İnanmış biri bile olsanız hayat gel-gitlerle dolu, bazı dönemler kâinatın sahibi yüce yaratıcıya karşı gönülden bir yakarışla yönelip bütün istek ve arzularını tevazu içinde sunacak bir duruluğa erişiliyor. Bazen de bıkkınlık gösterip nefsin istekleri doğrultusunda bir hayata kendini kaptırıyor, sorumluluktan kaçıp heveslerin peşine düşülüyor. Zaaflarının farkında olmayan, iniş ve çıkışlar için gerekli önlemi almayan birinin dinin sınırlarını biraz zorladığında yön değiştirip sapkınlığa kayması iyi bir yola girmişken kaybetmesi işten bile değil.
Yaşamı daha düz bir çizgide sürdürmek için, sürekli bir arayış içinde her fırsatı yüce yaratıcıya yönelecek şekilde kullanmak gerekiyor ki sapma olmasın. Genelde insanlar herkesin gözü önünde yanlıştan sakınır, onun iç dürtüleri daha çok kimsenin olmadığı yerde harekete geçip onu kötülüğe sevk eder, ya da hataya açık kişiler bir araya gelirlerse birbirini kötülüğe teşvik eder. Yani insan kabahati ya kimsenin olmadığı yerde veya herkesin kusuru normal karşıladığı yerde utanıp sıkılmadan işleyebilir.
Kimsenin olmadığı yerde veya günahın sıradanlaştığı yerde yanlıştan uzak durma ciddi bir iç disiplini gerektirir. Başkasının görmediği, herkesin hataları normal karşıladığı yerde bile insanın iradesini doğru yönde kullanması, her an kendini görüp gözeten biri olduğuna yürekten inanmasına bağlıdır.
Bedeni hazların esaretinden kurtulma, manevi yaşamını zenginleştirip meleklere yakışır bir yaşamı tercih etme sahibini olgunlaştırır. İnsan, bazı vesileleri kullanıp kendini sürekli geliştirmeye çalışırsa hayatı daha düzenli hale gelir, bu durum dışa da yansır ve ondan herkesin kabulde zorlanmayacağı davranışlar aksetmeye başlar. Bu anlayışın gelişmesi için mübarek gün ve geceler iyi bir fırsat olabilir. Gönülden ona yönelerek kalbi yumuşayan biri, samimi duygularla içini döktüğü zata verdiği sözü tutması onu koruyacak bir zırha dönüşebilir.
İstek ve arzularını frenlemekte zorlanan bir insan hatasını hissettiği anda geri dönmeye çalışması onun bu mücadelede başarısı için önemlidir. Hatalı olduğuna inandığı davranışlardan kaçınacak yol arama iç disiplinini geliştirir. Söz verdiği halde yanlıştan korunamamış biri de yaptığı hatanın sonuçlarını görüp onları kendini frenlemede kullanabilir.
İnsan olumlu davranışlara sahip olmak için gayret ettiği gibi, onları koruyup sürdürmek için de efor sarf etmelidir. Kişiyi, hataya zorlayan iç dürtülerden sakınmanın en kestirme yolu, kusurları büyümeden önlemekten geçer. Çünkü insanın kötülüklerden uzak durmasının anahtarı pişmanlık duygusudur, bir kez hatalı isteklerini engelleyemeyen taşkınlığa meyleden birisi, eğer ciddi bir kararlılıkla hatadan korunmak için çare ararsa kendini muhafaza edecek çözümler bulabilir.
Basit sapmalarla başlayan kabahatler giderek büyür ve belli bir noktadan sonra geri dönülemez hale gelir.
İslam toplumlarında dinin yasakladığı halkın da yadırgadığı alkol uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların önlenememesinin sebebi de budur. İnsanlar bulundukları toplumdan dışlanma hatta bazen hapse düşme pahasına küçük kaçamaklarla başladığı alışkanlığı terk edemiyor. İşleri bozulanlar aile yuvası dağılanlar sonradan pişman olsalar da vazgeçmekte zorlanıyor.
Eğer bir birey, yanlışa itecek istek ve arzuların varlığını gözden kaçırırsa gayet tabii gibi görünen düşünceler onu alır çok problemli yerlere doğru götürür. İslam Peygamberi (SAV) insanın her an yanlışa açık olduğunu “…beni göz açıp kapayıncaya kadar nefsin istekleriyle baş başa bırakma” sözleriyle anlatmıştır. Çok güçlü iradeye sahip birinin bu sözleri hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Taşkınlığa iten hayvani hislerin kontrol altına alınması yaşamın insana yakışır bir çizgide sürdürülmesi için özel çaba gereklidir. Hiç kimse yanlıştan uzak olduğu hissine kapılmamalı, her an tetikte bekleyen duyguların ona zarar vermesine engel olmalıdır. Hayatını bu tür yanlışlardan korumak isteyen her birey, bir hedef belirlemeli ve sürekli bunun için gayret etmeli, hataya açık iç dürtülerden sakınma yolları bulmalıdır. Bu türden yüksek gayeler için emek sarf edenler, laubalilikten uzak durur hayatını bir disiplin içinde sürdürmeye çalışır.
Her birey yanlış davranışa yönelebilir ancak önemli olan bunu fark ettiği anda hatadan dönmektir. Böyle olumlu yönde gelişme ivmesi yakalamanın anahtarı da büyük küçük demeden her hatayı önemseyip ondan korunma yolu aramakla olur. Gizli kusurların görülmediği vehmine kapılanlar ortamı bulduğunda daha büyüklerine yeltenebilir, çünkü basit gibi görünen hatalar sizi daha fazlasını istemeye sevk eder.
Bediüzzaman tehlikeli yerlerde dolaşmanın zararlarını “her bir günah içinde küfre kadar giden bir yol vardır” sözleriyle anlatmakta, mealen kusurlarda korunmak ancak onu önemsemekle mümkün olur demektedir. Kısacası kişiler, küçük kusurlarını uygun yolla düzeltmeli ki daha büyüklere kayma yolu tıkansın.
Hayat boyu birçok konuda seçim yapmak zorunda olan bizler tek başımıza kusurdan korunmamız zor olabilir, halbuki herkesin birbirini kontrol ettiği korumalı bir toplumda bu daha da kolaylaşır. İstikrarlı bir çizgi yakalamak insanın yaşadığı ortamın kötülüğe kapalı olmasına bağlıdır. Bu yüzden tercihlerimizi doğru yönde kullanmak için, gerçekten istikamet üzere hayatını devam ettiren bir grubun arasında olmak önemlidir, yani içten gelen kötü istek ve arzulara bu yolla setler kurulur. Ahlaki değerler, aynı prensiplere bağlı akran grubuyla daha rahat yaşanır.
Medeni dünya insanları yanlıştan uzak tutmak için hayatın her alanında ciddi prensipler geliştirmiş ve herkesin uymasını isteyerek geneli ilgilendiren birçok sorunu çözmüştür. Halbuki doğu toplumlarında hayatı çevreleyen prensipler konmadığı için bireyler kendi iradeleriyle baş başadır. Yukarıda da ifade edildiği gibi ancak insan kendisi gibi düşünenlerle bir araya gelip hayatını onların da gözetiminde korumalı hale getirebilir.
İnsan iç dünyasında sürekli nefsin istek ve dürtüleriyle mücadele halindedir, bu yüzden her zaman yanlıştan korunmak kolay olmayabilir. İnsanın hataya açık olduğunu bilmesi kendini koruma kaygısı taşıması açısından önemlidir. Meylettiğimiz her düşünce ve eylem tekrar tekrar çek edilmeli, kötülüğe iten his ve heveslerden uzak durulmalıdır. İnsan hatalarından dönmek için bir kere söz verdi mi, ondan sonra hayatını buna göre düzenlemeli, geçmiş kusurların pişmanlığını kullanıp kararlı bir duruş sergilemelidir.
İnsan hayatını düzene sokup hem kulların hem de yüce yaratıcının memnun olacağı davranış çizgisini yakalaması çok güçlü bir iradeyle mümkün. Bu iradeyi koruyup hedefini ahireti mamur hale getirecek şekilde planlayan biri kötülükten uzak haliyle dünya hayatını da süsleyip zenginleştirir. O yüzden toplum geneli, Allah’tan korkarak davranışlarını ayarlayan, yanlıştan uzak durmaya çalışan birinin kötülük yapmayacağını, başkasına zarar vermeyeceğini düşünür, onun yanında kendini güvende hisseder.
Otokontrol sistemlerinin kurulmadığı yerlerde, kötülüklere kapalı olmanın yolu ciddi nefis terbiyesinden geçiyor
İçerik zenginliği olmayan, Allah’a hesap verme korkusu yaşamayan, dini öne çıkarsa da günahtan uzak duramaz. Son dönemde İslam’ı siyasete meze yapanlar dinin içini boşalttılar, ruhsuz göstermelik ibadetlerin yeterli olacağını zannettiler. Her türlü kusura açık yanlarıyla öne geçip yetki aldıktan sonra zaaflarına yenik düştü, elde ettikleri konumları kişisel çıkarları için kullandılar. Kendine güvenen davranışlarını sorgulama gereği duymayanlar halka, tutamayacakları sözleri verdi yetimin malını koruma hassasiyeti iddiasında bulundular, onların görmediği yerde el altından toplumun varlıklarını üzerlerine geçirdiler.
Halk görmese de yüce yaratıcı görüyor inancını kendi siyasi hedefleri için rafa kaldırdılar, eskiler gibi hırsızlık yapmadan ülke kaynaklarını kendi keselerine aktarmadan rekabet edemeyecekleri gibi pespaye bir anlayışın arkasına saklandılar. Din-dava deyip başkalarının adalete hesap verme korkusuyla çekindiği en büyük suçları hiç endişe duymadan işlediler, adalete yakalanınca da karşı çıkanları şeytanlaştırdı hukuk sistemini dağıtıp yargıçlara ceza yağdırarak itirazları bastırmaya yeltendiler.
Türkiye’de dini temsil iddiasıyla ortaya çıkanların zaaflarla baş etmede yaşadıkları problem, herkesin kulağına küpe olmalı, Allah’a verdikleri sözden dönenlerin acınası haline bakıp ibret almalı. Bütün dünyaya İslam’la insani değerleri gösterme şansı varken, sırf nefisin peşine takılıp bu güzel sonuçtan birkaç kuruş için vazgeçenlerin tutumlarıyla neleri kaybettiklerini görüp davranışlarımız ona göre ayarlanmalı.
Hayatın prensiplere bağlı olarak insanı çizgide hak ve hukuk gözeterek geçmesi için hem kendimize hem kalben bağlı olduğumuz yüce yaratıcıya söz vermeli, kendimizden başlayarak dünyayı olumlu yönde değiştirmek için harekete geçmeli.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser