Analiz / İsmail S. Gülümser
İnsan tabiatına aykırı olan zorbalığın etrafında, halkın toplamasının izahı pek kolay değil. Nedim Hazar’ın tr7/24’teki yazı dizisi, toplumların manipüle edilerek nasıl yanlışa yönlendirildiğini gösteren çok geniş bir perspektif sunuyor. Geçmişten günümüze hemen tüm despotların suni düşman üreterek en ahlak dışı işlerine halktan destek aldığı anlaşılıyor.
80 öncesi ülkemizde, yönetimi ele geçirmeyi planlayan askerler, aynı mahallede büyümüş çocukları sağ-sol diye ayırarak birbirine düşman etti. O günlerde yaşanan düşmanlık duygularını hala ürpererek hatırlıyoruz. Bu süreçten etkilenen bazı akrabalarım, babamı dindar olduğu için hor ve hakir gördü, onun kıldığı namazla alay etti, bizi modern çağa ayak uyduramamakla suçladı.
Biz yalnızca küçümseyici tavırlara maruz kalmıştık, halbuki ülkede insanlar görüşlerinden dolayı birbiriyle savaşıyor, her gün radyoda ölüm haberleri dinliyorduk. Asker, yönetime el koyuncaya kadar bilerek anarşik olayları tırmandırdı ve düşmanlığın kan davasına dönüşmesini bekledi.
Paçavra gibi attılar
Sıkıyönetime rağmen 11 Eylül 1980’e kadar her yerde silahlı çatışmalar yaşanıyor, yönetimler çaresizlik içinde izliyordu. Bir gün sonra asker idareye el koyunca akan kan birdenbire durdu. Binlerce genç piyon gibi kullanılıp savaştıktan sonra tutuklandı. Yapay düşmanlık hissiyle kandırdıkları insanları, amaçlarına ulaşınca paçavra gibi attılar.
İktidarlarını normal yollarla sürdüremeyecek olanlar, halkı tehlikede olduğuna inandırarak kurku ile etrafına toplamaya çalışıyor. Bugünkü iktidar, ömrünü uzatmak için askerden destek alarak toplumu yıllarca PKK tehdidiyle korkuttu, Türklük duygularını okşayarak ırkçılık üzerinden toplumu düşman kamplara böldü. Kürtlerin devlet kurarak ülkeyi böleceği yalanıyla bölgeyi yerle bir etti, insanların yurt ve yuvalarını yıkıp işsiz güçsüz şehir merkezlerine göçe zorladı.
70’lerde sağ-sol-ülkücü-akıncı ayrımı üzerinden halka düşmanlık telkin edilmiş ve kutuplaştırılmıştı. Bugün iktidar ortakları MHP ve AKP yöneticileri uzun yıllar tabanlarına, karşılıklı düşmanlık aşılamış olsalar da iktidarı ele geçirince, geçmişteki savaşları unuttu. Kalıcı olmak için bu kez onlar, başka kesimleri birbirine düşürdü, halk kavga ederken ülke imkân ve fırsatlarını paylaştılar. Birisi devlet kadrolarında ağırlığını artırıp karar mekanizmasına yerleşirken diğeri, bununla da yetinmedi. Mafyayla birlik olup halkın varlıklarını yağmaladı, ülkenin geleceğini çalmaya devam ediyor.
Toplumu korkutup sindiriyorlar
“Ancak güçlü olunursa ülkenin başarılı olacağı” gibi bir kılıfın arkasına saklanarak istediklerini ezip geçiyor, haksızlık yapmadan bunlarla baş edilemeyeceği yalanıyla halkı aldatıyorlar. Ele geçirdikleri medya aracılığıyla, her gün “otorite zayıfladığında devlet yıkılır” tezini şuuraltına yerleştiriyor zorbalığı meşru gösteriyorlar. Kimin suçlanacağına kimin affedileceğine kendileri karar veriyor, masum insanları hiçbir yasal dayanağı olmayan suçlamalarla zindanda çürütüyor, azılı canileri affederek halk arasına salıyor, toplumu korkutup sindiriyorlar.
Her rakiplerini, nefret objesine dönüştürecek yollar bulup medya önünde yargısız infaz ediyorlar. Kendilerine tehdit olarak gördüklerini toplum düşmanı olmakla suçluyor. Onlara zulmederek bir araya gelmiş diğer gruplara mesaj gönderiyor, muhalefet etmesi muhtemel herkese gözdağı veriyorlar.
Sürekli komplo teorisi üretiyor, hırsızı suç üstünde yakalayan polisi darbeyle suçlayıp hapsederken, hırsızlara çaldıklarını iade edip onurlandırıyorlar. Suç ortaklığını kabul etmeyen herkesi ülke için çok büyük bir tehdit olarak gösteriyor, onların elindekini almanın caiz olduğunu yayıp hırsızlığa kılıf buluyorlar.
Hırsızlıktan yakalandılar
Hitler’in Yahudilere yaptığı zulmü onlar, yolsuzluğa karşı çıkanlara uyguluyor. Propaganda araçlarıyla kendilerini ülkeyi kurtaran kahraman gibi sunarken yanlışa göz yummayanları hapisle tehdit ediyorlar. Ele geçirdikleri medyayla sabah akşam insanlara kara çalıyor, kazara kusurlarını görüp uyaranları susturup itiraz seslerini kesiyorlar. Araştırılmasını engelledikleri bilgileri tek doğru gibi gösteriyor, basın bombardımanıyla halkın beynini yıkayıp işledikleri cinayetleri saklıyor, masum insanları da cürüm işlemekle suçluyorlar.
17-25 Aralık’ta hırsızlıktan yakalandılar, toplum nezdinde büyük itibar kaybettiler. Bu skandalı “darbe girişimi” olarak lanse edip aklanmaya çalıştılar, ancak kamuoyunu ikna edemediler. Hizmet düşmanlığıyla bilinen bazı gruplar ve devlet içindeki istihbarat elemanlarını kullanarak iki ayaklı tuzakla halkı kandırdılar.
-Önce tüm aşamaları MİT başkanı Hakan Fidan koordinesinde yürütülen; meclis bombalama mizanseni ve Zekai Aksakallı gibilerin cinayetleriyle senaryo darbeye gerçek süsü verdiler. Kurgudaki kasıtlı ölümlerden hizmeti sorumlu tutup onları, iktidarı yıkmaya dönük terör eylemi yapmakla, cinayet işlemekle suçladılar.
-Ardından yıllarca yaptıkları yasadışı fişlemelerle belirledikleri gönüllüleri terörist ilan ettiler. Masum insanların en temel hakkını elinden alırken kanunda yeri olmayan “irtibat ve iltisak” gibi suç uydurup ceza yağdırdılar. Ölümler üzerinden yürütülen kirli kampanyayla uyutulan halk nezdinde, gönüllülerin tüm itibarı yok edildi, vahşet işlediği kanaati uyarılarak onlara yapılan her zulüm normalleştirildi.
Önce Kürt vatandaşlar, sonra da cemaat mensupları düşman ilan edildi, doğu bölgeleri yıkılırken kimse ses çıkaramadı. Aynı şekilde gönüllülerin varlıkları yağmalanır, yandaşlar arasında taksim edilirken de itiraz eden olmadı. Kürt halkını ülkeyi bölmek isteyen yabancıların aparatı olmakla suçladılar. Hizmeti de ülke gelişmesinden rahatsız yabancılarla birlik olup, ülkeye faydalı güçlü bir iktidarı yıkmaya teşebbüsle, vatana zarar vermekle itham ettiler. Yalanlarıyla kandırılan halk yapılan zulmü görmezden geldi.
Yapay gündemeler
“Ülkenin iç ve dış düşmanlarla kuşatıldığını, kendileri giderse parçalanacağını” iddia ediyor, dayanacak yer arayan halkı kendi kanatları altında toplamaya çalışıyorlar. Yalanları açığa çıktıkça daha büyük ve inandırıcı yalanlarla propagandanın dozunu artırıyorlar. Ötekileştirme ve kutuplaşmadan güç devşiriyor, sürekli bunun için yeni malzeme üretiyorlar. Halkın sıkıntıları görmesini engellemek için her gün yapay gündemler oluşturuyor, onlarla ilgili olmayan birçok konuyu büyük bir problem gibi sunuyorlar. Düşman gösterdiklerine şiddet ve baskıyı artırıyor, sürekli cepheyi genişletip itiraz edenleri bu sepet içine atıyorlar.
Her gün farklı bir muhalifin en temel insan haklarına saldırıyor, Hitler’in propaganda bakanı gibi kendi cürümlerini reklamla kapatıp sıradan vaka gibi gösteriyorlar. Özgürlükleri kısıtlıyor, seçimle gelmiş insanları keyfi bahanelerle tutukluyorlar. Onların Yahudilere yaptığı gibi iktidar da muhaliflere destek verenleri alıp götürüyor, gerekirse ülkenin yarısından fazlasını terörist ilan etmeye hazırlanıyor.
Mahkemeler değil Erdoğan karar veriyor
Şimdilerde tüm siyasi mekanizmaları ele geçirmek için yeni bir girişim başlattılar. DEM, CHP, İyi parti gibi muhalif partilere baskı uyguluyor, suç ortağı olmaya zorluyorlar. Kabul etmeyenleri, iç düşman olarak ilan edip ellerindeki hakları alma, kazandıkları belediyelere kayyum atayıp gasp etmekle tehdit ediyorlar. Seçilmesi muhtemel rakipleri saf dışı bırakmak için yargıyı bir sopa gibi kullanıyorlar.
Uzun zamandan beri kimin terörist olduğuna mahkemeler değil Erdoğan karar veriyor, onun yanına aldıkları halk dostu karşısına aldıkları düşman tehdit olarak ilan ediliyor. Sürekli üretilen yeni düşmanlarla tüm alternatifleri eritiyor, başarısız yönetimden bıkmış halkı çaresiz bırakıp kendilerine katlanmaya zorluyorlar.
Uzlaşmazlıkları kaşıyıp yeni düşmanlar üretiyor, bir kesimi yerken diğerinin sessiz kalmasını sağlayacak yollar buluyorlar. Gönüllüler toplumun her kesimine el uzatmış bir şekilde diyalog köprüleri kurmuştu, ürettikleri yalan haberlerle hizmeti “devleti ele geçirmekle” suçlayıp kurulan dostluk bağlarını nifak tohumlarıyla yıktı, şüpheye düşürüp itiraz seslerini kestiler.
Sırayla yutacaklar
Kime dost kime düşman gözüyle bakmaları gerektiğini onlar belirliyor. Küçük farklılıkları büyütüyor, görüş ayrılıklarını kullanıp toplumun birbiriyle olan bağlarını koparıyorlar. Her gün yalan makineleri ile düşmanlaştırdıklarına zulmü meşru gösteriyorlar. Dini cemaatlerin yanlışa itirazını engellemek için ya küçük imkanlar sunarak ya da tehdit edip korkutarak susturuyorlar.
Ülkeyi şiddetle ele geçirmeye çalışan bir despot, hizmeti şeytanlaştırıp her şeyini gasp ederken muhalefete bunu hiç zahmete girmeden bir rakip eliyle diğerinden kurtulma gibi sundu ve onların vicdanlarının sesini baskıladı. Ülkede tüm hakları çalınan gönüllüler, alternatif çözümle ayakta kalma yolu aradı. Binlerce insan farklı ülkedeki hizmet yuvalarına sığındı, küçük destekle hayata tutundu ve onlarda başkasına el uzattı.
Şu günlerde muhalefetin elindekiler alınırken, onları savunacak kesimleri de yanına çekmenin yolları aranıyor. DEM partilileri, Öcalan’ı kurtarma vaadiyle arkalarına alarak ülkenin en köklü muhalefet partisinin etkisizleştirmeyi planlıyorlar. Eğer tüm muhalif kesimler birleşip, her birinin yaşadığı zulme ortak tepki vermezse, hukuku sopa gibi kullananlar, sırayla herkesi makul gibi görünen yeni bahanelerle yutacak.