Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
İnsanlık tarihine bakıldığında en büyük kırılmaların, en büyük zulümlerin ve en derin travmaların arkasında hep bir tek adam vardır. Diller değişir, kıyafetler değişir, coğrafyalar değişir… Ama sahneye çıkan figür hep aynıdır: Mutlak güçle sarhoş olmuş bir adam.
Tarihin en trajik sayfalarını çevirdiğimizde her defasında karşımıza çıkan bu figür; tek bir kararın, tek bir iradenin, tek bir aklın etrafında örülen bir düzenin merkezindedir. Ne meclis vardır, ne danışman; ne denge vardır, ne denetim.
Bu travmanın iki yüzü vardır: Doğu ve Batı.
Doğu’da tek adamlık çoğu zaman kutsallaştırılarak sunulur; Batı’da ise karizmatik lider kültüyle paketlenir. Ama sonuç aynıdır: Felaket.
Doğu’dan bir örnek: Saddam Hüseyin.
Bir halkın umudu olarak başlayan iktidarı, zamanla Irak halkının karanlık kaderine dönüşmüştür. On binlerce insanın hayatı, onun korkuları ve saplantıları uğruna mahvolmuştur.
Batı’dan bir örnek: Adolf Hitler.
Demokrasiyi kullanarak iktidara gelen, sonra o demokrasiyi yerle bir eden bir başka tek adam. Milyonlarca masum insanın ölümü onun “tek doğru”suna kurban edildi.
Peki neden bu figür hep geri döner? Neden insanlık, bu acı tecrübeye rağmen, zaman zaman “bir kişiye teslim olma” duygusuna kapılır? Belki de cevabı Kur’an-ı Kerim verir.
Kur’an’da anlatılan Firavun, siyaset alanında tek adamdır.
Karun, ekonomide tekelleşmiş bir adamdır.
Ve Bel’am, dinin otoritesi olarak karşımıza çıkar.
Bu üçlü birleştiğinde, yeryüzünde adeta kıyamet kopar.
Çünkü güç, para ve din, bir elde toplandığında insan kendini tanrı gibi görmeye başlar.
Kur’an bu tek adamlara net bir cümleyle cevap verir:
“De ki: Mülk yalnızca Allah’ındır.”
Bu, sadece bir inanç cümlesi değildir. Aynı zamanda bir hukuk manifestosu ve evrensel bir uyarıdır.
“Kendinize gelin, siz yeryüzünde tanrı gibi hareket edemezsiniz.”
Mülkün Allah’a Ait Olduğunu Hatırlamak Ne Demektir?
Gücün sınırlı olduğunu bilmektir.
Emanetin bir gün sorulacağını hatırlamaktır.
Adaletin insan icadı değil, ilahi bir yükümlülük olduğunu kabul etmektir.
Ve en önemlisi: Kimsenin, kimseye “ben senden üstünüm” deme hakkı olmadığını bilmektir.
Birlikte düşünmek ve birlikte karar vermektir.
Bugün bir ülkede basın susturulmuşsa, yargı tek bir kişiye bağlı hale gelmişse, sokaklar korku, ekranlar sessizlikle dolmuşsa… Orada tek adamlık bir travmaya dönüşmüştür.
Ve bu travma sadece bugünü değil, yarınları da zehirler.
Sosyal psikolojik gerçeklik şunu göstermekte, yanlış bir düzenin çarkları arasında insanlık onuruna yakışmayan bir şekilde yaşamaya mecbur edilen insanlar zalimlerden tek başlarına intikam alamadıklarında, gücü bir zalime teslim ederek intikam almayı düşünüyorlar. Bir yanlış başka bir yanlışı doğuyor.
Neden?
Çünkü adalet arayışı yerine intikam arayışı ile hareket etmek her daim zulmü doğurur. Tek adamların hayatlarının erken dönemleri tahlil edildiğinde ezik ruhlu insanlar oldukları görülür.