Kuran ayetlerinde geçen Firavun-Nemrut gibi örneklerin geçmişte kaldığını düşünmek doğru değil. Türkiye’deki gibi otoriter rejim inşa etmek isteyenler günümüzde de benzer yöntemler kullanıyor. Eskilerin gaddar yöneticileri sanki mezardan fırlamış gibi bazı ülkelerin başına musallat oluyor. Karar mekanizmalarını ele geçirdikten sonra hak ve hukuk kavramlarını ortadan kaldırıp kendi vatandaşlarının hayatına kast ediyor. Düzmece senaryolarla dostları birbirine düşman ediyor, toplumu birbirinin kurdu haline getirip saltanatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Tarihin derinliklerinde kalması gereken, insanlık dışı uygulamalar “kimseye acımayacaksınız acırsanız acınacak hale düşersiniz” yönünde telkinler yapan yöneticiler eliyle yeniden günümüze taşınıyor. Bekir Bozdağ gibilerin kendini savunurken ağzından kaçırdığı gibi. Bu büyüyle hipnoz olanların, kişisel menfaat hesapları uğruna devrin despotları etrafına kümelenmesiyle, dinin-yasaların-medeniyetin getirdiği tüm ilkelerin terk edildiği tarihe kara leke olarak geçecek kararlar verildiği görülüyor. Yöneticilerin masum halkı ezen bir zulüm makinesi dönüştüğü kendileri için suç olmadığını iddia ettikleri eylemleri bazıları için suç haline getirdikleri ortaya çıkıyor.
-Hile-şiddet-zorbalık ve sahte işlemlerle başkalarının hakkını elinden alıp sonuca ulaşmaya çalışıyor.
-Kirli bilgilerle önüne gelen herkese kara çalıp kendisi dışındakileri itibarsızlaştırıyor.
Yaşattıklarına ülkenin geleceği için katlanmak gerektiğini anlatıp kandırıyor ve itiraz seslerini kesiyorlar. Modern dönemde yeniden hortlamış bir elleri yağda bir elleri balda günümüzün gaddar yönetimleri, şeytanın emrinde her gün kimin malını talan edeceğinin kimin hakkını gasp edeceğinin hesabıyla oturup kalkıyor. Yaptıklarına bakınca yüzyıllar öncesinde kalmış fersude anlayışların yeniden günümüze aktarılmasında rol alan zamanın diktatörleri, toplumları ısdıraplar içinde kıvrandıran çirkin yöntemlerle halkı birbirine kırdırıyor.
Türkiye, bir haftadan beri İstiklal Caddesi’ndeki ölümlere ve çok sayıda yaralanmalara yol açan bombalı saldırı haberi ile sarsılıyor. Eylemle ilgili olarak yetkili ağızlardan çıkan birbiriyle çelişkili sözler, olayın arkasındaki güç odağı hakkında şüphe ve tereddütleri artırıyor. Cinayetin, hak arayışı iddiasıyla içine çektiklerini daha sonra insan hayatına kastedecek hale getiren vahşi terör örgütlerince yapılma ihtimali yanında, iktidarın safları sıklaştırmak kopanları etrafına toplamak için işlemiş olabileceği şüphesi geniş kesimleri endişelendiriliyor.
Eylemcinin ülkesi, bombalama öncesi ve sonrasındaki tutum ve davranışları onun, birileri tarafından taşeron olarak kullanıldığı yönündeki kanaati güçlendiriyor. Böyle olunca da olayın arkasındaki güç, ”Terör odakları mı, iktidar ve yandaşları mı?” soruları havada uçuşuyor. Çünkü din adına yola çıkmışların geçmişte iktidarı kaybetmemek için şer şebekeleriyle ilişkiye girip yüzlerce vatandaşın ölümü üzerinden güç devşirdiği, sıkıştıkları şu günlerde benzerini yapabileceği yönünde yaygın kanaat var.
2015’te … sayıda milletvekili verin bu iş suhuletle çözülsün dedikten sonra istediği sonuca ulaşamayınca,
-Gar, Merasim Sokak vb. katliamlarla yeniden iktidarı devraldığı,
-300 e yakın vatandaşın öldüğü 15 Temmuz’un tek adam rejimi kurma aparatı olarak planlandığı şeklindeki düşünceler her geçen gün artıyor. Devletin bütün mekanizmaları ellerinde olmasına rağmen olayların aydınlatılmak için hiçbir girişimde bulunmamaları, üstünü örtmek için her yolu denemeleri de bunu pekiştiriyor.
Mevcut yönetimin hiçbir söz ve icraatı birbiriyle örtüşmüyor.
-Demokrasi, ifade özgürlüğü, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele gibi büyük vaatlerle öne çıktıktan sonra,
-Eşitlik ortamında rekabet şansı olmadığını görüp gitmemek üzere planlar yapmaya başlıyor. Demokrasiyi kaldırmadan, düşünce hürriyetlerini kısıtlamadan öne çıkamayacağını görünce kalıcı olmanın yollarını arıyor.
-Özgür basın özleminin yerini, tamamen kendi güdümlerinde yandaş basın kurma hayalleri alıyor.
-En çok şikâyet ettikleri yanlı hukuk sistemini lağvedip, ağızlarının içine bakan bir hukuk düzeni getiriyor.
-Övündükleri halkın içinden çıktıktan sonra, onlara tepeden bakıyor toplumu güdülecek mahlûklar gibi görüyor.
-Yıllarca düşüncelerini ifade edememekten şikâyet ettikleri halde, her fikri susturarak kazanmayı planlıyor.
-İnançlarını yaşamaktan dolayı suçlandıklarını unutup, tüm inançları engellemenin çaresini arıyorlar.
İnsan haklarını korumak vaadiyle iktidara gelip, AB dâhil birçok gelişmiş ülke tarafından beğeni kazandıktan sonra, örnek ülke konumun koruyup yükselişi sürdürmeleri beklenirken onlar, küçük kişisel çıkar hesapları uğruna kazandıkları tüm itibarı kaybetme pahasına dikta rejimlerini taklide yöneliyorlar.
-Muhalif gördüklerinin en temel insan haklarını ellerinden alıyor.
-Toplumların gelişmesi için hürriyetlerin ne kadar önemli olduğunu unutup, istediklerinin hürriyetini kısıtlıyor.
-Toplumda saygın konumda olanlardan rahatsız oluyor, onlar hakkında saygı ve sevgi ortamını yok ediyor.
Başkasına zarar vermedikten sonra herkesin düşüncesini ifade etmesine, yaşam tarzını korumasına destek olmaları gerekirken, onlar kıskançlık hisleri içinde toplumda çok faydalı hizmetleri bile yıkmaya koyuluyorlar.
-Her gün özgürlükten dem vuruyor ama kendiler dışında kimsenin özgürlüğüne izin vermiyor,
-Demokrasi türküleri çağırdıkları halde, demokratik normları kaldırma heveslileriyle ortaklık kuruyor,
-Yenilikten bahsediyor fakat eskimiş, pörsümüş despotların yaptıklarını günümüzde uygulamaya kalkıyor,
-Herkesi vatan haini ilan edip bir şekilde gasp ettikleri gücü bırakmamanın yollarını arıyorlar. Yanlışlarının öğrenilmesini engellemek içinde türlü hileli yollarla göz boyamaya ve toplumu kerhen de olsa kendilerini tercihe mecbur etmeye çalışıyorlar. Ölmeyecek yıkılmayacak hayalleriyle yaşayan, hiçbir kural tanımadan, ülkenin tapusunu üzerine geçirerek saltanat kurmaya çalışanların acınacak sona doğru gittiğini bütün dünya görüyor. Ama onlar, ömürlerini uzatıp daha fazla o koltukta kalmak için kılıktan kılığa giriyor. Bugün ak dediklerine yarın kara diyor, yıllarca karaladıklarıyla kol kola girmek için her yolu deniyorlar.
Savaş Genç, geçmişte iktidarını sağlamlaştırmak isteyen Bizans tekfurlarının, kendi geleceklerini garanti altına almak için İstanbul’u yıkılması zor surlarla çevirdikleri halde mağlubiyetten kaçamadıkları gibi, 15 Temmuz sonrası bütün hesaplarını gitmemek üzere yapan iktidarın da, kimsenin ulaşamayacağı %50 seçim barajıyla kendini korunma çemberine aldığını, ancak güç vehmine kapılanların yaşadığı gibi onların da şimdilerde karşılarına çıkan ittifaka yenilme, kendi kurdukları baraja takılma korkusuyla her yere saldırdıklarını anlatıyor.
Hâsılı insanları kendi kulu ve kölesi olarak gören anlayış geçmişte kalmamış, bazılarının köpürmüş benlik ve menfaat duyguları içine saklanıp günümüze kadar taşınmış. Geçmiştekiler Hz. Peygamberin(SAV) getirdiği değerleri kendi gelecekleri için tehdit olarak görmüş ama muhataplarını küçümseseler bile anlatılanları dinleme zahmetine katlanmış, Ebu Talip’e sulh için teklifler sunmuşlardı.
Bugün mağdurların ise hiçbir yerde kendini ifade etme şansı yok.
-Firavun Hz Musa’ya kalabalıkta savunma fırsatı verdiği halde günümüzdekiler savunma hakkını elinden alıyor.
-Mekkeli müşrikler kadın ve çocuklara dokunmadığı halde bugünküler tüm aile bireylerine zulmediyorlar. Ashaba müşrikler o günün kurallarına göre muamele ederken, bugünküler mevcut nizamin önlerinde engel gördükleri için muhataplarının hiçbir yasal haktan faydalanmasına izin vermiyor, onları toplumdan dışlayıp hayat hakkını elinden alıyor, başka yerde çalışmasını engelleyip açlığa mahkûm ediyor.
Geçmiştekiler, İslam peygamberini (SAV) hicret diyarında rahat bırakmayıp saldırdıkları gibi, bugünün zorbaları da, çaresiz hürriyetini geri kazanmak için yurt dışına kaçıp özgür ortamda düşündüğünü aktarmak zorunda kalan, Youtube kanallarında Türkiye’de yaşananları dünyaya duyurmaya çalışanlar hakkında kırmızı bültenler çıkarıyor, ev adreslerini deşifre ederek saldırıya zemin hazırlıyor, iadeleri için devlet onurunu pazarlık masasına sürüyor. Caniler gezerken, dar imkânlarına rağmen her şeyi göze alıp yokluk ve çaresizlik içindeki mağdurlara yardım götüren gönülleri takip edip yakalatıyor ve teröre destekle suçlayıp tutuklatıyor.
Hakan Şükür’ün anlattıklarıyla özetlersek, günümüz zalimleri yanında olanları devlet imkânıyla nimetlere boğarken, teklifi kabul etmeyenlerin her şeyini elinden alıyor. Aşağılık kompleksi içinde bu türden zorbalar karşısında eğilip bükülmek, basit vaatlere kanıp ahlaki ilkelerden vazgeçmek insanın tüm dengesini bozabilir.
Evrensel değerleri yükseltmek daha huzurlu bir dünya kurmak için güç peşinde koşturan zorbalarla mücadele her dönemin en önemli görevlerinden biri olmalıdır. Toplumları ıslah görevi üstlenmiş büyük insanların söylediklerini itibarsızlaştırmak için acımasız yol ve yöntemler uygulayanlar tarihin çöplüğüne gömüldü. Bugünküler daha masummuş gibi görünse de günümüz teknolojisini kullanarak onları katlayacak cinayetler işlediler ve tarih çöplüğünde yer hazırladılar. Bu yüzden geçmişten günümüze Allah’a tam inanıp onun huzurunda başı yerde olanlar, despot ve zalimlerin önünde eğilme gereği duymamıştır.
Ellerindeki gücü kaybetme korkusuyla her yere saldıranların,
-50 yıldan beri dişle tırnakla gergef gibi dokunarak kurulup toplumun hizmetine sunulan,
-Bugüne kadar milyonu aşkın insana faydalı olan eğitim kurumlarının yıkıp yok etmesi karşısında, Fethullah Gülen Hocaefendi bu hafta Amerika’daki ailelerin çocuklarına ablalık yapan bir gruba yaptığı konuşmada, topluma çok yararlı bir iyilik damarının yıkılıp talan edilmesi, hizmet eden gönüllülerin şeytanlaştırılıp toplum dışına itilmesinden dolayı üzüntü duysa da, “Dünyevi hiçbir beklentimiz yok, herkes bulunduğu yerde kendini o toplumun bir ferdi gibi görüp, faydalı olmak üzere elinden gelen gayreti göstermeli” diyerek çevresini maddi kayıplara takılmama ve acılara katlanıp her durum ve şartta olumlu işlere devam etme yönünde uyarılarla, mağduriyet karşısından gösterilebilecek yanlış ve reaksiyoner tavırlardan uzak tutmaya çalışıyor.
*Fethullah Gülen’ Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber