Hürriyet yazarı Uğur Gürses, “Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor.” dedi.
‘Enflasyonu saldım çift haneye’ politikası
Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı; enflasyon hedeflemesine geçildiğinden bu yana ilk defa, yılın en başında Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon hedefini, 2 puanlık belirsizlik bandı dahilinde bile tutturamayacağını ilan etti. Ayrıca, bunun mevcut ‘sıkı duruşla’ bile olmayacağını da. Anlamı, ‘enflasyonu saldım çayıra, başınızın çaresine bakın’ demek. Malum yüzde 5’lik bir enflasyon hedefi yanında; çeşitli sürprizlere karşı aşağı ve yukarı yönde 2’şer puanlık bir belirsizlik bandı da söz konusuydu. Örneğin, petrol fiyatları hızla yükselebiliyor. Yapacak bir şeyiniz yok.
Ama dün Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ilan etti ki; 2017 yıl sonu için Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin orta noktası yüzde 8. Ayrıca yüzde 9.4’e kadar da çıkabileceğini not ediyor. Yani ana enflasyon hedefi yüzde 5’in 2 puanlık belirsizlik aralığının da (yüzde 7) üzerinde. Hani, tutmayınca neden tutmadığını mektup yazarak bildirdiği seviye.
Bankanın açıklaması tam olarak şöyle: “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve sıkı bir politika duruşu altında, enflasyonun yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacağı; 2017 yılında yüzde 8 olarak gerçekleşeceği”. Yani banka diyor ki; şu andaki faiz duruşu ile orta halli bir durumda ancak yüzde 8 olur.
Asıl sorun şurada; bu ‘sıkı duruş’ da kalıcı değil, geçici olduğu sinyalini veriyor. “Enflasyonu düşürmeye odaklı” ama en fazla yüzde 8’e kadar. ‘Gerisine karışmam’diyor. Banka bununla dün, enflasyon artışının kalıcı olduğunu, faiz artışının geçici olduğu vurgusunu güçlendirdi.
etinkaya, bunu açıkça da ilan ediyor; dün, “uyguladığımız politika bir tercihtir” diyordu. Yani gecelik faizleri fazla yükseltmeden yüzde 9.25’te tutup, likiditeyi vermeyip gün sonunda bankaları geç likidite penceresine düşürerek yüzde 11 faizle para vermek, geçmişte gecelik faizleri yüksek tutarak sürekli kılmaktan iyiymiş. Merkez Bankası hem enflasyon alıp başını gidiyor diyor, hem de ‘gecelik faizi sürekli yüksek tutan çerçeve iyi değildir’diyor.
Özetle; Merkez Bankası yönetiminin kafasında, ‘kur artışına karşı kısa faiz şokları verebiliriz, ama bunu kalıcı kılmayalım’ gibi yaklaşım var. “Ya enflasyon ne olacak?” sorusuna ise yanıt yok. Bu duruş, enflasyondaki kalıcı yükselişe karşılık vermiyor.
Banka hem kur artışına geç biçimde para politikası tepkisi verirken, sonrasında da bunun ‘geçici’ olduğu duruşunu sergiliyor. Bunun getireceği potansiyel sonuç şu olur; enflasyona karşı koruma kalkanlarını açamayan bir Merkez Bankası varsa geçmişte olduğu gibi ‘enflasyon koruması’ için alternatif araçlara yani dövize ve altına kayış tercihi ortaya çıkabilir. Bu da işleri daha da bozar. Geçen yıl ‘sadeleştirme’ diyerek gecelik faizleri indiren Merkez Bankası yönetimi, şimdi ‘etkin ve dinamik’ olduklarını iddia ediyor. ‘Sadeleştirme’ ile; gecelik faizleri daha düşük olan haftalık repo faizlerine yaklaştırma ve tüm piyasaya vereceği parayı tek bir faizle verme iddiasındaki Merkez Bankası ilk dalgalanmada hemen ‘topu taca attı’. Oysa normal koşullarda haftalık repo faizini de yukarı çekmesi gerekiyordu.
Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor. Tercih de baştan kullanılmış; enflasyonun önü açılmış durumda. Bu ‘tercihle’ sanılıyor ki; görece düşük faiz ya da faizin ‘geçici yükseltilmiş olduğu vitrini’, mevcut ekonomik durgunluğa bir nebze çare olacak. Tersine belirsizliği ve enflasyon ivmesini artırıp, ekonomik güveni azaltıyor. Bu, politikacılara ilave oy getirmez ne yazık ki.
Ayrıca görünüşte sıkılaşma ya da faiz artışının geçici olduğu vurgulu politikaya yaslanırken, Bankanın; hiçbir zaman bir para politikası aracı olmayan ve böyle kullanılmaması gereken geç likidite penceresinin, bankacılık sisteminin likidite akışını akşam saatlerine kaydırdığını, bunun da reel sektöre olumsuz yansımalarını hesaba katmadığı çok açık.
Hürriyet yazarı Uğur Gürses, “Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor.” dedi.
‘Enflasyonu saldım çift haneye’ politikası
Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı; enflasyon hedeflemesine geçildiğinden bu yana ilk defa, yılın en başında Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon hedefini, 2 puanlık belirsizlik bandı dahilinde bile tutturamayacağını ilan etti. Ayrıca, bunun mevcut ‘sıkı duruşla’ bile olmayacağını da. Anlamı, ‘enflasyonu saldım çayıra, başınızın çaresine bakın’ demek. Malum yüzde 5’lik bir enflasyon hedefi yanında; çeşitli sürprizlere karşı aşağı ve yukarı yönde 2’şer puanlık bir belirsizlik bandı da söz konusuydu. Örneğin, petrol fiyatları hızla yükselebiliyor. Yapacak bir şeyiniz yok.
Ama dün Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ilan etti ki; 2017 yıl sonu için Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin orta noktası yüzde 8. Ayrıca yüzde 9.4’e kadar da çıkabileceğini not ediyor. Yani ana enflasyon hedefi yüzde 5’in 2 puanlık belirsizlik aralığının da (yüzde 7) üzerinde. Hani, tutmayınca neden tutmadığını mektup yazarak bildirdiği seviye.
Bankanın açıklaması tam olarak şöyle: “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve sıkı bir politika duruşu altında, enflasyonun yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacağı; 2017 yılında yüzde 8 olarak gerçekleşeceği”. Yani banka diyor ki; şu andaki faiz duruşu ile orta halli bir durumda ancak yüzde 8 olur.
Asıl sorun şurada; bu ‘sıkı duruş’ da kalıcı değil, geçici olduğu sinyalini veriyor. “Enflasyonu düşürmeye odaklı” ama en fazla yüzde 8’e kadar. ‘Gerisine karışmam’diyor. Banka bununla dün, enflasyon artışının kalıcı olduğunu, faiz artışının geçici olduğu vurgusunu güçlendirdi.
etinkaya, bunu açıkça da ilan ediyor; dün, “uyguladığımız politika bir tercihtir” diyordu. Yani gecelik faizleri fazla yükseltmeden yüzde 9.25’te tutup, likiditeyi vermeyip gün sonunda bankaları geç likidite penceresine düşürerek yüzde 11 faizle para vermek, geçmişte gecelik faizleri yüksek tutarak sürekli kılmaktan iyiymiş. Merkez Bankası hem enflasyon alıp başını gidiyor diyor, hem de ‘gecelik faizi sürekli yüksek tutan çerçeve iyi değildir’diyor.
Özetle; Merkez Bankası yönetiminin kafasında, ‘kur artışına karşı kısa faiz şokları verebiliriz, ama bunu kalıcı kılmayalım’ gibi yaklaşım var. “Ya enflasyon ne olacak?” sorusuna ise yanıt yok. Bu duruş, enflasyondaki kalıcı yükselişe karşılık vermiyor.
Banka hem kur artışına geç biçimde para politikası tepkisi verirken, sonrasında da bunun ‘geçici’ olduğu duruşunu sergiliyor. Bunun getireceği potansiyel sonuç şu olur; enflasyona karşı koruma kalkanlarını açamayan bir Merkez Bankası varsa geçmişte olduğu gibi ‘enflasyon koruması’ için alternatif araçlara yani dövize ve altına kayış tercihi ortaya çıkabilir. Bu da işleri daha da bozar. Geçen yıl ‘sadeleştirme’ diyerek gecelik faizleri indiren Merkez Bankası yönetimi, şimdi ‘etkin ve dinamik’ olduklarını iddia ediyor. ‘Sadeleştirme’ ile; gecelik faizleri daha düşük olan haftalık repo faizlerine yaklaştırma ve tüm piyasaya vereceği parayı tek bir faizle verme iddiasındaki Merkez Bankası ilk dalgalanmada hemen ‘topu taca attı’. Oysa normal koşullarda haftalık repo faizini de yukarı çekmesi gerekiyordu.
Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor. Tercih de baştan kullanılmış; enflasyonun önü açılmış durumda. Bu ‘tercihle’ sanılıyor ki; görece düşük faiz ya da faizin ‘geçici yükseltilmiş olduğu vitrini’, mevcut ekonomik durgunluğa bir nebze çare olacak. Tersine belirsizliği ve enflasyon ivmesini artırıp, ekonomik güveni azaltıyor. Bu, politikacılara ilave oy getirmez ne yazık ki.
Ayrıca görünüşte sıkılaşma ya da faiz artışının geçici olduğu vurgulu politikaya yaslanırken, Bankanın; hiçbir zaman bir para politikası aracı olmayan ve böyle kullanılmaması gereken geç likidite penceresinin, bankacılık sisteminin likidite akışını akşam saatlerine kaydırdığını, bunun da reel sektöre olumsuz yansımalarını hesaba katmadığı çok açık.
Hürriyet yazarı Uğur Gürses, “Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor.” dedi.
‘Enflasyonu saldım çift haneye’ politikası
Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı; enflasyon hedeflemesine geçildiğinden bu yana ilk defa, yılın en başında Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon hedefini, 2 puanlık belirsizlik bandı dahilinde bile tutturamayacağını ilan etti. Ayrıca, bunun mevcut ‘sıkı duruşla’ bile olmayacağını da. Anlamı, ‘enflasyonu saldım çayıra, başınızın çaresine bakın’ demek. Malum yüzde 5’lik bir enflasyon hedefi yanında; çeşitli sürprizlere karşı aşağı ve yukarı yönde 2’şer puanlık bir belirsizlik bandı da söz konusuydu. Örneğin, petrol fiyatları hızla yükselebiliyor. Yapacak bir şeyiniz yok.
Ama dün Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ilan etti ki; 2017 yıl sonu için Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin orta noktası yüzde 8. Ayrıca yüzde 9.4’e kadar da çıkabileceğini not ediyor. Yani ana enflasyon hedefi yüzde 5’in 2 puanlık belirsizlik aralığının da (yüzde 7) üzerinde. Hani, tutmayınca neden tutmadığını mektup yazarak bildirdiği seviye.
Bankanın açıklaması tam olarak şöyle: “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve sıkı bir politika duruşu altında, enflasyonun yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacağı; 2017 yılında yüzde 8 olarak gerçekleşeceği”. Yani banka diyor ki; şu andaki faiz duruşu ile orta halli bir durumda ancak yüzde 8 olur.
Asıl sorun şurada; bu ‘sıkı duruş’ da kalıcı değil, geçici olduğu sinyalini veriyor. “Enflasyonu düşürmeye odaklı” ama en fazla yüzde 8’e kadar. ‘Gerisine karışmam’diyor. Banka bununla dün, enflasyon artışının kalıcı olduğunu, faiz artışının geçici olduğu vurgusunu güçlendirdi.
etinkaya, bunu açıkça da ilan ediyor; dün, “uyguladığımız politika bir tercihtir” diyordu. Yani gecelik faizleri fazla yükseltmeden yüzde 9.25’te tutup, likiditeyi vermeyip gün sonunda bankaları geç likidite penceresine düşürerek yüzde 11 faizle para vermek, geçmişte gecelik faizleri yüksek tutarak sürekli kılmaktan iyiymiş. Merkez Bankası hem enflasyon alıp başını gidiyor diyor, hem de ‘gecelik faizi sürekli yüksek tutan çerçeve iyi değildir’diyor.
Özetle; Merkez Bankası yönetiminin kafasında, ‘kur artışına karşı kısa faiz şokları verebiliriz, ama bunu kalıcı kılmayalım’ gibi yaklaşım var. “Ya enflasyon ne olacak?” sorusuna ise yanıt yok. Bu duruş, enflasyondaki kalıcı yükselişe karşılık vermiyor.
Banka hem kur artışına geç biçimde para politikası tepkisi verirken, sonrasında da bunun ‘geçici’ olduğu duruşunu sergiliyor. Bunun getireceği potansiyel sonuç şu olur; enflasyona karşı koruma kalkanlarını açamayan bir Merkez Bankası varsa geçmişte olduğu gibi ‘enflasyon koruması’ için alternatif araçlara yani dövize ve altına kayış tercihi ortaya çıkabilir. Bu da işleri daha da bozar. Geçen yıl ‘sadeleştirme’ diyerek gecelik faizleri indiren Merkez Bankası yönetimi, şimdi ‘etkin ve dinamik’ olduklarını iddia ediyor. ‘Sadeleştirme’ ile; gecelik faizleri daha düşük olan haftalık repo faizlerine yaklaştırma ve tüm piyasaya vereceği parayı tek bir faizle verme iddiasındaki Merkez Bankası ilk dalgalanmada hemen ‘topu taca attı’. Oysa normal koşullarda haftalık repo faizini de yukarı çekmesi gerekiyordu.
Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor. Tercih de baştan kullanılmış; enflasyonun önü açılmış durumda. Bu ‘tercihle’ sanılıyor ki; görece düşük faiz ya da faizin ‘geçici yükseltilmiş olduğu vitrini’, mevcut ekonomik durgunluğa bir nebze çare olacak. Tersine belirsizliği ve enflasyon ivmesini artırıp, ekonomik güveni azaltıyor. Bu, politikacılara ilave oy getirmez ne yazık ki.
Ayrıca görünüşte sıkılaşma ya da faiz artışının geçici olduğu vurgulu politikaya yaslanırken, Bankanın; hiçbir zaman bir para politikası aracı olmayan ve böyle kullanılmaması gereken geç likidite penceresinin, bankacılık sisteminin likidite akışını akşam saatlerine kaydırdığını, bunun da reel sektöre olumsuz yansımalarını hesaba katmadığı çok açık.
Hürriyet yazarı Uğur Gürses, “Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor.” dedi.
‘Enflasyonu saldım çift haneye’ politikası
Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı; enflasyon hedeflemesine geçildiğinden bu yana ilk defa, yılın en başında Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon hedefini, 2 puanlık belirsizlik bandı dahilinde bile tutturamayacağını ilan etti. Ayrıca, bunun mevcut ‘sıkı duruşla’ bile olmayacağını da. Anlamı, ‘enflasyonu saldım çayıra, başınızın çaresine bakın’ demek. Malum yüzde 5’lik bir enflasyon hedefi yanında; çeşitli sürprizlere karşı aşağı ve yukarı yönde 2’şer puanlık bir belirsizlik bandı da söz konusuydu. Örneğin, petrol fiyatları hızla yükselebiliyor. Yapacak bir şeyiniz yok.
Ama dün Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ilan etti ki; 2017 yıl sonu için Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin orta noktası yüzde 8. Ayrıca yüzde 9.4’e kadar da çıkabileceğini not ediyor. Yani ana enflasyon hedefi yüzde 5’in 2 puanlık belirsizlik aralığının da (yüzde 7) üzerinde. Hani, tutmayınca neden tutmadığını mektup yazarak bildirdiği seviye.
Bankanın açıklaması tam olarak şöyle: “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve sıkı bir politika duruşu altında, enflasyonun yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacağı; 2017 yılında yüzde 8 olarak gerçekleşeceği”. Yani banka diyor ki; şu andaki faiz duruşu ile orta halli bir durumda ancak yüzde 8 olur.
Asıl sorun şurada; bu ‘sıkı duruş’ da kalıcı değil, geçici olduğu sinyalini veriyor. “Enflasyonu düşürmeye odaklı” ama en fazla yüzde 8’e kadar. ‘Gerisine karışmam’diyor. Banka bununla dün, enflasyon artışının kalıcı olduğunu, faiz artışının geçici olduğu vurgusunu güçlendirdi.
etinkaya, bunu açıkça da ilan ediyor; dün, “uyguladığımız politika bir tercihtir” diyordu. Yani gecelik faizleri fazla yükseltmeden yüzde 9.25’te tutup, likiditeyi vermeyip gün sonunda bankaları geç likidite penceresine düşürerek yüzde 11 faizle para vermek, geçmişte gecelik faizleri yüksek tutarak sürekli kılmaktan iyiymiş. Merkez Bankası hem enflasyon alıp başını gidiyor diyor, hem de ‘gecelik faizi sürekli yüksek tutan çerçeve iyi değildir’diyor.
Özetle; Merkez Bankası yönetiminin kafasında, ‘kur artışına karşı kısa faiz şokları verebiliriz, ama bunu kalıcı kılmayalım’ gibi yaklaşım var. “Ya enflasyon ne olacak?” sorusuna ise yanıt yok. Bu duruş, enflasyondaki kalıcı yükselişe karşılık vermiyor.
Banka hem kur artışına geç biçimde para politikası tepkisi verirken, sonrasında da bunun ‘geçici’ olduğu duruşunu sergiliyor. Bunun getireceği potansiyel sonuç şu olur; enflasyona karşı koruma kalkanlarını açamayan bir Merkez Bankası varsa geçmişte olduğu gibi ‘enflasyon koruması’ için alternatif araçlara yani dövize ve altına kayış tercihi ortaya çıkabilir. Bu da işleri daha da bozar. Geçen yıl ‘sadeleştirme’ diyerek gecelik faizleri indiren Merkez Bankası yönetimi, şimdi ‘etkin ve dinamik’ olduklarını iddia ediyor. ‘Sadeleştirme’ ile; gecelik faizleri daha düşük olan haftalık repo faizlerine yaklaştırma ve tüm piyasaya vereceği parayı tek bir faizle verme iddiasındaki Merkez Bankası ilk dalgalanmada hemen ‘topu taca attı’. Oysa normal koşullarda haftalık repo faizini de yukarı çekmesi gerekiyordu.
Türkiye, nisan ayındaki anayasa referandumuna, çift haneye koşan bir enflasyon ve faizi artışının geçici olduğu duruşunu sergileyen bir Merkez Bankası tablosu ile gidiyor. Tercih de baştan kullanılmış; enflasyonun önü açılmış durumda. Bu ‘tercihle’ sanılıyor ki; görece düşük faiz ya da faizin ‘geçici yükseltilmiş olduğu vitrini’, mevcut ekonomik durgunluğa bir nebze çare olacak. Tersine belirsizliği ve enflasyon ivmesini artırıp, ekonomik güveni azaltıyor. Bu, politikacılara ilave oy getirmez ne yazık ki.
Ayrıca görünüşte sıkılaşma ya da faiz artışının geçici olduğu vurgulu politikaya yaslanırken, Bankanın; hiçbir zaman bir para politikası aracı olmayan ve böyle kullanılmaması gereken geç likidite penceresinin, bankacılık sisteminin likidite akışını akşam saatlerine kaydırdığını, bunun da reel sektöre olumsuz yansımalarını hesaba katmadığı çok açık.