Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
İman, insanın hem kalbine hem de aklına hitap eden bir güven meselesidir. İslam’ın inanç esasları, “amentü” ile başlar, yani “inandım” ifadesiyle dile getirilir. İnanç, doğası gereği akıl ve mantıkla ilişkilendirilir; ancak nihai olarak güvene dayanır. İslam’ın temel inanç esasları olan Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahirete ve kadere iman, deney ve gözlemle elde edilen birer bilgi değil, güven temelinde kabul edilen hakikatlerdir. Bu noktada, peygamberlerin rolü oldukça kritik bir önem taşır. Peygamber, inancın merkezinde yer alan bir olgudur ve ona olan güven, inancın temel direği olarak kabul edilir.
İman ve Peygamberlik: Kritik Bağlantı
Bir peygamber, “Allah beni elçi olarak gönderdi” diyerek insanlara hitap eder. Bu iddianın kabul edilmesi, bir dizi akıl yürütme, gözlem ve ahlaki değerlendirme sonucunda mümkün olur. Peygamberin insanları ikna süreci şu adımlarla gerçekleşir:
1. Mesajların Akli Değerlendirmesi
İnsanlar, peygamberin mesajlarının içeriğine bakar ve bunları akıl yoluyla değerlendirir. Peygamberin verdiği bilgiler, insan fıtratıyla ve akıl yoluyla çelişmez. Örneğin, İslam’ın tevhid mesajı, insanın yaratılışındaki monoteist eğilimle örtüşür.
2. Mucizelerin Şahitliği
Peygamberler, iddialarının doğruluğunu ispatlamak için mucizeler gösterirler. Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yarması, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ayı ikiye bölmesi gibi mucizeler, peygamberin Allah’tan gelen bir elçi olduğuna dair delillerdir.
3. Ahlaki Örnekliği
Peygamberin ahlaki bütünlüğü, onun elçiliğini destekleyen en önemli unsurlardan biridir. Hz. Muhammed (s.a.v.), “el-Emîn” sıfatıyla, yani güvenilirlik vasfıyla tanınmış, hayatı boyunca insanlar arasında dürüstlük ve ahlak timsali olarak görülmüştür.
4. Mesajların Kabulü: Amentü
İnsanlar, bu akıl yürütmeler ve şahitliklerden sonra peygamberin tüm mesajlarını “amentü” diyerek kabul ederler. Peygambere olan güven, inanç sisteminin temeline yerleşir.
Peygamber, inanç esaslarının bir kilit taşıdır. Çünkü inanç esaslarının tamamı, peygambere olan güvenle başlar. Onun elçiliğini kabul etmeden, ne Allah’a iman, ne meleklere iman, ne de ahirete iman tam anlamıyla gerçekleşebilir. Peygamberin dini anlatımı, inancın ana kaynağıdır ve dinin yaşanabilir bir rehberlik haline gelmesi onun öğretileriyle mümkün olur. Kur’an-ı Kerim de peygambere uymayı şu şekilde emreder:
1. Peygambere İtaat, Allah’a İtaattir
Kur’an’da şöyle buyrulmuştur:
Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
Bu ayet, peygamberin dinin merkezindeki vazgeçilmez rolünü açıkça ortaya koyar. Peygambere uymak, doğrudan Allah’a teslimiyeti ifade eder.
2. Peygamber, Kur’an’ı Açıklayan Rehberdir
Kur’an, Hz. Peygamber’in dini açıklayıcı rolüne dikkat çeker:
Sana da, insanların kendilerine indirileni açıklaman için bu Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 16/44)
Bu ayet, Hz. Peygamber’in Kur’an’ın pratik boyutunu insanlara öğreten bir rehber olduğunu gösterir. Onun açıklamaları olmadan, Kur’an tam anlamıyla anlaşılamaz.
3. Peygambere Uymayı Emreden Ayetler
Kur’an’da birçok ayet, peygambere uymanın iman ve kurtuluş için şart olduğunu belirtir:
De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmran, 3/31)
Bu ayet, peygambere uymanın Allah’ın sevgisini kazanmanın bir yolu olduğunu ifade eder.
Günümüzde bazı çevreler, “Kur’an bize yeter” sloganıyla Hz. Peygamber’i dinin merkezinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım, dini bir bütün olarak anlamanın önündeki en büyük engellerden biridir. Peygamberi devreden çıkarmak, inanç esaslarını birbirine bağlayan kilit taşı yerinden çekmek gibidir. Bu durumda:
1. Kur’an’ın Pratik Rehberliği Kaybolur
Hz. Peygamber’in sözleri ve uygulamaları olmadan, Kur’an’ın pratik hayatta nasıl uygulanacağı anlaşılamaz. Örneğin, namazın kılınış şekli, oruç ibadetinin detayları ve zekâtın uygulanması gibi temel ibadetler, peygamberin sünnetiyle somut bir hale gelir.
2. Din Bir Bütün Olarak Zedelenir
Peygamberi devreden çıkarmak, inancın tüm esaslarını zayıflatır. Çünkü peygamber, bu esasların insana ulaşmasındaki en kritik halkadır. Peygamber olmadan, ilahi mesaj insanlara ulaştırılamaz.
3. Tarihi Örnekler ve Sonuçlar
Peygamberin otoritesini sarsmaya yönelik girişimler, tarih boyunca İslam ümmetini zayıflatmıştır. Hadislerin reddedilmesi, sünnetin itibarsızlaştırılması gibi eğilimler, dini bütünlüğü bozmuş ve Müslümanlar arasında fitneye yol açmıştır.
Peygambere Uymayı Teşvik Eden Hadisler
Hz. Peygamber, ümmetine her zaman sünnetine sarılmalarını tavsiye etmiştir. Şu hadisler, peygambere uymanın önemini açıkça ortaya koyar:
• “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız: Allah’ın kitabı ve benim sünnetim.” (Muvatta, Kader 3)
• “Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buhari, Nikah 1)
Bu hadisler, peygamberin sözlerinin ve uygulamalarının, dinin temel kaynağı olduğunu açıkça belirtir.
İman, nihayetinde güven temeline dayalıdır ve bu güvenin en kritik unsuru peygamberdir. Peygamber olmadan, ne Allah’ın mesajı insanlara ulaşabilir ne de inanç esasları bir bütünlük içinde kabul edilebilir. Peygamberi dinin merkezinden uzaklaştırma çabaları, inanç sistemini zayıflatır ve dini bütünlüğü tehlikeye atar. Kur’an ve sünnet, İslam’ın iki ayrılmaz kaynağıdır ve peygambere uymak, inancın temeli olan güvenin bir yansımasıdır. Müslümanlar, peygamberin rehberliğini merkeze alarak hem imanlarını koruyabilir hem de dini bir bütün olarak yaşayabilirler.