Danıştay üyesi Musa Heybet’in Milli Savunma Bakan yardımcısı olarak atandığı ortaya çıktı. AKP’li Cumhurbaşkanı’nın imzasını taşıyan karar Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayınlandı. KHK’lı Cumhuriyet Savcısı Hasan Dursun, söz konusu atamayı sosyal medya hesabı üzerinden değerlendirdi.
Hasan Dursun, şunları yazdı:
Memlekette bu makama getirilecek kimse kalmamış gibi, bir yüksek mahkeme üyesinin Saray’ın emrinde çalışmaya başlaması ibretlik. Şaşırdık mı?
MUSA HEYBET, sıradan biri değil. İktidar ile emir-komuta ilişkisi bilinen bir durumdu, bu atama ile aşikar hale geldi. Heybet, hakim sıfatlarını yitireli çok oldu. Kendisi yargının siyasallaşmasında, iktidarın hukuka aykırı kararlarının meşrulaştırmasında görevli bir “memur”.
Heybet, yargının kirli devletin kontrolüne girmesinde önemli rol oynayan @yargidabirlik
örgütünün, Adalet Bakan müsteşar yardımcısı iken kurulumunda görev aldı ve sonrasında başkanlığını yaptı. Sonrasında 2018 yılında Danıştay üyeliğine seçildi.
Heybet, KHK’lıların hak taleplerini değerlendiren Danıştay 5. Dairesinde görevliydi. Bunun tesadüf olmadığı, orada hak dağıtmak için değil, haksızlığın devamlığı için görevlendirildiğini söylememe gerek yok. Heybet kendisine verilen “örgütsel” görevi hakkıyla icra etti.
Heybet’in Danıştay üyesi iken, Saray tarafından MSB bakan yardımcısı atanması, tüm teşkilatı ile yargının nasıl ve hangi motivasyonla çalıştığının; iktidarın güdümünde faaliyette bulunduğunun en önemli göstergelerinden birisi.
Yargıçlar siyaset ile ilişkisinden utanmıyor artık. Danıştay üyesi, hangi ihtiyaca binaen Milli Savunma Bakan yardımcısı olmuştur?
Aklıma ilk gelen gerekçe, @yargidabirlik vasıtasıyla Türk yargısının çökertilmesi, soykırıma tabi tutulması, AKP ve ortaklarının savunmasında yargının “silah” olarak kullanılmasındaki fonksiyonu.
Heybet’in bu atamasının mantıklı başka bir açıklaması, yargının fişlenmesi ve yeniden dizayn edilmesindeki rolü; 15 Temmuz öncesi ve sonrasında “istihbarat” ile uyumlu yargı inşasındaki “etkin rolü” ve verilen görevleri “başarılı” şekilde icra etmesi olabilir.
Yargıçlar yürütme hiyerarşisinde görev almaktan utanırdı. En fazla Adalet Bakanlığı bürokrasisinde yer almak normal kabul edilirdi. Ancak artık devir değişti. İktidarı var edip onanla hayat bulan; onunla kirli ilişkiler kurmaktan çekinmeyen yüksek mahkeme üyelerimiz var artık.
Böylesine ibretlik ve karanlık ilişkiler sonucu gerçekleşen utanç verici bir atamanın günün haberi olması gerekirdi. Ancak ülke hukuksuzluğa, ilkesizliklere ve rezilliklere o kadar alıştırıldı ki, kimse bu tür anormallikleri garip karşılamıyor artık.