ABD’de devam eden Zarrab davasında ortaya çıkan bilgiler Halkbankası uluslararası piyasalardan borç alabilme şansını azalttığı belirtiliyor.
Ahvalnews’te yazı kaleme alan Mark Bentley, Türkiye’nin Zarrab davası sonrasındaki durumunu özetledi.
Makalenin devamı şu şekilde:
Yüzde 51’i Türk Varlık Fonu’na ait olan Halkbank’ın eski CEO’su Süleyman Aslan ve beraberinde birçok Türk bakan ABD makamları tarafından soruşturma altında.
Bunun sebebiyse Türk polisinin Aslan ve diğerlerini İran’a karşı var olan yaptırımları 2003 yılında hiçe saymaktan suçlu bulması. Aslan’ın yardımcısı Mehmet Hakan Atilla halen bir New York mahkemesinde söz konusu komplonun parçası olmakla yargılanıyor.
Bu komplo eğer doğruysa yüz milyonlarca dolarlık kara para ABD bankacılık sistemi kullanılarak aklanmış.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2016 yılında kurulan Varlık Fonu’nu, gelecekteki ekonomik büyümenin temel taşı olarak müjdelemişti.
Ancak unutmamak gerekir ki, geçmişte İran gibi rejimlere karşı uygulanan yaptırımlara uymayan şirketlere 8.9 milyar dolar seviyesinde cezalar kesilmiş durumda.
Londra bazlı Nomura Holding’in gelişmekte olan piyasalar uzmanı İnan Demir yaptığı açıklamada: “Batı piyasalarında bu şekilde para bulmak isterlerse bu durum yatırımcılar için ciddi bir sıkıntı yaratır çünkü fonun tüm varlıkları söz konusu dava yüzünden şüphe altına girer” dedi.
Terör ve finansal istihbarattan soruumlu eski ABD Hazine Bakanı Yardımcısı David Cohen, Cuma günü tanık olarak mahkemede verdiği ifadede ABD’nin hem Aslan hem de diğer Halkbank yetkililerini ABD yaptırımları konusunda uyardığını söyledi.
Bunun ardından Halkbank ile ilişkileri olan İranlı-Türk işadamı Reza Zarrab mahkemede bir numaralı tanık haline geldi.
Halkbank hisseleri Türkiye Varlık Fonu Yönetimi tarafından kontrol edilen 40 milyar dolar değerinde varlıkların yaklaşık %5’ini oluşturuyor.
Kurumun, Norveç, Katar, BAE gibi ülkelerdeki benzerlerine karşın portföyünde bulunan kurumlardan aldıkları harici bir geliri yok. Bunlar arasında devlet tarafından yönetilen Türk Havayolları ve İstanbul Borsası gibi kurumlar da bulunuyor.
BNP Paribas’a 2015 yılında uygulanan 8.9 milyar dolarlık rekor ceza, Halkbank ve Türk Havayolları’nın sahip olduğu fonun iki katından fazla. Bu iki firma, Türkiye’nin en değerli şirketlerinin başlarında geliyor.
Geçtiğimiz hafta mahkemede konuşan Zarrab, Türkiye’nin en büyük bankası olan Ziraat Bankası’na da ABD yaptırımlarına karşı gelmenin hükümet tarafından emredildiğini iddia etti.
Ziraat Bankası, Türkiye tarım sektörünün lideri ve o da Varlık Fonu tarafından yönetiliyor. Bu iddialara bakılırsa ABD yetkilileri Ziraat’in geçmişine de bakmak zorunda kalacak.
Halkbank’ın ve Varlık Fonu’nun itibarı aynı zamanda Türk hükümetinin New York’ta yaşananlara karşı olan tavrıyla da zedeleniyor. Erdoğan, alışılagelmiş hırçın tarzıyla davayı “sahte mahkeme” olarak nitelendirdi ve kendisiyle ülkesine karşı siyasi ve ekonomik bir komplo olduğunu söyledi.
ABD yetkili makamları geçmişte benzer davalarda bu tarz yaklaşımlara olumlu bakmadılar. ABD yaptırımlarını ihlal eden eğer finans şirketleriyse, yüzde yüz itiraf ve suç kabulü gereksinimlerinden taviz vermediler.
Suçlu bulunmaları halinde, Halkbank ve Türk hükümeti suçlarını kabul etmezse, ABD Hazine Bakanlığı gibi kurumların paraları aklayanlara, Türk firmalarına ve Türk hükümetine yaptırımlar uygulama ve hatta Türkiye’yi uluslararası ekonomik kara listeye alabilme hakkı var.
İsimlerinin açıklanmasını istemeyen iki bankacının söylediğine göre Halkbank suçu kabul etmeden, ceza ödeyerek kurtulabilir.
Aynı zamanda Erdoğan ve diğer tüm üst düzey Türk politikacılar Varlık Fonu’nu ekonomide yaşanan tüm sorunlara bir çözüm gibi gösteriyor.
Altyapı projelerinde kullanılacağını söylüyorlar. Lira’ya, hisselere, bonolara ve diğer varlıklara yapılacak yatırımlar yoluyla “ekonomik piyasanın genişleyeceğini” söylüyorlar.
Öte yandan, aralarında eski Ekonomi Bakanı Abdüllatif Şener’in de bulunduğu eleştirmenler Varlık Fonu’nun halk fark etmeden varlıkların kaçırılması için kurulduğunu söylüyor ve ekonomiyle hiçbir alakası yok.
Ana muhalefet partisi CHP Başkanı’nın aralarında bulunduğu diğerleriyse söz konusu paranın hükümet yanlısı şirketlere aktarıldığını savunuyor.
Fonun halka açıkladığı az sayıda girişimden biri, Türkiye’nin Kürt nüfusu yüksek güneydoğu bölgesinde yeni bir endüstriyel merkez kurmak. Bu iş için de Singapur’un önde gelen şehir plancısı Surbana Juron ile anlaşılmış.
Hazineye ait 2.3 milyon metrekarelik turizm alanı da aynı zamanda fona devrediliyor. Ekonomi bakanlığı şu anda arazilerin satış değerlerini hesaplamakta.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ’nin başında şu anda Hikmet Karadağ bulunuyor. Karadağ eski bir vergi müfettişi ve İstanbul Borsası Başkanı.
Fonun diğer dört yönetcisinden biri de Erdoğan’ın baş ekonomi danışmanı Yiğit Bulut. Bulut aynı zamanda fonun altında bulunan dört alt fonun da yönetim kurulunda.
Bu fonlar ekonomik istikrar, küçük ve orta ölçekli işletmeler, lisanslar ve madencilik sektörleriyle ilgileniyor. Tüm fonların başında Ziraat Bankası var.
Yiğit Bulut, Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Cumhurbaşkanı Danışmanı
Ateşli bir eski TV habercisi olan Bulut’un belki en ünlü olduğu konu, Türkiye’nin düşmanlarının Erdoğan’ı telekinesis yoluyla öldürmek istediğini iddia etmesi.
Ahval’a konuşan ve ismini açıklamak istemeyen bir bankacı; “Yiğit Bulut’un Londra veya New York’ta yatırımcıların önüne çıkıp inanılır bir hikaye anlatarak varlık fonu için para istemesini, özellikle böyle bir zamanda hayal edemiyorum” dedi.
Varlık Fonu’nda yönetim pozisyonları için teklif götürülen en az üç bankacı teklifleri reddetti. Bloomberg bunu konuyla yakından ilgili üç iş insanını kaynak göstererek Eylül ayında haber verdi.
Öte yandan fon Batılı olmayan liderlere başvurabilir. Analistlere göre bu çift taraflı krediler veya batılı olmayan bankalarla konsorsiyuma gidilerek olabilir.
Bloomberg’in haberine göre fon şimdiden Çinli ICBC Bankası ile 10 yıl üzerinden 5 milyar dolarlık bir anlaşma için görüşmelere başladı.
Demir’e göre, batılı kreditörlerin olmadığı bir ortamda, fon büyük ihtimalle hükümetler tarafından yönetilen kurumlardan çift taraflı kredi almak zorunda veya “dost olduğu” bankalarla birleşmeye gitmeli.
ABD’de devam eden Zarrab davasında ortaya çıkan bilgiler Halkbankası uluslararası piyasalardan borç alabilme şansını azalttığı belirtiliyor.
Ahvalnews’te yazı kaleme alan Mark Bentley, Türkiye’nin Zarrab davası sonrasındaki durumunu özetledi.
Makalenin devamı şu şekilde:
Yüzde 51’i Türk Varlık Fonu’na ait olan Halkbank’ın eski CEO’su Süleyman Aslan ve beraberinde birçok Türk bakan ABD makamları tarafından soruşturma altında.
Bunun sebebiyse Türk polisinin Aslan ve diğerlerini İran’a karşı var olan yaptırımları 2003 yılında hiçe saymaktan suçlu bulması. Aslan’ın yardımcısı Mehmet Hakan Atilla halen bir New York mahkemesinde söz konusu komplonun parçası olmakla yargılanıyor.
Bu komplo eğer doğruysa yüz milyonlarca dolarlık kara para ABD bankacılık sistemi kullanılarak aklanmış.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2016 yılında kurulan Varlık Fonu’nu, gelecekteki ekonomik büyümenin temel taşı olarak müjdelemişti.
Ancak unutmamak gerekir ki, geçmişte İran gibi rejimlere karşı uygulanan yaptırımlara uymayan şirketlere 8.9 milyar dolar seviyesinde cezalar kesilmiş durumda.
Londra bazlı Nomura Holding’in gelişmekte olan piyasalar uzmanı İnan Demir yaptığı açıklamada: “Batı piyasalarında bu şekilde para bulmak isterlerse bu durum yatırımcılar için ciddi bir sıkıntı yaratır çünkü fonun tüm varlıkları söz konusu dava yüzünden şüphe altına girer” dedi.
Terör ve finansal istihbarattan soruumlu eski ABD Hazine Bakanı Yardımcısı David Cohen, Cuma günü tanık olarak mahkemede verdiği ifadede ABD’nin hem Aslan hem de diğer Halkbank yetkililerini ABD yaptırımları konusunda uyardığını söyledi.
Bunun ardından Halkbank ile ilişkileri olan İranlı-Türk işadamı Reza Zarrab mahkemede bir numaralı tanık haline geldi.
Halkbank hisseleri Türkiye Varlık Fonu Yönetimi tarafından kontrol edilen 40 milyar dolar değerinde varlıkların yaklaşık %5’ini oluşturuyor.
Kurumun, Norveç, Katar, BAE gibi ülkelerdeki benzerlerine karşın portföyünde bulunan kurumlardan aldıkları harici bir geliri yok. Bunlar arasında devlet tarafından yönetilen Türk Havayolları ve İstanbul Borsası gibi kurumlar da bulunuyor.
BNP Paribas’a 2015 yılında uygulanan 8.9 milyar dolarlık rekor ceza, Halkbank ve Türk Havayolları’nın sahip olduğu fonun iki katından fazla. Bu iki firma, Türkiye’nin en değerli şirketlerinin başlarında geliyor.
Geçtiğimiz hafta mahkemede konuşan Zarrab, Türkiye’nin en büyük bankası olan Ziraat Bankası’na da ABD yaptırımlarına karşı gelmenin hükümet tarafından emredildiğini iddia etti.
Ziraat Bankası, Türkiye tarım sektörünün lideri ve o da Varlık Fonu tarafından yönetiliyor. Bu iddialara bakılırsa ABD yetkilileri Ziraat’in geçmişine de bakmak zorunda kalacak.
Halkbank’ın ve Varlık Fonu’nun itibarı aynı zamanda Türk hükümetinin New York’ta yaşananlara karşı olan tavrıyla da zedeleniyor. Erdoğan, alışılagelmiş hırçın tarzıyla davayı “sahte mahkeme” olarak nitelendirdi ve kendisiyle ülkesine karşı siyasi ve ekonomik bir komplo olduğunu söyledi.
ABD yetkili makamları geçmişte benzer davalarda bu tarz yaklaşımlara olumlu bakmadılar. ABD yaptırımlarını ihlal eden eğer finans şirketleriyse, yüzde yüz itiraf ve suç kabulü gereksinimlerinden taviz vermediler.
Suçlu bulunmaları halinde, Halkbank ve Türk hükümeti suçlarını kabul etmezse, ABD Hazine Bakanlığı gibi kurumların paraları aklayanlara, Türk firmalarına ve Türk hükümetine yaptırımlar uygulama ve hatta Türkiye’yi uluslararası ekonomik kara listeye alabilme hakkı var.
İsimlerinin açıklanmasını istemeyen iki bankacının söylediğine göre Halkbank suçu kabul etmeden, ceza ödeyerek kurtulabilir.
Aynı zamanda Erdoğan ve diğer tüm üst düzey Türk politikacılar Varlık Fonu’nu ekonomide yaşanan tüm sorunlara bir çözüm gibi gösteriyor.
Altyapı projelerinde kullanılacağını söylüyorlar. Lira’ya, hisselere, bonolara ve diğer varlıklara yapılacak yatırımlar yoluyla “ekonomik piyasanın genişleyeceğini” söylüyorlar.
Öte yandan, aralarında eski Ekonomi Bakanı Abdüllatif Şener’in de bulunduğu eleştirmenler Varlık Fonu’nun halk fark etmeden varlıkların kaçırılması için kurulduğunu söylüyor ve ekonomiyle hiçbir alakası yok.
Ana muhalefet partisi CHP Başkanı’nın aralarında bulunduğu diğerleriyse söz konusu paranın hükümet yanlısı şirketlere aktarıldığını savunuyor.
Fonun halka açıkladığı az sayıda girişimden biri, Türkiye’nin Kürt nüfusu yüksek güneydoğu bölgesinde yeni bir endüstriyel merkez kurmak. Bu iş için de Singapur’un önde gelen şehir plancısı Surbana Juron ile anlaşılmış.
Hazineye ait 2.3 milyon metrekarelik turizm alanı da aynı zamanda fona devrediliyor. Ekonomi bakanlığı şu anda arazilerin satış değerlerini hesaplamakta.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ’nin başında şu anda Hikmet Karadağ bulunuyor. Karadağ eski bir vergi müfettişi ve İstanbul Borsası Başkanı.
Fonun diğer dört yönetcisinden biri de Erdoğan’ın baş ekonomi danışmanı Yiğit Bulut. Bulut aynı zamanda fonun altında bulunan dört alt fonun da yönetim kurulunda.
Bu fonlar ekonomik istikrar, küçük ve orta ölçekli işletmeler, lisanslar ve madencilik sektörleriyle ilgileniyor. Tüm fonların başında Ziraat Bankası var.
Yiğit Bulut, Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Cumhurbaşkanı Danışmanı
Ateşli bir eski TV habercisi olan Bulut’un belki en ünlü olduğu konu, Türkiye’nin düşmanlarının Erdoğan’ı telekinesis yoluyla öldürmek istediğini iddia etmesi.
Ahval’a konuşan ve ismini açıklamak istemeyen bir bankacı; “Yiğit Bulut’un Londra veya New York’ta yatırımcıların önüne çıkıp inanılır bir hikaye anlatarak varlık fonu için para istemesini, özellikle böyle bir zamanda hayal edemiyorum” dedi.
Varlık Fonu’nda yönetim pozisyonları için teklif götürülen en az üç bankacı teklifleri reddetti. Bloomberg bunu konuyla yakından ilgili üç iş insanını kaynak göstererek Eylül ayında haber verdi.
Öte yandan fon Batılı olmayan liderlere başvurabilir. Analistlere göre bu çift taraflı krediler veya batılı olmayan bankalarla konsorsiyuma gidilerek olabilir.
Bloomberg’in haberine göre fon şimdiden Çinli ICBC Bankası ile 10 yıl üzerinden 5 milyar dolarlık bir anlaşma için görüşmelere başladı.
Demir’e göre, batılı kreditörlerin olmadığı bir ortamda, fon büyük ihtimalle hükümetler tarafından yönetilen kurumlardan çift taraflı kredi almak zorunda veya “dost olduğu” bankalarla birleşmeye gitmeli.
ABD’de devam eden Zarrab davasında ortaya çıkan bilgiler Halkbankası uluslararası piyasalardan borç alabilme şansını azalttığı belirtiliyor.
Ahvalnews’te yazı kaleme alan Mark Bentley, Türkiye’nin Zarrab davası sonrasındaki durumunu özetledi.
Makalenin devamı şu şekilde:
Yüzde 51’i Türk Varlık Fonu’na ait olan Halkbank’ın eski CEO’su Süleyman Aslan ve beraberinde birçok Türk bakan ABD makamları tarafından soruşturma altında.
Bunun sebebiyse Türk polisinin Aslan ve diğerlerini İran’a karşı var olan yaptırımları 2003 yılında hiçe saymaktan suçlu bulması. Aslan’ın yardımcısı Mehmet Hakan Atilla halen bir New York mahkemesinde söz konusu komplonun parçası olmakla yargılanıyor.
Bu komplo eğer doğruysa yüz milyonlarca dolarlık kara para ABD bankacılık sistemi kullanılarak aklanmış.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2016 yılında kurulan Varlık Fonu’nu, gelecekteki ekonomik büyümenin temel taşı olarak müjdelemişti.
Ancak unutmamak gerekir ki, geçmişte İran gibi rejimlere karşı uygulanan yaptırımlara uymayan şirketlere 8.9 milyar dolar seviyesinde cezalar kesilmiş durumda.
Londra bazlı Nomura Holding’in gelişmekte olan piyasalar uzmanı İnan Demir yaptığı açıklamada: “Batı piyasalarında bu şekilde para bulmak isterlerse bu durum yatırımcılar için ciddi bir sıkıntı yaratır çünkü fonun tüm varlıkları söz konusu dava yüzünden şüphe altına girer” dedi.
Terör ve finansal istihbarattan soruumlu eski ABD Hazine Bakanı Yardımcısı David Cohen, Cuma günü tanık olarak mahkemede verdiği ifadede ABD’nin hem Aslan hem de diğer Halkbank yetkililerini ABD yaptırımları konusunda uyardığını söyledi.
Bunun ardından Halkbank ile ilişkileri olan İranlı-Türk işadamı Reza Zarrab mahkemede bir numaralı tanık haline geldi.
Halkbank hisseleri Türkiye Varlık Fonu Yönetimi tarafından kontrol edilen 40 milyar dolar değerinde varlıkların yaklaşık %5’ini oluşturuyor.
Kurumun, Norveç, Katar, BAE gibi ülkelerdeki benzerlerine karşın portföyünde bulunan kurumlardan aldıkları harici bir geliri yok. Bunlar arasında devlet tarafından yönetilen Türk Havayolları ve İstanbul Borsası gibi kurumlar da bulunuyor.
BNP Paribas’a 2015 yılında uygulanan 8.9 milyar dolarlık rekor ceza, Halkbank ve Türk Havayolları’nın sahip olduğu fonun iki katından fazla. Bu iki firma, Türkiye’nin en değerli şirketlerinin başlarında geliyor.
Geçtiğimiz hafta mahkemede konuşan Zarrab, Türkiye’nin en büyük bankası olan Ziraat Bankası’na da ABD yaptırımlarına karşı gelmenin hükümet tarafından emredildiğini iddia etti.
Ziraat Bankası, Türkiye tarım sektörünün lideri ve o da Varlık Fonu tarafından yönetiliyor. Bu iddialara bakılırsa ABD yetkilileri Ziraat’in geçmişine de bakmak zorunda kalacak.
Halkbank’ın ve Varlık Fonu’nun itibarı aynı zamanda Türk hükümetinin New York’ta yaşananlara karşı olan tavrıyla da zedeleniyor. Erdoğan, alışılagelmiş hırçın tarzıyla davayı “sahte mahkeme” olarak nitelendirdi ve kendisiyle ülkesine karşı siyasi ve ekonomik bir komplo olduğunu söyledi.
ABD yetkili makamları geçmişte benzer davalarda bu tarz yaklaşımlara olumlu bakmadılar. ABD yaptırımlarını ihlal eden eğer finans şirketleriyse, yüzde yüz itiraf ve suç kabulü gereksinimlerinden taviz vermediler.
Suçlu bulunmaları halinde, Halkbank ve Türk hükümeti suçlarını kabul etmezse, ABD Hazine Bakanlığı gibi kurumların paraları aklayanlara, Türk firmalarına ve Türk hükümetine yaptırımlar uygulama ve hatta Türkiye’yi uluslararası ekonomik kara listeye alabilme hakkı var.
İsimlerinin açıklanmasını istemeyen iki bankacının söylediğine göre Halkbank suçu kabul etmeden, ceza ödeyerek kurtulabilir.
Aynı zamanda Erdoğan ve diğer tüm üst düzey Türk politikacılar Varlık Fonu’nu ekonomide yaşanan tüm sorunlara bir çözüm gibi gösteriyor.
Altyapı projelerinde kullanılacağını söylüyorlar. Lira’ya, hisselere, bonolara ve diğer varlıklara yapılacak yatırımlar yoluyla “ekonomik piyasanın genişleyeceğini” söylüyorlar.
Öte yandan, aralarında eski Ekonomi Bakanı Abdüllatif Şener’in de bulunduğu eleştirmenler Varlık Fonu’nun halk fark etmeden varlıkların kaçırılması için kurulduğunu söylüyor ve ekonomiyle hiçbir alakası yok.
Ana muhalefet partisi CHP Başkanı’nın aralarında bulunduğu diğerleriyse söz konusu paranın hükümet yanlısı şirketlere aktarıldığını savunuyor.
Fonun halka açıkladığı az sayıda girişimden biri, Türkiye’nin Kürt nüfusu yüksek güneydoğu bölgesinde yeni bir endüstriyel merkez kurmak. Bu iş için de Singapur’un önde gelen şehir plancısı Surbana Juron ile anlaşılmış.
Hazineye ait 2.3 milyon metrekarelik turizm alanı da aynı zamanda fona devrediliyor. Ekonomi bakanlığı şu anda arazilerin satış değerlerini hesaplamakta.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ’nin başında şu anda Hikmet Karadağ bulunuyor. Karadağ eski bir vergi müfettişi ve İstanbul Borsası Başkanı.
Fonun diğer dört yönetcisinden biri de Erdoğan’ın baş ekonomi danışmanı Yiğit Bulut. Bulut aynı zamanda fonun altında bulunan dört alt fonun da yönetim kurulunda.
Bu fonlar ekonomik istikrar, küçük ve orta ölçekli işletmeler, lisanslar ve madencilik sektörleriyle ilgileniyor. Tüm fonların başında Ziraat Bankası var.
Yiğit Bulut, Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Cumhurbaşkanı Danışmanı
Ateşli bir eski TV habercisi olan Bulut’un belki en ünlü olduğu konu, Türkiye’nin düşmanlarının Erdoğan’ı telekinesis yoluyla öldürmek istediğini iddia etmesi.
Ahval’a konuşan ve ismini açıklamak istemeyen bir bankacı; “Yiğit Bulut’un Londra veya New York’ta yatırımcıların önüne çıkıp inanılır bir hikaye anlatarak varlık fonu için para istemesini, özellikle böyle bir zamanda hayal edemiyorum” dedi.
Varlık Fonu’nda yönetim pozisyonları için teklif götürülen en az üç bankacı teklifleri reddetti. Bloomberg bunu konuyla yakından ilgili üç iş insanını kaynak göstererek Eylül ayında haber verdi.
Öte yandan fon Batılı olmayan liderlere başvurabilir. Analistlere göre bu çift taraflı krediler veya batılı olmayan bankalarla konsorsiyuma gidilerek olabilir.
Bloomberg’in haberine göre fon şimdiden Çinli ICBC Bankası ile 10 yıl üzerinden 5 milyar dolarlık bir anlaşma için görüşmelere başladı.
Demir’e göre, batılı kreditörlerin olmadığı bir ortamda, fon büyük ihtimalle hükümetler tarafından yönetilen kurumlardan çift taraflı kredi almak zorunda veya “dost olduğu” bankalarla birleşmeye gitmeli.
ABD’de devam eden Zarrab davasında ortaya çıkan bilgiler Halkbankası uluslararası piyasalardan borç alabilme şansını azalttığı belirtiliyor.
Ahvalnews’te yazı kaleme alan Mark Bentley, Türkiye’nin Zarrab davası sonrasındaki durumunu özetledi.
Makalenin devamı şu şekilde:
Yüzde 51’i Türk Varlık Fonu’na ait olan Halkbank’ın eski CEO’su Süleyman Aslan ve beraberinde birçok Türk bakan ABD makamları tarafından soruşturma altında.
Bunun sebebiyse Türk polisinin Aslan ve diğerlerini İran’a karşı var olan yaptırımları 2003 yılında hiçe saymaktan suçlu bulması. Aslan’ın yardımcısı Mehmet Hakan Atilla halen bir New York mahkemesinde söz konusu komplonun parçası olmakla yargılanıyor.
Bu komplo eğer doğruysa yüz milyonlarca dolarlık kara para ABD bankacılık sistemi kullanılarak aklanmış.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2016 yılında kurulan Varlık Fonu’nu, gelecekteki ekonomik büyümenin temel taşı olarak müjdelemişti.
Ancak unutmamak gerekir ki, geçmişte İran gibi rejimlere karşı uygulanan yaptırımlara uymayan şirketlere 8.9 milyar dolar seviyesinde cezalar kesilmiş durumda.
Londra bazlı Nomura Holding’in gelişmekte olan piyasalar uzmanı İnan Demir yaptığı açıklamada: “Batı piyasalarında bu şekilde para bulmak isterlerse bu durum yatırımcılar için ciddi bir sıkıntı yaratır çünkü fonun tüm varlıkları söz konusu dava yüzünden şüphe altına girer” dedi.
Terör ve finansal istihbarattan soruumlu eski ABD Hazine Bakanı Yardımcısı David Cohen, Cuma günü tanık olarak mahkemede verdiği ifadede ABD’nin hem Aslan hem de diğer Halkbank yetkililerini ABD yaptırımları konusunda uyardığını söyledi.
Bunun ardından Halkbank ile ilişkileri olan İranlı-Türk işadamı Reza Zarrab mahkemede bir numaralı tanık haline geldi.
Halkbank hisseleri Türkiye Varlık Fonu Yönetimi tarafından kontrol edilen 40 milyar dolar değerinde varlıkların yaklaşık %5’ini oluşturuyor.
Kurumun, Norveç, Katar, BAE gibi ülkelerdeki benzerlerine karşın portföyünde bulunan kurumlardan aldıkları harici bir geliri yok. Bunlar arasında devlet tarafından yönetilen Türk Havayolları ve İstanbul Borsası gibi kurumlar da bulunuyor.
BNP Paribas’a 2015 yılında uygulanan 8.9 milyar dolarlık rekor ceza, Halkbank ve Türk Havayolları’nın sahip olduğu fonun iki katından fazla. Bu iki firma, Türkiye’nin en değerli şirketlerinin başlarında geliyor.
Geçtiğimiz hafta mahkemede konuşan Zarrab, Türkiye’nin en büyük bankası olan Ziraat Bankası’na da ABD yaptırımlarına karşı gelmenin hükümet tarafından emredildiğini iddia etti.
Ziraat Bankası, Türkiye tarım sektörünün lideri ve o da Varlık Fonu tarafından yönetiliyor. Bu iddialara bakılırsa ABD yetkilileri Ziraat’in geçmişine de bakmak zorunda kalacak.
Halkbank’ın ve Varlık Fonu’nun itibarı aynı zamanda Türk hükümetinin New York’ta yaşananlara karşı olan tavrıyla da zedeleniyor. Erdoğan, alışılagelmiş hırçın tarzıyla davayı “sahte mahkeme” olarak nitelendirdi ve kendisiyle ülkesine karşı siyasi ve ekonomik bir komplo olduğunu söyledi.
ABD yetkili makamları geçmişte benzer davalarda bu tarz yaklaşımlara olumlu bakmadılar. ABD yaptırımlarını ihlal eden eğer finans şirketleriyse, yüzde yüz itiraf ve suç kabulü gereksinimlerinden taviz vermediler.
Suçlu bulunmaları halinde, Halkbank ve Türk hükümeti suçlarını kabul etmezse, ABD Hazine Bakanlığı gibi kurumların paraları aklayanlara, Türk firmalarına ve Türk hükümetine yaptırımlar uygulama ve hatta Türkiye’yi uluslararası ekonomik kara listeye alabilme hakkı var.
İsimlerinin açıklanmasını istemeyen iki bankacının söylediğine göre Halkbank suçu kabul etmeden, ceza ödeyerek kurtulabilir.
Aynı zamanda Erdoğan ve diğer tüm üst düzey Türk politikacılar Varlık Fonu’nu ekonomide yaşanan tüm sorunlara bir çözüm gibi gösteriyor.
Altyapı projelerinde kullanılacağını söylüyorlar. Lira’ya, hisselere, bonolara ve diğer varlıklara yapılacak yatırımlar yoluyla “ekonomik piyasanın genişleyeceğini” söylüyorlar.
Öte yandan, aralarında eski Ekonomi Bakanı Abdüllatif Şener’in de bulunduğu eleştirmenler Varlık Fonu’nun halk fark etmeden varlıkların kaçırılması için kurulduğunu söylüyor ve ekonomiyle hiçbir alakası yok.
Ana muhalefet partisi CHP Başkanı’nın aralarında bulunduğu diğerleriyse söz konusu paranın hükümet yanlısı şirketlere aktarıldığını savunuyor.
Fonun halka açıkladığı az sayıda girişimden biri, Türkiye’nin Kürt nüfusu yüksek güneydoğu bölgesinde yeni bir endüstriyel merkez kurmak. Bu iş için de Singapur’un önde gelen şehir plancısı Surbana Juron ile anlaşılmış.
Hazineye ait 2.3 milyon metrekarelik turizm alanı da aynı zamanda fona devrediliyor. Ekonomi bakanlığı şu anda arazilerin satış değerlerini hesaplamakta.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ’nin başında şu anda Hikmet Karadağ bulunuyor. Karadağ eski bir vergi müfettişi ve İstanbul Borsası Başkanı.
Fonun diğer dört yönetcisinden biri de Erdoğan’ın baş ekonomi danışmanı Yiğit Bulut. Bulut aynı zamanda fonun altında bulunan dört alt fonun da yönetim kurulunda.
Bu fonlar ekonomik istikrar, küçük ve orta ölçekli işletmeler, lisanslar ve madencilik sektörleriyle ilgileniyor. Tüm fonların başında Ziraat Bankası var.
Yiğit Bulut, Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Cumhurbaşkanı Danışmanı
Ateşli bir eski TV habercisi olan Bulut’un belki en ünlü olduğu konu, Türkiye’nin düşmanlarının Erdoğan’ı telekinesis yoluyla öldürmek istediğini iddia etmesi.
Ahval’a konuşan ve ismini açıklamak istemeyen bir bankacı; “Yiğit Bulut’un Londra veya New York’ta yatırımcıların önüne çıkıp inanılır bir hikaye anlatarak varlık fonu için para istemesini, özellikle böyle bir zamanda hayal edemiyorum” dedi.
Varlık Fonu’nda yönetim pozisyonları için teklif götürülen en az üç bankacı teklifleri reddetti. Bloomberg bunu konuyla yakından ilgili üç iş insanını kaynak göstererek Eylül ayında haber verdi.
Öte yandan fon Batılı olmayan liderlere başvurabilir. Analistlere göre bu çift taraflı krediler veya batılı olmayan bankalarla konsorsiyuma gidilerek olabilir.
Bloomberg’in haberine göre fon şimdiden Çinli ICBC Bankası ile 10 yıl üzerinden 5 milyar dolarlık bir anlaşma için görüşmelere başladı.
Demir’e göre, batılı kreditörlerin olmadığı bir ortamda, fon büyük ihtimalle hükümetler tarafından yönetilen kurumlardan çift taraflı kredi almak zorunda veya “dost olduğu” bankalarla birleşmeye gitmeli.