Youtube’dan yayın yapan ‘Alesta’ kanalı 15 Temmuz sonrası Belçika’ya hicret eden Ateş ailesini konuk etti. Abdullah ve Büşra Ateş, her ikisi de Hava Kuvvetleri’nde subayken ihraç edilmiş. Büşra Ateş, 1 yıl Deniz Kuvvetleri, 4 yıl Hava Kuvvetleri’nde göre yaptıktan sonra 2017 yılı Aralık ayında ihraç edildiğini anlatıyor. Belçika’ya yerleştikten sonra gerçekten bir ‘aile’ olmanın ne anlama geldiğini anladığını belirten Ateş, “Göç yeniden doğmak gibi bir şey. Evet zor bir süreç ama bununla birlikte güzelliklerin de bizi beklediğini düşünüyorum.” diyor.
TR724’te yer alan habere göre, Abdullah Ateş ise 2002 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne başlıyor. 2006 yılında okulu bitirdikten sonra, Hava Harp Okulu’nda 4 yıllık eğitimini tamamlıyor. Devamında 2012 yılında uçuş okuluna devam ediyor. Uçuş okulunu birincilikle bitirdikten sonra sonra Konya F-5 Harbe Hazırlık Geçiş Eğitimine başlıyor. Altı ay da orada eğitim alıyor ve oradan da birincilikle mezun oluyor. Ve mezun olduğu uçuş okulunda öğretmenlik yapmaya başlıyor. 4 yıllık bir öğretmen pilotluk hayatımdan sonra 2017 yılında gözaltına alınıyor ve iki ay sonra da ihraç ediliyor. 2020 yılında ise Belçika’ya göç ediyor.
Abdullah Ateş, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Belçika’ya geldikten sonra ‘nasıl yeniden ayağa kalkabiliriz’ diye düşündük ve öncelikle dil eğitimini tamamladık. Daha sonra bilgisayar programlama bölümünden mezun oldum. Şimdi bir kamu dairesinde (IT sektöründe) çalışıyorum. Başarılı olmak için ön hazırlık yapmak gerekiyor.
Bir kursa gidecekseniz öncesinde bir ön hazırlık yaparsanız çok faydasını görüyorsunuz. Ben öyle yaptım ve başarılı oldum. Çünkü 100 kişilik sınıfın 50’si dersleri yarıda bırakmıştı. Ben de çok zorlandım. Özellikle ilk dönemler ama bitirdim.
Amatör müzisyenim. Bir çok müzik enstürmanını çalabiliyorum. Gönüllü olarak burada hasta bakım merkezlerinde vs. Türk müziğini tanıtmak için programlar yaptık. Mini konserler verdik.
Büşra Ateş ise şunları dile getirdi:
Burada gerçekten 3 kişilik bir aile olmak ne demek onu öğreniyorsunuz. Eşim okurken ev kısmı mecburen bana kaldı. Burada en büyük zorluk dil ve adaptasyon. Dil yetkinliğiniz entegrasyonunuzu kolaylaştırıyor.
Buranın bize gerçekten öğrettiği şey de gerçek bir aile olmak. Kızım biraz büyüdükten sonra ben de siber güvenlik kursuna başladım. 1 yıl eğitim aldım. Şu anda iş arıyorum. Faal bir şekilde iş arıyorum, mülakatlara girip çıkıyorum. Burada geçirdiğimiz her gün yeni şeyler öğreniyoruz.
İlerlemek gerekiyor. Yavaş da olsa ilerlemek lazım. Duramazsınız. Avrupa’da bütün anne babalar çalışıyor. Çocuklarımıza da örnek olmak zorundayız. 5 yılın sonunda Belçika’ya entegre olduk diyebilirim.
15 Temmuz’dan bir ay önce oğlumuzu kaybettik, doğumdan sonra. Oğlumuz tabi ki orada kaldı. Şahsen benim burada en çok zorlandığım şey, belki oğlumun her doğum gününde beni zorlayan şeylerden bir tanesi, toprağına bile dokunamamak.
Onun acısı sönmeyecek bir ateş. Kızlarım var iki tane. Onlara bakıyorum. Onlar iyiler, yanımdalar. Bir gün inşallah oğlumun mezarına tekrar dokunabileceğime, gidebileceğime inanıyorum. Ama bir arkadaşımdan rica ettim. Bana oğlumun mezarından bir kavanoz toprağını gönderdi. Evimin baş köşesinde o duruyor. Bazen onunla avunuyorum, onunla konuşuyorum. Belki de en çok ona kızgınım. Oğlumdan ayırmalarına kızgınım. Ama bir gün gideceğim. Bundan eminim. Bir gün gideceğim ve ben geldim diyeceğim.
Göç yeniden doğmak gibi bir şey. Evet zor bir süreç ama bununla birlikte güzelliklerin de bizi beklediğini düşünüyorum. Biz yeni taşındığımızda çok güzel komşularımız oldu. Bizi yılbaşına davet etmişlerdi. Gittik. John amcamız vardı, 80 yaşlarında. Bana ‘Büşra, ne zaman yorulursan, ne zaman artık dayanamıyorum dersen John burada dedi ve ağlamaya başladı. O ağladı ben ağladım.
Ben bunu şuna bağlıyorum. Evet, burada yeniden doğduk. Yeniden sıfırdan bir yolculuğa başladık. Ama bu bizim önümüze çıkan en güzel güzelliklerden biriydi. Her pazar günü, evet annemiz babamız yoktu belki ama, (John) mesaj atardı: “Üzümünüz, ekmeğiniz kapınızın önünde.”
Pazara giderdi bir şey alırdı. Kızımın doğum günü olurdu, hediyemizi kapımızın önüne bırakırdı. Ya da pastayla sürprizler yaparlardı. Ne bileyim Ramazan’da bir gün geldiler kapımıza, “Bugün sizin için çok özel bir gün”, dediler. Bize yemek yapıp getirmişler.
Pes etmemek lazım. Başarının sırrı bu bence… Ne olursa olsun pes etmemek…