Ülkücü kökenli siyaset bilimci ve yazar Mümtaz’er Türköne, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çözüm süreci için iktidarı kaybetmeyi dahi göze aldığını savundu.
Türköne, çözüm süreci, 19 Mart ‘darbesi’ ve Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ilişkiyi HALK TV için değerlendirdi. İşte o açıklamalar:
MESAJLAR ERDOĞAN’A
Bahçeli’nin İmamoğlu operasyonu konusunda yaptığı ilk açıklamada “İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir” şeklindeki sözlerini siz “Ekrem İmamoğlu serbest bırakılmalı diyor” şeklinde yorumlamıştınız. Önceki gün de deprem nedeniyle bir açıklama yaptı ve “Devlet-millet dayanışmasıyla, dahası İstanbul’un ehline ve hak eden ellere emanetiyle olası felaketlerin üstesinden gelmek mümkündür” dedi. İstanbul seçimlerini üç kez, her seferinde oy farkını artırarak kazanmış biri için söylediği bu sözler çok tartışıldı, kayyum sinyali olarak yorumlandı. Siz hala aynı noktada mısınız??
Maksat burada seçimle gelmiş birini devre dışı bırakmak değil. Bahçeli metinleri her zaman ikilidir. Yani çok derin felsefi metinler değil ama, ikili metinlerdir. Bahçeli’nin şu dönemin daha çok AK Parti kanadına, Cumhur İttifakı ortağına yönelik sempatik mesajlar verdiği bir evre olduğunu düşünüyorum.
Yani bu mesaj Erdoğan’a. Ortamı yumuşatma, Cumhur İttifakı’nın iki ortağı arasındaki ilişkiyi yumuşatma çabası olduğunu düşünüyorum. Mefhumu muhalifi derdi eskiler, zıddından mesaj vermek. O tarafta işlerin biraz iyi olmadığı sonucu çıkıyor. Yani bu kadar aşırı abartılı sempati mesajları varsa, bir şeylerin çok iyi gitmediğine dair bir kanaat de oluşuyor ister istemez insanda. Ben, Bahçeli metinlerinin çok düz okunmaması gerektiği kanaatindeyim.
“TAYYİP BEY ÇÖZÜM SÜRECİ İSTEMİYOR”
22 Ekim sürecinin üzerinden altı ay, 19 Mart sürecinin üzerinden bir ayı aşkın bir zaman geçti. Siyasi gündem, hâlâ bu iki başlık ve aslında bu süreçlerin birbiriyle bağlantısı üzerinde şekilleniyor. Birinin başat aktörü Bahçeli, diğerininki Erdoğan… Bu iki sürecin birbiriyle bağlantısı, birbirini şekillendirdiği yönleri var… Siz bu iki süreç arasındaki bağlantıyı nasıl okuyorsunuz?
22 Ekim’den Bahçeli’nin çağrısının hemen ardından Erdoğan Ahmet Türk’ü görevden alınca ben o hamlenin Bahçeli’ye karşı olduğunu söyledim. Çünkü Tayyip Bey bu işi istemiyor. Niye buradan girdim çünkü mevzunun temelinde bu var. Çözüm süreci 100 yıllık, yani 100 yıl sonra gelmiş bir fırsat proje. Kürtler hazır ve Cumhuriyet’in temel ayarları gözden geçiriliyor, yeniden oluşturuluyor.
KÜRTLERLE BARIŞ VE ULUS DEVLETİN YENİDEN İNŞASI
Yani ulus devletin ulusu yeniden tanımlanıyor, yeniden inşa ediliyor. Ve bu konuda çok ciddi, çok kararlı bir tavır var. Çünkü, öncelikle bölgedeki konjonktür bunu dayatıyor Türkiye’ye, devlet katında da benimsenmiş bir politika olarak uygulanıyor. Bunun siyasi arenadaki temsilcisi de Devlet Bahçeli. Devlet Kürtlerle barışıyor.
Cumhuriyet boyunca demokrasinin sınırlanmasına Kürtler bahane olmuştur. Cumhuriyet ayaklanmalarla, isyanlarla uğraşmıştır. 1983 yılında Kenan Evren giderayak Kürtçe düşünmeyi bile yasaklayan bir kanun çıkardı hatırlarsanız. O kanun Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle Kürtler arasındaki ilişkide zorlayıcılığın, baskının zirve noktasıydı.
HUKUK DEVLETİ VE ÇÖZÜM SÜRECİ
2014’teki demokratikleşme paketiyle bir yumuşama yaşandı, 2013-2015’le yani birinci açılım sürecinden bugüne geldik. Şimdi bütün bu tecrübenin Kürtlere de, bize de öğrettiği bir şey var. İki örnek vereyim.
Biri Mardin Valisi’nin yollara Kürtçe trafik ikaz yazılarına getirdiği yasak. Mesela bu yasak kanuna aykırı. Mevcut yasalarda vali böyle bir yasak getiremez. İkincisi de Ahmet Türk örneği. Hiçbir soruşturma yok, hiçbir suçlama yok, tamamıyla keyfi bir tasarrufla siz, koskoca bir ilin seçtiği belediye başkanını görevden alıyorsunuz ve yerine kayyum atıyorsunuz.
KEYFİLİK VE HUKUK DIŞILIK ÇÖZÜM SÜRECİNİ TEHLİKEYE ATIYOR
Şimdi bu iki örnek Kürtlere de aslında Kürtler üzerinden bize de şunu gösteriyor. Hukuk güvencesi olmadan, hukuk devleti olmadan, bu işler hukuka uygun yapılmadan çözüm sürecinde herhangi bir ilerleme kaydetmek mümkün değil.
Şimdi bu keyfilik en son 19 Mart operasyonunda tekrar bir sıçrama yaptı.
“19 MART SÜRECİN DİNAMİTİ”
O zaman 22 Ekim’i hukuka dönüşün başlangıcı olarak yorumluyorsanız 19 Mart süreci de hukuksuzluğun simgesi, yani sürecin zehiri.
Matematiksel netlikte söyleyebilirim ki 19 Mart süreci çözüm sürecinin dinamiti. Yani çözüm sürecini resmen durduran bir şey. Bu, kent uzlaşısının terör soruşturmasına konu edilmesinden belli.
Ben, kalesi muhasara edilmiş bir komutanın intihar saldırısı gibi bir şey olarak görüyorum 19 Mart’ı. Yani bir hücum hareketine karşı kalenin kapılarını açıyor. Taarruz yapıyor ama başaramıyor yeniden kalesine çekiliyor.
“ERDOĞAN’IN YAPABİLECEĞİ TEK ŞEY İMAMOĞLU’NU SERBEST BIRAKMAK”
Ben 19 Mart’ın Erdoğan’ın kendi ayağına makineli tüfekle ateş etmesi gibi bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani kurşun sıkmadı, makineli tüfekle ateş etti. Kendini sakat bıraktı politik olarak. Kendi pozisyonunu yaraladı. Çok fena yaraladı.
Ama bundan çıkan bir sonuç var. Cumhuriyet Halk Partisi müthiş bir ivme kazandı ve bu ivme bu şekilde devam ederse CHP Erdoğan’ın karşısında kimi aday koyarsa koysun kazanır. Böyle bir süreç var ve Erdoğan da bunu görüyor. Bu şartlar altında siyasi ortamı domine etmek istiyorsa yapacağı şey İmamoğlu’nu serbest bırakmak. Erdoğan açısından en az zararlı seçenek bu çünkü. Öteki türlü çok tahripkar olur.
KALESİNE ÇEKİLEN ERDOĞAN VE BAHÇELİ’NİN POZİSYONU
- Erdoğan’ın şu anki pozisyonunu ‘kalesine çekildi’ olarak mı tarifliyorsunuz?
Evet. Kalesine geri çekildi ve yeni bir strateji oluşturması lazım ve tam kritik bir evre. O yeni stratejinin çözüm süreci istikametinde oluşabilmesi için Bahçeli vaziyet alıyor. Yani Bahçeli stratejik konuşlanmasını ona göre yapıyor.
KÜRTLERE VERİLEN HUKUK, HERKES İÇİN GEÇERLİ OLMALI
Çok basit olarak şimdi Kürtlere hukuk lazım. Kürtlerle bu meseleyi, o büyük problemi çözmek için hukuk lazım. Kürtlere verdiğiniz hukuku Ekrem İmamoğlu’ndan esirgeyemezsiniz. Türkiye’de muhalefetin diğer kanatlarından, Ümit Özdağ’dan esirgeyemezsiniz. O yüzden hukuka dönüş şart.
“DEMOKRASİ HUKUKU” VE YENİ TANIM ARAYIŞI
Mehmet Uçum hafta sonu “Demokrasi hukuku” diye bir yazı yayınladı. Kafalarını şu anda hukuka nasıl döneriz, ona yoruyorlar demektir ama başka bir hukuk tanımı da getirmeye çalışıyorlar sanki.
“ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN BAHÇELİ’NİN FİKRİ SABİT”
Hukuka dönüş MHP için de sorun olmaz mı, MHP için de bir handikap değil mi? Sinan Ateş davası ve MHP’ye yönelik iddialar aklıma gelen ilk örnek mesela…
22 Ekim’den, hatta 1 Ekim’den itibaren Bahçeli hasta yatağında bile çözüm süreci üzerinde ısrar ediyor, geri adım atmıyor, tekrarlıyor, genişletiyor. Bunu siyasette bir fikri sabit olarak görebilirsiniz. Bahçeli buna odaklı. Bunun dışında herhangi bir şey düşünmesi ve yapması mümkün değil.
DEVLET ADAMI KİMLİĞİYLE HAREKET EDİYOR
Bahçeli’nin muhtemelen yapacağı şeyleri de buradan çıkartabilirsiniz. Bahçeli sadece buna oynuyor. Salt politik bir tavır değil bu. Partisinin ve kendisinin siyasi çıkarlarına uygun bir tavır almıyor. Sanıyorum kendi duygu dünyasında bir politikacı olarak daha çok bir devlet adamı olarak böyle bir miras bırakmaya çalışıyor.
BAHÇELİ’Yİ ANLAMAK İÇİN CETVEL: ÇÖZÜM SÜRECİ
Oradaki fırsatın ne olduğuna dair Devlet Bey’i aydınlatmışlar, ikna etmişler. Bölgedeki fırsatın ne olduğuna dair… Şimdi sadece tek istikamet, tek hedefe doğru ilerleyen ve bunu siyasi hesapların dışında götürmeye çalışan bir politikacının sağa sola bir şeyler söylerken, metinlerini yorumlamaya çalışırken bu istikameti cetvel olarak alırsanız yanlış bir yorumda bulunmazsınız.
İMAMOĞLU DAVASI VE TERÖR SORUŞTURMASI
İmamoğlu davasının bir an önce neticelenmesi gerektiğini söylediğinde dikkat ederseniz orada terör soruşturması ile ilgili iddialara da göndermede bulunuyor. Yani Bahçeli için temel kaygı, zemberek çözüm süreci. Bunun dışına çıkan hiçbir şeyi yapmaz, yapamaz.
“MUHALEFETİ REHİN ALAN BİR ÜLKEDE ÇÖZÜM SÜRECİ OLMAZ”
- Yani şunu mu söylüyor ortağına? “Biz bir çözüm süreci işletiyoruz. Bu 19 Mart süreci, tutuklamalar, operasyonlar bu süreci sekteye uğratıyor. Bundan geri adım atman lazım. Ekrem İmamoğlu’nu serbest bırak, biz işimize bakalım.” Bunu mu diyor?
Bahçeli’nin iradesinin ve tercihinin ötesinde burada ölçü almamız gereken şey şu. Siyasi soruşturmaların, siyasi tutuklamaların olduğu bir ülkede, yani muhaliflerinizi siz rehin olarak alıyorsunuz, cezaevine atıyorsunuz. Gazetecileri bunun için alıyorsunuz, atıyorsunuz. Böyle bir ülkede çözüm süreci yürümez.
İKİYÜZLÜLÜK BAŞARISIZLIĞI GETİRİR
Çözüm süreci diye bir şey olmaz. Yani Kürtlere “Sizi eşit ve onurlu vatandaşlar olarak, bu ulusun bir parçası olarak bağrımıza basacağız ve yolumuza devam edeceğiz” dediğiniz zaman öbür tarafa arkanızı dönüyorsanız hiçbir yere gidilmez.
ERDOĞAN GERİ ADIM ATAR MI?
- Ama zaten kamuoyunda, toplumda bu çözüm sürecinin beklenen ölçüde destek bulamamasının nedeni tam da bu değil mi? Yani sizin özetlediğiniz tablo bir yanda, İmamoğlu’nun avukatının avukatının bile gözaltına alındığı tablo diğer yanda. 19 Mart sürecinde gelinen noktadan Erdoğan’ın geri adım atması mümkün mü?
Adliyedeki ekibin yürüttüğü, rutine bağladığı işlerle saraydaki pazarlıkları ayrı değerlendirmek lazım. Devlet Bahçeli’nin başı çektiği çözüm süreciyle ilgili toplumda ciddi bir muhalefet yok. Devlet Bahçeli sadece kendi tabanını değil MHP’ye bakarak istikamet belirleyecek olanları da domine etti, onları kontrol altına aldı. 19 Mart süreci için durum böyle değil.