Almanya’da son yıllarda aşırı sağın etkisi ile siyasetin göç konusuna odaklanması ve göçle ilgili yasal düzenlemelerin sertleştirilmesinin yan etkilerinin de olacağı tahmin ediliyor. Almanya’daki Siyahiler İnisiyatifi adlı hak örgütünün üyesi Tahir Della, “Ülkeyi siyahiler için daha kapsayıcı hale getirmek adına on yıllardır kaydedilen ilerleme geriye gidebilir” diyor. DW’ye konuşan Della, “Özellikle göçle ilgili tartışmalar yaşandığında, Almanya’daki siyahilerin ve Afrika kökenli kişilerin varlığının sorgulanmaya başlandığını fark ediyoruz” diye ekliyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) en kalabalık ülkesi olan Almanya, 2023 tarihli Avrupa Temel Haklar Ajansı’nın (EUFRA) “AB’de Siyahi Olmak” adlı raporunda siyahilere yönelik ırkçı ayrımcılığın en fazla arttığı ülke olmuştu. Raporun açıklanmasından sonra Almanya’da Şubat 2025’teki seçimlerle hükümet değişti ve göçmen karşıtı aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ikinci siyasi güç oldu.
Avrupa’nın sanayi devi olan Almanya’nın ekonomisi, koronavirüs pandemisinden bu yana zorluklar yaşıyor. Dahası, Almanya son iki yıldır büyüme kaydedemeyen tek G7 ekonomisi. Ülke ayrıca 2025’te üçüncü ekonomik durgunluk yılını tamamlamaya doğru ilerliyor.
Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle siyahiler için daha da olumsuz bazı sonuçlar ortaya çıkması olası.
Almanya, Sahraaltı Afrikalı göçmenleri yüzüstü mü bırakıyor?
Ekonomik açıdan bakıldığında, Avrupa Temel Haklar Ajansı anketine dahil edilen siyahilerin çoğunluğunu oluşturan Sahraaltı Afrika göçmenleri, Almanya’daki diğer yabancı gruplardan daha kötü durumda.
Bu grubun işsizlik oranı yüzde 16’nın biraz üzerinde ve bu oran Alman vatandaşlarınınkinden üç kat fazla. Genel göçmen işsizlik ortalamasından da iki puan yüksek. Ayrıca çalışan Sahraaltı Afrika göçmenleri daha az kazanıyor.
Bu siyahi göçmenlerden biri, Benin doğumlu Arnaud de Souza. Batı Afrikalı ve aynı zamanda Afro-Brezilya kökenli olan de Souza, Berlin’de bir hastanede 10 yıldır hemşire yardımcısı olarak çalışıyor. De Souza, vergiler düşürüldükten sonra aylık 3.100 euro kazanıyor. Bu miktar, aynı pozisyondaki bir hemşire yardımcısının ortalama aylık geliri olan 3.363 euronun altında. Geçen Temmuz ayında Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, Sahraaltı göçmenleri, Alman ebeveynlerden doğan kişilere kıyasla açık ara en büyük gelir farkına sahip grup.
DW’ye yaptığı açıklamada gelir adaletsizliğinin yanı sıra karşılaştıkları ayrımcılıktan da söz eden de Souza, bazı hastaların siyahi sağlık çalışanlarından bakım almayı reddettiğini söyledi. Almanya Federal Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu tarafından yayınlanan 2024 tarihli rapora göre, sağlık sektöründe ırksal ayrımcılık yaygın.
De Souza bu nedenle yaşam maliyeti yüksek olmasına rağmen komşu Brandenburg yerine Berlin’de yaşamayı tercih ediyor. De Souza’nın başka yerlerde ırk ayrımcılığına maruz kalma korkusu nedeniyle daha pahalı bir şehirde yaşamayı tercih etmesi, maaşının büyük bir kısmının kiraya gitmesi nedeniyle daha az harcama yapabilmesi anlamına da geliyor.
Göçmenler ile yerli halk arasındaki ücret farkını araştıran uzmanlar, bunu göçmenleri daha düşük ücretli işlere yönlendiren ayrıştırmaya bağlıyor. Örneğin Almanya’da Afrikalılar, temizlik sektörü gibi düşük ücretli işlerde daha çok temsil ediliyor. Benzer durum diğer Batı ülkelerinde görülse de Almanya, Sahraaltı Afrika göçmenleri açısından maaş farkının en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak öne çıkıyor.
Göçmenlerin yaşadığı gelir farkı, yabancı akademik niteliklerin ve mesleki deneyimlerin tanınmamasıyla da ilişkilendiriliyor. Araştırmacılara göre göç politikaları birinci kuşak göçmenlerin ülkeye girişini ve iş piyasasında iyi bir şansa sahip olup olmayacaklarını belirlemede önemli rol oynayabilir.
Almanya’da işe alımda ayrımcılık
Her ne kadar maaş farkının sonraki kuşaklarda, yani Sahraaltı Afrika kökenli kişilerde belirgin şekilde azaldığına dair kanıtlar bulunsa da Almanya’da hâlâ istihdamda ayrımcılık sorunu var. Siegen Üniversitesi’nin yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya göre, 2023 ve 2025 yılının ilk çeyreği arasında, Afrikalı veya Arap kökenli isimlere sahip başvuru sahipleri, mesleki eğitim pozisyonları için geri dönüş alma olasılığı en düşük grup oldu. Bu durum, birçok Alman şirketinde çırak eksikliğinin sürmesine rağmen geçerliliğini koruyor.
Almanya İstihdam Araştırmaları Enstitüsü’nde göçmen-yerli ücret farkı üzerine araştırma yapan sosyolog Malte Reichelt, kamuoyundaki tartışmaların da işe alım ayrımcılığını yoğunlaştırabileceğini söyledi. “Bazı ırksal veya ırklararası kategoriler kamuoyundaki tartışmalarda ve dolayısıyla işe alım süreçlerinde daha görünür hale geliyor” diye ekledi.
Bu durum yalnızca Almanya ile sınırlı değil. Avrupa genelinde siyahiler, iş ararken ayrımcılığa maruz kaldıklarını en çok bildiren grup ve Almanya bu konuda bir kez daha en kötü ikinci ülke.
Bildirilen ırk ayrımcılığı vakaları bazı ipuçları verse de ama bunlar yine de gerçek deneyimleri tam olarak yansıtmıyor.
Lüksemburg: Irkçılıkla mücadelede bir model ülke mi?
Lüksemburg, 2017 tarihli “AB’de Siyahi Olmak” adlı raporda ayrımcılığın düşük olduğu ülkelerden biri olarak dikkat çekmişti. Nüfusunun onda birinden fazlası AB dışı ülkelerde doğan, küçük ama zengin bir ülke olarak Lüksemburg, ırksal ve etnik ayrımcılığa dair kamuoyu algısını ölçmek için kendisi de girişim de başlattı. Bu çalışmanın sonuçları da 2022’de yayımlandı. Ülke şimdilerde ırkçılığa karşı ulusal bir eylem planı üzerinde çalışıyor.
Lüksemburg hükümeti için hazırlanan raporun yazarlarından Belçikalı ekonomist Frederic Docquier, “Plan, araştırma, eğitim ve farkındalık artırma projeleri yoluyla her türlü ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadeleye yönelik somut girişimler uygulamayı amaçlıyor. Ayrımcılığın sadece algı değil, gerçekten var olduğunu ortaya koymamız gerekiyor” dedi.
Aynı zamanda Lüksemburg Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı da olan Docquier, “Ayrımcılığa maruz kalan gruplar, potansiyellerine kıyasla daha düşük vergi ödeyecekler. Ve bazen, iş bulamadıkları takdirde sadece işsizlik maaşı alacaklar ve bu da topluma maliyet getirecek” diye konuştu.
Almanya’daki Siyahiler İnisiyatifi’nden Tahir Della ise yalnızca mevcut durumu değil, ırkçı ayrımcılığa daha yatkın olan kişilerin öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını da yansıtan daha kapsamlı araştırmaların ve veri toplamanın gerekliliğini vurguluyor. “Burada büyümenin ya da buraya gelmenin ne anlama geldiğini ve insanların hangi deneyimleri yaşadığını gösteren bir tabloya ihtiyacımız var” diyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE