ABD Başkanı Donald Trump 19 Aralık’ta, “Suriye’de uzun süredir savaşıyoruz. Ve IŞİD’i yendik… artık askerlerimizin geri dönme zamanı geldi” dedi, tartışmayı başlattı.
Suriye’de sekiz yıl önce savaş başladığından beri saha çok denklemli. Dengeler hassas ve her an değişebiliyor.
En çok sorulan soru “ABD, ‘Suriye sahası’ndan çekilince güçler ilişkisi ne olacak?”.
Evrensel gazetesi yazarı İhsan Çaralan da bugünkü köşesinde bu başlıkla ABD’nin çekilme kararını ve sahayı yazdı.
“Suriye’den çekilme tartışılırken, Trump’ın Afganistan’daki 15 bin dolayındaki ABD askerinden yarısını çekeceği belirtiliyor” diyen Çaralan, şöyle devam ediyor:
“Tartışmalara bakıldığında, ABD’nin Suriye’deki iki bin askerini geri çekmesi, ABD’nin Suriye’den çekilmesi, yani “Suriye krizi”nin çözümünde taraf olmaktan çıkması anlamına gelmiyor. Dahası bu çekilme, ABD’nin Suriye’ye askeri olarak müdahale etmekten geri duracağı anlamına da gelmiyor. Tersine ABD bugüne kadar da Suriye’deki operasyonlarını, Suriye dışındaki üslerinden yaptı.
Bu yüzden de bugün yapılacak denilen, ABD’nin Suriye’de SDG’ye danışmanlık ve eğitim veren askeri gücünü geri çekmesidir. Ki, bu konuda Trump, çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda “Bu bölgeye milyarlarca dolar harcadıklarını ama bir şey kazanamadıklarını” belirtiyor, bu bölgedeki askeri görevler ve mali harcamaları bölgedeki müttefiklerine yıkmak istiyordu. Bunun için Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini zorluyordu.
Trump’ın kararını da bu kapsamda görmek gerçeğe en yakın değerlendirme olur.”
Yazara göre, Trump’ın “asker çekme” kararıyla ABD, Suriye krizi konusunda müdahalesizlik mevzisine çekilmedi, sadece müdahaledeki pozisyonunu değiştirdi. “Ama bu, Suriye sahasında bulunan güçler ve onların aralarındaki ilişkilerde bir değişiklik olmayacağı anlamına gelmez” diyen İhsan Çaralan, şöyle devam ediyor:
“Tersine bu gelişmenin Suriye krizine sahada müdahil olan güçler açısından yeni sorunlar ve “yükümlülükler” getirdiği de tartışılamazdır.
Çünkü ABD’nin askerlerini çekmesiyle, Suriye’nin üçte birine yakın bir bölümünü kontrol eden SDG ve onun ana gücünü oluşturan Kürt güçleriyle rejim, Rusya ve İran artık daha açıkça ve ABD varlığını bahane edemeden davranmak durumundadır.
SDG ve Kürt güçleri ise, kimi askeri imkanlar bakımından yeni zorluklarla karşılaşacak olsalar da “ABD’nin iş birlikçisi” damgasından ve ABD’nin kendilerini sınırlamasından da kurtulmuş olarak hem rejim, hem Rusya ve İran, hatta Türkiye ile ilişkilerinde daha geniş bir manevra alanı kazanmış olacaktır.”