Yaşam iniş ve çıkışlarla dolu, hadiseler sürekli değişiyor, insanlık tarihi çok büyük değişim ve dönüşümlere sahne oluyor, her dönem ve yöredeki toplumlar şartların önlerine koyduğu olaylardan etkilenerek farklı mecralara doğru sürüklenip gidiyor. Bu yönüyle dünya adeta nöbetleşe insanların kendi hünerlerini göstermek üzere girdikleri bir arenaya benziyor, herkes yüce yaratıcının çizdiği çerçevede rolünü oynuyor. Bazıları için değişimler berekete vesile oluyor, fırtına sonrası oluşan ılıman iklimden faydalananlar büyüyüp gelişiyor. Bazıları bencilik girdabına kapılıyor en münbit zeminde bozulup kokuşuyor. Bir kısmı yönlendirme amaçlı senaryolardan etkilenirken bir bölümü asıl hedefinden hiç sapmadan olayları lehine çevirmeye çabalıyor.
Yüksek hedefe inanmışlardan her türlü değişimden iyilik ve güzelliğe gidecek yolu arayıp bulması bekleniyor.
Dünyada bireyler değişim yaşadığı gibi toplumlarda değişim yaşadı, bunların bir bölümü umut vaat edecek tarzda ilerlerken, yaşananlar bir kesimin bütün hayallerini yıkıp yok etti.
-Bir dönem yığınlar fırtınalara maruz kaldı,
-Ceberut yönetimlerin sultası altında olanlar, üstesinden gelinemez olaylar yaşadı zulüm ve işkencelere uğradı.
-Zaman zaman kalabalıklar, bireysel kusurlarından bağımsız olarak sellerin önündeki kütükler gibi savrulup gitti.
-Bazen gelişmeler birbirini takip etti, bazen çürüme ve kokuşmalara engel olunamadı.
Örneğin Türkiye’de 70-80 arası kısmi serbestlik ortamı vardı, bu dönemde dini gruplar faaliyetlerini yaygınlaştırdı.
-Kimi Kuran kursları, İHL açarak ilkokulu bitirmiş Anadolu çocuklarına din öğretmeyi düşündü.
-Halkı zikir ve tarikat meclislerine çağırıp onların maneviyatını geliştirmeye çalışanlar oldu.
-Siyasetle hizmet sevdasına kapılanlar parti kurup dindarlara alternatif sundu.
Gayet samimi gayretle yürütülen bu hizmetler, fesat şebekelerinin tuzaklarına yakalandı. Bazıları tüm oyunları bozup insani değerlerini korurken kimisi, ortaya atılan suni tartışmalara takıldı, iyilik peşinde koşmayı bırakıp aynı değerlere inananlarla kavgaya tutuştu, kurulan kirli tezgâha bilmeden alet oldu. Yani ortam şartların değişmesinden olumlu yönde etkilenenler olduğu gibi, basit bir sapmayla başlayan değişimin değer kaybına doğru kayıp gittiğini göremeyenler oldu. İnsanlar bazen bireysel tercihleriyle bazen mensubu olduğu grubun tercihlerinden dolayı iddialarının tam aksi istikametlere doğru savrulup gitti.
Kuran öğretimini öne çıkaran Süleyman Efendi talebeleri, İmam hatip okullarındaki gençlerin kusurlarına takıldı, bu okulların dini yozlaştırmak için açıldığı tezini savundu, itibarsızlaştırma kampanyası yürüttü. Dindarların kurduğu partiyi destekleyenler de o günün sağ partisine oy verenleri masonluğa zemin hazırlamakla itham etti.
80 ihtilalinden sonra bütün bu kavgalara ara verildi, taraflar kabuğuna çekilip kendilerine alan açılacağı günü bekledi. Halbuki Özal, ihtilalcilerin sunduğu sulh ortamında her sosyal gruba toplum yararına proje üretme fırsatı sunmuştu. Bazıları eski kavgaları unutup Özal’ın oluşturduğu olumlu havadan yararlandı, toplumu yeniden kendi değerleriyle buluşturmak için harekete geçti, bazıları ona da tavır koydu, el altından eski kavgaları kaşıdı.
İyisiyle kötüsüyle bu dönemler geçti gitti, şimdi 20 yıldan beri din adına yola çıkanlar iktidarda ancak, başarı-güç ve mali imkân uyuşturucu gibi, ona sahip olanların kendini koruması çok zor. İlimi-birikimi-güç ve kuvveti arttıkça tevazusunu artırmayanlar, insanın manevi hayatı için zehir hükmünde olan bu unsurlardan korunacak tedbirleri almazsa manevi felce doğru gittiğini göremiyor. Oldukça iyi bir şekilde başladığı kazanımlar bir süre sonra onun yıkımına yol açabiliyor. Bunların çekiciliğine kapılanlar yavaş yavaş bağımlı hale geliyor, geçiş aşamalı olduğu için çevredekiler değişimi görse de onlar farklılaştığını göremiyor.
Bütün değer yargılarını terk ettiklerinde ve geri dönme şansları kalmıyor.
Tarihte büyük kabahat işleyen ve nefretle anılanlar genelde gücüne güvenen ve gururuna yenik düşenler. Onlar bencilliklerinin baskısı altında yıkılıp giderken güç vehmedip her söylediğine inananları da uçuruma sürükledi. En basit bir başarıdan sonra çevrelerini sinek gibi ezilecek varlıklar olarak görenler yanında, dünyanın geleceğini aydınlatacak projelere imza atanlar takdir edilmekten kaçınmakta, nefislerinin sesini bastırıp kendilerini sıradan bir insan olarak görmeye muvaffak olmaktadır. Bu nimetleri Allah’tan bilenler sahiplenmezken, ahirete dönük hizmetleri bile kendi marifeti olduğuna inanıp gurura kapılan herkese tepeden bakmaya başlayanların hedeften kopması kaçınılmaz gibidir. Bediüzzaman’ın dediği gibi sınırlı gücünün farkına varanlar elde ettiği hiçbir konumdan dolayı çizgi değiştirmedi, hep insana yakışır bir duruşla hayatlarına yön verdi. Omzundaki kalabalık yıldızlara güvenenler etrafında pervane olanlara bakarak hayatın hep böyle devam edeceği vehmine kapıldı, yaşlılıkta acınacak hale düştü. Yüce yaratıcıyı tanımayan geçmişin zalimleri o günün rehberlerine güvenmeyi gururlarına yediremedi, kendi heveslerine göre yollar seçince taşkınlıktan kendilerini koruyamadı. Nimetlerin batağında boğulan geçmiş örneklerin unutan Türkiye vb ülkelerde din adına yola çıkanlar, güç ve servetin asıl sahibini göz ardı ettikleri için ilahi mesajların günümüz sorunlarını çözemeyeceğini sandılar. Dindar görünseler de madde ve bencillik bataklığa saplandı dinin ruhuna aykırı yollara girdiler, kurtulmak isterken daha büyük hatalar işledi battıkça battılar.
Kazandıkları makam ve mali kaynağın şımarıklığı içinde kendini mahvettikleri gibi, din adına önlerine geçtikleri şuursuz kalabalıkların da tüm değer yargılarını yok etti, temsil ettikleri değerlerin silinip yok olmasına zemin hazırladılar. İşledikleri cürümleri herkes görüyor ama onlar hiçbir şey olmamış gibi gayet başarıyla yola devam ettiklerini sanacak kadar basiretten uzaklar. Geçmişin Firavunlarının tüm avenelerini peşine takıp denizde sürüklemesi gibi, güç ve mali imkân denizinde yüzen bugünün dindar yöneticileri de bağlılarını güç denizinde batmaya doğru ittiğini bütün dünya dikkatle izliyor.
Bu yanlış gidişe dur diyenleri de devlet düşmanı ilan ederek hata ve kusurlarına devamı düşünüyorlar.
15 Temmuz gibi 250’den fazla vatandaşın öldüğü bir senaryo ile yönetimi gasp ettiler, darbeyle yönetimi ele geçirdikleri halde suçunu hizmet gönüllülerinin üzerine attılar. Tek merkezden yönlendirdikleri kara propagandalarla onları, vahşi canavar gibi gösterdi uyguladıkları insanlık dışı zulme itiraz edeni susturdular. Tehdidin yaşama hakkına kadar ulaştığı böyle bir dönemde bile gönüllüler, etrafları tamamen kuşatılmış kıpırdayamaz hale gelmişken üzerlerine düşen görevi yapmayı sürdürdü. Takip altında birer-ikişer gizli bir araya gelip arkadaşlarının imdatlarına yetişerek duygu birliğini korumanın yollarını aradı. Yurt dışından topladıkları küçük kaynakları, ülkeye gönderip hapiste olanların ailesine yardımcı olmak için çabaladı.
Türkiye’de iş yapma fırsatı verilmeyenler himmetlerini dünya genelindeki insani projelere kaydırdı, bulundukları toplumların ihtiyaçlarına uygun alanlarda hizmet üretmeye çalıştılar. Küçük adımlarla başladıkları projeleri geliştirip büyüterek yurt dışındaki faaliyetlerini artırmak için çabalayıp durdular.
Özellikle hizmetin değerlerini özümsemiş gönüllüler; bütün bunları yaparken yaşadıkları mağduriyetten dolayı kendilerine zulmeden, zulmü alkışlayan ya da sessiz kalıp ima yoluyla arka çıkanlara karşı içlerinde en küçük bir kırgınlığın oluşmasına izin vermedi, kimseden hizmetleri karşılığında bir şey beklemedi, sadece faydalı olmak için emek harcadılar. Çok büyük özveri içinde hareket etmelerine dünyanın geleceğine katkı sunacak önemli hizmetleri başlatmalarına karşılık asla bunu gurur vesilesi yapmadı, sanki hiçbir şey olmamış gibi tevazu içinde hareket ettiler.
Kimseden alkış ve takdir beklemedi, ürettikleri harikulade projeleri itibarsızlaştırmak için yürütülen propagandadan dolayı ümitsizliğe kapılmadı, yaptıklarının yıkılıp yok edilmesine karşılık olumlu hizmetlerden vazgeçip kenara çekilmeyi düşünmedi, yeniden ayağa kalkıp düştükleri yerden hizmetleri sürdürmenin yolunu aradılar. Esen çok büyük fırtınalar karşısında gittikleri yoldan kuşkuya düşüp ellerini gevşetmediler. Geçici bir dönem için burada bulunduklarının farkındalar, yaşamlarını buna göre düzenledi, mal biriktirme peşinde koşmayı düşünmedi. Kendileri bulundukları beldelerde yaşam sürdürmek için farklı işler yaparak ayakta kalmaya çalışırken, bile gerektiğinde her şeylerini insanlık hizmetine sunmaya hazır beklediler.
Kendi değerleri hakkında en küçük bir tereddüt yaşamadıkları için, başarılı olduklarında kibirden uzak durdukları gibi yaptıklarının yıkılması karşısında dayanıklılıklarını korudular. En güçlü insanların bile bir gün bazı engellere takılıp düşebileceğini bildikleri, daimî gücün sadece yüce yaratıcıya ait olduğuna inandıkları için, güç ve kuvvetlerine güvenip de asla büyük iddialara kalkışmayı düşünmediler, yükselmelerden de düşmelerden de hisselerine düşen dersi alıp zarar görmeden çıkmaya çalıştılar.
Hizmetlerini herkesin alkışladığı dönemde kendilerini kaybetmedikleri gibi, geliştirdikleri hizmetlere leş kargaları gibi başkalarının üşüştüğünü gördüklerinde de çok büyük bir tedirginlik yaşamadı, ideallerinden vazgeçip kenara çekilmeyi düşünmediler. Geçmişte olduğu gibi bugün de gücü eline geçirince bütün değerlerini bırakıp
-Kesesini doldurma derdine düşenlerin,
-Mal mülk biriktirme kaygısı içinde toplumun varlıklarını yağmalayanların haline acıyarak baktı, güç ve servet sahibi olunca halkına köle muamelesi yapacak kadar kendini kaybedenlerin sapkınlıklarını üzülerek takip ettiler. Eylemleri geçmişin firavunlarına taş çıkaracak ölçüde çizgiden çıkmış olanların yanlışın farkında olmadan her şeyi din adına yaptıklarına inanmalarını da esefle izledi ve hatadan dönmeleri için uyarıya devam ettiler.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ”herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser