Türkiye ekonomisinin kronik problemlerinden biri haline gelen sıcak paraya bağımlılık, Asya, Avrupa, Amerika hatta Uzak Doğu’da yaşanan gelişmelerden olumsuz etkilenmesine yol açıyor.
Tasarrufların düşük olduğu ülkede kaynak ihtiyacı sıcak para ile sağlanıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek önderliğindeki ekonomi yönetimi, Türkiye’ye döviz kazandırmak için yabancı sermaye girişini hızlandıran adımlar atarken ülkeden ani sermaye çıkışını tetikleyecek küresel riskler artıyor.
Küresel piyasalar bu haftaya sert düşüşle başlarken Türkiye’de de kurlar yeni rekorlarını kırdı, borsadaki düşüş gün içinde yüzde 7’yi geçti.
Asya’dan Avrupa’ya satış rüzgarı
Uzmanlara göre piyasalardaki çalkantının üç temel nedeni var: ABD’de verilerin resesyona işaret etmesi, Japonya’daki faiz artışı ve Hamas liderinin öldürülmesinin ardından Ortadoğu’da savaşın genişleyeceğine dair artan endişeler.
Günün ilk sert satışları Asya piyasalarında görüldü. Japonya borsası son 37 yılın en büyük düşüşünü yaşadı. Ülkede Topix ve Nikkei 225 endeksleri yüzde 12’den fazla düştü. Güney Kore borsası yüzde 8,8, Tayvan borsası yüzde 8,4 düşüşle kapandı. MSCI Asya Pasifik Endeksi yüzde 6,7 kayıpla Ekim 2008’den beri en büyük günlük düşüşünü kaydetti ve bu yılki tüm kazancını geri verdi. Avrupa borsalarında da yüzde 2’nin üzerinde kayıplar yaşandı.
Kurlarda rekor devam edecek mi?
Küresel piyasalardaki olumsuz hava Türkiye’ye de yansıdı. Borsa İstanbul’da yaşanan sert düşüşlerin ardından borsa iki kez devre kesti. Dolar/TL kuru 33,3754 ile rekor seviyeye yükselirken Euro/TL 36,6497 ile yeni zirvesini gördü.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomist Güldem Atabay, “TL değer kaybediyor, kaybetmeye de devam edecek. Merkez Bankası şu anda savaşıyor tutmak için ama evet yön o yönde. TL, Euro karşısında da dolar karşısında da satış baskısı altında” diyor.
Küresel finansal sistemde piyasaların birbirine bağımlı olduğunu dile getiren Atabay, bu nedenle Asya piyasalarındaki düşüşün Avrupa’ya yansıdığını ABD’de de sert düşüşler beklendiğini söylüyor.
Türkiye’deki asıl risk ne?
Ancak Atabay’a göre Türkiye’de riskler daha kalıcı olabilir. “Bütün ekonomik istikrarı, yüksek faiz ve TL’nin yerinde kalması üzerine kurguladıysanız, başka bir politik adım atmadıysanız ekonomi yönetimi olarak o zaman bu tür dalgalar sizi daha kalıcı etkiliyor” diyen Atabay, bunu şöyle açıklıyor:
“Bugün Merkez Bankası doları 33’ler civarında tutmak için böyle bir dalgada satış yapsa, iki hafta üst üste Türkiye’den yabancı çıkışı gözlense ve Merkez Bankası’nın rezervleri eksiye dönse, bu sefer yerli yatırımcı dövize doğru yönelse sizin bütün enflasyonu düşürme oyun planınız sekteye uğramış oluyor.”
Geçen haftalarda İngiliz Financial Times gazetesinde yayımlanan bir haberde de Türkiye’ye son dönemde uluslararası piyasalardan gelen sıcak paranın küresel ya da yerel bir şok durumunda hızla kaçabileceği uyarısında bulunulmuştu.
Bir dönem sona erdi
Küresel piyasaları etkileyen ilk gelişme geçen çarşamba Japonya Merkez Bankası’ndan (BoJ) gelen faiz artırımı oldu. BoJ, uzun bir aradan sonra kısa vadeli faiz oranlarını 15 baz puan artırarak yüzde 0,25’e yükseltti.
DW Türkçe’ye konuşan Beykoz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Evren Bolgün, bunun Japonya’da faizin yukarı yönlü hareketinin başlangıcı olduğunu söylüyor.
İkinci olarak Amerika’dan gelen zayıf ekonomik verilerin, ABD’de eylül ayında faiz indirimine işaret ettiğini ifade eden Bolgün, bu nedenle de yatırımcıların “carry trade” olarak ifade edilen Japon yeniyle ucuza borçlanıp dolara geçerek hisse senedi ya da Amerikan tahvili alma stratejisinin bozulduğunu aktarıyor.
Japonlar Türkiye’den çıkıyor mu?
Japonya’nın 30 senedir durgunluk yaşayan çok zengin bir ekonomi olduğunu ve Japonların yurtdışındaki yatırımlarının yaklaşık 20 trilyon doları bulduğunu dile getiren Güldem Atabay da Japonya Merkez Bankası’ndan gelen faiz artırımı sonrasında ABD, Çin ve Avrupa piyasalarında satılan Japon varlıklarının Japonya’ya geri döndüğünü, dolayısıyla hisse senetleri ve pariteler üzerinde bir kriz yaşandığını anlatıyor.
Türkiye piyasalarındaki gerginliğin sebebinin ise Japon yatırımcıların Türkiye’den çıkmasından kaynaklanmadığını vurgulayan Atabay, “Biz bütün bu rezerv artışını, kurdaki istikrarı vesaire her şeyi yüksek faiz ve aslında TL üzerinden carry trade üzerine kurmuştuk. Küresel piyasalarda, bütün gelişmekte olan ekonomilerin kurlarında, hisse senetlerinde, tahvillerinde oluşacak satış, bizdeki bu çok kırılgan dengeyi uzun sürerse çok sert bir şekilde bozar. Bizdeki durum da bu” diye konuşuyor.
Piyasalardaki oynaklık devam edecek
DW Türkçe’ye konuşan Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Ekonomist Murat Sağman da piyasalarda çok ciddi oynaklık olduğunu, bu oynaklığın bir süre daha devam edeceğini belirtiyor.
Sağman’a göre de Türkiye piyasasındaki hızlı gerileme, kırılganlığın yüksek olduğunu gösteriyor. “Sonuçta kırılganız. Hala enflasyon istediğimiz yere gelmedi. Hala ciddi bütçe açığımız var. Rezervler toparlandı ama biraz daha fazlası olması lazım” diyen Sağman, şu anda Türkiye piyasalardaki düşüşün dışarıdan gelen etkilerden kaynaklandığını, dış gelişmelerin borsayı da ciddi bir şekilde eksiye getirdiğini belirtiyor.
Durgunluk yıl sonunda belirginleşecek
Bu durumun reel ekonomiye etkilerinin de söz konusu olacağını dile getiren Sağman, Merkez Bankası’nın faiz artırımlarının etkisinin de özellikle yılın son çeyreğinde ekonomiye belirgin olarak yansıyacağını, durgunluğun kapıda olduğunu ifade ediyor.
Piyasalardaki oynaklığın bir başka nedeni olan İsrail-Hamas savaşının İsrail-İran savaşına evrileceğine ilişkin endişeler de Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.
Evren Bolgün, “Hem Türkiye hem dünyayı da etkileyecek ama Türkiye bölge içerisinde olduğu için daha fazla etkilenecek bir durumda” diyor.
Savaş genişlerse ne olur?
Ortadoğu’daki sıcak savaş riskinin petrol fiyatlarına henüz yansımadığını, petrol fiyatlarında yüzde 13’e yakın bir düşüş olduğunu belirten Bolgün’e göre, bu durum Türkiye için olumlu bir görünüm olsa da uzun sürmeyebilir.
“Savaşın genişlemesi, Lübnan, İran, ve başka ülkelerin de dahil olması durumunda iş tabii daha geniş çerçevede bir sıcak savaş durumuna gider ki, bunun da petrol fiyatlarını doğal olarak olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz olacaktır” diyen Bolgün’e göre bu durumda dış ticaret dengesinde Avrupa’daki küçülmeden dolayı sıkıntı yaşayan Türkiye, cari açığın daha da artması riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Güldem Atabay da savaşın genişleyeceğine dair riskler yükselse de henüz bir patlama noktasında olunmadığını belirterek bunun gerçekleşmesi durumunda enerji maliyetlerinden, tedarik zincirine ve savaşın yaratacağı yıkıma kadar çok ciddi risklerin ortaya çıkabileceğini söylüyor:
“Bizim Türkiye’mizin hükümeti de Hamas’ı Kuvayi Milliye’ye benzetip bir koruma altına almaya çok hevesli olduğu için o ateşe bir ucundan bulaşmak niyetinde. O yüzden bizim ekonomimizi de piyasaları da çok olumsuz etkileyecek, sonu nereye varacak bilinemeyen bir gelişme olur.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – PELİN ÜNKER