Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasına ilk başta olumsuz tepki veren yatırımcılar, şimdilik sakinleşmiş görünüyorlar.
Geçtiğimiz hafta Albayrak iktisadi ortodoksluğa işaret eden açıklamalarda bulunarak, hükümetin yüzde 15’in üzerine çıkan enflasyon oranını tek haneli sayılara indirecek mali ve parasal politikalar arasındaki uyumu sağlayacaklarını söyledi. Albayrak ayrıca, hükümetin önümüzdeki günlerde ya da haftalarda duyurulacak kapsamlı bir Orta Vadeli Plan hazırlayacağını da ekledi.
Albayrak’ın yatırımcılarla buluşmak için Londra’ya seyahat planladığı haberlerini de hesaba katarsak, Türkiye agnostikleri kenara çekilmiş gibi duruyor; en azından bir süreliğine. Yine de liranın ve faiz oranlarının seviyesi, yatırımcıların, Erdoğan’ın güçlendirilmiş başkanlığı altındaki ekonomik politikaları satmayı bitirmişe benzemiyor.
Bu nispeten sessiz günlerde, Türkiye’nin “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” (UYP) gibi önemli bir veri setine detaylı bakmakta fayda var.
Uluslararası Yatırım Pozisyonu; bir ekonomideki yerleşik kişilerin yurt dışındaki yerleşik kişiler ile finansal alacakları ve yükümlülüklerin yanında; rezerv varlık olarak tutulan altın şeklindeki finansal varlıklarının belli bir tarihteki stok değerini bir arada göstermesi bakımından önemli bir istatistiksel tablo.
Uluslararası Yatırım Pozisyonunda toplam finansal varlıklar ile toplam finansal yükümlülüklerin farkı, net Uluslararası Yatırım Pozisyonu olarak adlandırılır. Başka bir deyişle, net Uluslararası Yatırım Pozisyonu; Türkiye’nin yurt dışından alacaklarıyla, Türkiye’nin yurt dışına borçlarının net farkını işaret eder.
Pozitif bir NUYP – yükümlülüklerden daha yüksek varlıklar – Türkiye’nin net alacaklı olacağı, negatif NUYP ise -yükümlülüklerin varlıklardan yüksek olduğu- net borçlu ülke olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla sonuçta ortaya çıkan rakam, Türkiye’nin dış mali riskinin boyutunu görmemizi sağlar.
Mayıs ayı için ilan edilen 401 milyar dolarlık büyük dış açığa da hak ettiği ilgiyi vermek gerek.
Mayıs 2018 sonunda Türkiye’nin 231.6 milyar dolarlık varlığı, 2017’nin aynı dönemindeki 232.97 milyar dolarlık varlığa kıyasla çok fazla değişmiş görünmüyor.
Diğer yandan, Türkiye’nin dünyanın geri kalanına olan borcu 691.7 milyar dolardan 632.5 milyar dolara düşmüş durumda. Böylelikle, Türkiye’nin dış varlıklarıyla yükümlülükleri arasındaki farkı tanımlayan Türkiye’nin NUYP’si, 459.2 milyar dolarlık 2017 yıl sonu seviyesinden daha düşük olmasına rağmen, bir ağız dolusu şekilde 400.9 milyar dolar gibi çok yüksek bir seviyede.
Türkiye’nin dış açığının 58 milyar dolar gibi önemli bir seviyede daralması ilk bakışta bir düzelme olarak algılanabilir. Fakat, durum böyle değil çünkü 58 milyar dolarlık düşüş, kısmen yılın başından itibaren liranın hızlı değer kaybıyla yükümlülüklerin de değer kaybı yaşamasından kaynaklandığı için büyük bir iyileşme anlamına gelmiyor.
Varlıklara biraz daha yakından bakacak olursak 2018 Mayıs ayı sonunda rezerv varlıklar 107.3 milyar dolarken Nisan ayında 112 milyar dolardı. Tabi ki bu gerileme iyi haber değil.
Diğer yatırımlar da 2017 yılının sonundan bu yana yüzde 3,3 azalarak 74 milyar dolar seviyesine geldi. Diğer yatırımların alt kalemlerinden biri olan bankaların yabancı para ve lirası cinsinden efektif ve mevduatları da aynı dönemde yüzde 10,8 oranında azalarak 31.2 milyar dolar oldu.
Yükümlülükler alt kalemlerinde, Mayıs 2018 sonunda doğrudan yatırımlar, piyasa değeri ve döviz kurlarındaki değişimleri yansıtarak geçen yılın sonuna göre yüzde 26,3 oranında azaldı, 139.5 milyar dolar oldu. Böyle önemli bir düşüş, yatırımcıların Türkiye’den nasıl uzaklaşmaya başladıklarını da gösteriyor.
Portföy yatırımları 2017 yılı sonuna göre yüzde 9,4 azalarak 161 milyar dolara geriledi. Yurtdışı yerleşiklerin özkaynakları yüzde 24,7 düşüşle 39.1 milyar dolara geriledi. Yurtdışı yerleşiklerin DİBS’leri (Hükümet İç Borçlanma Senetleri), yüzde 20,2 oranında artarak 24.7 milyar dolara yükseldi. Öte yandan, yerleşik olmayanların euro tahvil varlıkları yüzde 3.8 artarak 46 milyar dolara yükseldi.
Diğer yatırımlar 2017 yılı sonuna göre yüzde 2,1 artarak 332 milyar dolara yükseldi. Yurtiçi bankalarda tutulan yurtdışı yerleşiklerin döviz tevdiatı yüzde 3,4 artarak 37.8 milyar dolara yükseldi. Türk Lirası mevduatı yüzde 4,3 oranında büyüyerek 13.7 milyar dolara yükseldi. Bu tür hareketler, Türkiye’deki faiz oranlarındaki artışı yansıtıyor.
Yurtiçi bankaların toplam dış kredi stoku geçen yıl sonuna göre yüzde 0,4 oranında azalarak 94,4 milyar dolara geriledi. Diğer sektörlerin toplam dış kredi stoku yüzde 2,7 artarak 111 milyar dolara yükseldi.
Bu kadar sayı yeter.
Bu hareketlerin ardında önemli bir hikaye yatıyor. İlk göze çarpan şey, gelişmekte olan piyasalar için dış fon sağlamanın daha zor ve maliyetli olduğu bir ortamda Türkiye’nin, dünyanın geri kalanına 401 milyar dolar borcu oluşu. Türkiye’nin GSMH değerinin 880 milyar dolar olduğunu burada eklemek gerek.
Dış açığın boyutu bir taraftan da dövizle borçlanma son derece ucuzken Türkiye’nin ekonomik büyümesini nasıl yurtdışından sağlanan kredilere dayandırdığını ortaya koyması açısından da önemli. Şimdi lira önemli ölçüde zayıfladığına göre – yalnız 2018’de yüzde 20’den fazla değer kaybetti – bu, bir bütün olarak Türkiye’nin oyunu kaldığı yerden devam ettirebilmesi için gerekli taze döviz bulmasını daha pahalı hale geliyor.
Rezerv varlıklarındaki düşüş -ki geçtiğimiz aylarda liranın performansına bakıldığında yatırımcıların bunun hayli farkında olduğunu anlıyoruz- yeni hükümet için bir uyarı olmalı. Net UYP’deki 58 milyar dolarlık büyük çaplı düşüş, bu düşüşün nasıl meydana geldiği düşünüldüğünde rahatlatıcı bir durum değil.
Yatırımlar da, bankaların döviz mevduatı gibi yükümlülükler tarafı gibi sürekli geriliyor.
UYP, Türkiye’nin döviz yükümlülüğünü yeniden finanse etmede sorun yaşadığını ve kendi kaynaklarını kullandığını gösteriyor. Halihazırda dövizle borçlanarak açığı finanse etmek için fırsatlar var ancak Türkiye’de ekonomik büyüme yavaşlarken bu tür fırsatlar daha pahalı ve riskli artık.
Daralan kâr marjları, yakında, finansörleri Türk firmalarının dış borçlarını yerine getirme kabiliyeti konusunda daha şüpheci hale getirecek. Dahası, dış finansman Türkiye’den uzaklaşırken, UYP’deki detaylar, yerel paranın belirsiz ekonomik ortamdan kaçmaya çalıştığını, 58 milyar dolarlık düşüşün varlıklardaki artışa değil, borçlardaki düşüşe bağlı olduğunu gösteriyor.
Şimdi herkes beklemede.
Eğer Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın bahsettiği şekilde Türkiye’nin ekonomik sorunlarına Ortodoks yaklaşım gerçek hayatta hızlı bir şekilde eyleme dönüşmezse, Türkiye’yi çok zor günler bekliyor.