Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
Ülke, kolay yönetilmesi adına mahallelere bölünmüş ve görünürde birbirine karşı konumlandırılmış topluluklar oluşturulmuş. Her mahalle, idarenin başında diğer bir mahallenin bulunduğunu sanıyor; bu yanlış algı üzerinden büyük bir mücadele veriyor. Oysa arka plandaki dümenin gerçek sahipleri, mahallelerin bu kör dövüşünden faydalanıyor. Mahallelerden herhangi birinde enerji birikimi ortaya çıktığında, bir ayak oyunu ile bu enerjiyi sıfırlıyorlar. Mahalleler ise kendi enerjilerinin neden sıfırlandığını anlayamadan, yeniden ve yeniden aynı döngüye giriyor. Sonuç olarak ülkenin yılları, kaynakları ve insan potansiyeli tüketiliyor.
Her mahalle, kendisine özgü korku ve acılar üzerinden harekete geçiriliyor. Bu korkular, o kadar derin ve belirgin ki, bir düğmeye basılmış gibi tetikleniyorlar. Oysa mahallelerin yaşadığı acılar yan yana koyulsa, herkesin ortak yaralardan muzdarip olduğu görülebilir. Ama bu acılar, bir mıknatısın aynı kutupları gibi birbirini itiyor; mahalleleri ortak bir noktada buluşturmak imkânsız hale geliyor. Bu süreçte akıl, duyguların emri altına girmiş ve mahalleler, travmalarının esiri olmuş durumda. Bu duygusal kırılganlık, mahallelerin en zayıf noktası. Duyguların köpürtülmesi ve düşmanlıkların bilinçli bir şekilde körüklenmesiyle ortaya çıkan enerjiden, birileri siyasi ve ekonomik rant sağlıyor.
Dümenin başına kim geçerse geçsin, treni aynı raylarda olmak zorunda
Ancak asıl mesele, mahallelerin sandığı gibi “dümeni ele geçirmek” değil. Dümen, sadece mahalleler arası kavgayı canlı tutmak için kurulmuş bir oyunun parçası. Esas kontrol, raylarda. Dümenin başına kim geçerse geçsin, memleket treni hep aynı raylarda yol almak zorunda. Rayları döşeyenler, treni raydan çıkaracak kadar güçlü. Dümene talip olacak kadar güçlenen mahalle, en ağır şekilde cezalandırılıyor ve toparlanması yarım asırdan fazla sürüyor.
Mahallelerin birbirine yaşattığı zulüm de bu oyunun parçası. Dümeni ele geçiren mahalle, rayı döşeyenlerin manipülasyonu ile diğer mahallelere akla hayale gelmeyen mağduriyetler yaşatıyor. Kendi geçmiş mağduriyetlerinin intikamını aldığını sanan mahalle, aslında sadece yeni zalimler yetiştiriyor. Mazlumun zulmü ise çok daha tehlikeli. Kinle dolmuş bir mazlum, adalet duygusunu kaybettiğinde, omlet yapmak için ülkeyi ateşe veriyor.
Çözüm Yolları: Mahalle Kavgalarını Akademik Yarışa Dönüştürmek
Toplum bu döngüyü kırabilir mi? Sorunun çözümüne yönelik en önemli adımlardan biri, Bediüzzaman Said Nursi’nin yaptığı gibi cehalet, zaruret ve ihtilafı temel sorunlar olarak tanımlamak ve bu sorunlara çözüm üretmektir. Geçmişte, mahalle kavgalarından uzak durmayı başaran Hizmet Hareketi, entelektüel gelişimi önceleyerek bu kısır döngüye alternatif bir model olarak sunmuştu. Cemaat, gençleri mahalle kavgalarının ateşinden alarak, eğitimle donattı ve bir entelektüel yarış başlattı. Bu yarış, toplumun evlatlarını akademik başarıya yönlendirdi ve onları dünya çapında önemli birer aktör haline getirdi.
Ne yazık ki, mahalle kavgalarından beslenen vesayet odakları, bu başarıyı sürdürülebilir hale getirmemek için büyük çabalar harcadı. Eğitim seferberliği ile yükselen bu entelektüel birikim, korkunç bir kıskançlıkla hedef alındı ve heba edildi. Entelektüel yarış bitti onun yerini tekrar mahalle kavgaları aldı. Geldiğimiz noktada ne yazık ki tren fasit dairede dönmeye devam ediyor
“Sonuç: Mindere Atılan Havlu ve Alkışlar”
Uluslararası siyaset ve bireysel sporların ortak yanı, her iki alanda da yorulmuş bir rakibin, zamana karşı oynayan stratejik bir rakip tarafından sahadan silinmesidir. İran’ın bugünkü pozisyonu da bu metaforun tam karşılığıdır. Havlu atmak bir yenilgi midir, yoksa stratejik bir mola mı? İşte bu sorunun cevabı gelecekte şekillenecek.