Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 21 Ağustos’ta Diyarbakır’da kaybolan ve cansız bedeni 8 Eylül’de bulunan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ölümüyle ilgili yürüttüğü soruşturma tamamlandı. Hazırlanan iddianame kabul edildi. İlk duruşma 7 Kasım’da görülecek.
İddianamede Narin’in amcası Salim Güran, annesi Yüksel Güran, ağabeyi Enes Güran ve ailenin komşusu Nevzat Bahtiyar, “iştirak halinde çocuğu kasten öldürmekle” suçlandı.
BBC Türkçe’nin incelediği iddianamede asıl failin kim olduğu ve cinayetin hangi sebeple işlendiği ise belirtilmedi.
BBC Türkçe’ye konuşan Diyarbakır Barosu Narin Güran Komisyonu üyesi avukat Mehdi Özdemir, bunun en önemli nedeninin soruşturmanın ilk aşamasında yaşanan ihmaller olduğunu savundu.
İddianamede neler var?
İddianamede, HTS (Arama trafiği kayıtları) ve baz istasyonu kayıtlarına göre şüphelilerin olay anında aynı yerde olduğu tespitine yer veriliyor.
Aile üyelerinin Narin’in bulunmaması için kolluk güçlerini organize bir şekilde yönlendirmeye çalıştığı ve arama çalışmalarını engellemeye çalıştığı aktarılıyor.
Bu kapsamda çevredeki Suriyelilerin kaldığı çadırların yakınında bulunan bir terlik üzerinden olayın Suriyelilere yönlendirilmeye çalışılması, yangın çıkartılması gibi tespitler yapılıyor.
Amca Salim Güran’ın kolluk birimlerini yanlış yönlendirmeye ve arama çalışmalarına yön vermeye çalıştığı, tedirgin hal ve tavırlarda bulunduğunun kolluk birimlerince anlaşıldığı belirtiliyor.
Çalışmaların devam ettiği 2 Eylül’de anne Yüksel Güran ile kadın jandarma personeli arasındaki görüşmelerde, “henüz Narin bulunamamış olmasına rağmen annenin kızının öldüğünden adeta emin olduğu, kızının durumuna üzülmekle birlikte oğlu Enes’i koruma çabası içinde olduğunun gözlemlendiği” aktarılıyor.
Amca Salim Güran’ın cep telefonuna ilişkin yapılan incelemede WhatsApp verileri ile Narin’in kaybolduğu güne ilişkin görüşme geçmişlerinin silindiğinin tespit edildiği belirtiliyor.
İddianameye göre, Tavşantepe Mahallesi’nde kolluk görevlilerince yürütülen devriye faaliyetleri çerçevesinde aile üyelerinin sık sık toplantılar yaptığı da belirlendi.
Narin’in cansız bedeninin bulunduğu Eğertutmaz Deresi’ni gören kamera kayıtlarının ayrıntılı olarak incelendiği belirtilen iddianamede, “olayın akşamı bir aracın cesedin bulunduğu alana gidip durduğu ve sonradan döndüğünün tespit edildiği, dar alan baz çalışmasına ilişkin bilirkişi raporu ve HTS analiz raporu çerçevesinde değerlendirildiğinde buraya giden kişinin Salim Güran olduğunun net bir şekilde tespit edildiği” ifade ediliyor.
İddianamede şüphelilerin çelişkili ifadelerine de dikkat çekiliyor.
Sonuç bölümünde ise teknik raporlar dikkate alınarak şu tespite ulaşıldığı belirtiliyor:
“(…) Şüphelilerin fikir ve eylem birlikteliği içerisinde iştirak iradesiyle hareket ederek, öldürme eylemi üzerinde ortak hakimiyet kurarak belirlenemeyen bir sebep ve saikle Narin Güran’ı boğmak suretiyle öldürdükleri ve üzerlerine atılı suçu müşterek fail olarak işledikleri hususunda yeterli şüphenin oluştuğu kanaatine varıldığı anlaşılmıştır.”
Bu nedenle şüphelilerin ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırılmaları talep ediliyor.
İddianamede asıl fail ve olayın sebebine dair bilgi neden yok?
İddianamede birçok önemli bilgi, kanıt ve tespite yer verilmekle birlikte asıl failin kim olduğu ve cinayetin hangi sebeple işlendiğinin belirtilmemesi dikkat çekiyor.
Davanın müştekilerinden (şikayetçi) Diyarbakır Barosu’nun Narin Güran Komisyonu üyesi avukat Mehdi Özdemir, bunun en önemli nedeninin Narin’in kaybolmasından cansız bedeninin bulunmasına kadarki süreçte yaşanan ihmaller olduğu kanısında.
Özdemir, “19 günlük süreç teknik anlamda çok fazla delilin kaybettirilmesine imkan sağladı” diyor.
Özdemir, aile üyelerinin arama kurtarma çalışmalarını yönlendirme çabalarının iddianamede de tespit edildiğinin altını çizip ekliyor:
“Esas faili, olayın arka planını ve oluş şeklini ortaya çıkartan bir verinin ortaya konulamamasının nedeni, 19 günlük süreç içerisinde şu an şüpheli konumda olan veya bu dava kapsamında yargılanan sanıkların kendi içinde bilinçli bir amaçla o delilleri tek tek kaybettirmeleri ve bu delillerin tekrar geri getirilememesidir.
“Kolluk görevlileri ne yazık ki ilk gün aileyi şüpheli konumunda değerlendirip arama kurtarma çalışmalarının dışında tutacak bir pozisyon alamamışlardır. Almadıkları için aile tüm delilleri kaybetmiştir.”
Özdemir, “Türkiye’deki çocuk kayıp vakalarında, arama kurtarma çalışmalarının yetkin kişiler tarafından yapılmamasının büyük bir eksiklik olduğunu” savunuyor.
Hukuki süreç bundan sonra nasıl işleyecek?
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Ekim’de sunulan iddianameyi 23 Ekim’de kabul etti.
BBC Türkçe’ye konuşan avukat Mehdi Özdemir, olayın asıl faili ve olayın oluş şeklinin açığa çıkmama ihtimaline de dikkat çekiyor:
“Mevcut savcıların hazırlamış olduğu iddianame kendi içerisinde belli delil örgüsünü içermekte. Bu örgünün dışında mahkeme, bulabileceği bir delil varsa pek tabii ki bunu yapacaktır. Ancak mevcut haliyle tanık ifadeleri veya şüpheli ifadeleri üzerinden şekillenen bir yargılama süreci ile de karşılaşabiliriz. Bu da kuvvetli bir ihtimal. Bu noktada mahkeme süreci bir veriyi, bir beyanı, bir bilgiyi içermezse kendi içinde bu husus karanlıkta kalabilir.”
Avukat Özdemir, baro olarak kendi amaçlarını ise şu sözlerle açıklıyor:
“Biz şu anda herhangi bir soruşturma faaliyeti kapsamında şüpheli konumda yer almayan kişilerin de soruşturularak esasında bir bütün olarak bu organize kötülük hali içerisinde yer alan herkesin yargılanmasını istiyoruz.”
Özdemir, şu anda dosyada gizlilik kararı olduğunu, iddianamenin kabulünün ardından dosyaya hakim olmalarından sonra yargılanmanın genişletilmesi için toplanması gereken delillere ilişkin bir çalışma yürüteceklerini söylüyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – MAHMUT HAMSİCİ