Nefes’ten Mahir Bağış’ın haberine göre, Bolu’daki Grand Kartal Otel’de 78 vatandaşın yaşamını yitirdiği yangın faciasının nedenlerinin araştırılması amacıyla TBMM’de oluşturulan komisyon, otelde hayatını kaybeden ailelerin yakınları dinledi.
Toplantı salonunda bulunan ekranlara, faciada yaşamını yitiren kişilerin fotoğrafının yer aldığı ve “Başka Canımız Yok” etiketinin yazılı olduğu görüntü yansıtıldı. Komisyon Başkanı AKP Erzurum Milletvekili Selami Altınok, komisyonun açılışında komisyon çalışmalarıyla ilgili katılımcılara bilgi verdi. Altınok’un konuşmasının ardından aileler söz aldı.
Aileler yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı.
“BU OTELE KİM RUHSAT VERDİ, KİM DENETLEMEDİ?”
Komisyonda aileler adına ilk konuşmayı, yangında eşini ve kızını yitirdiğini belirten Hilmi Altın yaptı. Kedilerine yönelik “Mağdur aileler” denilmesine tepki gösteren Altın, şunları söyledi:
“Biz mağdur değiliz, insan eliyle acıya atılmış, aileleri katledilmiş insanlarız. Bu cinayette liyakatsizce iş yapanların ellerinde hayatlarımızı bıraktık. Komisyonun omuzlarında tarihi bir sorumluluk var. Türkiye Cumhuriyeti’nin Aile Yılı’nda bir yangında, güvenli ve çocuk dostu olarak tanıtılıp hizmet verdiğini söyleyen bir otelde nasıl insanlar ölür? Neden bir alarm çalışmaz? Neden otomatik yangın söndürme sistemleri olmaz? Bu otele kim ruhsat verdi, kim denetlemedi? Bu bir hata, ihmal değil, bu bir cinayet. Otel sahipleri, denetlemeyenler, görmezden gelenler, verdilerse o ruhsatları verenler ortaya çıkarılsın hak ettikleri cezalar indirimsiz uygulansın. Otel arazisi ibretlik adına anıta dönüştürülsün.”
“AB VATANDAŞI OLSALARDI ÖLMEYECEKLERDİ”
Yangında hayatını kaybeden Alper Mercan’ın kardeşi Nihan Ece Mercan ise şunları kaydetti:
“Bu, bilinçli bir tercihle alınmayan önlemlerin sonucuydu. Kardeşlerim eğer AB vatandaşı olsaydı ve AB’nin onay verdiği turizm acentesi ile bir otele gitseydi ölmeyecekti. Biz ise burada, yıllardır bilinen eksikliklere rağmen, insanların ölüme gönderildiği bir düzen ile karşı karşıya kaldık. Yangın başladığında içeride bulunan misafirlere kimse zamanında haber vermedi çünkü ayrıcalıklı misafirler ve otel sahibinin yakınları vardı. Diğer konuklar kaderine terk edildi. İnsan hayatını yok sayan sistem, yeniden yapılandırılmalı. Aksi takdirde bu felaketin siyasi ve vicdanı sorumluluğunu hepimiz taşırız. Bu felaket olası kast ile yaşanmıştır. Bu yangın yaşanacaktı bu belliydi bu tespit edilmişti, önlenebilirdi ama önlenmedi, sonuç 78 kişi vefat etti.”
“VALİ BEY ÜZÜLÜYOR BURADA AĞLAMA”
Çocukları Nehir ve Doruk’u yangında yitiren anne Duygu Can “Kim bir anneye, ‘Senin yetiştirdiğin çocukla bu ülkede güvende?’ diyebilir” diye sordu. Anne Can, katliamın yaşandığı yerin ve kokunun hafızalarından asla gitmediğini belirttikten sonra, oğlu Doruk’un kendisine en son gönderdiği, “Anne seni seviyorum” sözlerinin yer aldığı ses kaydını dinletti. Can, “O gün karşımda hiçbir yetkili yoktu. Umudumu kaybetmeden o otelde akşama kadar bekletildim ve bir yanıt aradım. Benim çocuğum öleceğini biliyordu. Ben orada ağlarken biri yanıma geldi, ‘Vali Bey üzülüyor, burada ağlama’ dedi bana” diye konuştu.
“ÇOCUĞUMUN DİŞLERİNE BAKTIM ‘EVET BU BENİM ÇOCUĞUM’ DEDİM. ‘EN İYİSİ SİZİN CENAZENİZ’ DEDİLER BİZE”
Yangında kızı ve torununu kaybeden Anne Sema Şahin, “İlk başta çok samimi söylüyorum sizlere ölmeyi tercih ettim. Yaşamak istemedim. Verilen ilaçları almadım” sözleriyle yakınlarının faciada ölümünden sonra yaşadıklarını anlattı. Şahin, şunları söyledi:
“Kızlarımın yanına gitmek istiyorum dedim. Kendi mezar yerimi, kızlarımın yanında, kaldırım kenarına bir yer açtırdım, bir yer aldım. Hayatımı çocuklarıma adadım. Akabinde anne anne oldum, onlar için yaşadım.
İlk günlerde çok metanetliydim ama şu gün 100. gün. Ben metanetimi yitirdim. Şırıl şırıl ağlıyorum. Şu aralar antidepresansız asla uyuyamıyorum. Uyuşuk vücudum 10 kilo aldı, sağlığımı kaybediyorum. Kızımın yüzünü gördüm.
Siz bir mangal yakarsınız, mangal söner. İçin için yanar. O mangal kömürünü düşünün. Benim prensesim, koklayarak öptüğüm kızım yanmıştı.
‘Dişlerini açın bana’ dedim. Çünkü bizde genetik bir diş yapısı vardı. Çocuğumun dişlerine baktım. ‘Evet bu benim çocuğum’ dedim. ‘En iyisi sizin cenazeniz’ dediler bize.
Bizim bu davamız çok yavaş ilerliyor. Bizler acılı insanlarız. Yaşamam gerekiyor. Ben bu davanın sonunu göreceğim. Bizim çocuklarımız geriye gelmeyecek.”
”BİZ ALEV ALEV YANIYORUZ”
Dayı ailesi fertleri adına söz alan Anneanne ise şunları söyledi:
”Görünen şeylere göz kapatan insanların ben hakkımı helal etmiyorum. Zerre kadar suçu olanların cezalarını çekmelerini istiyorum. Çünkü o kadar acı çekiyoruz ki biz. Yani bunu çekmeyen bilmez. Öyle bir işkence içindeyiz. Onlar yandı. Biz alev alev yanıyoruz her gün.
Her gece ben yerimde yatamıyorum. Bütün gece dolaşıyorum. Sızıyorsam sızabiliyorum. Yoksa yok yani. Böyle yaşayacağız yani. Ama alışamıyoruz. Yani buna göz yumanların en baştan en sona. Bizim yaşadığımızı yaşamalarını istiyorum. Fazla veya eksik değil. Aynısını.
Yani gerçekten baksınlar nasıl yaşanıyor? Yani böyle bir empati kurun. Acaba benim çocuklarıma böyle olsa ben ne yapabilirim? Düşüncesi bile sizi çıldırtır. Değil ki bazen ben düşünüyorum. Ya diyorum ben bunları nasıl kaldırabiliyorum acaba?
Kusura bakmayın yani. O kadar doluyum, o kadar ki. Ama kesinlikle hakkımı helal etmiyorum. Ve zerre kadar şu kadarı bile herkesten çıksın. Yardımcı olan. Kim olursa olsun. Ve bu şeyi görmeyenler ve onları koruyanlar, hepsi dahil”
KOMİSYON BAŞKANI ALTINOK: “ÇOK ZORLANIYORUM”
Dayı ailesi adına söz alan anneanneden sonra konuşan Komisyon Başkanı Altınok ise şöyle konuştu:
”Çok zorlanıyorum. Dayanamadım çıktım elimi yüzümü yıkadım. O duyguları hepimiz yaşıyoruz. Eğer vicdanımız varsa, eğer toplumun vicdanı varsa, burada kime dokunduğu, kime dokunmadığı vallahi hiç umurumda değil.
Çocuklarıma, yarın yüzlerine bakabilecek, ben de diğer arkadaşlarımız da onurlu bir görev yapmak istiyoruz. Burası bir mahkeme değil, üzerimize ne görev düşüyorsa müsterih olun. Elimizi vicdanımıza koyacağız. Kendi çocuklarımızı, kardeşlerimizi, bütün arkadaşlarımızın adına söylüyorum.
Kendi adıma söylemiyorum. Nasıl değerlendirirsek öyle değerlendireceğiz. Ama biliyorum ki ne kadar adaletli yapmaya gayret edersek edelim işimizi sizin acılarınızı, annenin acısını, sizin acılarınızı dindirme şansımız yok.
Kusura bakmayın onu beceremiyoruz ama emin olun. Hepimiz aynı duyguları, aynı acıları hissediyoruz. En azından empati yapmaya çalışıyoruz, ellerinizden öpüyorum”
KAYNAK: NEFES – MAHİR BAĞIŞ