İslam coğrafyasında kalabalıklar kendi değerlerinden kopmuş, oradan oraya savrulurken, bağlılığını koruyanların büyük bölümü, gelişmeleri şaşkın bakışlarla izlediği, kendini yenileme gereği duymadığı için başarısızlığa mahkûm oldu. Az çok kaygı taşıyan bir şeyler ortaya koyma gayreti içinde olanların çoğu da bu hedefe, siyasetle ulaşmayı tercih etti, yönetimi ele geçirdikten sonra zorla dayatmayı düşünecek kadar dünya gerçeklerinden uzaklaştı.
İdareyi devralmakla topluma yön vereceğini sananlar, insanın ruh dünyasını zenginleştirmeyi ihmal etti, halkı duygu ve düşüncede tembelliğe alıştırdı, his ve heyecanı hamasi nutuklarda arar hale getirdi. Bu dönemde ancak maddi imkanla söz sahibi olunacağını düşünenler, parasal güç olursa toplumu istedikleri gibi yönetecekleri vehmine kapıldı, ona sahip olmak için savundukları değerlerden vazgeçti.
Zaafların esaretinden kurtulamamışlar, yol göstermek topluma insanlık dersi vermek üzere yola çıktılar ama kendileri yollarını kaybetti batağa saplandılar. Ellerine çok büyük yetki verilmiş olmasına rağmen onu beş paralık dünya menfaati uğruna fütursuzca tükettiler. Üstünlük kurmak için harama girdi, rüşvet aldı, ihalelere fesat karıştırdı, mafyayla ortaklıklar kurup ülkede kara paraya yol verdi, kısacası ahlaki değerleri yükseltme sözü verip toplum önüne geçtikten sonra halkın tüm değerlerini sıfırladılar.
Başkalarının hırsızlık yolsuzluk yaptığını halkın kaynaklarını üzerine geçirdiğini eleştirerek onlardan yetki alanlar, muslukların başına geçince her yerden kendi keselerine açıktan para aktaracak yollar buldular. ‘Bize güvenin’ diyenler darı ambarına dalmış tavuklar gibi peşlerine taktıkları bir grupla birlikte halkın kaynaklarına dadandılar. Küçük makam ve imkân karşında başı dönen ve kendini kaybeden, sahip olduğu tüm değerlerden vazgeçip eski iddiaların tam aksinin peşine düşenler inandırıcı olma şansını yitirdi. Topluma katkı sunma iddiasındakilerin, değer kaybı yaşadığı yerde onlara sağlıklı yol gösterecek kimse kalmadı. Kendi değerlerimizden beslenerek gelmeyen, ya da onların kriterleriyle örtüşmeyenler ilk anda kısa yoldan sonuç alacak gibi görünse de asla uzun soluklu olmaz. Aşağılık kompleksi içinde maddenin hâkim olduğu dünyada kendine ait değerlerin işe yaramayacağını düşünerek başkalarını taklide yönelenler adım adım özünden uzaklaşır. Onlara, şirin görünmek isterken kendine saygısı kaybolur, inandığından utanıp aşağılayacak yollar arar. Kültürüne saygısı olmayana başkaları da saygı duymaz onların önemine inanmayan başkasına aktaramaz.
Toplum ve dünyanın gözünde tüm saygınlığını yitirmiş müflis bir yapının; kimini reklam kampanyalarıyla, kimini pazarlıkla kandırıp yanına çekmesi yaptığı kusurların üstüne örtmesine belki çok kısa bir süre göz yumulur belli dönemden sonra ise kimseye derdini anlatamaz. Kişilik kaybı yaşamış, kendi özgün değerlerini silip atmış, maddenin esiri olup zaaflarına erişmek için din imanla beslenen her şeyden vazgeçmiş bu zayıf karakterlilerin bugünkü şaşaalı görüntülerine kimse takılmasın yakında iğne batırılmış balon gibi sönüverir.
İslam coğrafyası, onun güzelliklerini aktarabilecek idareci ve uygulayıcılardan yoksun olarak 21’inci yüzyıla girdi. Her biri devasa problemlerin varlığı sorumluların ilgi alanına girmedi onların, önderlik yaptığı halklar büyük bocalama yaşadı, ekonomiden sosyal hayata ondan ahlaki ve hukuki normlara kadar her şey asrın gerisinde kaldı. Hiçbirisi toplumda ahlakı yükseltme gibi bir kaygı taşımadı, inançtaki pörsüme gündemde yok, davranış kalıpları bozulmuş bir toplumun polis gücüyle yönlendirme dışında bir planları olmadı, değer yargısı taşımayan idarecilerin köşe dönmeciliği aşağıya doğru yayıldı. Sorumlular, temelleri çürümüş bir binanın duvarlarını boyamakla güzelleştirmeye çalıştı, çürüttükleri tüm değerleri yeniden diriltmeden sağlıklı bir toplum kuracaklarını hayal ettiler, doğuda yönetimler menfaat kollarken, medeni ülkeler toplumun aynı kurala uyduğu tedbirlerle yükseldi.
Modern dünyanın, bireyleri düşünce hürriyetiyle tanıştırdığı, herkesin yaşam tarzını hür iradesiyle seçerek karar vermeye özendirildiği günümüz dünyasında, yukarıdan aşağıya emir komuta zinciriyle aktarılan uygulamaların uzun soluklu olma şansı yok. Gerçekten topluma faydalı olma onları doğru yönlendirme kaygısı taşıyanlar, insan tabiatını ve toplumların vardığı ufku dikkate alması halinde başarılı olabilir. Öncelikle atılan her adımın hiç engelsiz hemen ilerlemesini beklemek hayalcilik. Aksine toplum, çok iyi niyetli faaliyetleri hemen kabullenmeyebilir, yetkililer yapılanları kendi gelecekleri açısından tehdit olarak görebilir. Engelle karşılaşanlar, hemen mağlubiyet psikolojisine girip başladıkları işi bırakırsa, yükselme fırsatı kaybolur. Başarı, süreklilik arz eden karşılaşılan güçlüklerde sabır ve metanetle geliştirilecek yeni gayretlerle yakalanabilir, üzerine düşeni en ince ayrıntısına kadar yapanlar yüce yaratıcının desteğini umabilir.
İlahi destek beklentisi içinde olanlar, önce dünyada geçerli bu türden kurallara uygun hareket ederlerse işleri kolaylaşır. Gerçekten topluma katkı sunmak isteyen, halkı bunalımdan kurtarma derdi taşıyanlar çizgilerini koruyarak kimseyi yanıltmayacağını göstermeli. İddia ettikleri kavramlara kendileri arka çıkmalı ve topluma tutarsız görüntü vermekten uzaklaşıp itimat telkin etmeli. İstikrarlı bir yol izleyen, sahip olduğu güzellikleri toplumunun yadırgamayacağı tarzda sunmasını bilenler, daha geniş kesimlerce kabul görecek, her gayretleri misliyle karşılık bulacak, yeni açılımlarla hizmetleri giderek yaygınlaşacak.
Hata ve noksanlarının farkında olan, bunları düzetmek için gerekli çabayı gösterenler daha inandırıcı olur. Arkasından gittiklerinin yarı yolda bırakmasından bıkmış toplum gerçekten güvenebileceği bir dala tutunursa, üzerindeki ölü toprağından atar ve faydalı işlere destek çıkar. Ayrıca toplumun ıslahı onu oluşturan parçaların ıslahıyla olur, yani halkı birbirine kaynaştıran onları bir araya getiren unsurlarla katkı yolu aranmalıdır.
Hiçbir kalıcı başarı birden kazanılmaz, her birinin arkasında sabırla yürütülen büyük emek ve gayretler vardır. Her türlü dışlanmayı göze alarak işe başlayan Havariler Hz. İsa’nın vefatından ancak 30 yıl sonra ortaya çıkabildi. İslam peygamberi (SAV) yıllarca bıkmadan usanmadan mücadelesiyle o bölgede dinin yayılmasına vesile oldu. Osmanlı 1,5 asır sonra etkili bir devlet görünümüne kavuşabildi. Bugün Osmanlı’ya özlem duyanlar, hiç zahmete girmeden itimat telkin etmeden aldatıp kandırarak bazen kaba kuvvetle kısa yoldan aynı başarıya ulaşmayı planlıyor. Halbuki Osmanlı, despot yönetimlerden kaçanlara güven verdiği için onların ilk sığınağı oldu. Geçmiş büyüklerin, başarıyla uyguladıkları insani yolları kullanmadan güçle hedefine ulaşmayı hesap edenler yanıldığını görünce, hatadan döneceği yerde yeni hatalara girip girdaptan girdaba yuvarlanıyor. Günümüzde, kendini kanıtlayacak donanımlı bireyler yetiştirmeden geneli ilgilendiren sonuç almak kolay görünmüyor. Bir ağacın, yetişip meyve vermesi yıllar alıyor insan ondan değersiz değil, nesil yetiştirmeyle işe başlamanın önemini bilmeyenler emir komutayla toplumu yönlendirmeye çalışıyor, yarım asırda yapılan işleri birkaç seneye sığdırmaya kalkanlar maksadının aksiye tokat yiyor, hemen amacına ulaşmaya çalışan beklemesini bilmediği için ölü doğuma yol açıyor, ters teptiğini gördüğü halde yanlışta ısrar ediyorlar. Hiçbir donanım kaygısı taşımadan yetki kapan öngörüden uzak bu kadrolar topluma bir kez daha hayal kırıklığı yaşatacak.
Yığınla problemi bir çırpıda çözmeye soyunanlar ya hatalı yollara sapar ya da hiçbirini çözemez ümitleri yok edip gider. Basit adımlarla neticeye ulaşılmayacağını sananlar, mevcut şartlarda rekabet etmekte zorlananlar üzerine düşen emek gerektiren işleri yapmaktan kaçar. Halbuki sonucu daha sonraki nesillerde alınacak bile olsa sabırla sorumluluk altına girenler, bu dönemde görülmese de ilerleyen zaman içinde başarıya ulaşır.
Gönüllülerin, yaz tatillerinde yaptıkları kamplarda aynı yaş grubundaki gençlere olumlu davranış kazandırma modeli farklı alternatifler eklenerek ilerlemiş öğrenci evleri öğrenci yurtları haftalık sohbet gruplarıyla kazanılan alışkanlıkların yıl içinde sürdürüleceği yollar geliştirilmiştir. Her aile çocuğunun geleceği açısından bir düzeyde kaygı taşımaktadır, onların endişelerini giderecek yöntemler aşamalı olarak hayata geçirilince çok farklı seçeneklere ulaşılmış ve herkesin kabullendiği bir eğitim tarzı ortaya çıkmıştır.
Benzer gayretler artırılarak yeni anlayışlarla desteklenip sürdürülürse bugüne kadar elde edilmiş başarılara yeniden ulaşmak zor değil. Sadece duayla yetinmeyen üzerine düşeni en ince ayrıntısına kadar yaptıktan sonra olumlu sonuç bekleyenlerin bugün olmazsa yarın önü açılır. Yeryüzü halifesi olan insana, saygıyla yaklaşanlar insan sevgisini bütün maddi menfaatlerin önüne çıkaranlar, bunun semeresini alır. Çünkü uygun yöntemler kullanarak hizmet üretenler geçerli kurallara uydukları için işleri kolaylaşır.
Karlılık oranı belli olmayan projelere yatırımcı bulmak zor olmasına rağmen hizmet projelerinde yatırımcılar ve çalışanlar sonucu bilinmeyen faaliyetler için adeta kendi gelecek beklentilerini unutacak hale geldi. Gönüllülerin bu anlayışının arkasında; Uhuvvet risalesi ve İslam’ın temel kaynaklarından süzülüp çıkarılan;
-Kardeşliği, geliştirip insanları ortak projeler etrafında bir araya toplama gayretleri,
-Bireylerin kendilerinden çok başkasını düşünmelerini sağlayan özveri yatmaktadır.
Dinin özünden bugüne taşınan bu iki prensip sayesinde, birbirinden çok farklı kesimler aynı proje etrafında bir araya getirilmiş, varlıklıların mali kaynağı projesi olan gençlerin önüne konulmuş, tarafların ortak katkısıyla hizmetler yükselmiştir. İki önemli prensibe bağlılık içinde yürütülen faaliyetten alınan sonuçlar ortadadır onların, Türkiye’de başlattığı çalışmalar kabına sığmamış ve ülke dışına taşmıştır.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser