Milli Eğitim’de atamalarda torpillere ilişkin tartışmalar devam ediyor. Konuya ilişkin İsmail S. Gülümser, yazı kaleme aldı.
İktidar partisi devlet yönetiminde kanun mevzuat ve etik ilkeleri bir kenara bırakarak parti yararına olan her şeyi adım adım hayata geçiriyor. Her gün bir devlet birimini ele geçirmek için yaptıkları hukuksuzluklar gayrı ahlaki yöntemler basına yansıyor.
Son günlerde tüm mevzuatla kanuni dayanak aramaksızın istediği gibi oynamasına rağmen çözemediği problemleri el çabukluğuyla çözme yoluna gittiği anlaşılıyor. Sendikalar konuyla ilgili çok önemli bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşmışlar. Aktarılanlar iktidarın ülkeyi nasıl kabile devletine dönüştürdüğünü de gösteriyor.
Bakanlık bu günlerde bir yandan yönetici atamalarıyla ilgili konuda sendikalarla görüşmeler yapıyor, bir yandan da hazırlanacak yönetmeliği beklemeden bakan emriyle mevzuatın boşluklarını kullanarak, yangından mal kaçırır gibi usulsüz yönetici atamaları gerçekleştiriyor.
Türk Eğitim sen’in aktardığına göre, Milli eğitim bakanlığı 30.1.12018 tarihinde mevcut yönetmelikleri etik ahlaki ve insani ilkeleri yok sayarak, kanundaki bir esnekliği suistimal etmiş bakan emriyle çok sayıda eğitim yöneticisini atamış.
AKP İktidarı eğitimde yöneticileri kaçıncı kez değiştiriyor?
HÜSEYİN ÇELİK DÖNEMİNDE
Bakanlık merkez ve il teşkilatlarındaki üst yönetim kadrolarında ve okul müdürlüklerinde 28 Şubatın irtica ile mücadele bahanesini kullanarak getirdiği, kendini farklı görüşlerle mücadeleye adamış çoğu sol görüş mensubu ideolojik kadrolar görev yapıyordu. Bakan ilk yıllardan başlayarak o günlerde yönetim üzerinde baskısını hala hissettiren askerleri rahatsız etmeden, onların yerine daha ılımlı kadroları getirmeye çalışmıştı.
Bir yandan 28 Şubatın anormal şartlarını kullanarak göreve gelmiş üst yöneticileri görevden alıp yerine sağ görüşten farklı gruplardan yöneticileri göreve getirirken bir yandan da, görevden aldığı yöneticilerle mahkemelerde boğuşuyordu. Mahkemelerde yaşananlardan dolayı atamalarda mevzuat boşluklarını kullandı, bu yüzden çok eleştirildi.
Buna rağmen partilileri memnun edemedi. Uzun süre eğitimde zamana yayılmış emekli olanın yerine yenilerin atanması şeklinde devam eden süreç yandaşlarının sabrını taşırıyor, AKP pasiflikle eğitimde kadrolaşmada gevşek davranmakla suçlanıyordu. Hem AKP üst yönetiminde hem de parti teşkilatlarındaki radikal unsurlar, zaman ilerledikçe partinin ılımlı herkese kucak açan görüntüsünden rahatsız oldular. Her dünya görüşüne açık olduğunu ispat gayreti içinde olan AKP ilk aşamada sol görüşten insanları sırtından indirdi ve sağ görüşten insanlarla kadrolaşmayı başladı.
İLK GENİŞ ÇAPLI DEĞİŞİKLİKTE 4 EĞİLİMİ BİRLEŞTİRMEDEN VAZGEÇİLDİ
Bakanlıkta ilk kez geniş çaplı yönetici değişikliği 2009 yılında yapılmıştı. Sendikaların ve muhalefet partisi milletvekillerinin basına yansıyan demeçlerinden anlaşıldığına göre, Milli eğitim bakanı 2009 yılında devlet memurları kanununda ancak istisna halinde kullanılmasına izin verilen bir maddeyi gerekçe göstererek binden fazla eğitim yöneticisini değiştirdi. İl milli eğitim müdürlerinden bazıları açığa alınmış ve 64 ile geçici görevlendirmeyle yeni milli eğitim müdürü atanmıştı.
Eğitimde kariyer ve liyakati dikkate almadan yapılan bu atamalardan 20 tanesinin atama şartları taşımadığı tespiti yapıldı. Bunlardan “İsmail Çetin’in öğretmenken eski AKP milletvekili Mustafa Çetin’in kardeşi olduğu için şartları taşımadığı halde Burdur il milli eğitim müdürlüğüne atandığı” belirtildi ve “yeni atanan milli eğitim müdürleri atama koşullarını taşımıyor, bakanlıkta usulsüz atamalar” olarak basında yer aldı.
Binden fazla yöneticinin görevden alınmasına yol açan bu değişikliklerin genellikle 28 Şubatın artığı yöneticilerle sınırlı olması, görevden alınanların çoğunun geçmişte bazı kişisel hakların tecavüzüne göz yummuş ya da desteklemiş olması, reaksiyonun da sınırlı olmasına yol açmıştı. Ayrıca Hüseyin Çelik in ya kendi tasarrufuyla ya da mahkeme kararıyla, görevden aldıklarını mağdur etmeyecek denk kadrolara vermesiyle reaksiyonlar önlendi itirazlar sadece mağdurlarla sınırlı kaldı. Mağdurların sendikalarının bile itirazları uzun soluklu olamadı.
iktidar 2014 yılına kadar mevzuat izin vermemesine rağmen üst düzey göreve getirmek istedikleri için farklı yollar kullandı. Bunlardan biri de önce 6 ay merkez teşkilatında geçici görev verme ardından bakanlıkta uzman kadrosuna atama oldu. 31 Aralık 2012 tarihinde atama yönetmeliğine eklenen geçici 2 madde;
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Bakanlık merkez teşkilatında geçici görevle çalışmakta olan öğretmenlerden Bakanlık merkez teşkilatındaki geçici görev süresi toplam en az altı ay olanlar eğitim uzmanı kadrolarına atanabilirler.” Diyordu.
Ömer Dinçer döneminde bu madde ile partililerin yakınlarından oluşan 48 kişinin bakanlık merkez teşkilatında üst düzey görevlere taşındığı basında;
“48 kişilik listede yer alan isimler arasında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın kayınbiraderi Kemal Gül, Başbakan Erdoğan’ın danışmanı, AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın eşi Aslıhan Akdoğan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in akrabası Hatice Çelik, AKP Muş Milletvekili Faruk Işık’ın eşi Meral Işık yer almakta.” ifadeleriyle yer aldı.
Öğretmenlerin geçici görevlendirmesine müsait tek yer Talim terbiye kurulu olduğu için partili yakını 48 kişi önce burada 6 ay görev yapmış gibi gösterildi ardından bakanlık üst kadrolarına atandılar.
İKİNCİ GENİŞ ÇAPLI DEĞİŞİKLİKLE CEMAATLERDEN VAZGEÇİLDİ
AKP nin Devlet kadrolarında herkese eşit davranıyor görüntüsü oluşturma yani adil olma gayreti parti kurmaylarının sabrını taşırıyordu. Daha kısa sürede sonuca gitmeye engel olan bu kadrolardan kurtulmak için, Bakanlık merkez ve il teşkilatlarında ikinci büyük değişiklik yapılacaktı. Bu kez değişikliklerin kapsamı daha geniş tutulmuş parti teşkilatlarının emrini dinleyecek olanlarla değiştirme hedeflenmişti. Eğitimde yeni bir adım atılacaktı, bu adımdan önce kadroların tamamen ideolojik amaçlı kararlara evet diyecek olanlardan seçilmesi gerekiyordu.
1.3.2014 tarihinde dershanelerin dönüşümüyle ilgili (6528 sayılı) kanuna çıkarılırken metne eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesiyle ilgili,
652 sayılı teşkilat kanunu 37 nci maddesine,
“(7) İl Millî Eğitim Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı, İlçe Millî Eğitim Müdürü, İl ve İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü, Maarif Müfettişi, Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yapanların hizmet sürelerine ve/veya isteğe bağlı yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
…..
652 sayılı teşkilat konuna eklenen geçici 10. Maddesi 3. Fıkrasına,
(3) Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve Grup Başkanı kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erer. “
Gibi hükümler de eklenmişti. Bu düzenlemeyle bakanlıkta kritik kadrolarda görev yapanlarla il ve ilçelerde milli eğitim müdürlerinin tamamını bir kanunla görevden alınması ve yerine atanacaklarla ilgili hususların yönetmelikle düzenlenmesi yönünde yetki aldılar. Kanuna dayalı olarak hazırladıkları yönetmeliğe 4 yılını doldurmuş tüm eğitim yöneticilerini görevden alacak bir düzenleme yerleştirdiler. 7 bini okul müdürü olmak üzere on binlerce eğitim yöneticisini bir kalemde yetersiz performans puanı vererek görevden aldılar. Yerine parti kararlarına boyun eğecekleri getirdiler.
Bu ikinci düzenlemeyle iktidar partisi bir taşla birkaç kuş vurdu, bir yandan eğitim yönetimini sadece partililere teslim ederken bir yandan da eğitimde kendilerine muhalif gördüğü kişi ve kurumları temizlemenin yollarını geliştirdi. Düzenlemeden sonra hem anayasaya aykırı bir kanunla dershaneleri dönüşme zorladı hem de milli eğitim müdürlerini keyfine göre değiştirecek bir yetki kazandılar. Talimatla göreve gelen Milli eğitim müdürlerinin çoğu dönüşüm talep eden dershanelerin kanuni hakkını engelledi, askeri dönem ürünü ayrımcılıklarla partinin muhalif gördüğü kurumları ortadan kaldırmada aktif rol oynadılar. Bir yandan da parti politikalarını benimsemeyen eğitim yöneticilerine düşük puanlar verip görevden alınmasında etkili oldular.
Bu düzenlemede hem Hüseyin Çelik hem de Nimet Baş döneminde göreve gelmişler dâhil her görüşe saygılı davranan kadroların çoğu görevden alındı. Sol görüş mensupları yanında sağ görüşten farklı gruplardan birçok yöneticiyi de görevden aldı dünya görüşüne göre eğitimde yeniden ayrımcılık yaptılar.
Düzenlemeden sonra yapılanlar basında “eğitimde yöneticilere soykırım” olarak yer aldı. Gerçekten de dünya görüşünü beğenmedikleri on binlerce eğitim yöneticisine ayrımcılık yapmış soykırım uygulamışlardı.
ÜÇÜNCÜ DEĞİŞİKLİKLE ILIMLILARDAN VAZGEÇİLİYOR
Bu günlerde eğitimde yeni bir skandal daha basına yansıdı.
Türk eğitim senin aktardığına göre,
13.1.2018 tarih 30300 sayılı resmi gazetede yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığının atama yönetmeliğinde yapılan değişikliğin 14. Maddesi ve 12.10.2013 tarih 28793 sayılı resmi gazetede yayınlanan atama yönetmeliği 23. Maddesinde,
“(1) İlçe millî eğitim müdürü kadrolarına; öğretmenlikte adaylığı kaldırılmış olmak kaydıyla, yazılı veya yazılı ve sözlü sınavını kazanarak şube müdürü kadrolarına atananlardan en az iki yıl şube müdürü olarak görev yapmış olanlar arasından atama yapılır.” Diyor.
13 Ocak 2018 tarihinde yapılan son düzenlemede bile ilçe milli eğitim müdürü olmak için şube müdürü olma şartı getirmesine rağmen 31.1.2018 tarihinde yani düzenlemeden 18 gün sonra bakan onayı ile yönetmelikteki,
“adaylığı kalkmış olma, sınavı kazandıktan sonra iki yıl şube müdürü olarak çalışmış olma”
şartlarını taşımayan kişiler arasından çok sayıda ilçe milli eğitim müdürü ataması yapıldığı basına yansıdı. İlgili sendika Bakanlığın keyfi ve hukuk tanımaz bu tavrı için açıkça tepkisini ortaya koyarak ve yapılan atamaların ivedilikle iptalini istedi. İptal edilmemesi halinde hukuki yollara başvuracağını duyurdu.
Son atamalarda sadece istisnai hallerde kullanılmak üzere 657 sayıl devlet memurları kanunun 76 maddesi 1. Fıkrasında, “kamu yararı olması” şartına bağlı olarak idareye gerektiğinde takdir yetkisi veren bir esnekliğin, suistimal edilerek parti yararına Türkiye genelinde bir kadrolaşmada kullanıldığı ortaya çıktı.
Hâlbuki Kanunda idareye tanınan takdir yetkisi idarenin hiçbir kurala uymadan istediğini istediği yere atayabileceği anlamına gelmiyor. Geçmiş dönemlerde mahkemelerin (Danıştay) verdiği kararlara bakıldığında bu takdirin nereye kadar yapılabileceği hangi durumlarda kullanılabileceği belirlenmiş.
Kamu yararı ve hizmetin gerektirdiği şartları dikkate almadan yapılacak tasarrufların hukuka aykırı olacağı ve mahkemelerce tespit edilmesi halinde işlemin iptal edileceği belirtilmiş.
Kanundaki takdir yetkisi keyfi kullanıma açık bir yetki değildir. Hukuken geçerli nedenlerle yapılması ve bunun mahkemeye intikal ettiğinde ispatlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bütün bu sebeplerle Hüseyin Çelik in bakanlığında takdir yetkisi kullanılarak, 76 maddeye göre yapılan görevlendirmelerin çoğu ülkede hukukun geçerli olduğu dönemde mahkemelerden dönmüştür.
Geçmiş dönemlerde bakanların kendilerine danışmadan bireysel tasarrufta bulunmasından rahatsız olan iktidar sendikası da, bu maddenin çalışma hayatında barışı bozduğunu ehliyet ve liyakati yok ettiğini, parti içinde bile bakanlığa göre farklı grupların etkili olmasına sebep olduğunu açıklamıştır.
ASKERİ DÖNEM ÜRÜNÜ GÜVENLİK SORUŞTURMASI GERİ GELİYOR
İktidar partisi geçtiğimiz günlerde eğitim kurumu açacaklara askeri yönetim ürünü güvenlik soruşturması getirmiş, dünya görüşünü beğenmediklerinin kurumu açmasını engellemeye başlamıştı. Şu günlerde Bakanlıkta yeni atama yönetmeliği çalışmaları sürüyor. Basına yansıyanlara bakılırsa yönetici atamalarına da güvenlik soruşturması geliyor. Bundan böyle eğitimde iktidarın onaylamadığı birinin kurum açma şansı olmadığı gibi yönetici olma şansı da tamamen ortadan kalkıyor. Askeri yönetimlerin getirdiği bu vb hükümler yıllarca ülkede adaletsizliklerin kaynağı olmuş insanlar dünya görüşüne göre en basit haklardan bile mahrum edilmişti. Özal’ın bin bir güçlükle kaldırdığı ve uzun mücadelelerden sonra devlet bürokrasisine kazandırdığı demokrasi anlayışı ortadan kalkıyor. Benzer düzenlemelerden en çok zarar gören iktidar partisi şimdi aynı hükümleri kendi muhalifleri için hayata geçiriyor. Eğitimde hızla tek parti görüşünün egemen olduğu, her yerde tek parti görüşünden insanların görev yaptığı, insanların tek parti görüşüne inanmaya zorlandığı 1940 lı yıllara geri dönülüyor.
Milli Eğitim’de atamalarda torpillere ilişkin tartışmalar devam ediyor. Konuya ilişkin İsmail S. Gülümser, yazı kaleme aldı.
İktidar partisi devlet yönetiminde kanun mevzuat ve etik ilkeleri bir kenara bırakarak parti yararına olan her şeyi adım adım hayata geçiriyor. Her gün bir devlet birimini ele geçirmek için yaptıkları hukuksuzluklar gayrı ahlaki yöntemler basına yansıyor.
Son günlerde tüm mevzuatla kanuni dayanak aramaksızın istediği gibi oynamasına rağmen çözemediği problemleri el çabukluğuyla çözme yoluna gittiği anlaşılıyor. Sendikalar konuyla ilgili çok önemli bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşmışlar. Aktarılanlar iktidarın ülkeyi nasıl kabile devletine dönüştürdüğünü de gösteriyor.
Bakanlık bu günlerde bir yandan yönetici atamalarıyla ilgili konuda sendikalarla görüşmeler yapıyor, bir yandan da hazırlanacak yönetmeliği beklemeden bakan emriyle mevzuatın boşluklarını kullanarak, yangından mal kaçırır gibi usulsüz yönetici atamaları gerçekleştiriyor.
Türk Eğitim sen’in aktardığına göre, Milli eğitim bakanlığı 30.1.12018 tarihinde mevcut yönetmelikleri etik ahlaki ve insani ilkeleri yok sayarak, kanundaki bir esnekliği suistimal etmiş bakan emriyle çok sayıda eğitim yöneticisini atamış.
AKP İktidarı eğitimde yöneticileri kaçıncı kez değiştiriyor?
HÜSEYİN ÇELİK DÖNEMİNDE
Bakanlık merkez ve il teşkilatlarındaki üst yönetim kadrolarında ve okul müdürlüklerinde 28 Şubatın irtica ile mücadele bahanesini kullanarak getirdiği, kendini farklı görüşlerle mücadeleye adamış çoğu sol görüş mensubu ideolojik kadrolar görev yapıyordu. Bakan ilk yıllardan başlayarak o günlerde yönetim üzerinde baskısını hala hissettiren askerleri rahatsız etmeden, onların yerine daha ılımlı kadroları getirmeye çalışmıştı.
Bir yandan 28 Şubatın anormal şartlarını kullanarak göreve gelmiş üst yöneticileri görevden alıp yerine sağ görüşten farklı gruplardan yöneticileri göreve getirirken bir yandan da, görevden aldığı yöneticilerle mahkemelerde boğuşuyordu. Mahkemelerde yaşananlardan dolayı atamalarda mevzuat boşluklarını kullandı, bu yüzden çok eleştirildi.
Buna rağmen partilileri memnun edemedi. Uzun süre eğitimde zamana yayılmış emekli olanın yerine yenilerin atanması şeklinde devam eden süreç yandaşlarının sabrını taşırıyor, AKP pasiflikle eğitimde kadrolaşmada gevşek davranmakla suçlanıyordu. Hem AKP üst yönetiminde hem de parti teşkilatlarındaki radikal unsurlar, zaman ilerledikçe partinin ılımlı herkese kucak açan görüntüsünden rahatsız oldular. Her dünya görüşüne açık olduğunu ispat gayreti içinde olan AKP ilk aşamada sol görüşten insanları sırtından indirdi ve sağ görüşten insanlarla kadrolaşmayı başladı.
İLK GENİŞ ÇAPLI DEĞİŞİKLİKTE 4 EĞİLİMİ BİRLEŞTİRMEDEN VAZGEÇİLDİ
Bakanlıkta ilk kez geniş çaplı yönetici değişikliği 2009 yılında yapılmıştı. Sendikaların ve muhalefet partisi milletvekillerinin basına yansıyan demeçlerinden anlaşıldığına göre, Milli eğitim bakanı 2009 yılında devlet memurları kanununda ancak istisna halinde kullanılmasına izin verilen bir maddeyi gerekçe göstererek binden fazla eğitim yöneticisini değiştirdi. İl milli eğitim müdürlerinden bazıları açığa alınmış ve 64 ile geçici görevlendirmeyle yeni milli eğitim müdürü atanmıştı.
Eğitimde kariyer ve liyakati dikkate almadan yapılan bu atamalardan 20 tanesinin atama şartları taşımadığı tespiti yapıldı. Bunlardan “İsmail Çetin’in öğretmenken eski AKP milletvekili Mustafa Çetin’in kardeşi olduğu için şartları taşımadığı halde Burdur il milli eğitim müdürlüğüne atandığı” belirtildi ve “yeni atanan milli eğitim müdürleri atama koşullarını taşımıyor, bakanlıkta usulsüz atamalar” olarak basında yer aldı.
Binden fazla yöneticinin görevden alınmasına yol açan bu değişikliklerin genellikle 28 Şubatın artığı yöneticilerle sınırlı olması, görevden alınanların çoğunun geçmişte bazı kişisel hakların tecavüzüne göz yummuş ya da desteklemiş olması, reaksiyonun da sınırlı olmasına yol açmıştı. Ayrıca Hüseyin Çelik in ya kendi tasarrufuyla ya da mahkeme kararıyla, görevden aldıklarını mağdur etmeyecek denk kadrolara vermesiyle reaksiyonlar önlendi itirazlar sadece mağdurlarla sınırlı kaldı. Mağdurların sendikalarının bile itirazları uzun soluklu olamadı.
iktidar 2014 yılına kadar mevzuat izin vermemesine rağmen üst düzey göreve getirmek istedikleri için farklı yollar kullandı. Bunlardan biri de önce 6 ay merkez teşkilatında geçici görev verme ardından bakanlıkta uzman kadrosuna atama oldu. 31 Aralık 2012 tarihinde atama yönetmeliğine eklenen geçici 2 madde;
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Bakanlık merkez teşkilatında geçici görevle çalışmakta olan öğretmenlerden Bakanlık merkez teşkilatındaki geçici görev süresi toplam en az altı ay olanlar eğitim uzmanı kadrolarına atanabilirler.” Diyordu.
Ömer Dinçer döneminde bu madde ile partililerin yakınlarından oluşan 48 kişinin bakanlık merkez teşkilatında üst düzey görevlere taşındığı basında;
“48 kişilik listede yer alan isimler arasında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın kayınbiraderi Kemal Gül, Başbakan Erdoğan’ın danışmanı, AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın eşi Aslıhan Akdoğan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in akrabası Hatice Çelik, AKP Muş Milletvekili Faruk Işık’ın eşi Meral Işık yer almakta.” ifadeleriyle yer aldı.
Öğretmenlerin geçici görevlendirmesine müsait tek yer Talim terbiye kurulu olduğu için partili yakını 48 kişi önce burada 6 ay görev yapmış gibi gösterildi ardından bakanlık üst kadrolarına atandılar.
İKİNCİ GENİŞ ÇAPLI DEĞİŞİKLİKLE CEMAATLERDEN VAZGEÇİLDİ
AKP nin Devlet kadrolarında herkese eşit davranıyor görüntüsü oluşturma yani adil olma gayreti parti kurmaylarının sabrını taşırıyordu. Daha kısa sürede sonuca gitmeye engel olan bu kadrolardan kurtulmak için, Bakanlık merkez ve il teşkilatlarında ikinci büyük değişiklik yapılacaktı. Bu kez değişikliklerin kapsamı daha geniş tutulmuş parti teşkilatlarının emrini dinleyecek olanlarla değiştirme hedeflenmişti. Eğitimde yeni bir adım atılacaktı, bu adımdan önce kadroların tamamen ideolojik amaçlı kararlara evet diyecek olanlardan seçilmesi gerekiyordu.
1.3.2014 tarihinde dershanelerin dönüşümüyle ilgili (6528 sayılı) kanuna çıkarılırken metne eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesiyle ilgili,
652 sayılı teşkilat kanunu 37 nci maddesine,
“(7) İl Millî Eğitim Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı, İlçe Millî Eğitim Müdürü, İl ve İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü, Maarif Müfettişi, Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yapanların hizmet sürelerine ve/veya isteğe bağlı yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
…..
652 sayılı teşkilat konuna eklenen geçici 10. Maddesi 3. Fıkrasına,
(3) Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve Grup Başkanı kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erer. “
Gibi hükümler de eklenmişti. Bu düzenlemeyle bakanlıkta kritik kadrolarda görev yapanlarla il ve ilçelerde milli eğitim müdürlerinin tamamını bir kanunla görevden alınması ve yerine atanacaklarla ilgili hususların yönetmelikle düzenlenmesi yönünde yetki aldılar. Kanuna dayalı olarak hazırladıkları yönetmeliğe 4 yılını doldurmuş tüm eğitim yöneticilerini görevden alacak bir düzenleme yerleştirdiler. 7 bini okul müdürü olmak üzere on binlerce eğitim yöneticisini bir kalemde yetersiz performans puanı vererek görevden aldılar. Yerine parti kararlarına boyun eğecekleri getirdiler.
Bu ikinci düzenlemeyle iktidar partisi bir taşla birkaç kuş vurdu, bir yandan eğitim yönetimini sadece partililere teslim ederken bir yandan da eğitimde kendilerine muhalif gördüğü kişi ve kurumları temizlemenin yollarını geliştirdi. Düzenlemeden sonra hem anayasaya aykırı bir kanunla dershaneleri dönüşme zorladı hem de milli eğitim müdürlerini keyfine göre değiştirecek bir yetki kazandılar. Talimatla göreve gelen Milli eğitim müdürlerinin çoğu dönüşüm talep eden dershanelerin kanuni hakkını engelledi, askeri dönem ürünü ayrımcılıklarla partinin muhalif gördüğü kurumları ortadan kaldırmada aktif rol oynadılar. Bir yandan da parti politikalarını benimsemeyen eğitim yöneticilerine düşük puanlar verip görevden alınmasında etkili oldular.
Bu düzenlemede hem Hüseyin Çelik hem de Nimet Baş döneminde göreve gelmişler dâhil her görüşe saygılı davranan kadroların çoğu görevden alındı. Sol görüş mensupları yanında sağ görüşten farklı gruplardan birçok yöneticiyi de görevden aldı dünya görüşüne göre eğitimde yeniden ayrımcılık yaptılar.
Düzenlemeden sonra yapılanlar basında “eğitimde yöneticilere soykırım” olarak yer aldı. Gerçekten de dünya görüşünü beğenmedikleri on binlerce eğitim yöneticisine ayrımcılık yapmış soykırım uygulamışlardı.
ÜÇÜNCÜ DEĞİŞİKLİKLE ILIMLILARDAN VAZGEÇİLİYOR
Bu günlerde eğitimde yeni bir skandal daha basına yansıdı.
Türk eğitim senin aktardığına göre,
13.1.2018 tarih 30300 sayılı resmi gazetede yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığının atama yönetmeliğinde yapılan değişikliğin 14. Maddesi ve 12.10.2013 tarih 28793 sayılı resmi gazetede yayınlanan atama yönetmeliği 23. Maddesinde,
“(1) İlçe millî eğitim müdürü kadrolarına; öğretmenlikte adaylığı kaldırılmış olmak kaydıyla, yazılı veya yazılı ve sözlü sınavını kazanarak şube müdürü kadrolarına atananlardan en az iki yıl şube müdürü olarak görev yapmış olanlar arasından atama yapılır.” Diyor.
13 Ocak 2018 tarihinde yapılan son düzenlemede bile ilçe milli eğitim müdürü olmak için şube müdürü olma şartı getirmesine rağmen 31.1.2018 tarihinde yani düzenlemeden 18 gün sonra bakan onayı ile yönetmelikteki,
“adaylığı kalkmış olma, sınavı kazandıktan sonra iki yıl şube müdürü olarak çalışmış olma”
şartlarını taşımayan kişiler arasından çok sayıda ilçe milli eğitim müdürü ataması yapıldığı basına yansıdı. İlgili sendika Bakanlığın keyfi ve hukuk tanımaz bu tavrı için açıkça tepkisini ortaya koyarak ve yapılan atamaların ivedilikle iptalini istedi. İptal edilmemesi halinde hukuki yollara başvuracağını duyurdu.
Son atamalarda sadece istisnai hallerde kullanılmak üzere 657 sayıl devlet memurları kanunun 76 maddesi 1. Fıkrasında, “kamu yararı olması” şartına bağlı olarak idareye gerektiğinde takdir yetkisi veren bir esnekliğin, suistimal edilerek parti yararına Türkiye genelinde bir kadrolaşmada kullanıldığı ortaya çıktı.
Hâlbuki Kanunda idareye tanınan takdir yetkisi idarenin hiçbir kurala uymadan istediğini istediği yere atayabileceği anlamına gelmiyor. Geçmiş dönemlerde mahkemelerin (Danıştay) verdiği kararlara bakıldığında bu takdirin nereye kadar yapılabileceği hangi durumlarda kullanılabileceği belirlenmiş.
Kamu yararı ve hizmetin gerektirdiği şartları dikkate almadan yapılacak tasarrufların hukuka aykırı olacağı ve mahkemelerce tespit edilmesi halinde işlemin iptal edileceği belirtilmiş.
Kanundaki takdir yetkisi keyfi kullanıma açık bir yetki değildir. Hukuken geçerli nedenlerle yapılması ve bunun mahkemeye intikal ettiğinde ispatlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bütün bu sebeplerle Hüseyin Çelik in bakanlığında takdir yetkisi kullanılarak, 76 maddeye göre yapılan görevlendirmelerin çoğu ülkede hukukun geçerli olduğu dönemde mahkemelerden dönmüştür.
Geçmiş dönemlerde bakanların kendilerine danışmadan bireysel tasarrufta bulunmasından rahatsız olan iktidar sendikası da, bu maddenin çalışma hayatında barışı bozduğunu ehliyet ve liyakati yok ettiğini, parti içinde bile bakanlığa göre farklı grupların etkili olmasına sebep olduğunu açıklamıştır.
ASKERİ DÖNEM ÜRÜNÜ GÜVENLİK SORUŞTURMASI GERİ GELİYOR
İktidar partisi geçtiğimiz günlerde eğitim kurumu açacaklara askeri yönetim ürünü güvenlik soruşturması getirmiş, dünya görüşünü beğenmediklerinin kurumu açmasını engellemeye başlamıştı. Şu günlerde Bakanlıkta yeni atama yönetmeliği çalışmaları sürüyor. Basına yansıyanlara bakılırsa yönetici atamalarına da güvenlik soruşturması geliyor. Bundan böyle eğitimde iktidarın onaylamadığı birinin kurum açma şansı olmadığı gibi yönetici olma şansı da tamamen ortadan kalkıyor. Askeri yönetimlerin getirdiği bu vb hükümler yıllarca ülkede adaletsizliklerin kaynağı olmuş insanlar dünya görüşüne göre en basit haklardan bile mahrum edilmişti. Özal’ın bin bir güçlükle kaldırdığı ve uzun mücadelelerden sonra devlet bürokrasisine kazandırdığı demokrasi anlayışı ortadan kalkıyor. Benzer düzenlemelerden en çok zarar gören iktidar partisi şimdi aynı hükümleri kendi muhalifleri için hayata geçiriyor. Eğitimde hızla tek parti görüşünün egemen olduğu, her yerde tek parti görüşünden insanların görev yaptığı, insanların tek parti görüşüne inanmaya zorlandığı 1940 lı yıllara geri dönülüyor.