Dindar olduğu bilinenlerin büyük çoğunun dinin özünden uzak olduğu bir dönemden geçiyoruz. Günümüzün devasa manevi sorunlarını çözecek anahtarlar inanmış kesimlerin elinde, ancak heyecanını kaybedenler araştırma gereği bile duymuyor. Çok büyük bir sekülerleşme yaşanıyor; her şeye maddi gözlükle bakılıyor ve dinin arka planındaki mana derinliğinden yararlanılamıyor. Yüce yaratıcı tam bilinmediği gibi onun gönderdiği mesajların ruhu da anlaşılamıyor. Özellikle İslam dünyası, dinin ve ibadetlerin şekliyle avunurken yaşamında onun getirdiği prensipleri pek dikkate almıyor.
Din adına konuşanların birçoğunun sözleri gırtlaktan aşağıya inmiyor; kiminin yaptığı ile söylediği örtüşmüyor, kimi üst perdeden gururlu ifadeleriyle insanları kaçırıyor, kimisi de tehditler savurmayı marifet sandığından gönülleri kırıp döküyor. Anlattığına inanmayan iki yüzlülerin davetine kimse itibar etmiyor. Gönül zenginliğini ihmal edenlerin, din adına ortaya koyduğuna müşteri toplaması zor; onlar, ancak hamasi nutuklarla hayvani duyguları harekete geçirerek halk üzerinde etkili olma yolu arıyor. ‘Din’ diyor ama dinin menettiği her türlü kusur ve kabahati işliyor ya da ortak oluyor.
Bazıları kendi cephesinin önde görünmesinden mutluluk duysa da din, insanları zaaflardan uzaklaştırmak ve ruhları terbiye için gönderilmiş bir öğretiler zinciri. Onu anlatacaklar, hayvani duyguları terk edip insani değerleriyle öne çıkarsa gönüllere tesir eder. Nefsini tatmin edercesine muhataba tokat vurur gibi tehditten haz duyanların üstünlük gösterisi, dinin güzel mesajlarının gönüllere ulaşmasını engeller.
Şahsi hedef peşinde koşanların, bu türden idealleri öne çıkarması pek kolay değil. “Ben” duygusu etrafında dönüp dolaşanlar, yaptıkları her işten çıkar hesabıyla oturup kalkanlar, fedakârlık gerektiren işlerde elini taşın altına koyması zor. Dünyevi çıkar beklentisiyle yapılan davranışlar, ise muhataplarında gerekli etkiyi uyaramaz. Halbuki Allah rızasını gözetenlerin, katlandığı sıkıntı ve meşakkatler bile en katı kalpleri yumuşatacak iksire dönüşebilir.
Yapılan işte kişisel çıkar arama alışkanlığı tedavisi zor bir hastalık gibidir. Bu beklentiyle bazı kazanımlar elde ediliyor görünse bile üretilen hizmetlerde umumun yararını aramak hayal olur. Yaptıkları her işten ulaştıkları her konumdan nemalanma peşine düşünenlerin bu hastalıklı hali, bir virüs gibi dalga dalga etraflarına yayılır, siyasete atılmışsa, girdiği tüm işlere bunu bulaştırır.
Her dönem bir şekilde sivrilen zalim ve despotlar, halka hizmet iddiasında bulundukları halde çıkar peşine düştüklerinden toplumuna büyük acılar çektirdi. Saltanat ve debdebe aşığı bu benciller, ihtişama kendini kaptırınca halkın sıkıntılarını görmezden geldi. Bugün Türkiye, dinin adını kullanarak toplum önüne geçmiş ancak dinin muhtevasından habersiz bir yönetimin elinde tüm değerlerini yitiriyor.
Din, atılan her adımda ahirette hesap verme duygusuyla hareketi emrettiği halde onlar, sanki hesap günü yokmuş gibi davranıyor, ülke varlıklarını gasp ediyor. Din, hak ve adalet tesisini öğütlüyor onlar, zaten problemli olan adalet sistemini dağıtıp, hak ve hukuk kavramını yok ediyor. Din, zulmü bağilik olarak gördüğü halde onlar, muhaliflere insanı utandıracak zulüm ve işkence uyguluyor. Hiç suçu olmayan on binlerce insanı sırf yanlışa itiraz ettikleri için yaşlı-hasta-kadın-çocuk demeden hapiste süründürüyor. Din, yalan söylemeyi kesin hatlarla menettiği halde onlar, bütün dünyanın gözü önünde her gün yalan söylüyor.
Bedeni zaaflarına takılmışların, toplumu zaaflardan koruma iddiası havada kaldı, sözleriyle davranışları örtüşmeyenler ciddiyetten uzak halleriyle tüm güvenlerini yitirdi. Ahirette hesap verme duygusunu kaybetmişlerin, okudukları Kur’an hükümlerine aykırı halleri en çok dine zarar verdi. Ayetmiş gibi yaptıkları her yanlışı savunmaya kalkan din adamlarının desteği, toplumda ciddi değer kaybına yol açtı.
Kur’an’ın musikisine takılıp kalanlar, muhtevasına gözünü kapadı, bazıları camide görüntü vermekle halkı kandırdı, kimisi iyi hatiplik yapıyorum derken attığı hamasi nutuklarla toplumda hayvani heyecanı harekete geçirdi halkı sokak kavgasına hazırladı, kimisi taraftarlarına suç işleme özgürlüğü bahşederken muhaliflerin elindekini almayı caiz gibi gösterdi, başkasının hakları çalınırken bunu fetih coşkusuyla sunanlar ortaya çıktı.
Ahireti unutmuşlar acınacak hale düştükleri halde, konumlarını kaybetmemek, atadan oğula saltanatlarını sürdürmek için hep daha fazla suça ortak olurken ülke giderek değer kaybetti. Devlet kesesine denk servetler edinseler de saray-köşk-villalarda yaşasalar bile endişeden kurtulamadı, kendi hayatlarını zindana çevirdikleri gibi ülkenin geleceğini de kararttılar. Yüce yaratıcı memnun etmeyi düşünmedi, şeytanın avenelerinden medet beklerken onların oyuncağı oldular.
Dünyalarını imar etme kaygısıyla attıkları her adımda, bilerek ya da bilmeden ahiretlerini mahvediyorlar. Ellerindekini kaybetme korkusunu atamıyorlar; herkesin nefret ettiği toplum düşmanlarından destek alarak kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlar. Onlarla girdikleri flörtte yakalarını kaptırıyor, önlerine konan her karanlık işe imza atıyor, dinin getirdiği en hayati kuralları rafa kaldırmakta mahzur görmüyorlar. Adım adım girdikleri bu girdaptan kurtulmak isterken gittikçe batıyor ve en yüksek hakikatlere sırt dönüyorlar.
Ahiret dedikleri halde sanki hayatın dünyadan ibaret olduğu inancıyla hareket edenler ne kendilerinin ne de toplumun gönül zenginliğini düşünmedi. Din adını kullansalar da sadece kendi kesesinin peşinde olan bu kadro, kimseye huzur sunamaz. Şeytani heveslerinin arkasına düşüp günümüz dünyasında dönen entrikaların kötü bir kopyası ile yol almaya çalışanlar, her gün yenisi kurulan hile ve düzenbazlıklara ne güçleri ne de kapasiteleri yeter. Kendilerini çok uyanık zannedip suç şebekeleriyle ortaklık kuranlar, bir süre sonra işledikleri cürümlerle ortada kalır.
İnancın getirdiği güzelliklerden insanlığın faydalanması için toplumların gönül dünyalarını yeniden canlanmasına ihtiyaç var. Bugün sorumluluk taşıyan herkesin, Kur’an’ın mesajlarını yeni inmiş gibi ele alıp yaşanan sıkıntıların çaresini o hazinelerde araması gerekiyor.
Dünyayı evrensel değerlerle buluşturmak için her yöne dağılmış gönül erleri, karşılaştıkları engellere sabredip katlandıkları için yol ve yön değiştirmedi, hizmetler istikrar abidesi insanların ellerinde yükseldi. Onlar, dünyayı cennete çevirme duru düşüncesini korudukları sürece bu başarıları artarak devam edecek.
*Fethullah Gülen’in “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser