Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu vesilesiyle dünya liderlerini ağırlayan New York, bugün Gazze Şeridi’nde süren savaş ile ilgili özel bir zirveye ev sahipliği yapıyor.
Zirve, Fransa ve Suudi Arabistan öncülüğünde Ortadoğu ihtilafına çözüm bulunması hedefiyle başlatılan diplomatik girişimin bir parçası.
Bu girişim, onlarca yıldır süren Filistin sorununun iki devletli, yani İsrail ve Filistin devletlerinin yan yana var olacağı bir esasa göre çözümünü öngören çabaları güçlendirmeyi amaçlıyor.
İki devletli çözüm için, bağımsız Filistin devletinin tanınması gerekiyor.
Son olarak, toplantı öncesi İngiltere, Portekiz, Avustralya ve Kanada da bu adımı attı.
Böylece 193 BM üyesinden 151’i Filistin’i bir bağımsız devlet olarak tanımış oldu. Pazartesi günü düzenlenecek zirve vesilesiyle Fransa, Kanada, İngiltere, Belçika, Avustralya, Lüksemburg ve Malta da Filistin’i tanıyarak bü ülkeler arasına katılacaklarını duyurdu.
Filistin devletine destek neden arttı?
İsrail’in Gazze’ye askeri harekatı, bunun yol açtığı ölüm ve yıkım, daha fazla ülkenin Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyacağını ilan etmesini tetikleyen en önemli etken oldu.
Batılı ülkeler tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas’ın yönetimi altındaki Gazze Şeridi’nin Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail saldırılarında en az 65 bin kişi hayatını kaybetti. Uluslararası araştırmacılar gerçek ölü sayısının bundan çok daha yüksek olduğunu söylüyor.
BM’nin Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, 16 Eylül günü Cenevre’de İsrail’in Gazze’de soykırım yapmakta olduğu tespitinin yer aldığı raporunu yayımladı.
Raporda, İsrail’in Gazze’de “Filistinlileri yok etmek amacıyla soykırım yapmakta olduğu” belirtiliyor, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve Başbakan Benyamin Netanyahu dahil en üst düzey devlet yetkilileri “soykırımı teşvikle” suçlanıyor.
Uluslararası topluma soykırımı sona erdirme ve sorumluları cezalandırma çağrısının yapıldığı raporda, “Bunu durdurmak için harekete geçmemek, suç ortaklığı anlamına gelir” uyarısı da yer alıyor.
Soykırım suçlamasını sadece İsrail değil, aynı zamanda en yakın müttefiki ABD de reddediyor.
Ayrıca her ikisi, Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıma planlarını kınıyor. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’i hedef alan saldırılarına işaret eden iki müttefik, bağımsız Filistin’i tanıyanları terör örgütünü ödüllendirmekle suçluyor.
“Siyasi tiyatrodan ibaret” eleştirisi
Uluslararası toplum, İsrail’e bağımsız Filistin devletini tanıma yoluyla baskıyı arttırmaya çalışırken, Filistinlileri destekleyenlerden bu hamleye eleştiriler yükseliyor.
Gazze’de savaşın devam ettiğine, tek başına Filistin’i bir devlet olarak tanımanın yeterli olmayacağına dikkat çeken siyasi analistler, Filistinlilere gerçek anlamda yardımların ulaştırılmasını sağlayacak adımların bu hamleye eşlik etmesi gerektiğini savunuyor.
İşgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Filistin Kamu Diplomasisi Enstitüsü Direktörü Ines Abdel Razak, Filistinli düşünce kuruluşu Al Shabaka için kaleme aldığı yazıda, “Batılı devletler sembolik jestleri benimserken, Filistinlilere ne adalet ne de devlet kalıyor. Bunun sonucunda, yaşanan gerçeklik ile uluslararası sahnede sergilenenler arasındaki uçurum giderek büyüyor” ifadelerine yer veriyor.
Guardian köşe yazarı Owen Jones da bu hafta yayımlanan yazısında, “İsrail’e karşı her eylemin, halktan gelen eylem çağrılarını bastırmak için göstermelik eylemlerden ibaret olduğunu” kaydediyor.
Uluslararası Kriz Grubu’ndan (ICG) Richard Gowan ise İsrail’in bu gelişmelere vermesi muhtemel tepkiden endişe duyulduğuna dikkat çekiyor. Gowan, ABD merkezli Just Security’de yayımlanan yazısından İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun “Bir Filistin devleti olmayacak” sözlerini hatırlatarak şunları kaydediyor:
“Netanyahu’nun tanıma sürecine, Filistin topraklarının bir kısmını resmen ilhak etme planlarını duyurarak yanıt vermesi, diplomatları endişelendiren muhtemel bir senaryo.”
Tanıma barış getirebilir mi?
Tek başına Filistin devletinin tanınması, İsrail’in Gazze’deki savaşını durdurmayacağı çok açık.
Köşe yazarı Gideon Levy, Haaretz gazetesinde yayımlanan yazısında “soykırımı sürdüren bir ülkeye karşı boykotlar uygulanması ve cezai önlemler alınması gerektiğini, Filistin devletini tanımanın ise bunların yerini doldurmayacağını, aynı etkiyi göstermeyeceğini” belirtiyor.
“Tanıma, içi boş göstermelik bir hamledir… Bu soykırımı durdurmaz” diyen Levy, “Soykırım, uluslararası toplum tarafından atılacak somut adımlar olmaksızın durdurulamaz” görüşünü savunuyor.
Hukukçuların da dikkat çektiği gibi bunlar birbirinde bağımsız iki konu. Çünkü Filistin bağımsız bir devlet olsun ya da olmasın, uluslararası hukuk devletleri şüphelenilen bir soykırımın gerçekleşmesini durdurmak için ellerinden geleni yapmakla yükümlü kılıyor.
Peki o zaman Filistin’in bağımsız bir devlet olarak tanınması nasıl bir kazanım sağlıyor?
Filistin devletinin tanınması, Filistin’in diplomatik statüsünün yükselmesini sağlayarak, mevcut uluslararası diplomatik, bürokratik ve hukuki yapılar içerisinde ateşkes için daha güçlü bir gerekçe oluşturabilir.
DW’ye konuşan Cenevre Güvenlik Politikası Merkezi’nden barış müzakerecisi Nomi Bar-Yaacov, Filistin devletinin tanınmasının hızlıca bir değişimi tetiklemeyeceğini, bununla birlikte Filistinlilerin elini güçlendireceğini söylüyor. Bar-Yaacov, iki devlet arasındaki müzakerelerle, bir devlet ile tanınmayan bir devlet arasındaki müzakerelerin aynı olmadığına vurgu yapıyor.
Tanıma sadece ilk adım
Siyasi gözlemciler tanımanın ancak bir ilk adım olabileceğini, bunu diğer bazı adımların da izlemesi gerektiğini söylüyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde öğretim üyesi Anas Iqtait, Ortadoğu Küresel İlişkiler Konseyi tarafından yayınlanan Akfar’da yayımlanan yazısında, “Tanıma bir politika değildir: Bir başlangıçtır. Gerçek iş, ertesi gün başlar” diyor.
DW’ye konuşan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) kıdemli uzmanı Hugh Lovatt da tanımanın sembolik bir adım olduğunu söylemekle birlikte şu değerlendirmeyi aktarıyor:
“Ancak sembolizm her zaman kötü bir şey değildir. Tanıyan ülkeler göz önüne alındığında, bunlar arasında özellikle Fransa ve İngiltere’nin yer alıyor oluşu, Filistinlilerin haklarının, kendi kaderlerini tayin etme haklarının, işgalden kurtulma haklarının, devlet olma haklarının yeniden teyit edilmesi bakımından önemli.”
Diğer uzmanlar gibi Lovatt da bu sembolik adıma mutlaka somut diğer bazı adımların eşlik etmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Tanıma, ulaşmak için belirlediğiniz yörünge olarak görülmeli… Hemen yarın ulaşmayı hedeflediğimiz yere ulaşmayabiliriz ama yol açık.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE