapmadığını bırakmamışsın, o parti birinci parti olmuş, gelmiş senin elini sıkmış, yeni bir kredi açmış demokrasiye, ‘Türkiye’nin menfaatinde birlikte olalım, kavgayı bırakalım’ demiş, sen ona bunu yapıyorsun. 15,5 milyon insanın seçtiği cumhurbaşkanı adayını Silivri’de 12 metrrekarelik hücrede tutuyor. Erdoğan da zamanında suçlandı ve yargılandı. Bizde daha iddianame yok ama onda onlarca dava vardı ve yargılanıyordu. Bir gün kapısına polis gitti mi Erdoğan’ın? Gitmedi. Emine Hanım kapıyı açıp da ‘Tayyip Bey seni almaya geldiler’ dedi mi? Kalacağı cezaevi özel hazırlandı, yanında yatacak kişi bile özel hazırlandı. Gitti ve kendisi övünerek ‘30 bin kişi benim ziyaretime geldi’ diyor. Orada bir şiir albümü çıkarttı. Ekrem İmmaoğlu için daha iddiananme yok, yargılanma yok, olsa bile ceza yok, istinaf yok, yargı yok, kesinleşme yok yani hukuken suçlu değil, ama İBB’deki foroğraflarını indiriyorlar. Metro’da sesi varmış, sesini durduruyorlar. Şu anda kendisine yapılmayan zulmü, arkadaşımıza, bir sonraki cumhurbaşkanına yapıyor. Bunları yapan kişinin konuşma yaptığı yerde bulunmayacağız. 6 ay oldu. Milletin vicdanında bu mesele siyasi bir mesele olarak algılandı.”
“Suçumuz ne? Tayyip Erdoğan’ı yenme suçu”
CHP Genel Başkanı Özel, “Bahçeli’nin bu konuda bir hassasiyeti var. İddianamenin bir an önce yazılmasını istiyor. Oradaki durum ne sizce?” sorusu üzerine, şunları söyledi:
“Eylül ayında Aziz İhsan Aktaş iddianamesi, ekim ayında da İBB iddianamesi bitecek demişlerdi. Eylül bitti ama iddianame gelmedi. Bu da bir endişe yaratıyor. Ümit ediyorum, ekim ayı içinde iddianame çıkmalı. Sayın Bahçeli’nin iddianame konusundaki ifadeleri çok kıymetli. İstanbul İl Başkanlığı binası davalık, binada görev yapan il başkanı davalık, il kongremiz mahkemelik, kedimiz vardı o da veterinerlik. Biber gazını yiyince onu da götürmüşler. Çok korkmuş, hastalanmış. Bu kadar kötülük olur mu? Bir yandan cumhurbaşkanı adayımıza, belediye başkanlarımıza ve ailelerine saldırı, CHP’nin il binasına, il kongresine, il başkanına saldırı… Suçumuz ne? Tayyip Erdoğan’ı yenme suçu.”
Özgür Özel, belediyelerle ilgili geçen sene yaptırdıkları memnuniyet anketinde, Vahap Seçer, Zeydan Karalar, Ekrem İmamoğlu, Manisa, Denizli, Ankara belediyelerinde yüzde 60’a yakın memnuniyet oranlarınının çıktığını, Mansur Yavaş’ın en başarılı belediye başkanı olduğunu belirterek, “Herhalde şöyle bakıyorlar; Ekrem’den kurtulduk, risk kimde? Alalım Zeydan’ı içeri atalım. Ben vallahi Vahap Seçer için tedirgin oldum çünkü kim başarılıysa onu biçmeye çalışıyorlar” dedi.
Özel, “İddianame ekim ayında gelirse ne bekleyeceğiz?” sorusunu şöyle cevapladı:
“Biz bu ‘ak toroslar’ çetesinden kurtulmuş olacağız. Çünkü onlar iddianameyi yazacaklar ve artık hakim olacak ve mahkemenin savcısı olacak. O konuyla ilgili de çeşitli hazırlıklardan, özel atamalardan, özel olarak düşebileceği bir mahkemeden bahsediyorlar. Ben de onunla ilgili bir hazırlık yapıyorum, o mahkemeye düşerse bu hakim, bu hakim, bu hakim, noterden bir tespit yaptırıp, o gün bu kağıdı açabilirim. ‘O kadar mahkeme, imkan varken hangi mahkemeye ve kime düşürdüler’ diye bir noter zarfı kapatabilirim, günü gelince açabilirim. Buna niyetliyim. Bu şüphelerimiz gitgide kuvvetleniyor, bir mahkemeye denk getirme, kendi emanet bıraktığı birine denk getirme, orada gördürme…” diye konuştu.
“Bizim, Ekrem Başkan ile ortak bakış açımız şu; önce Allah’a, sonra millete emanetiz”
“Fatih Altaylı, başınıza bir şey gelebilir diye korkuyor. Hakkınızda fezlekeler de var. Sizin bir kaygınız var mı?” sorusuna Özel, şunları söyledi:
“Önünüzdeki kitapta ‘Millete Emanet’ yazıyor. Bizim, Ekrem Başkan ile ortak bakış açımız şu; önce Allah’a, sonra millete emanetiz. Ne yaparlarsa yapsınlar, millet bir karar verdi mi, onun önünde hiçbir set durmaz. Bu milletin zihninde iktidarı değiştirme fikri olgunlaşmış. Ekrem Başkanı da diğer arkadaşları da içeri atsalar, bize ‘korumayı artırın’ diye tehditler yapsalar da başa gelen çekilir. Biz bu işlerden korksak, hiç bu işlere girmezdik. Bizim pozisyonumuz, 100 yıl sonra Atatürk’ün partisini iktidar yapma pozisyonu. Bunun için saldırı, tehdit altındayız.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu hakkında, “Suriye’de bir takım gelişmeler olunca bu komisyonun önce kurulması geciktirildi. Şimdi de zamana yayan, sadece dinleyen, harekete geçmeyen bir pozisyonu var. Oysa önümüzde Türkiye’yi demokratikleştirecek koca bir liste var. Bu listenin en başında hangi görüşten olursa olsun hasta ve tutuklu hükümlüler var, bu insanlarla ilgili hızlı bir düzenleme yapılması lazım. Ardından kayyumla ilgili düzenleme gerek” dedi.
Özgür Özel, “iktidarı değiştireceklerine inanıp inanmadığına” ilişkin soru üzerine, “Hiç şüphem yok. Şöyle olsa şüpheye kapılırım; hemen Ekrem Başkanı ve arkadaşlarımızı salsalar, hemen bir demokratikleşme zemini oluşsa, Erdoğan dese ki ‘Ya savcılar biraz da abartmışlar, yanlış olsa’ dese, kayyumlar iade edilse ‘eyvah’ derim, demek ki bunlar kaybedeceklerini gördüler de demokrasicilik oynuyorlar” dedi.
“Millete Emanet kitabının bütün geliri bu süreçten zarar görenlerin ailelerine sahip çıkmak için”
Yavuz Oğhan’ın kaleme aldığı “Millete Emanet” kitabı hakkında da konuşan Özel, “Bu kitabın bütün geliri bu süreçten zarar görenlerin ailelerine sahip çıkmak için. Üniversite öğrencisi, bursu kesmişler, burs vermek için; yurttan atılmış, yurda koymak için; bürokratmış maaşı kesilmiş, çocukları için. Ne Yavuz Oğhan buradan bir lira alıyor, kimse cebine bir kuruş koymadan buna harcanıyor. Yavuz Oğhan kitabı bitirmiş, getirdi bana ve önsöz yazmamı istedi. Ben de ‘Ekrem Başkan yazsın’ dedim. Ekrem Başkan da ‘Olur mu ya Genel Başkan yazsın’ demiş. Kitap pinpon topu gibi gitti geldi. En son ‘Önsözünü ben yazayım, son sözünü de Ekrem İmamoğlu söylesin, ben başlatmış olayım o bitirsin’ dedim” ifadelerini kullandı.
Bu süreçte hapishanede oldukları için aileleri zor durumda olanlara yönelik “Aile Dayanışma Ağı” kurduklarını ifade eden Özel, “Dilek İmamoğlu bu işin başında. İl Başkanımız ili koordine ediyor, Genel Merkez adına da Genel Başkan Yardımcımız Suat Özçağdaş var. Mümkün olduğu kadar az sayıda insan da yok, hepsine bakıyoruz; tutuklulara, tutukluluktan sonraki öğrencilerin durumuna, içerideki arkadaşlarımızın dışarıdaki ailelerine. Ama tabii hazıra dağ dayanmıyor. Onun için de bir de dayanışma göstermek istiyorlar insanlar. O yüzden ‘Millete Emanet’ kitabı bu amaçla yazıldı ve bu amaçla satılıyor” bilgisini verdi.
“En başta ‘pazarlık yok’ denildi. Buna illa pazarlık demek zorunda değilsiniz”
Özel, bir soru üzerine, partisinin terörün sonlanmasını, “Terörsüz Türkiye” diye ifade edilen çalışmanın tamamen bitmesini, terör ögütünün kendisini lağvetmesini, silah bırakmasını ve milletin kaynaklarının teröre değil, kalkınmaya ve insanlara harcanmasını hep savunduğunu ve bunun da her zaman Meclis çatısı altında yönetilmesi gereken bir süreç olarak tanımladığını belirtti.
Özgür Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreç sonradan haberdar olduğumuz, 1-1,5 yıldır devlet yetkililerinin ve Abdullah Öcalan’ın görüştüğü, silah bırakmak üzerinde bir mutabakata varıldığı ve bunun karşılığında da bir takım demokratik adımların atılacağı bir süre var. En başta ‘pazarlık yok’ denildi. Buna illa pazarlık demek zorunda değilsiniz. Çatışmalı bir süreci bitiriyorsunuz, bir terör örgütü silah bırakıyor, br terör örgütü bir irade koyuyor ve buna razı olması için de birtakım düzenlemeler yapılacak. Bu mesele milletin gözünün içine bakıp da böyle anlatılmak yerine ‘Efendim hiçbir pazarlık yok, kayıtsız şartsız silah bırakılacak. Çağrı Suriye’yi de Irak’ı da şurayı da burayı da kapsayacak merak etmeyin’ dedikleri için millete karşı samimi olmadıkları için… Hatırlayın bu süreç ilk çıktığında ben ‘Destekleyeceğiz, Meclis’te olacağız, terörsüz ve demokratik bir Türkiye. Kürt sorununu demokratikleşme çerçevesinde çözmeliyiz, bir… İki, şehit ailelerinin, gazilerinin gözünün içine bakamayacağımız işler yapmamalıyız, onların rızalarını almalıyız’… Bakın şehit ve gazi ailelerimizin derneklerini Yankı Bağcıoğlu ziyaret etti, görüşlerini aldı. En son bu komisyon başladığında Ankara’ya geldiler. Tüm partilere heyetler gitti, ben oları Ankara’daki yerlerinde ziyaret ettim. Birlikte konuştuk. Onlar, ‘Biz yandık, başkası yanmasın, başka annelerin gözleri yaşlı kalmasın. Biz her türlü fedakarlığı yaparız ama samimi olunsun. Doğru işler yapılsın, bizleri rencide edecek işler yapılmasın’ dediler. Bu kadar saygın, bu kadar net bir tutum içindeler.
“Hasta ve tutuklularla ilgili hızlı bir düzenleme yapılması lazım”
Şimdi tabii Suriye’de bir takım gelişmeler olunca bu komisyonun önce kurulması geciktirildi, şimdi de zamana yayan, sadece dinleyen, harekete geçmeyen bir pozisyonu var. Oysa önümüzde Türkiye’yi demokratikleştirecek koca bir liste var. Bu listenin en başında hangi görüşten olursa olsun hasta ve tutuklu hükümlüler var, bu insanlarla ilgili hızlı bir düzenleme yapılması lazım. Ardından kayyumla ilgili düzenleme gerek. Bunlar niye Suriye’yi bekliyor, bizimle ilgili meseleler? İnfaz rejimi, dünya kadar cezaevlerinde yeni infaz düzenlemesi bekleyen insan var, bu konuda çalışma yapılması lazım. Hepsinin hızla düzenlenebilecek maddeleri var. Biz artık Meclis’in de açılmasıyla birlikte hızlı şekilde belli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda da CHP en aktif katkıyı vermeye devam edecek. Şunu söyleyim, sana bunları yapanlarla beraber bir komisyonda oturulur mu? Komisyon AK Parti’nin, Cumhur İttifakı’nın komisyonu değil. TBMM’nin, milletin komisyonu. Bakın biz o komisyonda asla bir araya gelemeyeceğimiz ama millet oraya yolladı diye oturan milletvekilleriyle, partilerle bir arada duruyoruz, dünya görüşümüz taban tabana zıt da olsa bir masanın etrafındayız. Çünkü Türkiye’nin fotoğrafı o Meclis. Vatandaşın oyu var her birinde ve bu oylara hürmeten biz bu süreçte orda olmak durumundayız.
Orada bir zamana yayma ve geciktirme mevzusu var. O konunun kendisi de iktidar tarafından izaha muhtaç. Ama ben yine de sürece zarar vermemek için, ben yine de devletin belli bir görüşmeyi yapıyor ve sonu alacaksa b noktada zarar vermemek… Sonuçta bu fırsat kaçarsa bir daha ne zaman gelecek belli değil.”
“Türk milliyetçilerini de Kürtleri de memnun edebilecek bir ortak başarı yakalanmalıdır”
Özgür Özel, geçmişteki “barış süreci”ne ilişkin, “O masanın etrafında oturan bütün siyasiler siyasetten tasfiye edildiler. Sonra hendek olayları başladı. Yanılmıyorsam 800’ün üzerinde güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. O günden bugüne dünya kadar şehit verdik. Ve bugün hepimizin bildiği bir şey var; bu tür süreçler başarısız olursa çatışmalar çok daha şiddetli geri dönüyor” dedi.
Türkiye içinde PKK’nın eylem kabiliyeti bulunup bulunmamasının başka bir konu olduğunu ifade eden Özel, şunları söyledi:
“Ama sonuçta PKK’nın Avrupa’da bir lobi gücü var, Suriye, Irak ve İran’da Türkiye’nin başına dert olabilecek çok yerde etkinliği var. Şu an çözüm ümidi varsa inanın bundan kimse kaybetmez. Ben şöyle düşünemem burada; ‘Partim zor durumda, ben bu komisyondan çekileyim, ben olmazsam bu süreç olmaz, bu süreci baltalayayım’… Bu süreç baltalandığında ne olacak? Yeniden kan akacaksa, yeniden şehit cenazesi gelecekse, Türkiye’nin paraları yeniden mermilere, bombalara gidecekse doğru değil ki bu. Aklı başında herkes destek açıklaması yapar ama endişeli olanların endişelerine şu yönüyle hak veriyorum. Süreci kötü yönetiyorlar, düne kadar en ağır sözleri söyleyenler, bugün öyle cümleler kuruyorlar, öyle travmalar yaratıyorlar ki bunu vatandaşa doğru anlatmıyorlar. Bunun vatandaşa doğru anlatılması lazım, böyle olacak, bunun sonunda da Türkiye şu avantajları elde edecek diye. Ama bunu bir parti kendine çıkar için, bir ittifak iktidar için falan… Efendim CHP masadan kalksın, Kürtleri kaybetsin; masada otursun Türkleri, Türk milliyetçilerini kaybetsin… Ben Türk milliyetçilerine de çok saygılıyım. Ne Türk milliyetçilerini üzebilirim ne de Kürt düşmanı olabilirim. Bu ülkeyi benim kadar çok seven dünya kadar Kürt arkadaşım var. O yüzden Türk milliyetçilerini de Kürtleri de memnun edebilecek bir ortak başarı yakalanmalıdır. Biz ‘Millet İttifakı’ değil, Türkiye ittifakı olarak devam ediyoruz.”
“F-35’ler Türkiye’ye verilsin diye Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın talimatlarını talimat kabul ederim”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı görüşme sorulan Özel, şunları kaydetti:
“Almanya ve İspanya’da sosyal demokrat partiler iktidarda. Biz de Sosyalist Enternasyonel’de birlikte çalışıyoruz. O yüzden etkili oluyoruz. Biz dünyadaki 77 ülkeden 89 partiye Türkiye Cumhuriyeti lehine pek çok yerde imza attırıyoruz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik meselesine verecekleri destek bunun başında olmak üzere. Almanya’da 19 Mart’ta Tayyip Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’na ve CHP’ye darbe yapınca Almanlar destek verdiler. Hiç de bizden bir şey beklemeden zaten biz on anda canımızla uğraşıyorduk. O zamanki şansölye, Türkiye’deki başbakan gibi düşünün, Türkiye’ye Eurofighter verilmesini engelleyeceklerini açıkladı, veto etti. Bunu ilk duyduğumda ‘Eyvah’ dedim. Çünkü bu kötü bir şey. Sonra kendilerine ilk görüşmemizde dedim ki ‘Bizim meselemizde bize destek verin, Erdoğan’ı eleştirin, onu demokrasiye davet edin ayrı. Eurofighter vermemezlik yapmayın, o Türkiye’nin meselesi. Yani CHP-AKP meselesi değil.
Türkiye’de şöyle bir güçlük var. Bizim F-16’larımız var maalesef. Bunların modernizasyonunu dahi yapamadık, ABD buna dahi engel oldu. Bizim envanterimize 11-12 yıldır uçak girmiyor. Bu büyük bir zafiyet ve AK Parti’nin büyük bir başarısızlığı. Sana F-35’i vermiyorlarsa en acil çözüm Eurofighter almaktı. Buna Almanlar engel oluyordu. Ben söyledim, hatta Ekrem Başkan’dan da mektup yazdırdık, engel çıkartmasınlar diye. Almanya bu yasağı kaldırdı, çok sevindik.
F-35 meselesi Türkiye’nin uğradığı en büyük haksızlıktır. Çünkü biz F-35 projesinin ortağıydık. Parası ödenmiş 6 tane F-35’imiz ABD’de hangarda duruyor, üstünde Türkiye bayrağı var. Onları bize vermiyorlar. Bu noktada üstüme ne düşüyorsa yaparım. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bu konuda bana kendi partisinden bir bakana veya bir arkadaşına bilgi ve talimat veriyorsa ben bunu talimat kabul ederim, F-35’ler Türkiye’ye verilsin diye. Çünkü bu mesele başka mesele. Biz yurt içinde Ana Muhalefet Partisiyiz, yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz. Bunu hep söylüyorum. Yurtdışında ‘Türkiye’de bize darbe yapmışlar, demokrasiyi ortadan kaldırıyorlar.’ Bunu anlatmak başka bir şey, Türkiye’nin ortak çıkarlarını savunmak başka bir şey. Bugün F-35’te, size veriyoruz deseler altı F-35’imiz duruyorsa bunları alırız. ‘Geri kalanı vereceğiz’ deseler 10 yılı var zaten. Mesela Boeing alıyoruz, 2030’da teslim edilecek. 2030’a kadar siparişler dolu. O yüzden o dönemde Türkiye’yi biz yönetiyor olacağız zaten.
“Hedef 2033’e kalabilir’ diyorlar”
KAAN’da Hakan Fidan maalesef doğru söylüyor. Bizdeki bilgi de o. KAAN uçaklarına takılacak, aynen Hakan Fidan’ın dediği gibi jet motorlarını CAATSA yatırımları içinde, bize yaptırılan yaptırımlar içinde şu anda vermiyorlar. O motorlar gelmezse bu uçaklar uçamaz.”
Özel, TUSAŞ’ı ziyaret ettiğinde KAAN’ın yerli ve milli motorla uçması için hedefin 2032 olduğunun belirtildiğini anlatarak, “2033’e de kalabilir’ diyorlar. Hassasça çalışmışlar. O güne kadar dışarıdan gelen motorla uçacak. Bu motorla ilgili geliştirme çalışmaları yapılıyor ama bir jet motorunu takıp da seri üretime geçecek şekle getirmek bugünden yarına olacak iş değil. Dedikleri 2032-2033” dedi.
Yaptırımların mutlaka kaldırılması ve KAAN’ın uçurulması gerektiğini ifade eden Özel, “Bu arada yurt dışına satılacak olan KAAN’lar. Onun da bizim ihtiyacımız varken erkenden dışarı vermemek lazım. Ama onlar da dışarıdan gelecek motorlarla gidecek” diye konuştu.
“Türkiye – Amerikan ilişkileri arasından berbat bir durumda olduğumuzu düşünüyorum”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinin “büyük bir başarı” olarak gösterilmeye çalışıldığını belirten Özel, şöyle devam etti:
“Ben Türkiye-Amerikan ilişkileri arasından berbat bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Kurumsal ilişkiler, kurumlar ve kurallar lafa kalkmış, Trump’ın tarzıyla kişisel ilişkiler üzerinden laf salatasıyla, bizi avutan, her şeyi alan, hiçbir şey vermeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Hatta övünüyorlar, Erdoğan’la Trump’ın arası iyiymiş. Hayırlı olsun. Trump Almanya’da kimi destekliyor? Alternative für Deutschland’ı, yani AFD’yi. Aşırı sağ ve Türk düşmanlarını destekliyor. Beğendikleri, sevdikleri Trump Almanya’da Türk düşmanlarını destekliyor. Le Pen’i destekliyor Fransa’da, faşist partiyi destekliyor. Nerede bir otokrat varsa, nerede birisi demokrasiyi mahvediyorsa onu destekliyor. Trump’ın destekleri Almanya’da iktidar olsa Türk vatandaşlarımıza zulmedecekler. Onlar güçlendikçe Türkler korkuyorlar. Ne katliamlara uğradık ne Türk mahallelerinde yangınlar çıktı. Bunları yapan anlayışı Trump destekliyor. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”
“Bugüne kadar bizi güçlü getiren de üçümüzün arasından su sızmamasıdır”
Özel, Cumhurbaşkanlığı için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın isminin “güçlü bir aday” olarak geçtiği yorumu üzerine, partisinin erken seçim istediği ve ağır saldırı altında olduğu dönemde Cumhurbaşkanı adayını belirleme kararı aldıklarını anlattı.
Özel, şöyle devam etti:
“Aday belirlemede dedik ki ‘Biz bu adayı Genel Başkan tarafından ya da PM tarafından belirlemeyelim, bütün üyelere soralım.’ Mansur Bey o dönemde dedi ki ‘Ben ön seçime girmeyeyim. Ama ön seçimin sonucuna da saygılı olacağım.’ Hatta gitti oy kullandı. Oy kullandı adam daha ne yapsın? Ekrem İmamoğlu partinin ilçe başkanlığından gelen birisi. Mansur Bey diyelim ki ön seçimde geride çıktı. Kaybetmiş birisi olarak olmaz. ‘Ben güçlü bir alternatif olarak durayım ama ben ön seçim sonucunda saygılı olacağım’ dedi. Aynı gün, aynı masada Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş‘a bu kulaklar duydu ki ‘Ben aday çıktım. Yürüyoruz, baktık anketler iyi değil. Veya bu işte hastalık var, hapis var, bilmem ne var, binbir türlü hali var. Siyaseten ya da insani sebeplerle adaylığıma bir şey olacak olursa ben emaneti Genel Başkan’a teslim eder, senin yanına gelirim abi’ dedi. Mansur Bey, Ekrem Bey’in ön seçim sürecine saygılı davrandı. ‘Siz ön seçim yapıyorsunuz, ben bunu tanımıyorum’ dese biz yapamazdık zaten. Ekrem Bey hatta birebir konuşmamızda Mansur Bey ‘Ön seçim doğru değil’ de dedi. Ama kamuoyuna karşı çıktığımız süreçte net bir şekilde saygılı davrandı. Bugüne kadar bizi güçlü getiren de birimiz hapiste, birimiz otobüsün üstünde, birimiz Ankara Büyükşehir’de, üçümüzün arasından su sızmamasıdır.
“Mansur Yavaş’a ‘Adayımız sensin’ demek yerine, yine bunu en toplumsal bir şekilde yaparız”
Bundan sonraki süreçte hassas davrandığımız bir nokta var. Bir, adayımız Ekrem İmamoğlu. Bunu ben de söylüyorum Mansur Bey de. Onu adaylaştırmak için her şeyi yapacağız. Ekrem Başkan’ın bir yedeği yok. Ben Mansur Bey’i bir yedek aday pozisyonuna sokamam. Ekrem Başkan adaylaşamazsa kararı ben vermeyeceğim. Artık bazı kazanımlardan geri dönülemez demokrasilerde. 23 Mart günü bir kazanımdır. Yetkili kurullar tartışır. Ama bir aday değişecekse biz bunu yine 2 milyon üyemiz ve hatta artık yanında 15 milyon karar vermiş, milletimizle birlikte kararlaştırırız. Artık biz partinin adayını milletle birlikte belirlemeye geçtik. Buradan biz geri dönmeyiz biz artık. O yüzden Mansur Bey adaylaşacaksa da üyelerimizle ve milletimizle birlikte kararlaştırırız. Onlara sorarız. Birden çok aday varsa onu da sorabiliriz. Ama Mansur Bey kuvvetli bir seçenektir ama kendisi işine odaklı. Diyor ki ‘Ben Ankara’ya bakıyorum.’ Onun tercihi günü gelmeden ne bir adaylık ilan etmek, ne de kendisine öyle bir noktaya şimdiden kanalize etmek. Onun yerine dürüstçe, namusluca, çalışkan, emek vererek Ankara Büyükşehri yönetiyor. Bunun karşılığında millet onu en güzel yerlere layık görüyor. Günü geldiğinde her şey böyleyse, kendisi de isterse ben ona ‘Adayımız sensin’ demek yerine, yine bunu en toplumsal bir şekilde yaparız.”