Günümüzde İslam dünyasının en büyük problemlerinden biri mensuplarının temsil sorunudur.
Etraflarına sürekli sahip oldukları değerlerin güzelliğini ve tasavvurlarındaki dünyayı anlatırken,
-Onu yaşantı haline dönüştüremedikleri ya da,
-Yaptıklarında samimi olduklarına inandıracak davranış bütünlüğünü koruyamadıkları, yani sözleriyle tavırları örtüşmediği için istenen tesir uyarılamıyor.
Bunun arka planında, inandıkları değerler hakkında düşünce netliliğinin olmaması yatıyor.
Birçoğu aksini iddia etse de, iç dünyalarında tereddütleri aşamamış insanlar,
-Yüce yaratıcı ile istenen ölçüde gönülden bir bağ kuramıyor.
-Arkasından gittikleri Peygamberin (SAV), olaylara yaklaşımını araştırıp anlama gereği duymuyor.
-Dinin ortaya koyduğu prensiplere bağlı kalmakta zorlanıyor.
Yüreklerinden gelerek, inandıklarını yansıtamadıkları için özendirici davranış sergileyemiyorlar.
İnançlarında fikri dağınıklığından kurtulamamış, fikir dünyasında gelgit yaşayan insanlar,
-Hayatını kendi değerlerine göre düzenlemekte zorlanıyor.
-Asıl amacını gözde kaçırınca teferruatla tatmin olmayı seçip temel prensiplerden uzaklaşıyor.
-Gerçekten ulaşması gereken hedefi unutup uzun vadede faydası olmayacak arzular peşine düşüyor.
Egoistçe kendisini başkasından üstün görmeye başlarsa, yapılan tüm uyarılara kulaklarını tıkar hale geliyor.
Bu yazıda,
-Varlıkların, müşfik dilini anlayamayan,
-Olayları rasyonel akılla değerlendirme şansını kaybeden,
-İnandığı değerlere aykırı olarak, bencillik girdabına kendi kaptıran.
-Çevresini düşman görüp etrafıyla mücadele etmeye başlayan,
-Hissi ve tepkisel yaklaşımlarla, kazanılması imkânsız bir savaşa girenlerle, bencillikten uzak duranların bakış açılarındaki farka ve olumlu sonuç için bazı önerilere yer vereceğiz.
Benlik duygusu insanın hırs ve kaprislerini tetikler, onu olayları doğru anlayıp yorumlamaktan uzaklaştırır.
-Ben dedikçe etrafındaki insanlar ondan kaçmaya başlar.
-Tercihleriyle açık olan kapıları kapattır, ama bunun farkına bile varamaz.
Kendisini öne çıkaran bu itici tutum ve davranışı ile etrafındaki verimli kaynakları kurutur.
Menfaat hesaplarına girince bütün ahlaki normlara başkaldırır. Yaratılmışların sahibi olan yüce yaratıcının desteğinden mahrum kalacağı için en doğru olduğunu sandığı işlerde bile hatadan kurtulamaz.
Özellikle benliğin esaretine girmiş bir yönetici:
-Makam onuru ile bencilliği karıştırırsa, kendini dünyanın merkezi gibi zanneder.
-Kıskanç çocuklar gibi, her şeye tek başına sahip olma hırsının arkasından koşar.
-Herkesten alkış ve takdir beklerken yanlışlar içine kaybolduğunu göremez.
-Ortak akılla verilecek kararların bereketinden istifade edemez.
Başkalarının fikirlerinden faydalanma yolarını kendi elliyle kapatır.
Hâlbuki bencillikten uzaklaşan,
-Davranışlarıyla çevresinin sempatisini kazanır.
-Zor zamanda geniş kesimlerin desteğini arkasına alır.
Birlikte çalışmanın bereketinden faydalanacağı için, yaptığı işlerde başarı şansını artırır.
En önemlisi de yeryüzünün sahibi olduğuna inandığımız yüce yaratıcının yardımına mazhar olur.
Görevleri aksatmadan yaparken, kendini doğru ifadeyi etmeyi unutmazsa işi daha da kolaylaşır.
Davranışları hakkında ortak kanaat oluşturup olumlu rüzgâr yakalanabilirse,
-Gururdan uzaklaşmaya bağlı olarak birçoğunun kucak açtığı görülecek,
-Görüşlerini aldıklarınız size daha çok katkı sağlayacak,
-Her kesimden insanın bakış açıları düzeltip önyargılar kaldırılacak,
Ortak mutabakatları genişletip yaptığınız hizmetleri yaygınlaştırma fırsatı doğacaktır.
Bu arada bir yandan sürekli faaliyet çıtasını yükseltmek için çaba harcarken, bir yandan da;
-Çok başarılı işler üretilse bile hep kibirden uzak durmalı,
-Yeryüzünün sahibine ve desteğini esirgemeyenlere karşı minnetini ifade etmeli,
-Yardım ve destek olmadan bu sonucu elde edilemeyeceğinin bilinci içinde hareket edilmeli.
Her başarıdan sonra kendini kaybedip bir şey olduğu vehmine kaplanlara benzememeye çalışmalı.
Faydalı hizmetlere vesile olurken,
-Hayatımızı sıradan bir insan gibi şaşaadan uzak sadelik içinde geçirmeli,
-Önemli konumlara gelinse de halkın arsında bulunmanın değer kaybı olmadığı utulmamalı,
-Aksine hep onlardan biri olduğunuz duygusuyla hareket edilmeli,
Sadece yüce yaratıcı karşısında boyun büküp yardımını talep ettiğinizi göstermekten sakınmamalı,
Büyüklük kompleksi içinde olan zorbalar karşısında ise konumun hakkını koruma yolu seçilmeli.
İrade dışında verilen nimetlerden dolayı böbürlenmeye kalkmamalı,
-Her yerde başarıyla anılsa bile, birey kendini bir hiç olarak görmeli,
-Öne çıkma arzusunu bastırırken de, toplumun yararına işlerde en önde olmaktan kaçmamalı.
Üretilen hizmetlerle başarıdan başarıya koşarken;
-Toplumun en zayıf bir ferdine karşı bile üstünlük yarışına girmemeli,
-Bunları bahşedene karşı hep minnet hisleri korunmalı.
Her şeyin kendi etrafında dönmesini isteyen benlik duygusunun sizi esir almasına asla izin vermemeli.
Yapılan hiçbir iyiliği övünme vesilesi haline getirmemeli,
-Hayat çizgisini hep Allah dostlarının yaptığı gibi sürdürmeli,
-Toplum içinde olabildiğince faydalı hizmetler yapma peşinde koşmalı,
-Yapılanları kimsenin başına kakmamaya özen göstermeli.
Sahip olunan imkân ve şartları bahşeden yüce yaratıcı önünde baş yerde olmalı.
Kuran’ın “bir damla sudan yaratıldın, akıbette kemiklerin çürüyüp toprağa karışacak“ anlamına gelen ikazı hep kulaklarda çınlamalı.
Sahip olunan şeylerin bir gün elden alınacağı duygusuyla hareket edilmeli.
-Onun verdiği nimetlerden, başkaları için yapılan iyilikleri sahiplenmeye kalkmamalı.
-Toplum nezdinde itibar çok yüksek olsa da, hep alkışı asil sahibine yönlendirmeli.
Yani her durumda sıradan bir insan olduğunuz unutulmamalı, tavırlarınızla dünyayı kendiniz ve çevreniz için cennetten bir köşe haline getirmeli.
Yani nerede kibirden uzak durmak gerektiğini, nerede ise onurlu bir tavır sergilemeye ihtiyaç duyulacağını iyi ayarlamalı. İslam peygamberinin(SAV) yaptığı gibi Miraç’ta melekleri geride bırakacak makamlara kadar yükselmişken, binlerce zahmet ve meşakkattin olduğu insanlar arsına dönüp cemaati içinde sıradan biri gibi davranması rehber olmalı.
Bunun yolu her şeye kıymeti ölçüsünde değer vermekten geçer.
-Olayların istenen yönde ilerlemesi için elden gelen gayreti göstermeli.
-Her işi ahlaki çerçevede yürütüp, ailenin ve çevredeki insanların haklarına dikkat etmeli,
-Ancak sonucun sadece sizin çabanıza bağlı olmadığını hiç akıldan çıkarmamalı,
-Üzerinize düşen görevi en ince ayrıntısına kadar yaptıktan sonra, hadiselerin lehte gelişmesi için yaratılanları görüp gözetene yönelip dua dua yalvarmalı ki başarı beklensin.
Belki her insanın, geniş tesir uyaracak başarıyı davet edecek ölçüde gözyaşları içinde Allah’a el açıp yalvarması, coşmuş bir gönülle etrafındakilerin insani duygularını harekete geçirmesi mümkün olmayabilir.
-Uyanmış duygularla ona yönelmeyi herkes başaramayabilir.
-Bütün hisleriyle şuur içinde ibadet etmek hepimizin karı değildir.
Ancak, ona tam inanıp güvendiğini hissettirecek düzeyde hedefinin onun rızasını kazanmak olduğunu göstermek samimiyetin ifadesi olacak, hak ve halk nezdinde inandırıcılık artacaktır.
*Fethullah Gülen’in “herkül.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber