Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
Nisan ayının kışa elveda diyen serinliğinde, Trondheim’in tarih kokan sokaklarından Nidarosdomen’e doğru yürüyorum. İnsanlığın barışı için yapılacak her dua da bir kelimem; dostluk için kurulan her bahçede bir gülüm olsun isterim. İnsan iyiliğe yürüdüğünde tüm doğanın; kuşların, çiçeklerin hatta yıldızların kendisi ile birlikte yürüdüğü hissine kapılıyor. İnsanın içinden dünyanın en temiz ırmakları akıyor sanki. نحمده sırrı bu olmalı.
Tarihe şahitlik yapan ahşap konakları, şehri süsleyen parklarda bahara gülümseyen çiçekleri temaşa ederek Nidarosdomen’in muhteşem mimarisi ile karşı karşıya kalıyorum. Yorulduğumu söyleyemem. Güzelliğe, sevgiye ve barışa giden bu yolda meleklerin beni iteklediğini bile söyleyebilirim. Dag ve Hasan’ı kapının girişinde karşımda buluyorum. Her ikisi de güler yüzlü, samimi ve gözlerinde bahar sevinci var.
Program önceden planlandığı gibi başlıyor. Piyanonun tuşlarından etrafa yayılan müziğin evrensel mesajı, Nidarosdomen’in her bir köşesine ulaşıyor. Her bir nota insanı farklı bir boyutta dolaştırıyor. Gözlerimi kapadım, kendimi notaların kucağına bıraktım, bazen gökte bazen yerde hayal atıyla tüm dünyayı dolaştım diyebilirim. Platon yüzyıllar öncesinde şöyle der: “Müzik, evrene ruh verir, zihne kanat takar, hayalleri uçurur ve her şeye hayat verir.” Platon, bu sözleri ile, her şeyi maddede arayan gözleri ruhun dünyasına çekmek ister, belki de.
Ardından, üç büyük dinin temsilcileri insanlığın barışı ve selameti için güzel dileklerde bulundular, dualar edildi. Biz Müslümanlar “Allahümme Rabbena atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten” (Allahım dünyada ve ahirette bize iyilik ver) demek suretiyle günde beş defa dünya için barış temennisinde bulunuruz.
Program sonrasında kahve için başka bir mekana geçtik. Dostluğun, arkadaşlığın ve sohbetin ilahî bir hediye olduğuna inanırım. İçinin güzelliği yüzüne taşmış, nur yüzlü bir hanımefendi ile aynı masa etrafında buluştuk. Doktor hanımın gözlerindeki sevinç, yanaklarındaki huzur, gözden kaçmıyordu. Metaforik bir anlatımla onlar için “Doktorlar Allah’ın yeryüzündeki şifa elidir” denilir. Kısa bir tanışmadan sonra, insanlığın barışı ve huzuru için birlikte olmanın öneminin altını çizdik; insanlığın ortak sorunlarından bahsettik.
Program sonrasında geldiğim yollardan tekrar eve dönüyorum. Nidarosdomen’in büyüleyici atmosferi, muhteşem müzik; Dag ve Hasan’ın içten karşılamaları, sevgi dolu konuşmalar ve nur yüzlü doktor hanımın samimi sohbeti, film şeridi gibi zihnimde akıp gidiyor. Ve ben yine birlik duygusunu geliştirecek düşüncelere dalıyorum:
Sokaktan geçen insanlara “Tanrının en güzel kitabı hangisidir” diye sorsam, kimi İncil, kimi Tevrat kimi de Kur’an diye cevap verecektir, biliyorum. Benim cevabım onlarınkinden çok farklı ve şaşırtıcı. Okuyunca bir an belki siz de şaşkınlık yaşayacaksınız. Bana göre tanrının en güzel kitabı “Anatomi” kitabıdır. Ondan daha güzeli de İNSAN kitabıdır. Asrın büyük alimlerinden Bediüzzaman şöyle der: “Masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sani’-i Zülcelâl’in çok esmasını okutturmasın. Madem şu masnuat, elfâzdır, kelimât-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy…” Gördüğümüz her şey vahid-i ahadın tecellisidir. Bu tecellilere en kamil anlamda mazhar olan da insandır.
İnsan kitabı dünyanın her yerinde aynıdır ve Adem babamızdan bugüne gelinceye kadar da hiç değişmemiştir. Dünyanın her yerinde okutulan anatomi kitapları aynı bilgileri verir. Anatomi kitabını okuduğumuzda herkesin eşit olduğunu görürsünüz, herkes onda kendini bulur. Her insan dokuz ay on günlüktür; herkesin beş duyusu var, kemik sayısı, organlar hepsi eşit.
Peki İlahi kitaplar niçin var?
Onlar, kudret kalemiyle yazılmış insan adını verdiğimiz ilahi kitaba anlam yüklemek için vardır. İnsan amaç, ilahi kitaplar araçtır. İlahi kitapların görevi insana hizmet etmektir; sevgiyi öğretmektir. İnsan amaç, ilahi kitaplar araç olursa, dünya cennete döner. Ama insanı araç ilahi kitapları veya başka şeyleri amaç haline getirirsek dünya cehenneme döner. İsterseniz tarih kitaplarına bakın, bu tezi doğrulayacak sayısız örnek bulacaksınız. Hz. İsa, bir Şabat günü tapınakta birisinin oturduğunu görür, niçin oturduğunu sorar, o da kötürüm olduğunu söyler. Hz. İsa as “kalk yürü” der ve adam kalkıp yürür. Bunun üzerine Ferisiler, sen Şabat günü iş yaptın diye Hz İsa’nın üzerine yürürler. Hz. İsa, Şabat mı insan içindir, insan mı Şabat içindir, diyerek insanı önceler.
“Kur’an’ın vazife-i asliyyesi, daire-i rububiyetin kemalat ve şuunatını ve daire-i ubudiyyetin vezaif ve ahvalini talim etmektir.”
Anatomi, insan, Nidarosdomen derken, kendimi otobüs durağında buluyorum. Durakta toplanan insanları gözden bir bir geçiriyorum kimi uzun kimi kısa; kimi siyah kimi beyaz ama hepsinin ortak adı insan. Rabbimiz hepsine eşit davranmış, ayrım yapmamış. Yüreğinde Allah sevgisi olan herkes de onun gibi davranmalı ve Allah’ın kullarını eşit görmeli, ayrımcılık yapmamalı ve onları çok sevmeli.
Beklediğim Heimdal otobüsü gelmeden onlara bir şey söyleme şansım olsaydı şunları söylerdim:
Ey insanlar!
Bu dünyada savaşarak mutlu olacağınızı sanmayın, olamazsınız. Savaşarak bu dünyadan hiç bir şeyi koparıp alamazsınız. Aldığımız her nefes, bizi ölüme bir adım daha yaklaştırıyor. ‘Nefes aldım’ diyorsun ama ömründen çalıyorsun. Ayrılıp giderken sırtına yüklediklerinle değil, kalbinde biriktirdiklerinle gideceksin…