AKP hükümetinin enflasyonu düşürmeyi değil, kendi yandaş çevrelerine kaynak aktarmaya öncelik verdiğini ve vermek zorunda olduğunu vurgulayan İktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan, “AKP enflasyonla mücadele etmeyi elbette birinci sıraya alamıyor çünkü birinci sırada bu enflasyonun bilhassa kaynağını oluşturan çıkar çatışması ve rant aktarım mekanizmasının kendisi var.” dedi.
EMEKÇİ KESİMİN ENFLASYONU DAHA YÜKSEK
Birgün Gazetesi’ne konuşan Prof. Yeldan, şu değerlendirmelerde bulundu: “Biraz daha derinlemesine baktığımızda, Türkiye’de en yoksul yüzde 20’lik kesimin yaşadığı enflasyon oranının yüzde 77 gibi yüksek bir düzeye ulaştığını görüyoruz. Buna karşılık en zengin yüzde 20’lik kesim yüzde 30 oranında enflasyon yaşıyor. Bu da bize enflasyonun nasıl bir adaletsizliği derinleştirdiğini gösteriyor. Gıda, kira, ulaşım gibi temel giderlerdeki fiyat artışları, emekçi kesimin yaşadığı gerçek enflasyonu ortaya koyuyor. Ancak enflasyonun altında ücret artışları sunulması, adeta bu kesimi sosyal dışlanmaya itiyor ve mevcut eşitsizlikleri daha da keskin hale getiriyor.”
HUKUKUN TAHRİP EDİLMESİNİN SONUCU
“Elimizdeki çalışmalar Türkiye’deki enflasyonun ardında birinci olarak yüksek kâr marjının olduğunu ikinci olarak da bozulan beklentiler olduğunu gösteriyor. “ diyen Yeldan, bu beklentilerin bozukluğunun da AKP’nin yönetim tarzından, hukukun, liyakatin tahrip edilmesinden, denetim mekanizmasının tahrip edilmesinden kaynaklandığını aktardı.
MERKEZ’İN SUÇU ÜCRETLİLERE ATMASI AHLAKİ DEĞİL
Merkez Bankası’nın, 2024 enflasyon tahminini yüzde 34’le başlayıp 10 puan yukarda yüzde 44 tahminle bitirdiğini hatırlatan Yeldan, “Bu yeni 10 puanlık artışını 2025 için 7 puanlık artışın, 2026 için tekrardan çift haneli 3 puanlık artışın arkasındaki tek nedeni ‘ücretli kesime yapılan zamlardır’ diye kendini aklamaya çalışması yani iktisadi ve siyasi ahlak açısından kabul edilebilir olgu değil.” dedi.
Türkiye’deki iş gücü piyasasında, örgütsüzlük ve esnek çalışma şartlarının yaygınlaşması nedeniyle emekçilerin toplu pazarlık gücünün zayıflatıldığını aktaran Yeldan, sözlerini şöyle sürdürdü: “
Bunun sonucu olarak, olası bir verimlilik artışı ya da büyüme, emekçilerin ücretlerine yansımıyor, sermaye ve özellikle finans kesiminde yoğunlaşıyor. Bu dengesizlik, yalnızca bireylerin ekonomik refahını değil, aynı zamanda ekonominin uzun vadeli sürdürülebilirliğini de tehdit ediyor.”
ZAMANA YAYILMIŞ DURGUNLUK KRİZİ YAŞIYORUZ
Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi, klasik anlamda büyük çöküşlerle tanımladığımız bir kriz değil; daha ziyade, zamana yayılmış bir “durgunluk” krizi diye tanımlayan Prof Erinç Yeldan, “Bu durgunluk, toplumda genel bir umutsuzluk, ekonomik belirsizlik ve gelecek beklentilerinde ciddi bir düşüş yaratıyor. İşsizlik ve yoksulluk artarken, gelir dağılımındaki bozulma toplumun geniş kesimlerini etkisi altına alıyor.” ifadesini kullandı.