Kısaca hatırlatmak gerekirse, AB ve Theresa May hükümeti geçen aralık ayında Brexit sürecini yönetecek iki temel metin üzerinde uzlaşmıştı.
Ancak aslında bu son açmaz, süreci farklı bir yöne çevirme potansiyeli de taşıyor gibi görünüyor. Ayrılma Anlaşması ve AB-Birleşik Krallık İlişkilerinin Geleceği Üzerine Siyasal Bildirge. Bu iki metin, Britanya parlamentosunda reddedildi ve mesele Britanya siyaseti içinde siyasi bir krize dönüştü; çünkü ayrılış tarihi olan 29 Mart 2019’dan önce bir anlaşmanın yapılamaması (no deal) Britanya için adeta bir felaket olarak nitelendiriliyordu.İşte 29 Ocak’ta Avam Kamarası’nda kabul edilen önerilerden biri, bu kötü olasılığı aşma yolunda önemli bir insiyatif ortaya çıkardı; çünkü anlaşmasız bir çıkışın olmayacağı karara bağlandı. Diğeri öneriyle ise Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınıra dair tedbir yani backstop düzenlemesine bir alternatif oluşturulması karara bağlandı.
İlginç bir şekilde bu iki öneri, May’i mevcut anlaşmada diretmek mecburiyetinden de kurtarmış oldu. May aslında Brexitçi değildi; ancak Brexit’i gerçekleştirmenin kendisine verilen bir sorumluluk olduğunu sürekli vurguluyordu. Ayrılma Anlaşması’nın AB Konseyi’nde kabulünden bu yana, no dealolasılığı ve Brüksel’in tavizsiz tutumu, May’in mevcut anlaşmayı geçirmek için kullandığı iki önemli kozdu. 29 Ocak günü bunlardan ilki, siyaseten de olsa reddedilmiş oldu. May’in artık bu kararı dikkate almamak gibi bir şansı yok. Dolayısıyla, zorlayıcı faktör olarak artık sadece Brüksel’in ‘Başka bir anlaşma ya da yeniden müzakere yok’ yaklaşımı kaldı.
Peki şimdi ne olabilir?
Britanya açısından mevcut anlaşmada temel sorun, Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki bir sınır ve sınır kontrolü olmamasını sağlayan tedbir maddesi. Anlaşmaya karşı çıkanlar, bu maddenin Britanya’nın kendi sınırını korumasını engelleyeceğini ve Kuzey İrlanda’yı fiilen İrlanda Cumhuriyeti’nin bir parçası yapacağını vurguluyor. Dahası, AB içinde kalmak isteyen İskoçya’nın bağımsızlık arayışının da yeniden tetiklenebileceğinden endişe ediliyor. AB ve İrlanda Cumhuriyeti ise bu sınırın katı bir sınır haline gelmesinin Hayırlı Cuma anlaşmasını ve barışı tehdit edeceğini savunuyor.
Dolayısıyla durum tam bir açmaz. Buradan çıkış zor görünüyor. Çünkü anlaşma olmadan çıkılırsa, özellikle iş dünyasının felaket olarak nitelendirdiği birçok ciddi sorunun yanısıra Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında otomatikman bir sınır oluşacak ki bu da bölgede yeni bir gerilim demek. O nedenle AB liderleri, tedbir maddesini yeniden müzakere etmeyeceklerini kesin bir şekilde ifade ediyor. Dolayısıyla buradan ilerlenilmesi mümkün görünmüyor.
Ancak kabul edilen diğer öneri, yani anlaşmasız çıkmama kararı, bağlayıcı bir karar olmamasına rağmen siyasal açıdan anlamlı ve yeni bir durum yaratıyor. Bu kararın ardından bir ertelemenin gündeme gelmesi ve 29 Mart’ta çıkışın gerçekleşmemesi ciddi bir olasılık.
Avrupa Adalet Divanı da Britanya’nın halen işlerlikte olan Lizbon Antlaşması’nın 50’nci maddesini devreden çıkarma hakkı olduğuna dair bir karar aldı. May hükümeti, bu karara dayanarak ve mevcut tıkanıklığı siyasal gerekçe olarak göstererek süreci durdurabilir ve böylelikle çıkış ertelenebilir. Bu şekilde kazanılacak zaman içinde de AB- Britanya ilişkilerini düzenleyecek Serbest Ticaret Anlaşması’nın (STA) içeriği düzenlenebilir. AB liderleri bu tür bir ertelemenin mümkün olduğunu defalarca ifade etti. Hatta bu ertelemenin de ötesinde, mevcut anlaşmada öngörülen 21 aylık geçiş sürecinin bile bir yıl daha uzatılabileceğini vurguladılar. Dolayısıyla, kısa vadede Temmuz 2019’a kadar bir süre elde edilmesi mümkün. Bu süreçte Avrupa Parlamentosu seçimleri de yapılmış olacak. AB liderleri, bu nedenle de ertelemeye sıcak bakıyor.
Bu noktada AB ile Birleşik Krallık arasındaki ilişkilere dair temel ilkelerin ortaya konduğu Siyasal Bildirge’de yapılacak bir takım küçük düzenlemelerle yukarıda sözü geçen tıkanıklığın aşılmasının mümkün olabilir mi? Birkaç gündür Avrupa basınında yer alan görüşlere bakılırsa olabilir. Şöyle ki Siyasal Bildirge’de ortaya konan ilkeler, Birleşik Krallık için, AB ile Ukrayna arasındaki STA’ya benzer bir ilişki modeli ortaya koyuyor. Bu model üzerinde kimi değişiklikler yapılarak, Norveç modeline kayan bir başka model oluşturmak mümkün görünüyor; yani bu tür küçük değişikliklerin önünde bir engel olmadığı iddia ediliyor.
Mevcut, yani Ukrayna modeline yakın model, kişilerin serbest dolaşımını içermiyor; ancak, malların tam, hizmetlerin kısmi serbestlikle dolaşabileceği, Britanya’nın Ortak Pazar‘a erişiminin AB kurallarını kabul etmesine bağlı olduğu bir Ortaklık Modeliöngörüyor. Gümrük Birliği sona eriyor ve ortak ticaret politikasına katılmadığı için, Britanya üçüncü ülkelerle serbestçe STA’lar yapabiliyor. Ancak Kuzey İrlanda’nın İrlanda ile arasındaki (bugün olmayan) sınır, AB ile Britanya arasındaki sınır haline geliyor. AB, bu durumu tedbir düzenlemesiyle aşmayı amaçlıyor.
Norveç modeli ise daha yakın bir bağlanma/ortaklık biçimi; çünkü dört temel serbestliği -insan, para, mal ve hizmet serbestliğini- içeriyor. Britanya’nın Ortak Pazar‘a erişimi ve AB bütçesine katkısı devam ediyor. Bu modelin serbest dolaşımı içermesine Britanya’nın itiraz edeceği kesin. Ancak bu modelin kişilerin serbest dolaşımını içermeyen ve bütçeye katılımının sınırlandığı bir versiyonunun müzakere edilmesi mümkün. Çünkü Siyasal Bildirge’de ortaya konan ilkeler, kesinleşmiş kararlar değil. Eğer May hükümeti, bu ilkeleri müzakere ederek Norveç modeline yakın bir STA yapabilirse, bu süreçten minimum zararla çıkabilir. Britanya serbest dolaşımı istememekle beraber, özellikle hizmet alımı ve sunumu çerçevesinde bir serbest dolaşımı müzakere edebilir; bu da tedbir maddesiyle çözülmeye çalışılan katı sınır sorununu en azından ekonomik faaliyetler ve ticaret açısından önemli ölçüde çözebilir. Gümrük Birliği olmamakla birlikte geniş kapsamlı bir STA’yla ticari ilişkiler epeyce derin bir çerçevede devam ettirilebilir. Dahası, Birleşik Krallık, üçüncü ülkelerle kendi özerk ticaret ilişkilerini kurabilir ki bu da Brexit’in en önemli amaçlarından biri. Bu görüşe göre, Doğu Avrupa’dan göçmen akışı da, kişilerin serbest dolaşımı sona erdiğinden durdurulmuş olur.
Tabii erteleme olasılığı başka gelişmelerin de kapısını açan bir olasılık. İşçi Partisi Brexit’e temelde karşı çıkmamakla birlikte, erken seçim ve yeni bir anlaşmayı tercih ediyor. Muhalefetteki diğer partilerin birçoğu, ikinci bir referandum sürecini gündemde tutmaya çalışıyor. İkinci referandum, Britanya demokrasine zarar vereceği için, genel olarak tereddütle yaklaşılan bir seçenek. Muhafazakarların ne kadar yıprandığı düşünülürse, erken seçimin Britanya’da iktidar değişikliği getirmesi de ciddi bir olasılık. Dolayısıyla Britanya’da, üstelik İşçi Partisi’nin iktidara geleceği bir iktidar değişikliği istenmiyorsa AB’nin de bu olasılığa kapı aralayabileceğini öngörebiliriz. Tabii konu Brexit olunca, tüm bu tartışmaların birkaç gün içinde çöpe gitmesi, hiç de şaşırtıcı olmaz.
Sonuç olarak, elbette yeni bir Ortaklık Anlaşması, burada detayına girilemeyecek birçok düzenlemeyi içerecektir; ancak Birleşik Krallık açısından, mevcut durumdan en az hasarla kurtulmanın böyle bir yolu olduğunun tartışıldığını görüyoruz.
Brexit sürecinde yaşananlar ve AB’den ayrılmanın ne kadar maliyetli ve zor olduğunun anlaşılmasıyla, Brexit’in harekete geçireceği iddia edilen çözülme dinamikleri de -en azından bu çerçevede ve şimdilik- dondurulmuş görünmekte.
Her durumda kesin olan tek şey, bu süreçten AB’nin güçlenerek çıktığıdır.
*Yrd.Doç.Dr.
Ankara Üniversitesi, SBF,
Uluslararası İlişkiler Bölümü
Diken ÖZLEM KAYGUSUZ