İntegral Yatırım Araştırma Müdürü Seda Yalçınkaya Özer, Ekonomi gazetesi yazarları Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu ve Dr. Bader Arslan, Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konuğu oldu. Gazeteci Şenay Zeren’in sorularını yanıtlayan uzmanlar, ekonomiyi ve piyasaları yorumladılar.
Programda kamu bütçesini değerlendiren Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu, bütçeden ekonomiye harcama pompalandığını belirterek, “Personel harcamalarıyla, cari harcamalarla, mal ve hizmet alımlarıyla, sermaye harcaması dediğimiz yatırım harcamalarıyla bir şekilde ekonomiye enjekte ediyorsunuz. Oysa dezenflasyon harcamaları kısmak, ekonomiyi soğutmak, piyasaya girişi azaltmak demek” diye konuştu. Bütçenin büyüklüklerine bakıldığında bütçe giderleri 2024 yılında 11 trilyon lira olduğunu, 2025 yılında bu rakamın 14 trilyon liraya çıkacağının öngörüldüğünü kaydeden Saygılıoğlu, “2025’te yüzde 17,5 enflasyon, yüzde 31 dolayında kamu harcamalarında artış öngörülüyor. Bu kaba harcamaların bir altına bakalım diyoruz. Burada da bir gariplik var. Örneğin personel harcamaları 2025 yılında 2024 yılına göre yüzde 38 artacak. Yine Allah Allah diyorsunuz. Dönüyorsunuz, yatırım harcamalarına bakıyorsunuz. Yatırım harcamaları 2024 yılında 788 milyar lira iken 2025’te 1,1 trilyon liraya yükseliyor. Halbu ki özellikle tasarruf tedbirleri kapsamında açıklanan kamu harcamalarında yatırım harcamaları 2024 yılında yüzde 15 kesilecekti. Bakıyorsunuz aksine artmış. 2025 yılında kamu harcamalarının yatırım harcamalarında yine artacağını görüyoruz” açıklamasını yaptı.
“Faiz en büyük hassasiyet ama bütçedeki payı yüzde 13”
Faizin, bu hükümetin en büyük hassasiyeti olduğunu vurgulayan Saygılıoğlu, 2000’li yılların başında önceki hükümet dönemlerinin bütçelerinde faizlerin bütçe harcamalarındaki payının yüzde 15 ile çok yüksek oranda olduğunu hatırlattı. 2025 yılında faiz harcamalarının bütçedeki payının yüzde 13’ün üzerinde olacağını bildiren Saygılıoğlu, “Yani 2024 yılında 1,2 trilyon lira faiz öngörülmüş iken, 2025 yılında bu rakam 1 trilyon 950 milyar lira oluyor. Yüzde 55 artış var. Bütçeniz açıksa ne yaparsınız? Ya ilave gelir bulmaya çalışırsınız veya harcamanızı kısarsınız. Bakıyoruz, harcamalar açısından kısma yok. Kimse fark etmiyor ama akıl almaz bir borçlanma var. 8,5 trilyon lira olmuş kamunun borcu. Nerede bunun tasarrufu?” diye konuştu.
2024 yılı için öngörülen vergi gelirinin 7,4 trilyon TL olduğunu ve bütçenin vergi hedeflerini yakalamanın çok kolay görünmediğini dile getiren Nevzat Saygılıoğlu, “2025 için de 11 trilyon 139 milyar lira öngörülmüş. Yani 2025 yılında vergi gelirlerinin yüzde 50’nin üzerinde artması bekleniyor. Bu, vergiye zam demektir. Hangi vergiye zam yapacaksınız? Dolaysız vergi, gelir vergisi, kurumlar vergisinde hemen hasılat yapamıyorsunuz. Bunlarla ilgili tedbirler alınmadı. Sistem ve muafiyetler aynen duruyor. 2024 yılının istisna ve muafiyet tutarı 2,3 trilyon lira. Yani 7,4 trilyon lira bekliyorsun. 2,3 trilyon liradan, gelirin 3’te 1’inden vazgeçmişsin” ifadelerini kullandı.
“Borçlanmaz, kendi yağımda kavrulmaya çalışırdım”
Maliye ve para politikalarının eşgüdümünün bütün dünyanın merkez bankalarının kabul ettiği bir realite olduğunun altını çizen Saygılıoğlu, şöyle devam etti: “Eskiden böyle değildi. Teori bunları anlatmazdı. Para ve maliye politikaları birbirlerinden ayrıydı. Para politikaları kısa vadede sonuç veren politikalardır. Maliye politikaları ise 6 ay, 1yıl, 2 yıl sonra sonuç veren politikalardır. Şimdi bu ikisinin arasında eşgüdüm şart. Ben ekonomi yönetiminin başında olsaydım ne yapardım? Kamunun gelir harcama dengesini ayarlardım. Harcamaları frenlerdim. Mevcut çıktılarla, kamunun harcamalarını frenlediğini söylemek mümkün değil. Ankara’nın harcamaları gerçekten frensiz. Araç konvoyları falan işin görünen tarafı. Pek çok kurum ve kuruluşun arka bahçesinde esas harcamalar devam ediyor. Dolaysız vergileri, yani gelir vergisi, kurumlar vergisi, servet vergisi, kurumlar vergisini artırırdım. Değerli Konut Vergisi var. Sonucu sıfır. Ne teoride ne de başka bir yerde yeri var. Bunların dışında borçlanmayı yapmazdım. Kendi yağımda kavrulmaya çalışırdım. Bu 3 şeyi yapsaydı Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek bunları bizzat harekete geçirseydi çok önemli sonuçlar alınırdı. Şu anda bir tarafı boşlukta kalan politika var.”
“Piyasalar enflasyondaki düşüşü daha net görmeyi bekliyor”
İntegral Yatırım Araştırma Müdürü Seda Yalçınkaya Özer de piyasaların enflasyondaki düşüşün daha da netleşmesini beklediğinin altını çizdi. “Aslında algılarla yönetilen bir Borsa İstanbul vardı ve yukarı yönde yükselişini aslında tamamıyla algılama üzerine yaptı” diyen Özer, enflasyondaki ya da büyümedeki düşüşün net olarak görülmediğini belirtti. Son açıklanan enflasyon verisinin yine beklenti üzerinde geldiğini söyleyen Özer, “Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon hedefine çok fazla ulaşamayacağımızı artık anladık. Matematiksel olarak bu böyle. Birkaç tane enflasyon rakamı üst üste düşüş yönünde gelseydi ve o patikaya girdiğini net bir şekilde görseydik Borsa İstanbul’da yatay, yönsüz ve zayıf seyirleri çok fazla görmeyecektik. Enflasyondaki düşüşün daha net bir şekilde görülmesi Borsa İstanbul’da yukarı yönde daha etkili harekete neden olacaktır. Çünkü bu faiz indirimlerinin ne zaman geleceğini beraberinde getirecek. Yani aslında hikaye tamamen enflasyon ve Merkez Bankası’nın ne zaman faiz indirimlerine başlayabileceği” diye konuştu.
“Bankacılıkla yükselen borsa, bankacılıkla düşüyor”
Borsanın yılın başından bu yana bankalar, sigortalar, iletişim ile birlikte yükseldiğini ve kaydeden Seda Yalçınkaya Özer, “Yine bu sektörlerde güçlenmeler ya da bu sektörlerdeki zayıflamalarla birlikte aşağı yönlü hareketle sonuçlanıyor. Bankacılık yılın başından bu yana yüzde 90’ların üzerinde getiri sağladı. Şimdi yaşanan geri çekilme, kâr realizasyonu da bankacılık endeksi öncülüğünde oluyor. Bir de yabancı yok. O çok beklediğimiz, istediğimiz sıcak para girişi olmadı. Gelip giden bir sıcak para oldu. Dolayısıyla biz bize bu kadar yapabildik. 2022 yılında da aslında biz bizeydik ama o zaman yatırım yapılabilecek farklı enstrüman yoktu. Şimdi para piyasası fonları var, altın var, yukarı yönde yükselişini çok net bir şekilde daha da sağlayacaktır. Farklı enstrümanlar var. Dolayısıyla şimdi 7-8 milyon yatırımcı ilgisini çok net bir şekilde faize de kaydırabiliyor” dedi. Şu anda borsada düşüşler olduğunu ama bir noktada beklediğini ifade eden Özer, “Çok da bir yere gitmiyor aslında. Daha fazla düşüş olur mu? Olabilir. 9.200’e doğru geri çekilme tekrardan görmeniz mümkün. Teknik ortalamalar da burayı işaret ediyor” dedi.
“Borsanın şu anki dip noktadan yükselmesi için hikaye lazım”
2. çeyreğe ilişkin 200’den fazla bilançonun geldiğini belirten Özer, “Bu ayın ortasında bilanço dönemi bitecek. 200’den fazla bilançonun 4’te 1’i büyüme sağlamış. Ama büyüme sağlayan bilançoların yarısından fazlası enflasyon muhasebesine tabi olmayan, finans kuruluşları ya da bilançosunu döviz bazlı olarak açıklayan şirketler. Dolayısıyla reel büyüme sağlayan şirketler çok fazla yok. 2. çeyrek bilançolarının bu kadar zayıf gelmesi endeksteki zayıflığı gösterirken diğer yandan 3. çeyrek bilançolarının çok daha zayıf geleceğini anlamış olduk. Bu da fiyatlar içerisine dahil oldu” dedi. Endekste şu anki seviyelerin biraz dip olabileceğini düşündüğünü dile getiren Özer, “Borsanın bu dip noktadan çok yükseleceğini, buradan alıp ralli yapacağını sanmıyorum. Yukarıda çok fazla eşikler var. Hikayedeki değişikliği sağlayabilecek ekonomik verilerde değişikliğe ihtiyacımız var. Enflasyonda en az 2 verinin üst üste düşüş olduğuna inandırması lazım. Piyasanın bunu teyit ettirmesi lazım. Bir de Merkez Bankası’nın ifadelerinde faiz indirimlerine ilişkin yumuşamayı görmemiz lazım” şeklinde konuştu.
“OVP’de vaadedilen adımların atılıp atılmaması önemli”
Dr. Bader Arslan ise OVP’ye değinerek, “Program akademisyenlerin çalışmaları ve hükümetin hedefleriyle harmanlanmış bir program. Bu OVP için söylemiyorum ama bürokrat tarafı örneğin ‘Gelecek yıl için büyüme tahminimiz yüzde 3,3’ der. Ama hükümet, ‘Hayır, 3,3 olmaz. Bu sizin tahmininiz. Biz yüzde 4-5’e gidecek bir büyüme karması hazırlamalıyız’ der. O yüzden bürokrat tarafının hazırladığı rakamlarla ilan edilen rakamlar birbirinden kopuk olmamakla birlikte her zaman örtüşmez. Küçülme beklenen bir durumda da büyüme hedefi konulmaz ya da yüzde 2 büyüme beklenen bir durumda yüzde 5 büyüme hedefi konulmaz. Çünkü o da OVP çalışmalarının itibarını azaltıyor” diye konuştu. .
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın OVP’ye geçen yıl verdiği destek ne kadar önemliyse bu yıl verdiği desteğin de o kadar önemli olduğunu ifade eden Arslan, şunları söyledi: “Çünkü 2021 eylülünde bundan 3 yıl önce o zamanki OVP açıklandıktan 4-5 gün sonra, açıklanan ilkelerin tam tersine bir adım atıldı ve faiz indirimleri başladı. Şu anda yaşadığımız soruların çok büyük kısmı da o faiz indirim sürecinin sonuçları. OVP açıklanır. Önemli olan OVP de açıklanan metnin, atılacağı vaadedilen adımların atılıp atılmadığıdır ya da bunlara ne kadar uygun adımlar atıldığıdır. Bunu görmemiz gerekiyor. 2021’de açıklanan OVP ile izlenen politikalar birbiriyle uyumlu değildi. 2022’de de bunun çok değişmediğini gördük. Geçen yıl tam tersine bir dönüş başladı. Sayın Cumhurbaşkanı geçen yıl da büyük destek verdi ve atılan adımlar da her ne kadar eleştirilse de 2021, 2022 ve 2023’ün ilk yarısında yaşadığımız süreçten 180 derecede olmasa da ciddi anlamda dönüşe odaklanıyor. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ve Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz’ın bu programa destek vermesi önemli. Bu desteğin sözde değil aslında fiili olarak da görülmesi programın gücünü artıracaktır. Bunları söylerken OVP’yi övmek için söylemiyorum. Ben de kısmen eleştiren gruptayım ama bir blok olarak eleştirmemek lazım. O bizi yanlış yönlendiriyor. Yüzde 3,1 bütçe açığı tutmaz. Neye göre tutmaz?. Buna cevap vermemiz lazım. Tutmazsa ne olacağını söylememiz lazım. Mesela enflasyon hedefleri iyimser bulunuyor. Evet iyimser de olabilir. Ben iyimser olmayalım demiyorum ya da bunu çok iyimser bulup eleştirmeyin demiyorum. Kastettiğim şey şu: Geçtiğimiz yıl yapacağız dediğiniz şeyleri niye yapmadınız. Mesela eleştirilerde haklı bulduğum konulardan birisi şu: Herkesin artık uzlaşı içinde olduğu bir husus var. Merkez Bankası şu ana kadar elinden geleni yaptı. Bunun maliye politikasıyla ve gelirler politikasıyla desteklenmesi gerekiyor. Bunu aşağı yukarı 10 aydır herkes söylüyor ve maliye tarafı eksik kaldı. Gecikmeli girdi topa ve hâlâ da yapması gereken, atılması gereken adımların atılmadığını görüyoruz. Faiz oranını artırdığınızda bundan bütün ekonomi etkileniyor. En fakiri de en zengini de etkileniyor. Ekonomide bir yavaşlama görülüyor. Fakat bizim istediğimiz, arzu edilen şey ne? Bu yavaşlamadan yoksul kesimlerle varsıl kesimler aynı oranda etkilenmesin. Düşük gelir sahipleriyle zengin insanlar aynı oranda etkilenmesin. Düşük gelirliler az etkilensin bu yavaşlama sürecinden işlerini, gelirlerini, alım gücünü kaybetmesin. Ama diğer taraftan daha yüksek gelirli insanlardan daha fazla vergi alınsın. Bunda epey geciktik.
2025’te en çok tabii ki Enflasyonda zorlandılar. Kesin ve açık ara birinci sırada enflasyon olacak çünkü. O enflasyonu yükseltmek kolaydır, çok hızlı yükseltebilirsiniz ama enflasyonu yavaşlatmak hem zordur hem de uzun süre alır.”
KAYNAK: EKONOMİM – İLHAN DUMAN