BBC’den Yogita Limaye’nin haberi şöyle;
Abdulvahap, “Çocuklar ağlayıp duruyor ve uyumuyorlar. Hiç yiyeceğimiz yok” diyor ve ekliyor:
“Bunun için eczaneye gidip ilaç alıp çocuklarımıza uykuları gelsin diye bu tabletleri veriyoruz.”
Ülkenin üçüncü büyük şehri Herat’ın hemen dışında, savaş ve doğal afetler nedeniyle evlerinden ayrılmak zorunda kalan, yılmış insanlarla dolu bir yerde yaşıyor Abdulvahap. Bu yerleşimdeki evler, on yıllar içinde binlerce küçük kerpiç evin yapımıyla oluşmuş.
Abdul, etrafımızda toplanan yaklaşık bir düzine erkekten oluşan grubun arasında…
“Kaçınız çocuklarınıza sakinleştirici ilaç verdiniz” diye soruyoruz, “Birçoğumuz, hepimiz” diye yanıtlıyorlar.
Gulam Hazrat tuniğinin cebini yokluyor ve bir tablet şeridi çıkarıyor. Bunlar alprazolam tabletleri. Kaygı bozukluklarını tedavi etmek için reçete edilen sakinleştiriciler.
Doktorlar, bu tür ilaçların yeterli beslenmeyen küçük çocuklarda karaciğer hasarına, kronik yorgunluk, uyku ve davranış bozuklukları gibi bir dizi başka soruna neden olabileceğine dikkat çekiyor.
Yerel bir eczanede, bu ilaçların beş tabletini 10 Afgana (yaklaşık 10 ABD senti) veya bir parça ekmek fiyatına satın alınabildiğini görüyoruz.
Tanıştığımız birçok aile, aralarında birkaç parça ekmek paylaşarak günleri geçiriyor.
Yerleşimdeki bir kadın, bize, sabahları kuru ekmek yediklerini, akşam ise nemlendirmek için ekmeği suya batırdıklarını söyledi.
Birleşmiş Milletler’e göre Afganistan’da yaşanan “insani bir felaket”.
Herat’ın dışındaki bölgelerdeki erkeklerin çoğu günlük ücretli işçi olarak çalışıyor.
Onların hayatları yıllardır zor.
Ancak Taliban geçen yıl Ağustos ayında yönetimi devraldığında ve ülkeye akan yabancı fonlar donduruldu. Bu da insanları birçok gün işsiz bırakan bir ekonomik çöküşü tetikledi.
Nadiren iş buldukları günlerde, yaklaşık 100 Afgan veya 1 doların biraz üzerinde ücret kazanıyorlar.
Gittiğimiz her yerde, ailelerini açlıktan kurtarmak için çok zor adımlar atmaya zorlanan insanlar gördük.
Ammar (gerçek adı değil) üç ay önce böbreğini vermek için ameliyat olduğunu söyledi ve bize 22 santimetrelik yara izini gösterdi. Dikiş izleri hâlâ bir miktar pembeydi. Karnı boyunca vücudunun ön tarafından arkaya doğru yarım daire şeklinde uzanıyordu.
Hayatının henüz baharında, 20’li yaşlarındaydı. Koruma amaçlı kimliğini ismini değiştirdiğimiz Ammar anlatıyor:
“Çıkış yoktu. Yerel bir hastanede böbrek satılabildiğini duymuştum. Oraya gittim ve onlara bunu yapmak istediğimi söyledim. Birkaç hafta sonra bir telefon aldım ve hastaneye gelmemi istediler.
“Bazı testler yaptılar, sonra kendimden geçiren bir şey enjekte ettiler. Korktum ama başka seçeneğim yoktu.”
Ammar’a bunun için yaklaşık 3 bin 100 dolar ödeme yapıldı. Bu paranın çoğu, ailesine yiyecek almak için daha önce borç aldığı paranın geri ödemesine gitti.
Ammar böbreğini satmasına karşın durumlarının düzelmediğini anlatıyor:
“Bir gece yersek ertesi akşam yemiyoruz. Böbreğimi sattıktan sonra kendimi yarım bir insan gibi hissediyorum. Umutsuzum. Hayat böyle devam ederse ölebilirim gibi hissediyorum.”
Para için organ satışı, Afganistan’da duyulmamış bir şey değil. Bu tür olaylar, Taliban ülke yönetimini ele geçirmeden önce de oluyordu. Ama bugün, bu kadar acı verici bir tercih yapmalarına karşın, insanlar halen hayatlarını garanti altına almaktan çok uzak oluyorlar.
Çıplak, soğuk bir evde, 7 ay önce böbreğini sattığını söyleyen genç bir anneyle tanıştık. Onlar da bir koyun sürüsü satın aldıktan sonra borç aldıkları parayı ödemek zorundaydı. Hayvanlar birkaç yıl önce bir selde öldüler ve geçim kaynaklarını kaybettiler.
Ammar’ın böbreği için aldığı 2 bin 700 dolar, kimseye yetmiyor. Ammar, “Şimdi 2 yaşındaki kızımı satmaya zorlanıyoruz. Borç aldığımız kişiler her gün bize, “Borcunu ödeyemeyeceksen kızını ver diyerek taciz ediyorlar” diyor.
Kızlarını satan insanların hikayelerini daha önce de çok duyduk.
Nizameddin, “5 yaşındaki kızımı 100 bin Afganiye (yaklaşık 1000 sterlin) sattım” diyor. Bu bir böbrekten çok daha az bir miktar.
Anlatırken dudaklarını ısırıyor ve gözleri doluyor.
Buradaki insanların hayatlarının merkezinde olan haysiyet duygusu, kıtlık nedeniyle her gün zarar görüyor.
Buradaki toplum liderlerinden biri olan Abdul Gafar, “İslami yasalara aykırı olduğunu ve çocuklarımızın hayatlarını tehlikeye attığımızı biliyoruz, ancak başka çaremiz yok” dedi.
Bir evde 18 aylık erkek kardeşi Şemshullah ile oynarken komik suratlar yapan 4 yaşındaki Nazya ile tanışıyoruz.
Çocukların babası Hazretullah, “Yiyecek alacak paramız yok, bu yüzden yerel camide kızımı satmak istediğimizi herkese duyurdum” diye anlatıyor.
Nazya, güneydeki Kandahar eyaletinden bir ailenin çocuğuyla evlendirilmek üzere satıldı. 14 yaşına bastığında o eve gönderilecek. Babası şu ana kadar onun için iki ödeme aldı.
Hazretullah, “Paranın çoğunu yiyecek almak için, bir kısmını da küçük oğluma ilaç almak için kullandım. Ona bir bak; çok az beslenmiş durumda” derken oğlu Şemsullah’ın şişmiş karnını bize göstermek için gömleğini yukarı çekiyor.
Yetersiz beslenme oranlarındaki büyük artış ve vakalar, kıtlığın Afganistan’da küçük çocuklardaki etkili olmaya başladığını kanıtlıyor.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), ülke genelinde yetersiz beslenme tedavi merkezlerine hasta kabul oranlarının bu yıl, geçen yıla göre yüzde 47 arttığını açıkldı.
MSF’nin Herat’taki beslenme azlığı tedavi merkezi, yalnızca Herat’ta değil, iki komşu eyalet dahil en iyi donanımlı tesis konumunda. Bu iki bölgede de oranlar bir önceki yıla göre yüzde 55 arttı.
Geçen yıldan bu yana, kabul etmek zorunda kaldıkları hasta çocuk sayısıyla başa çıkmak için yatak sayısını artırdılar.
Ancak buna rağmen, tesis neredeyse her an tamamıyla dolu durumda. Merkeze getirilen çocuklar, giderek artan şekilde birden fazla hastalık içinde tedavi görmek zorunda kalıyor.
Omid yetersiz besleniyor ve fıtık ve sepsis hastası. 14 aylık ama yalnızca dört kilo ağırlığında.
Doktorlar bize, o yaştaki normal bir bebeğin en az 6,6 kg ağırlığında olması gerektiğini söylüyor. Annesi Amna, oğlu çok fazla kusmaya başladığında, borç para ile hastaneye gelebildi.
Taliban’ın Herat yönetimi sözcüsü Hamidullah Mutawakil’e kıtlıkla mücadele için ne yaptıklarını soruyoruz.
“Durum, Afganistan’a yönelik uluslararası yaptırımların ve Afganistan’a ait varlıklarının dondurulmasının bir sonucudur” diyor Mutawakil ve ekliyor:
“Hükümetimiz kaç kişinin ihtiyaç sahibi olduğunu belirlemeye çalışıyor. Birçoğu yardım alabileceklerini düşündükleri için durumları hakkında yalan söylüyor”
Durumun ne kadar kötü olduğuna dair çok fazla kanıt gördüğümüzü söylememize rağmen duruşunda ısrar etmeyi sürdürüyor.
Taliban yetkilisi, bölgede istihdam yaratmaya çalıştıklarını da savunuyor ve “Demir cevheri madenleri ve bir gaz boru hattı projesi açmak istiyoruz” diyor.
Ancak bunun yakında olması pek olası değil.
Bölge halkı bize Taliban hükümeti ve uluslararası toplum tarafından terk edilmiş hissettiklerini söylediler.
Açlık yavaş ve sessiz bir katil, etkileri her zaman hızla görülmüyor.
Dünyanın dikkatinden uzakta, Afganistan’daki insani krizin boyutu hiçbir zaman gerçek anlamda gün ışığına çıkmayabilir. Çünkü kimse buradaki insanları hesaba katmıyor, dikkate almıyor.