Bugün dürüstlük-hak-adaleti öne çıkardığı bilinen bir dinin mensuplarının yaşadığı İslam coğrafyası, bu ilkeler açısından oldukça sorunludur. Bunun sebeplerinden biri, sahip oldukları güzellikleri içselleştirmemiş, arka planında getireceklerinin farkında olmayan yöneticilerin, gerekli birikime sahip olmadan emek sarf etmeden içeriksiz göstermelik eylem ve sloganlarla topluma yön verme anlayışı yatmaktadır.
Son dönemde, bazı İslam ülkelerindeki keyfi anlayış kusurlu da olsa demokrasiyle yönetilen Türkiye’yi de kuşattı.
Bütün medeni hukuk sistemlerinde hırsızlık ve yolsuzluk suçtur, semavi dinlerin hemen hepsi toplumlarını başkasının hak ve hukukuna tecavüzden korumak için çok sayıda prensip getirmiştir. Özellikle İslam dini başkasına ait varlıkların kişiler tarafından suistimali konusunda çok hassas hükümler koymuş, en küçük bir hak ihlalini kesin olarak yasaklayıp bağlılarını bundan uzak durmaya çağırmıştır.
Halbuki bugün İslam’ı temsil iddiası ile ortaya çıkanlar, hırsızlık ve yolsuzluk yapmadan güç elde edilemeyeceğine inanmaktadır. Geçmişte yolsuzluktan yakalananlar yüzleri kızarıp toplum önüne çıkamaz hale gelmişken, onlar yolsuzluğu davaya hizmet gibi sunmuş, soruşturan polisleri tutuklatıp hırsızları serbest bırakmış, yol köprü konut inşaatları yaparak halkı gelişme yalanlarıyla kandırırken, her işte büyük yolsuzluklarla yağmalamaya koyulmuştur.
Geçmişte ahlaki değerler kaygısı taşımayan yöneticiler yalanla siyaset yürütmüştü. Onlardan iktidarı devralan bugünün dindar yöneticileri, bu zaaftan uzak durup fark oluşturması beklenirken, bunun geçmişte işe yaradığı vehmine kendini kaptırdı, yalan söylemeden iktidarda kalınamayacağı diğerleriyle rekabet edilemeyeceğine inandı. Her sıkıştığında yalana tevessül etti, hatta bunu uyanıklık olarak gördü ve ileride kendilerini mahcup edecek birçok yanlışa bulaştı, dürüstlükle adını duyurmuş bir dini yalancılıkla anılır hale getirdi.
Bir toplumu ayakta tutan en önemli kavramlardan biri de adalettir, herkesin hukuk karşısında eşit olduğu toplumlarda halk kendini güvende hissetmekte ve huzur içinde yaşam sürmektedir. Ülkede hukuk tamamen çökertilmiş, suçlular elini kolunu sallayarak gururla ortada dolaşırken, hayatında hiç suça bulaşmamış ülkenin yüz akı insanlar sırf yanlışa ortak olmayı kabul etmedikleri için hapislerde süründürülmektedir.
Mülkiyet hakkına inanmayan bir ekip, alttan alttan ülkenin tapusunun halife ve avenelerine ait olduğu şeklindeki sapkın bir din anlayışını yaymış, çaldıklarının hırsızlık olmadığını zanneden ve suçları sorgulanamayan partililer topluma ait haklara tecavüz yarışına itilmiştir.
-Güçlüler hukuku uygulandığından, hakkı gasp edilenlerin başvuracağı bir merci yoktur.
-İşe alımlar kayırmacılık esasına göre yürütüldüğünden, umudunu yitirmiş genç yetenekler kaçmaktadır.
-Bütün ihaleler pay alma karşılığı yapıldığından, kalitesiz işlere fahiş bedeller ödenmektedir.
-Hukuk adamları önlerine gelen her davada parti yararına bakıp öyle karar vermektedir.
Böyle bir ülkede halkın hiçbir konuda gelecek umudu kalmaz, kapasiteli insanlar bir yolunu bulup başka yerlere göç ederken, ülke menfaat ağını kurmuş çapsız insanlara kalır ve kısa süre sonra adım adım çökmeye başlar.
Şimdi yaşanan tam da budur. Yurt dışından alınan kredilerle yapılanlar tükenmiş, ülkenin dar zaman için ayrılmış tüm kaynakları kurutularak bugüne kadar gelinmiştir. Bundan sonra içeride yapılacak her iş için karşılıksız para basıp enflasyonu körüklemek, dışardan alınacak her hizmet için borç bulup ülkeyi ipotek etmek gerekmektedir.
Maddi kazanca ahiret inancından daha çok önem verdikleri için, temiz bir din anlayışı ortaya koyamadılar. Maddeyi manaya tercih ettikleri için hiçbir konuda sağlıklı karar veremedi, her konuda kişisel beklentilerini ülke menfaatlerinin önüne geçirdiler. Yaptıkları her faaliyeti dünyevi çıkar hesaplarına alet etti, halka samimi bir yaşam örneği sunamadı, davranışlarıyla 7’den 70’e herkese kötü örnek oldular.
Kendi çıkarlarını takip peşinde koşanların topluma kazandıracağı hiçbir ufuk yoktur. Dünyevi beklentilerini ülke menfaatlerine tercih edenlerin toplum önüne geçmesi yetki alıp ülke kaynaklarını yönetmesinin sonuçları ortadadır. 20 yıldan beri iş yapıyor görüntüsü altında toplumdan çaldıkları paranın 500 milyar dolara yaklaştığı ifade edilmektedir. Bugün vatandaşlar imkansızlıklar içinde kıvranırken onlar, itibardan tasarruf etmemek için devlete ait varlıkları kullanmakta dışarıdan sürekli borç bularak halkın geleceğini çalmaktadır.
Parayı ellerinin tersiyle itip tüm ülkenin gönlünü kazanmak, yurt dışında parmakla gösterilecek hale gelmek mümkündü. Tüm halkı zenginleştirip herkesin mutlu olacağı bir ülke kurma fırsatı karşılarına çıktığı halde paraya-makama zaaflarını frenleyemeyen zavallılar, bir avuç müteahhitti zenginleştirip onlardan alacakları paylarla köşe dönmeyi tercih ettiler. Kendilerine samimi duygularla güvenip bağlanmış insanları aldattı, masum görünüp onların ekmeğini çaldılar. Onlar zaafları yüzünden bütün bu fırsatları tepti, kimsenin cesaret edemediği birçok kirli iş talimatını uygulamak zorunda kaldı, ülkeyi karanlık odakların oyuncağı haline getirdiler.
Gönülden hakka yönelmeleri halinde, tüm davranışlarını taklit edecek halkı da ona özendirmeleri mümkündü, ama onlar bu saf ve duru Müslümanlığı küçük gördü. Gönül zenginliğinden vazgeçip, varlıklı lüks ve debdebe içinde ihtişamlı bir görüntü oluşturmayı seçti. İçeriğe dikkat etmeden dindar gibi görünmeyle yetindiklerinde halka faydalı olacaklarını zannetti, iç zenginliğini dünyevi beklentilerine kurban ettiler.
İnandıkları değerlere bağlı kalarak hem samimi müminleri hem yüce yaratıcıyı memnun etmeleri mümkündü, onlar tüm ahlak ilkelerini yok sayıp, çevrelerinde toplanmış karanlık odakları ve ihale mafyasını memnun etmeye alacakları paylarla servet biriktirmeyi seçtiler. Çok sağlam temelleri olan tertemiz bir kaynağı kirletti halkı tüm değer yargılarından şüphe eder hale getirdiler.
Yaptıklarının dine hizmet olduğuna inandırılmış bir kötülük şebekesi, bütün ahlaki değerleri kaybettiğinin farkında bile değildir. Tüm bu tablonun ortaya çıkmasının arkasında, kendi değerlerini içselleştirememiş insanların, toplum önüne geçip ortaya koydukları kötü örneklerle hata ve kusurları aşağıya doğru yayması yatmaktadır.
Manevi değerlerine bağlı, sınırlı gelirleriyle huzur içinde olan bir toplum dokusunu bozdular, bir bölümünü paraya boğup şımarıklık içinde her türlü kötülüğe açık hale getirirken, kalabalık yığınları zaruri giderlerini karşılayamaz, gelecek beklentisini kaybetmiş bir karamsarlık içine ittiler. Boğazına kadar parada yüzenler, lüks ve debdebe içinde yaşam sürer, çocukları lüks arabalarda uyuşturucu partilerinde görüntü verirken, günlük ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan, çocuğuna istihdam umudunu kaybeden halk yığınları çaresizlik içinde kıvranıyor.
Çaldılar, çırptılar, gasp ettiler, tuzaklar kurdular, her eylemlerinde hileli yolara tevessül ettiler, tüm kadrolarını şeytanın aklına gelmeyecek oyunlarına alet etti devlet birimlerini suç aparatı olmaya zorladılar. Yanlışa katılmak istemeyenleri terörist ilan edip ekmeğini elinden aldılar. Yerlerini daha önce suç işlemiş kolayca kendilerine ortak edebilecekleri kirli kadrolarla doldurdular. Devlet kesesinden besledikleri küfürbaz trollerle halkta özellikle gençlerde sevgi-saygı ahlak anlayışını yok ettiler. Şimdilerde partilileri kullanıp seçimi çalma planı yapıyorlarmış.
Yüce yaratıcıya kulluğu seçecekleri yerde onlar, bir şekilde suçlardan korunma karşılığı anlaştıkları karanlık odaklara kul köle olmayı tercih etti, onlara göbekten bağlandıkları için hakkın rızasını aramayı terk etti, halkın tüm beklentilerini boşa çıkardılar. Büyük iddialarla toplum önüne geçtikleri halde zaaflarına yenildi ve halka ve hakka verdikleri tüm sözleri unuttular. Suç ortaklarıyla birlikte her gün halka yeni tuzaklar kurdular.
Samimi Müslümanlık zor gelince onlar kolayı tercih edip dini sadece halkı kandırmada kullandıkları bir araca dönüştürdü, beşerî zaafları, rahata düşkünlükleri, şöhret arzuları, maddeye büyük bir şehvetle bağlılıkları onların tüm benliğini kuşattığından güç hesaplarını bozan deprem yüzünden yüce yaratıcıya bile isyana yeltendiler.
Dinin ortaya koyduğu tüm kriterleri terk eden bu insanlar, hak hukuk, haram helal sınırlarını kaybetmiş, dinin güzel çehresini karartmıştır. Ramazan’a girdiğimiz şu günlerde ülkemiz, hırslarının, kin haset ve nefret hislerinin mağlubu selde su altında kalıp ölümlere yol açan firmaya hala deprem konutu ihale eden yöneticilerin kirini taşıyamıyor. Aziz milletimizin, art art gelen deprem ve sellerle yakın olduğu bildirilen İstanbul depremiyle, daha büyük yıkımlara maruz kalmaması için halen ülke geleceği adına kaygı taşıyanlar yükün altına girmeli. Toplumun maddi ve manevi kayıplarının telafi edilmesi, halkın üzerine basarak yükselen bu karanlık odakların ülkeden elini çekmesi için herkes sorumluluk almalı, hep birlikte yanlışların önü tıkanmalı;
-Her faaliyet, dünyevi kâr zarara göre değil değerlere tam bağlılık içinde toplum menfaati gözetilerek yapılmalı,
-Yetki verilenler, kişisel beklentilerini bir kenara bırakıp halkın geleceği için kaygı taşır hale gelmeli,
-Toplum önderleri, menfaat hesaplarından uzaklaşıp ülke geleceği için elini taşın altına koymalı,
-Grup temsilcileri, aradaki kavgalardan vazgeçip herkesin yararına olacak işlerde bir araya gelmeli,
-Ülkenin kılcallarına kadar yayılmış kötülük düşüncesi kaldırılıp yerine iyilik anlayışı yerleştirilmelidir.
Dinin tahribinin önlenip, çok büyük emeklerle kurulmuş toplumdaki saygın yerine yeniden kavuşmasına gelince; -Bağlılarının şekli Müslümanlığı terk edip dinin özündeki değerlere tam yönelmesi,
-Samimi dindarların ve toplum temsilcilerinin bundan böyle yapmacık göstermelik tavırlardan uzak durması,
-Herkesin beklentilerini bir kenara bırakıp uzun yıllar titizlik içinde çalışması gerekecek ki bu lekeler silinebilsin.
Hepsinden önemlisi de ayrıştırma amaçlı karalama kampanyalarıyla yıkılan güvenin yeniden tesisine ihtiyaç var.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser