Bir insanın kendinden çok başkasının mutluluğunu düşünmesi, insanlığın huzuru için kendi hayatından fedakârlık yapması, gerektiğinde topluma faydalı olmak için gelecek adına beklentilerini ertelemesi çok erdemli bir davranıştır. Ancak böyle yüksek değerlere sahip olanlar tüm toplumları kucaklayacak yaklaşım sergileyebilir.
Bu değerleri yaşamlarının parçası haline getirenlerin en önde gelenleri, yüce yaratıcıdan aldıkları mesajları ulaştırmak için gerektiğinde ölümü göze alan peygamberlerdir. Onlar, toplumların karanlık dönemlerinde gelmiş ve halkı düştüğü bataklıktan çıkarmak için hayatlarını ortaya koymuşlar. Kötülük batağına saplanmış bazı toplumlar, kendilerini iyiliğe davet eden bu kutlu elçileri dışlamış olsalar bile onlar, kalabalığa ulaşamadıkları yerde etraflarında toplanmış küçük bir azınlığı zaaflardan korumak için çabalayarak ıslah görevini sürdürmüşler.
Gereksiz istikbal endişelerinin tetiklediği bencillikten ve maddenin esaretinden halkın kendini koruması kolay değildir. Peygamberlerin izinden giden her dönemin manevi mimarları, bulundukları toplumu içten içe kurt gibi kemiren bu türeden hastalıklardan kurtarmak için çok büyük özveride bulunmuşlar. Onlar, kollarını pergel gibi açarak yığınları bir sel gibi akıp gittikleri hata ve kusurlardan uzak tutmaya çalışmışlar.
İnsan, doğru ve yanlışların önüne konulduğu tercih hakkının kendine bırakıldığı irade sahibi bir varlıktır. Seçme şansı verilmiş olması büyük bir özgürlük olmakla birlikte çoğu zaman bu kabiliyeti onun, zaafları peşine takılıp eriyip yok olmasına da yol açabilir. İnsanlığı kötülükten korumak için emek sarf eden toplum önderlerine gelince onlar, genel akışa kendini kaptırmış bir sürü haline gelip yanlış istikametlere doğru sürüklenip giden azgın toplulukların bedeni hazlara mağlup olmalarını önlemek için didinip durmuşlar.
Erdemli toplumlar oluşması için gece gündüz demeden çalışan bu fedakâr büyük ruhlu insanlar, sıkıntılar içinde bir hayat geçirmeyi göze almaktan kaçınmamışlar. Manevi önderlerin çoğu, toplumdan dışlanmış inziva içinde bir hayatı tercih ederek her musibete göğüs germişler. Son dönemlere damgasını vuran manevi rehberlerden;
-Mecliste adına oturum düzenlenen Bediüzzaman, yanlışa ‘dur’ deyince din dışı ilan edilmiş zindan kaderi olmuş,
-Kur’an öğretiminin yasaklanmasına karşı duran Süleyman Hilmi Tunahan, bunu gizli saklı yapmak zorunda kalmış,
Bütün baskı ve yıldırma gayretlerine rağmen büyük kametler, yaşadıkları dönemde karşılaştıkları sıkıntıları bahane edip toplumları geliştirme çabasından vazgeçmemişler. Türkiye’de az çok sağduyu sahibi herkesin ülkenin son 30-40 yılına damgasını vurmuş Fethullah Gülen’in, ülke ve dünyanın geleceğine katkı sunmak için yaptığı hizmetlerin farkında olmaması mümkün değildir. Ancak her devrin zorbalarının yaptığı gibi bu devirde Türk halkının nasibine düşen çok gaddar bir yönetici grubu devlet gücünü kullanıp onun, aydınlanma hamlelerini engelleyip eritmeye yeltendi. Gönüllülerin insanlık adına yaptığı faaliyetleri kendi karanlık planlarını bozacağını düşünen kesimler, maddi zaaflarından yakaladıkları bu yöneticileri bir sopa gibi kullanıp onlar eliyle on binlerce insanın katıldığı insanlığı yükselme hareketini yok etmeye kalkıştı. Gülen, ülkesini terk etmesine rağmen peşi bırakılmadı gittiği yerde de sindirme yolları arandı.
Son yıllarda Türkiye’de soykırım gerekçesi olarak kullanılan faaliyetler, tüm gelişmiş dünyanın örnek gösterdiği ülkemizin yepyeni bir eğitim seferberlik hareketidir. Topluma olumlu katkı sunacak gençler yetiştirme hedeflenerek küçük yaştaki çocuklara eğitim yuvaları açıldı, cemiyetin tahribatından uzaklaştırılan küçük bir genç kuşakla başlatılan hizmetler giderek geliştirildi. Kimsenin gençlere güvenmediği bir dönemde Gülen onlara, dar imkanlarla kurulmuş binaları teslim etti, sürekli moral motivasyon desteğiyle onların acemi oldukları konularda profesyonellerle rekabet edecek donanım kazanmaları için ortam sağladı.
Yanında yetiştirdiği kendi çocuğuna bile yıllarca iş teslim etmeyen Anadolu esnafını, çok büyük sıkıntılarla inşa ettikleri eğitim kurumlarını hiç deneyimi olmayan gencecik insanlara teslim etmeye ikna etti. Gençlere, kimsenin sunmadığı bir imkânı “iş üstünde öğrenme” fırsatı hazırladı. Başlangıçta düşe kalka yürütülen akranlarıyla rekabette zorlanan faaliyetlere sabredildi, deneme yanılma yoluyla hiç kimsenin uygulamadığı farklı tarzları kullanılmasına izin verildi, böylece gençlerin enerji ve teşebbüs kabiliyeti topluma kazandırıldı.
Kendi aralarında sürekli bilgi paylaşan esnaflar, eğitim projelerinin yaygınlaştırılmasının motoru haline geldi. Kazandıkları her deneyimi bir merkezde toplayan eğitimciler, bütün dünyanın imrenerek izlediği eğitim modelleri geliştirip her ülkede kendini kabul ettirecek uygulamalar ortaya koydular. Sürekli gelişip yaygınlaşan hizmetler Anadolu’nun en ücra köşelerinden çıkmış binlerce gence, iş ve istihdam alanı sundu köyüne hapsolmaktan kurtarılmış gençler dünyaya eğitim hizmeti götüren büyük bir projenin parçası oldular.
Türk insanın yurt dışına çıkması önünde en büyük engel dil barajıdır, geri plandaki hizmetleri yapmak üzere Avrupa’ya giden Türk işçilerini hariç tutarsak, uzun yıllar sadece dil problemini çözmüş sınırlı sayıdaki akademik kadro yurt dışına cesaret etmiş kalanı ülkenin dar kalıplarına takılıp kalmıştır. Halbuki hizmet hareketi, kendi içinde gençlerin dil problemlerini çözecek birçok yol ve yöntem geliştirdi, eğitimli insanların yurt dışı korkusunu yenmesini sağladı. Kollektif çalışmalar sonucu binlerce vatandaşımız oldukça prestijli faaliyetler için dünyanın birçok yerine dağıldı, gittikleri yerlerde ülkemizin gurur kaynağı projeler ortaya koydular. Avrupa’ya gitmiş Türk işçilerinin büyük bölümü ahlaki erozyon yaşadı, bireysel bir iki olay hariç gönüllüler gittikleri hiçbir ülkede bu türden bir kayıp yaşamadı aksine taşıdıkları insani değerlerle o beldelere katkı sundular. Gülen, uzun süreden beri ahlaki değerlerle donatılmış birkaç milyon gencin bu özelliklerini koruyabileceği ortamlar hazırlanarak gönderilmesi önerisini yinelenmektedir. Özellikle son dönemde Türkiye’de gönüllülere yaşama fırsatı verilmediği için onun tavsiyesine uyan on binlerce vatandaşımız değişik ülkelere göç etmek zorunda kaldı, ilk dönem bazı sıkıntılara katlanılsa da gittikleri yerlerde kendileri için yeni fırsatlar doğdu.
Devletin onca yıkıcı propagandasına rağmen gidilen ülkeler, gönüllülerin yaptığı hizmetten memnundur, rüşvetle satın aldıkları yönetimler hariç hiçbir ülke, karanlık odakların aparatı olmayı kabul etmemiştir. Halen birçok beldenin en saygın eğitim kurumları Türk müteşebbisler tarafından işletilmektedir. Avrupa hariç şimdiye kadar kayda değer Türk komünitesinin olmadığı birçok ülkede Anadolu insanın kendi güzelliklerini yansıtacağı ortamlar giderek yaygınlaşmaya başladı.
Herkesin kendi derdine düştüğü bir dünyada gönüllüler, yaşadıkları sıkıntılara aldırmadan başkalarının karanlık dünyalarını aydınlatmak için her yere projektörler tutmaktadır. Zaafları peşinde koşarken tüm ahlaki değerlerini kaybetmeyle karşı karşıya olan kalabalıkları yaktıkları minnacık mumlarıyla aydınlatma çabası içindeler.
15 Temmuzdan sonra en yakın dostların, kirli propagandalara aldanıp her türlü kötülüğün aparatı haline gelmesi karşısında, içlerinde onlara karşı en küçük bir intikam duygusunun oluşmasına izin vermiyorlar. Onların, bir gün yaptıklarından pişman olup nedametle döneceği ümidini koruyorlar. Ülkeyi cennet bahçesine çevirmeye çalışan insanları, canilikle suçlayan bir şebekenin oyununa gelmiş kalabalıkların halini üzülerek izliyor, onlara yeniden kendi değerlerini kazandırmanın çarelerini arıyor, hep gelecek nesillere iyi hatıralar bırakıp gitmeyi düşlüyorlar.
Kendi problemleriyle boğuşurken hiç hallerinden şikâyeti düşünmüyor, onlara hayatı zindan edenlerin bile ıslahı için dua dua yalvarıyorlar. İşlemedikleri suçlarla mahkûm edilmiş on binlerce insan yapılan haksızlıklara karşı isyan başlatmıyor, tutukluluğu bir eğitim ve ibadet dönemine çeviriyorlar. Halen tutuklu çocuklarına destek oldukları için gözaltılar devam etse de onlar bunu göze alıp mağdurlara el uzatıyorlar.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkül.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser