Uluslararası koalisyon güçlerinin ülkeden çekilmesine kısa bir süre kala Afganistan’da Taliban’ın yönetimi yeniden ele geçirmesinin üzerinden tam iki yıl geçti.
Afganistan, Ukrayna savaşı ve diğer uluslararası krizler nedeniyle dünya kamuoyunun gündeminde artık pek ön sıralarda yer bulmasa da 15 Ağustos 2021’de başkent Kabil’de yaşanan dramatik gelişmeler hâla hafızalarda.
Taliban militanlarının Kabil’e girişi, dönemin Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ülkeyi uçakla terk ettiğinin duyurulması, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun paniği, askerlerini, diplomatlarını, çalışanlarını Uluslararası Kabil Havaalanı’ndan kalkan uçaklarla ülkeden çıkarma telaşı ve havalimanına akın eden binlerce Afgan’ın kalkan uçaklara binmek ya da en azından çocuklarını bindirmek için oluşturdukları izdiham görüntüleri…
ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından terörle mücadele gerekçesiyle başlattığı askeri müdahaleyi yirmi yıl sonra bitirme ve askerlerini çekme süreci ise Batı İttifak’ı için büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştı.
Ve bu süreç, Afgan halkı için, özellikle de kadınlar ve kızlar için, yine karanlık bir dönemin başlangıcı oldu.
Kadınlar toplumsal hayattan dışlanıyor
Kabil’de yaşayan Meryem Marof Arvin, Taliban’ın iktidarda olduğu son iki yılı “Dürüst olmak gerekirse, kendimi bir kâbusun içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Yaşadıklarımızı anlamakta zorlanıyorum” sözleriyle özetliyor.
DW’nin sorularını yanıtlayan 29 yaşındaki aktivist Arvin, kurduğu sosyal yardım kuruluşu ile kadınlar ve çocuklara destek olmaya çalışıyor.
Ancak Taliban, iki yıldır ilan ettiği yasaklarla kadınların ve kızların hak ve özgürlüklerini büyük ölçüde kısıtladı. Afgan kadınlar yirmi yıl sonra bir kez daha toplumsal hayattan, eğitim kurumlarından, iş gücü piyasasından dışlandı.
Arvin, bunların yaşanacağını bildiklerini, Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden sadece 20 gün önce Kabil’de kadın aktivistler ve sivil toplum temsilcileriyle düzenledikleri ortak basın toplantısında da uluslararası toplumu uyardıklarını anımsattı.
Meryem Marof Arvin, “Biz Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi halinde, tüm kazanımlarımızı bir kez daha kaybedeceğimizi çok iyi biliyorduk. Hatta o dönem ele geçirdikleri bölgelere işaret ederek ‘Bakın o bölgelere ve kadın haklarını nasıl yok saydıklarını görün’ dedik. Ama kimse bize kulak vermedi, bizi dinlemek istemediler” diye konuştu.
Taliban değişti mi?
Taliban, 1996-2001 yılları arasında olduğu gibi, iktidarı yeniden ele geçirdiği 2021 yılından sonra da kadınların özgürlüklerini yok saydı.
Afganistan’ın eski bakanlarından 59 yaşındaki Dr. Alema Alema, 2021’deki Taliban ile 1990’lı yıllardaki Taliban arasında özünde bir fark olmadığını, sadece daha tecrübeli olduklarını ve ihtiyatlı hareket ettiklerini söylüyor.
Taliban’ın tekrar ülke yönetimini ele geçirdikten sonra kadınlara yönelik 51 yasaklama kararı aldığına işaret eden Alema, geçmişten farklı olarak uluslararası toplumu ürkütmemek için bir anda tüm yasakları ilan etmediklerini, bu kararları zamana yaymaya özen gösterdiklerini aktarıyor.
Eski Bakan Alema artık Almanya’da yaşıyor. Washington yönetiminin 2018 yılında Taliban ile doğrudan görüşmelere başladığını, taraflar arasında 29 Şubat 2020’de de bir uzlaşı sağlandığını anımsatan Alema, “O dönem, görevdeki Afgan hükümeti üyeleri ya da uzmanlar bu görüşmelere dahil edilseydi bambaşka gelişmeler yaşanmış olurdu” diyor.
Alema, ABD ile Taliban arasında varılan anlaşmanın, Taliban ile Afgan hükümetinin barış görüşmeleri yürütmesini öngördüğünü, kendilerinin de bu müzakerelere hazırlandıklarını, kendi yönetimindeki barış bakanlığında çalışma grupları oluşturduklarını, ancak Taliban’ın bu müzakerelere yanaşmadığını anlatıyor.
Alema, “Çünkü onlar ABD’nin Afganistan’dan çekileceğini biliyorlardı. Taviz vermeye hazır değildiler. ABD de zaten onları, ‘Taliban değişti’ söylemi ile prezentabl hale getirmişti” diye konuşuyor.
Afganistan halkı Taliban’a mı terk edildi?
Taliban’ın Kabil’i ele geçirdiği 15 Ağustos’a giden sürece tanıklık eden gazeteci Kuşal Asefi de 2021’de yaşananların Taliban’ın askeri bir galibiyeti olarak değerlendirilemeyeceği görüşünde. Eski televizyon ve radyo kanalı Ariana’nın yöneticisi Asefi, “O süreçte yaşananlar siyasi bir kararın sonucudur” diyor.
ABD ile doğrudan müzakerelerin Taliban’a meşruiyet kazandırdığını, anlaşmanın Taliban’ın Doha’daki bürosunda imzalanmış olunmasının da Afgan ordusunda moral bozukluğuna yol açtığını anlatan Asefi, gözlemlerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Taliban ile perde arkasında yürütülen müzakerelerden kimse bilgi sahibi değildi. Süreç, Batılı ülkelerin dönemin Afgan hükümetine desteğini çektiği izlenimini yaratıyordu.”
Taliban’ın iktidara gelmesiyle birlikte bir gazeteci olarak kendisi için güvenli bir gelecek görmediği için Afganistan’dan ayrıldığını söyleyen Asefi, son iki yılda yaşanlara ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Son iki yıldaki gelişmeler, bende Afganistan’ın Taliban’a terk edildiği algısını güçlendiriyor. Sebep oldukları kaosu kimse umursamıyor. En iyi ihtimalle, Taliban’ın politikalarını kınayan eleştirel bir bildiri yayınlanıyor. Afgan toplumu moralsiz ve bitkin durumda. Ekonomi dibe vurdu ve 20 milyondan fazla insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İnsanlar artık sadece hayatta kalabilmek için mücadele ediyor.”
Aktivist Arvin ise ülkede çok sayıda insanın başka bir ülkeye kaçmaktan başka bir şey düşünmediğini, uluslararası toplumun ve Afgan halkının bazı kesimlerinin çok kolay pes etmesinden de üzüntü duyduğunu aktarıyor.
Arvin, “Ama benim Afgan halkının özünde çok güçlü olduğunu, pes etmeyeceğine inancım tam. Bu hafife alınmamalı” dedi.
Afganistan’da yoksulluk artıyor
Uluslararası toplum daha çok kadınlar ve kızların durumuna odaklanır, yardım kuruluşları ülkede yaşanan ekonomik krizin gözardı edilmemesi gerektiğine işaret ediyor.
Bu arada bazı bölgelerde artık güvenliğin sağlandığı ve çatışmaların durması sebebiyle doktorların hastalarını tedavi edebildikleri bildiriliyor. Afganistan’ın doğusundaki Nangarhar şehrinde doktor olan Mohammad Salim Saf, bunu doğruluyor ve bundan da memnuniyet duyduklarını anlatıyor. Ancak Safi, işsizlik ve yoksulluğun yol açtığı sıkıntıları şu sözlerle dikkat çekiyor:
“Taliban öncesinde devlete çalışan on binlerce kişi işlerini kaybetti. Ailelerini doyurmak için paraya ihtiyaçları var.”
Uluslararası yardım kuruluşları, Afganistan’da yoksulluğun son iki yılda daha da arttığına, insani krizin derinleştiği uyarısı yapıyor.
Uluslararası Kurtarma Komitesi (IRC) adlı yardım kuruluşunun Kabil’deki Sözcüsü Samira Sayed Rahmen, ülkede 28 milyonun insanın insani yardıma muhtaç olmasına rağmen, mali desteğin çok yetersiz olduğunu söyledi.