Dini hamasi nutuklarla anlatmak, coşkuyu artırdığı için bazılarına cazip gelebilir.
Ancak söyledikleriyle yaşantısı uyuşmayanlar, kısa süreliğine halkı etkilese de sonrasında güveni tahrip edecek davranışları ortaya çıkınca topluma büyük bir hayal kırıklığı yaşatır.
Tarih boyunca yıkılan medeniyetler incelendiğinde, süslü sözlerle halkın karşısına çıkanların, yetkiyi ele aldıktan sonra sırça saraylarına çekilip toplumdan kopmaları ve onları güdülecek varlıklar olarak görmeleri çöküşün ana sebeplerinden biridir.
Gerçekten ahlaklı bir toplum inşa etmek isteyenlerin, önce yaşamlarında dürüstlük ve şeffaflık sergileyerek inandırıcı olmaları gerekir. Batı toplumunda yöneticiler, kişisel kusurları olsa bile toplumsal mutabakatlara sadakatle bağlı oldukları için daha etkilidir.
İslam coğrafyasında ise, geri kalmışlığın dine bağlılıktan kaynaklandığı gibi çarpık bir anlayış yaygın. Dindar ya da dine uzak olsun, birçok yönetici, aşağılık kompleksi içinde ilerlemenin ancak dine ve kurallarına başkaldırmakla mümkün olacağını sanıyor. Bu anlayıştakiler toplumsal yaşamda en önemli prensipleri bile çok kolay çiğneyebiliyor.
Oysa ne ibadet ne de düşünce dünyalarında onları mahcup edecek bir şey var. Aksine, İslam’ın prensiplerini yaşantısına doğru yansıtanlar davranışlarıyla toplumları yükselişe geçirebilir.
Kusurlu insanların kötü bir taklidi gibi davranan onlara benzemeye çalışanlar, toplumdan kopanların beğenisini kazanarak iktidarı koruyacağını sananlar kişiliğini kaybeder ve onların oyuncağı haline gelir.
İnandıkları değerlere sahip çıkanlar ise başkalarına özenmek yerine, kendi dünyalarındaki güzellikleri koruyup geliştirme konusunda kararlı olurlarsa başarıya ulaşır.
Türkiye’yi dindarlığı kullanarak iktidara gelen bir kadro yönetiyor. Geçmiş yönetimleri ahlaki zaaflarla suçladı, halkı yüksek değerlerle donatma vaadiyle öne geçtiler. Ancak iktidarın nimetleriyle karşılaşınca kendilerini kaybetti ve halkın yaşadıklarını görmezden geldiler.
Kısa sürede iktidardan çıkar sağlama yollarını öğrendiler. Bu nimetlerden mahrum kalma korkusu yaşadıklarında çareyi tüm değerleri terk etmede buldular. Karanlık güçlerle ortaklık kurdu, yıllardır düşman gördükleri kesimlerle iş birliği yaptı ve onların en çirkin oyunlarının parçası oldular.
Halkı yüksek ahlaki değerlerle donatma hedeflerini unutan ekipler, ülkenin kaynaklarını paylaşma yarışına girdi. Bu süreçte doğruyu söyleyen, hakkı tavsiye edenlerin birçoğu dışlandı.
Çıkar peşinde koşmayanlar ya ülkeyi terk etti ya da kenara çekildi, yanlarında sadece iktidarın sunduğu nimetlerden faydalanmayı bekleyenler kaldı.
Toplumsal dokuyu tamir için gece gündüz demeden çaba harcayan esnaflar, öğretmenler ve diğer meslek erbabının kimi Meriç’ten kaçarken boğuldu, kimi tüm birikimini bırakıp gittiği yerde hayata sıfırdan başladı.
Kendini ülke geleceğine adamış insanlar, toplumdan çıkıp giderken müdahale etme imkânı olan parti kurmaylarından bazıları çıkarlarına zarar gelmesinden endişe ettiği, bazıları da tehditlerden korktuğu için sessiz kaldı, toplumun en yararlı bireylerinin kaybolup gitmesine göz yumdu.
Bugün, iyiler ve doğruyu savunanlar ülkeden ayrıldı kalanlar, gizli saklı faydalı olma yolları aramak zorunda bırakıldı. Onlar da tutuklanma tehdidiyle karşı karşıya.
Eğer bu baskıcı hava devam ederse, kendini başkalarına adamış insan sayısı daha da azalacak ve ülke, aç gözlü çıkarcılara mahkûm olacak.
Türkiye, mükemmel olmasalar da başkalarına faydalı olma idealiyle yetişmiş büyük bir insan potansiyelini kaybediyor.
Neredeyse on yıl geçti ve hâlâ günahsız insanlar, hizmet hareketiyle ilişkili olduğu gerekçesiyle suçlanıyor, baskı ve tutuklamalar hız kesmeden sürüyor.
Son tutuklamalar arasında, gönüllü olarak ders veren 12 üniversite öğrencisi ve ailelerinin rızasıyla onlardan ders alan 17 lise öğrencisi genç kızın da olduğu söylendi. Başkalarına faydalı olmaya çalışan bu gençlerin tutuklanmasına, partililerin sessizliği yaşanan dramı görmezden gelmesi kötülere cesaret veriyor.
Sizin ülkeden kovduğunuz insanlar, başka ülke çocuklarına ahlaki değerleri aktarmak için gece gündüz demeden çalışıyor.
Ülkelerinde kendilerine hizmet imkânı verilmeyen kadınlı erkekli gruplar, burada toplandı ve bir gün boyunca çevreyle sağlıklı ilişki kurma herkese faydalı olma yollarını araştırdılar.
AKP’nin ‘vicdanı’ olarak bilinen Bülent Arınç, halktaki yozlaşmayı, “cahiliye dönemi” ya da “Sodom ve Gomore”ye benzetiyor.
İktidar, şeffaflıktan uzaklaştıkça karanlık odaklarla iş birliğine girip ülkeyi uçuruma sürüklüyor.
Arınç’ın gördüklerini, diğer partililerin görmemesi imkânsız.
Dinin en temel kurallarını rafa kaldırıp ülkeyi talan edenlerin, yaptıklarına karşı vicdan sahiplerinin uyanma vakti geldi geçiyor. Az çok etkisi olanların tehditlerden korkup kenara çekilmesi yarayı daha da büyütüyor.
Siyasal İslam iddiaları, şeriat vaatleriyle avutulan partililerin, yukarından gelen her yanlışta hikmet aramadan kurtulup gerçeklerle yüzleşmesi şart.
Yitirilen değerlerin farkında olan vicdan sahibi her vatanseverin, mevcut uygulamaları fısıltılı seslerle karşı koyamayacaklarını görmesi gerekiyor.
Türkiye gelecek nesillerini kaybediyor, eğer bu sessizlik devam ederse ülkenin, Venezüella-Rusya-Çin gibi yöneticilerin her şeye sahip olduğu, halk genelinin karın tokluğuna çalıştığı bir yönetime dönüşmesi işten bile değil.
Sayılan ülke yöneticileri, halkın tüm kaynaklarını kuruttukları halde, kendilerini başarılı göstermek için Hollywood yıldızlarına paralı belgesel hazırlatmışlar. Yaptıkları haksızlıkları ünlü sinema oyuncularının ağzından meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Türkiye için de benzer bir projenin sırada beklediği söyleniyor.