Veysel Ayhan dün Erdoğan’a 23 soru sormuştu. Erdoğan cevap vermedi ama biz, Veysel Ayhan’ın sorularına yazık olmasın diye onun yerine eski cevaplarından toparladık.
Tek adam rejimlerinde, diktatörlüklerde liderlere soru sorulamaz. Çünkü soru soracak olanlar ya hapistedir, ya sürgündedir ya da sormaları durumunda bu ikisinden birini tercih etmek zorunda kalırlar. Erdoğan da kendisine soru sorulamayan liderlerden biri. Hatta Başbakanlığa aday olduğu dönemde, “Gemi-gemicik” konusunda köşeye sıkıştığı canlı röportajdan beri hiçbir gazeteciye seri soru sorma imkanı tanımadı.
Gazeteci Veysel Ayhan da, Türk basın tarihine geçecek bir çıkışla, Erdoğan’a röportaj soruları hazırladı. Dün yayınlanan 23 soruya Erdoğan cephesinden henüz cevap gelmedi ama biz onun farklı mecralarda yaptığı konuşmalardan cevaplar çıkararak, Ayhan’ın röportajının yarım kalmasının önüne geçmeye çalıştık. Tabi bu sorulardan sadece 17’sine cevap bulabildik çünkü Erdoğan, çok hayati konular da olsa bazı konulara hiçbir biçimde girmiyor. Çünkü dediğimiz gibi, ona soru sorabilen yok.
Veysel Ayhan’ın soruları çok kritik, gerçekten cevaplansa Türkiye’nin yönünü değiştirebilecek netlikte hayati… Ama ne yazık ki ülkemizde gerçek sorulara cevap verecek muhatap yok. O yüzden, sorularla olmasa da konularla ilişkili, çelişkili, kaçamak demeçlerle röportajı tamamlıyoruz.
İşte, Erdoğan’ın Veysel Ayhan’ın sorduğu sorulara verdiği cevaplar…
Soru 1: Sayın Cumhurbaşkanı, önce gündemdeki bir konuyla başlayalım. Kimi zaman “Ey falan, sen kimsin ya, haddini bil…” diyerek herkese kafa tutabiliyorsunuz. Halep’te canlı katliam yapılıyor. Sesiniz çıkmıyor. Geçenlerde Türkiye’nin Rus uçağını düşürdüğü gün Suriye’de uçak saldırısıyla 4 askerimiz şehit edildi. Tek kelime etmediniz? Yoksa Putin’den çekiniyor musunuz? Çoğu katliamın ardındaki İran’a niçin ses etmiyorsunuz?
– Sayın Putin ile görüşeceğim. (14 Aralık 2016). Bu ülkede şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmadı, kalmayacak. Bizim şehitlerimizin yattıkları toprak belli, tuttukları bayrak belli, yüreklerindeki iman belli, dillerindeki kelime-i şehadet, kelime-i tevhid belli. Peki, onları şehit edenlerin neyi belli? (30 Temmuz).
İran’da kendimizi ikinci evimizde hissediyoruz ve geldiğimiz andan itibaren gösterilen ev sahipliğine de özellikle teşekkür ediyorum (29 Ocak 2014).
Soru 2: Geçenlerde “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için Suriye’ye girdik, başka bir şey için değil” dediniz. Esad’ın hâmisi Rusya bu sözlerinizden dolayı Ankara’dan açıklama istedi. Hemen ertesi gün sözlerinizi geri alıp “Suriye’ye düzenlediğimiz harekâtının hedefi bir ülke veya kişi değil, kimse sözlerimi kimse başka yerlere çekmesin” dediniz. Sizi bu çelişkiye zorlayan nasıl bir baskı var üzerinizde?
-Üzerimde medya baskısı var. Medya haberlerinde bu mahalle baskısını hissediyorum. Son zamanlarda bazı provokatif yaklaşımların ülkede egemen gibi gösterilmesi söz konusu. Türkiye’nin bir yerlere gittiği söyleniyor. Biz Dolmabahçe’deyiz. Buradan İstinye’ye doğru gidersek Türkiye’nin nereyle gittiği anlaşılır. (17 Şubat 2008)
Ama inşallah biz, en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin-i Eyyübi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. (5 Eylül 2012)
Soru 3: Mavi Marmara hadisesi olduğunda İHH yetkilileri için “Bizden izin aldılar” dediniz. Kürsülerde “İsrail devleti, terör devletidir” “Mavi Marmara’ya sırtını dönen, Arafat’taki vaatlerine ihanet edenlerdir” dediniz. Ama yakın tarihte “Gazze’ye yardıma giderken bana mı sordular” dediniz. Ardından İsrail’le anlaşma imzalandı.
Türkiye, 20 milyon dolar karşılığında 9 Türk’ün katledilmesiyle ilgili davayı düşürdü. Yargımızın siyasi vesayet altında olduğu tüm dünyada tescilledi. Size yakın gazeteciler açıktan bir şey diyemiyorlar ama sosyal medyada “Geçenlerde İsrail için Mavi Marmara’yı, Rusya için Suriye’yi sattık!” diyorlar. Kendilerini iyi hissetmeleri için onlara neler demek istersiniz?
– Bizim ecdadımız bin yıllar boyunca kutlu bir yürüyüşün, bir medeniyet davasının neferleri oldular. (30 Mayıs 2014).
Bakın bizim Hamas ile her zaman ilişkimiz var, her zaman görüşüyoruz. Bunu Amerika’daki Yahudi Lobisi de çok iyi biliyor. Oradaki Yahudi Lobisi bunları benimle defaatle konuştu. Yani bu noktada ben açığım. Çünkü benim gizli ajandam yok. Bu konularda rahat birisiyim. Ana isteğim şu: Bu bölgede huzurun olması lazım. Eğer bu bölgede huzur olmazsa, yazık olur. (1 Aralık 2016 İsrail gazetesine verdiği röportaj)
Soru 4: Sizinle ters düşen Ahmet Davutoğlu’nu bir gecede başbakanlıktan kovdunuz. Efkan Ala’yı onlarca patlama, yüzlerce ölü-şehitten sonra bile görevden almadınız. Her nasılsa size az ters düşünce koltuğundan tepetaklak indi. Geçtiğimiz Cumartesi günkü patlamada 36 polis 8 vatandaş şehit oldu. Yine kimse görevden alınmadı.
2015’te ABD’de 3 genç öldürüldüğünde büyük bir öfkeyle şunlar demiştiniz: “Ben, Sayın Obama’ya sesleniyorum, ‘Neredesin Başkan’ diyorum. Biden’e sesleniyorum, ‘Neredesiniz’ diyorum. Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Çünkü halk size oylarını verirken ‘Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’ diye veriyor.”
14 yıldır devletin başındasınız. Yüzlerce facia oldu. Binlerce sivil ve devlet görevlisi hayatını kaybetti. Ne siz istifayı düşündünüz ne de bir başka AKP’li. Bu konuda neler demek istersiniz?
– İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862 bu madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866 361 kişi ölmüş İngiltere. İngiltere’de 1894 patlama 290. Fransa’ya geliyorum 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası 1099. Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. Çin 1942, gaz ve kömür karışmanın neden olduğu sayılıyor ölüm sayısı 1549.
Değerli arkadaşlar yine Çin’de 1960 metan gazı patlaması 684. Ve Japonya’da 1963’te yine kömür tozu patlaması 458. Hindistan 375. 1975’te metan gazı alev aldı, maden çatısı çöktü ve 372.
Bu ocakların bu noktada bu tür kazaları sürekli olan şeyler.
Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok. Tabi işin boyutunun bu kadar fazla olması bizi derinden yaralamıştır. Bizi derinden üzmüştür. Kontrollerle de burası gerçekten gerek işçi sağlığı gerek işçi güvenliği açısından da iyi noktada kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmış ve Nisan Mayıs’ta da çalışmalarına devam etmiştir (14 Mayıs 2014, Soma’da 301 maden işçisinin cinayete kurban gitmesinin ardından).
Soru 5: Rusya Devlet başkanı Putin’in danışmanlarında Alexandr Dugin’in darbe girişimi istihbaratını bir gün önce yani 14 Temmuz’da size ilettiği doğru mu?
– 15 Temmuz Cuma akşamı saat 20 sıralarında, üç, dört günlük tatil için gitmiş olduğumuz Marmaris’te bu haber bize geliyor. Tabii haber geldikten sonra bizler de arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza ulaşma gayretlerimiz tabii çoğu zaman boşa çıktı. Sonunda ulaştık.
İlk haberi aslında eniştemden aldım. Eniştem haber verdi fakat tabii eniştemin verdiği bu habere doğrusu ben önce inanmadım. Fakat daha sonra gelişmeler bunu doğruladı. (21 Temmuz 2016)
Soru 6: 15 temmuz akşamı havaalanında “Bugün bildiğiniz gibi öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki silahlı kuvvetlerimizin içinde mevcuttu” dediniz. Sonra 20.00 civarı eniştenizin haber verdiğini açıkladınız. Sonra MİT’ten haber geldi dediniz. Ve o meşum hadise maalesef gerçekleşti. Ve 240 vatandaşımız şehit oldu. Oysa o gün saat 19.00’a kadar TV’lere bağlansanız, konuşma yapsanız girişim deşifre olacak, askerler kışladan çıkmayacak korkunç dramlar yaşanmayacaktı.
Niçin yaklaşık 6,5 saat sustunuz? Yoksa “Allah’ın size büyük bir lütfu” gerçekleşsin diye mi beklediniz?
Zaman zaman duyardık ‘bunlar silahlı örgüt değil’ diye, ‘bunlar zamanı geldiğinde silahları millete bile doğrultabilecek bir örgüt derdik’ bizlere inanmazlardı. Şimdi ne kadar haklıymışsınız diyorlar.
Şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkânına, gücüne sahip olduk. Ne oldu? Biz bunlara araziler verdik, arsalar verdik. Ne diye verdik? Gelin bu ülkede eğitim için okul yapın dedik. Ülkenin ekonomisine katkı olsun diye verdik. Normal şartlarda bunları geri alabilir miydik? Alamazdık. Ama şimdi KHK ve OHAL ile bunların hepsini toparlayarak bu okulları devlete teslim ettik (22 Eylül 2016).
Soru 7: 15 Temmuz’a kadar darbe hazırlığı ile ilgili MİT’ten bir haber gelmediği anlaşılıyor. On binlerce personeliyle sürekli istihbarat toplayan MİT’in bu girişimden habersiz olması mümkün değil.
İki seçenek var: MİT girişimi sizden saklamış olabilir veya darbe girişimini haber alamamıştır. Yani uyumuştur. Her iki halde de MİT müsteşarının görevden alınması gerekirdi. Fidan’ın makamını korumasının sırrı “sır küpü” olmasında mı?
Tabii burada bir istihbarat zaafı olduğu ne yazık ki ortada. Çünkü güçlü bir istihbarat maalesef olsaydı böyle bir imkân doğmazdı. (21 Temmuz 2016)
Bizde bir söz vardır dereyi geçerken at değiştirilmez, şu anda görevlerine devam edecekler”
(23 Temmuz 2016)
Soru 8: 15 Temmuz’da girişimin başlamasından dakikalar sonra darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen var dediniz. Elinizde bir istihbarat varsa neden girişim başlamadan açıklamadınız? Hangi delile dayanarak siz ve medyanız milyonlarca insanı zan altında bıraktınız? Bir deliliniz söz konusuysa niçin bunu ABD’ye gönderdiğiniz iade dosyasına koymadınız?
Biz Amerika’ya diyoruz ki biz stratejik ortak değil miyiz? Bizim aramızda suçluların iadesi yok mu? Siz bizden teröristleri istediğiniz zaman biz sizden belge istemedik ki. Sadece suçluların iadesi anlaşmasına dayalı olarak hemen o teröristleri biz size verdik.
Bırakın da biz yargılayalım. Bunu bu kadar uzatmamızın anlamı yok. Bakın ülkemizdeki gelişmeler bu noktada çok daha farklı istikamete gidiyor.
Ben de senden terörist istiyorum. Milli Güvenlik Kurulumuzun stratejik belgesine kaydolmuş bir teröristi istiyorum. Ama siz hala direniyorsunuz. Neymiş? Mahkeme. Ne mahkemesi ya?. Teröristin ne mahkemesi olacak ki?. Kusura bakmayın siz de devlet yönetiyorsunuz, biz de devlet yönetiyoruz. Birinin adı Türkiye 80 milyon, öbürünün adı da ABD hadi bizim iki katımız nüfusu olsun. Bunu yapmaya mecburuz ve bir de aramızda model ortaklık var, stratejik ortaklık var. (23 Eylül 2016)
Soru 9: Darbe girişiminden hemen sonra İngiliz İstihbaratı GCHQ’nun Türk hükümetinin telefon ve e-mail yazışmalarını yakaladığı ve “Yarın temizlik operasyonları başlatılsın ve darbenin baş yöneticisi Fethullah Gülen ilan edilsin” mesajını elde ettiği 24 Temmuz 2016’da saygın Alman dergisi FOCUS’ta yayınlandı. Derginin haberinde olduğu gibi tüm medya aynı suçlamayı koro halinde yöneltti. Siz o gün kimlerle konuştunuz. Bu konuda kimseye telefon açıp talimat verdiniz mi?
Eniştemden aldığım haberi doğruladıktan sonra zaten ben de MİT Müsteşarıyla bu görüşmeyi sağladım. Ondan sonraki süreçte de zaten işi bizler, Enerji Bakanımızla birlikteydik, orada şekillendirmeye başladık. Adımı da ona göre attık.
(21 Temmuz 2016)
Soru 10: O gece sizi Facetime’dan canlı yayına alan CNN Türk spikeri Hande Fırat geceyi anlatırken, bu bağlantıyı kimseye sormadığını söylemişti. Ama patronu Aydın Doğan yalanlandı. “Hande bunu yaparsan, çıtçıtınla istediğin yerde düğününü yaparım” dediğini açıkladı. Siz o gece Aydın Doğan’la konuştunuz mu? Ne konuştunuz ve niçin 00.24’e kadar beklediniz de olaylar alevlenmeden canlı yayına bağlanmadınız?
Bak Doğan, ben sana şunu söyleyeyim. Daha önce bunu hiçbir yerde söylemedim ama artık söyleyeceğim. Bak bu çok hassas bir konu. Bana gelip, “Sizin döneminizde 1’e 5 kazandım” diyen sen değil misin? Bana gelip İstanbul Conrad Otel’de aynı şu ifadeler: “Ben Süleyman Demirel’le de çalıştım, Tansu hanımla da çalıştım, Özal’la da çalıştım…” Ona dedim, Bak Aydın bey, bizden öncekilerden aldığını bizden alamazsın. (Mayıs 2015)
Soru 11: Darbe girişimini saat 14.45’te MİT’e Binbaşı H.A. haber veriyor. Daha sonra bir er aynı ihbarı yapıyor. Bu insanlar niçin tutuklu? Darbeyi ihbar eden Binbaşı H.A.’yı cemaat üyeliği iddiasıyla tutuklama çelişkisini nasıl açıklıyorsunuz.
Biz ne olup bittiğini gayet iyi biliyoruz. Bu meselelerle uğraşırken daha önceki başarılarımızı nasıl elde ettiğimiz unutmuş değiliz. Biz kendi ülkemizle birlikte, dünyanın her köşesindeki insanların da refah ve huzur içinde yaşamalarını istiyoruz.
Kimi zaman dışarıdan kimi zaman içeriden yapılan saldırılar nedeniyle dikkatimizi, enerjimizi, imkânlarımızı sürekli savunmaya hasretmek zorunda kaldık. Bu defa da aynı oyun, tutmayacak. Yürüyüşümüz kararlı olacak, tereddüt yok (10 Aralık 2016).
Soru 12: Fethullah Gülen’le defalarca görüştünüz. Her defasında Türkçe olimpiyatlarına katıldınız. Hatta 2012’de “Kendilerini Türkçeye adamış, Türkiye’nin barış mücadelesine adamış sevgili öğretmenlerimizi tekrar tekrar tebrik ediyorum.” diyerek 25 dakika iltifat üstüne iltifat yağdırmıştınız. Gülen’i övmüş Türkiye’ye davet etmiştiniz. O gün takiye mi yapıyordunuz yoksa her şeyi değiştiren 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ve “Para sıfırlama, komisyon, rüşvet” tapeleri miydi?
–Benim evlatlarıma helal lokma yedirmediğim halde evlatlarıma da haramdan bahsedecek evsafta değilsin.
Soru 13: Bank Asya’nın açılışına bizzat katılmıştınız. Çalışmaları hararetle alkışlamıştınız. Siz ve AKP bakan ve milletvekilleri cemaate ait hiç bir programı kaçırmıyordu. Şimdi ise Bank Asya’da hesabı olanları, cemaatin okuluna öğrenci verenleri terör örgütü üyesi sayıyorsunuz. Açılışa katılıp destek olan, oğlu Bilal ve damadı Berat cemaatin okulundan mezun olan, kızı Sümeyye dershanesine giden ve “Ne istediler de vermedik” diyen siz “masum” oluyorsunuz da Bank Asya’da 3-5 kuruş hesabı olan mudiler, burs zekât toplayanlar nasıl terörist oluyor?
MHP’nin bir defa Fethullah Hocaefendi’ye saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Bu hiç ahlaki değil. Çok çok çirkin bir şey… Yani Hocaefendi, işi gücü bırakmış da Bahçeli’yle mi uğraşıyor? Bir defa onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez. Onun meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez. Bu çok çirkin, çok ayıp bir şey… Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum. Burada kendini bir defa çek etmesi lazım, kendiyle uğraşması lazım. Ben inanıyorum ki, aklıselim sahibi ülkücü kardeşlerim de bunun bu yaptıklarından ciddi manada rahatsızlar. Böyle bir yaklaşım olmaz. Zannediyor ki bunu siyaset malzemesi olarak kullanırsa bundan bir şey elde edecek sanıyor ama çok büyük yanlış yapıyor farkında değil.” (14 Mayıs 2011)
Soru 14: 2013’te büyükelçiler toplantısında “Bir savcı 3 polisle terör örgütü kapsamına sokarız” demiştiniz. Geçen yıl cemaati anlatırken “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” demiştiniz. Şimdi 80’lik koltuk değnekli ihtiyarlar; burs toplayan amcalar, kermes yapan kadınlar, hamile ve emzikli kadınlar… herkes tutuklanıyor. 40 bin insan, şu an evrensel hukukta karşılığı olmayan gerekçelerle tutuklu. Hedefinize ulaştınız mı?
Ülkemizde oynanan oyunu bir kez daha bozduk. Bundan sonra inşallah Suriye’deki oyunu da bozacağız, Irak’ta oynanan oyunu da bozacağız, Libya’da oynanan oyunu da bozacağız. Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da, dünyanın her yerinde mazlumların ve mağdurların tek bir gözyaşı kaybetmemesi adına oynanan oyunları bozacağız, 2023 hedeflerimize ulaşacağız. (30 Temmuz 2016)
Soru 15: Siz 15 Temmuz’da bir darbe girişimini önlediğinizi söylüyorsunuz. Darbe gerçekleşseydi neler olacaksa onun kat be kat fazlasını yaptınız. Darbeye karışıp karışmadığı araştırılmadan 21 bin askeri öğrenci-astsubay-subay-general emekli edildi/atıldı. Darbeyle ilgisiz 5 bine yakın yargıç meslekten atıldı. 1000’lerce şirkete el konuldu. 100 bin öğretmen-öğretim üyesi-akademisyen işsiz sokağa bırakıldı.
12 Eylül darbesinde bu kadar tasfiye yapılmamışken “darbe girişimini önleyenlerin” bu kadar tasfiye yapması size enteresan gelmiyor mu? Yoksa darbe girişimine bu tasfiyenin bahanesi olduğu için mi “Allah’ın lütfu” dediniz?
Hiç endişeniz olmasın bunlar 30 yıldır 12 Eylülden şikâyet ediyorlar, 12 Eylül yasalarından, kurumlarından, Anayasa’dan şikâyet ediyorlar. Çok ilginçtir, bir yandan şikâyet ediyor, öbür yandan 12 Eylül benzeri müdahalelere alkış tutuyorlar. (24 Temmuz 2010)
Bakan arkadaşlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ediyorum, ‘görüşün’ diyorum. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim. Bunu her ülkenin başbakanı yapıyor, devlet bakanı yapıyor (2005).
İnanıyorum ki, darbeler tarihi 15 Temmuz’u çok farklı yazacak. (4 ağustos 2016).
Soru 16: Sayın cumhurbaşkanı, defalarca “Ben diktatör olsam şunu yapamazsınız, ben diktatör olsam şöyle yazamazsınız” dediniz. Şu an Türkiye’de bir iki küçük gazete dışında tüm medyayı kontrol altına aldınız. 13 TV ve 15 gazete kapatıldı. 200’e yakın gazeteci hapiste. Bir o kadarı yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Milletvekilleri hapiste. Romancılar, köşe yazarları, gazete yöneticileri hapiste. Muhalifler ya yurtdışında veya tutuklu.
Siz diktatör değilseniz “diktatörün tanımı” nedir bize açıklar mısınız? Sözlüklerde kendinizi hangi kelimeyle tanımlıyorsunuz?
Onlar bana diktatör miktatör demiş, onu demiş bunu demiş, hiiç umurumda değil. Bir kulağımdan girer öbür kulağımdan çıkar. (7 Kasım 2016)
Soru 17: Yaklaşık 4 yıldır başkan olmak için Türkiye’nin tüm sorunlarını sümenaltı ettiniz. Yasama yürütme yargı emrinizde. Şu anda hangi yetkiniz yok da başkan olunca onu kazanacaksınız?
Yoksa hedefiniz başkan olma formülüyle AB ile ilişkileri kesmek, NATO’dan ayrılmak, demokrasi-insan hakları bağlayıcılığından kurtulmak ve yabancı sermayeyi ülkeden atarak ülkeyi Türkiye’yi dünyadan tecrit etmek mi?
Biz bizden öncekilere benzemeyiz. Bizim ilkelerimiz var ve bu ilkelerimiz çerçevesinde yola çıktık ya öleceğiz ya olacağız (2012).
Türkiye geçtiğimiz 14 yılda büyük dönüşüm yaşadı… 15 Temmuz’da gerçek yerine oturdu ve yeni bir istikamet kazandı.
İşte çıldırıyor Batı, niye? Türkiye niçin böyle güçleniyor?’ (10 Aralık 2016)