İslam dini bağlılarını, yüksek seciyeler kazandırıp donanımlı hale getirecek çok önemli prensipler içeriyor. Bu davranış kalıplarını yaşantı haline getirenler toplumun seçkin bireyleri haline gelebilir. İlk akla gelenleri sıralarsak:
-Dinin en temel kurallarından biri doğruluktur, bu değerleri önemseyenlerin yalan söylemeyeceği bilinir.
-Bir diğeri kul hakkıdır, Allah’a bağlı olanların başkasının hakkına tecavüze yeltenmesi imkânsız gibidir.
-Müminler etraflarına güven telkin eder, insanlar onun hile ve aldatmadan uzak duracağından emindir.
-Helal kazançtır, kısa yoldan köşe dönmek için harama tevessül etmek inançlı birinden asla beklenmez.
-Müminler kardeştir, kendi kardeşine nasıl saygı duyuyorsa mümin kardeşine de saygılı davranır.
-Gıybet-dedikodu-iftira dinin kesin kurallarla menettiği tavırlardır, doğru bile olsa arkadan konuşma yasaktır.
Bu davranışları hayatına mal eden birisi ahlaki değerler bakımından oldukça önemli vasıflara sahip olacağı için takdir görür, bunu sürdüren biri dinin hükümlerine uymanın semerelerinden istifade eder ve izzetle hayatını sürdürecek bir yola girer.
Dinin getirdiği ve bütün dünyanın evrensel değer olarak kabul edeceği bu kurallara izzetli bir yaşamı tercih edeceği yerde kısa yoldan istediklerini elde edip heveslerini tatmin peşine düşenler her zaman hataya açık hale gelir. Mesela değerlerini koruyarak şeref kazanmayı düşüneceklerine, para ile şeref kazanıp herkesi satın alabilecekleri gibi bir vehme kapılanlar yanlıştan kendini koruyamaz, utanacakları eylemlere girişir.
Yaşadığımız dönemde neredeyse bütün dünyada İslam dinini öne çıkaran kişi ve gruplar, çok kötü örnekler ortaya koydu önlerine düştükleri topluluğu çıkmaza sürükledi. İlk kez Türkiye, medeni ülkelerin din hakkındaki kaygılarını ortadan kaldıracak adımlar attı ve güven veren yaklaşımlarla dinin özünde yanlışın olmadığını gösterecek bir yönetim sergiledi. Tam İslam dünyasına model olarak gösterilecek bir aşamaya gelinmişken, onlar da güzel örnekler ortaya koyarak ilerleme yolunun yorucu ve uzun soluklu olduğunu düşünerek vazgeçti ve demokratik ülkeleri bir kez daha İslam hakkında hayal kırıklığına uğrattı, onların yaralarına tuz biber ekti, kaygıları pekiştirdi.
Kısa yoldan istediğini elde edip ülke nimetlerinden yararlanma derdine düşen bu siyasi oluşum, güç peşinde koşarken neleri yıktığını görmezden geliyor. İzzeti, insanca yaşanabilir bir dünya oluşturmak için çaba harcamakta arayacaklarına onlar, parayla servetle güç elde ederek izzeti satın alabileceğini düşündüler. Dinin getirdiği güzellikleri davranışlarına yansıtarak herkese onun ilgisini çekmeleri mümkün olduğu halde onlar, dinin bütün güzelliklerini ayak bağı olarak görüyor, yönetimde kafalarından uydurdukları dayanaksız fetvalarla dinin hükümlerini çiğneyerek herkese kötü örnekler sunuyor.
Tanınmış birinin söylediği “Erdoğan Allah’a inanır ama Allah’a güvenmez” sözü aslında yaşanan fotoğrafın arka planını yansıtıyor. İlahi mesajlara güvenmeyen bir siyasi oluşum onun, yüzyıllardan beri dünyayı aydınlatan güzelliklerinin bugünün dünyasında geçerli olmadığını düşünüyor, kendine göre kazançlı çıkacağını sandığı onlarca kusurlu davranış işliyor, yüz kızartacak ayıplı eylemlere girişiyor, gizli saklı el altında yürütmeye çalıştığı hatalar ortaya çıkınca da sanki hiçbir şey olmamış gibi pişkinlik içinde, yaptığı hataları inkâr yoluna giderek işlediği tüm suçları başkasının üzerine atarak kendini kurtarma derdine düşüyor.
Son günlerde AHİM’in verdiği karar, Erdoğan ve ekibinin başkaları hakkında uydurma suçlar üreterek aklanma gayretlerini ne kadar boş olduğunun ispatı gibidir. Alemi saf görüp kandırdığını sananlar ülkedeki tüm yargı mekanizmasını dağıtıp masum insanları haksız yere suçlandığının tespitidir.
Bu karar metni yüzbinlerce insan kanunda yeri olmayan suçlarla cezalandırıldığının delilleriyle dolu.
-Yani dini temsil iddiasında olan bir partinin kurduğu hukuk düzeninin adil karar vermediği tescillendi.
-Kişilerin, yapıldığında yasal olan eylemleriyle suçlandığı, yani muhalifler için suç uydurulduğu kayıtlara girdi.
-Bireylerin en temel hakları, mülkiyet hakları gasp edildiği, malları hukuk dışı yollarla ellerinden alındığı kanıtlandı. AHİM dindarlığıyla övünen parti temsilcilerini, adil karar vermemekle, kişisel haklara tecavüzle, yalan ve temelsiz suçlamalarla zulmettiğini tüm dünyaya duyurdu zararın ödenmesini istedi.
İzzeti parada güçte arayanlar, en yüksek makama ulaştı, boy ölçüşülmeyecek konumlar elde etti, tek başına ülkenin kaderiyle oynayacak kadar ipleri eline geçirdi. Ancak onca güç ve kuvvetine rağmen ülkede emir kulu haline getirilen adalet mekanizmasını sustursa da uluslararası mahkemede bir vatandaş karşısında mağlubiyet yaşadı.
Dinin çizdiği kalıpları kendileri için dar bulanlar onları, yok sayıp keyiflerine göre bir din yorumuyla en hayati kuralları çiğnemeye kalktı, belki dünya adına bazı hedeflerine kolayca ulaştı, ancak insanlar nezdinde tüm itibarını ayaklar altına alacak kadar alçaldılar.
Bugünün siyasileri hakkında genel kanaat;
-İstedikleri için hırsızlığı suç olmaktan çıkardıkları, istedikleri için helal kazancı hırsızlık gibi gösterdikleri,
-Üç kuruşluk menfaat için el etek öptükleri, hedefine ulaşınca öptükleri eli dişledikleri,
-İşlerine geldiğinde dürüstlük tasladıkları, perde arkasında ise türlü türlü hile ve entrika çevirdikleri,
-Siyasi hedefleri için insan hayatını yok saydıkları, masum insanların ölümü üzerinden güç devşirdikleri,
-İkballeri uğruna ülkenin tüm kaynaklarını etraflarına dağıttıkları, fark edilince de soruşturanları suçladıkları…
AHİM bunların hak ve hukuk anlayışlarını delilleriyle ortaya koydu, 200 sayfaya yakın bir raporla bir kez daha duyurdu. Siyaset uğruna alçaldıkça alçalan bu insanlar, basın önünde herkese dürüstlük dersi verirken arkada en pespaye küçük düşürücü işleri bulaştıklarını artık tüm dünya biliyor.
Halbuki inandıkları din onların yaptıklarının tam aksini ifade ediyor.
-Mümin, Allah’a bağlılığı kurallara uyması ölçüsünde aziz onu yok sayan konumu ne olursa olsun zillete mahkûm.
-Allah’ın verdiği izzeti yeterli görmeyen, parayla izzeti satın alacağını sananın başı beladan kurtulmaz.
-Başka izzetler peşinde koşanlar, bilmeden de olsa Allah’ın hükümlerine başkaldırmış olur.
-Onun çizdiği yolda giden azizdir onun zelil ettiğine kimse izzet kazandıramaz.
Çünkü insanların gönülleri Allah’ın elindedir o, dilediğinin izzetini artırır dilediğini hor ve hakir kılar.
Allah’a inanıp güvenen biri her türlü engeli aşacak donanma sahip olur, o sadece yüce yaratıcı karşısında boyun büker teslimiyet içinde onun emirlerine göre tavır belirler. Ona, kulluğunu artırdıkça izzet kazanacağını bildiğinden çizdiği dairenin dışına çıkmaktan korkar. Her şeyi dünyadan ibaret görenlerin takılıp kaldığı hususlar ona çok bayağı görünür, hiçbirine ilahi gücün ötesinde değer verip yol değiştirmez. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi bütün yeryüzü ve içindekiler onun, gücünü arkasına alan birinin emirber neferi gibi olur.
Allah’ın, lütuf ve ihsanlarını yeterli gören başkasına bel bağlamaktan kurtulur. Onu, razı etmenin dünyayı fethe çıkmaktan daha önemli olduğunun bilincindedir. Kendi imkânsızlıklar içinde kıvransa bile gönlü zengindir, başkasına minnet edip el açmayı düşünmez. Kimsenin mal mülk kazanç ve makamına göz dikmez ve sadece yüce yaratıcıyı hoşnut edecek işler peşinde koşar.
Müminler dahil herkesin, ben duygusunun esaretine kendini kaptırdığı bir dönemde bu anlayışı korumak kolay değil. Kitlelerin şuursuzca dünya zevklerine yöneldiği yerde ahiret dünya nimetlerine feda edilir. Karadelikler tarafından yutulan yıldızlar gibi din adına yol çıkanlarda bencilliğin esiri olabilir, zevk girdaplarına kendini kaptırabilir. Kendini beğenmeye yönelmiş biri, başkalarının en olumlu davranışlarına kuşkuyla yaklaşır, eğer çabuk uyanamazsa kafa karışıklığı içinde birilerini suçlamaya başlar.
Yani kimse ilahi desteği arkasına almadan hayatını doğru bir çizgide sürdürme garantisine sahip değildir. Ancak dünya zevk ve lezzetlerinin bir hayalden ibaret olduğunu görenler kendini koruyabilir. Binlerce senelik dünya nimetinin cennetin bir saatine denk gelmediğini düşünerek davranışlarını planlayanlar içlerinden gelen kötülük meyillerini engelleyip onları hayırlı işlere yönlendirebilir. Bu konuda çizgisini koruyamayanlara gelince en küçük bir dünyevi menfaat onların asla terk etmemeleri gereken doğruluk ve dürüstlük gibi kavramları bir çırpıda kenara koyup ayak üstünde birkaç tane yanlışa girmelerine vesile olur. Hata kusurlar içinde bir hayat sürmelerine rağmen dürüst görüntü vermek için basına soracakları sorular önceden dağıtılır, buna rağmen en küçük bir boşlukta foyaları meydana çıkar tutarsızlıklarını saklamak mümkün olmaz.
Yüce yaratıcıya boyun eğen, gerçek özgürlüğün tadına varır, bu yüzden izzeti Allah’a kullukta arayan, izzetle ölmeyi zilletle yaşamaya tercih edeni hiç kimse korkutamaz. Cennetin, buradakileri binlerce kez katlayacak kadar nimetlerle dolu olduğunu bilenler, karşılaştıkları ilk engelde yol değiştirmez, İftiralarla çamur atıp izzetlerini yok etmeye çalışanlardan dolayı telaşa kapılıp inandığı değerler hakkında tereddüt yaşamaz, olumlu hizmetlerden elini gevşetmeye zorlayanlara teslim olmaz. Zulümle insanları sindirip öne çıkmaya çalışanların yaptıklarına boyun eğmez mahkemeler zindanlar onlarını duruşunu değiştirmez.
Kin ve nefret histerisine kapılmışların, sürgün-mala çökme- yaşama hakkını elinden alma-kırmızı bülten-kaçırma ile korkutma girişimlerini; zaafların esaretinden kurtulma vesilesi olarak görenin istikametini kimse değiştiremez. Firavunlarına taş çıkartacak ölçüde güç-kuvvet-makam sarhoşluğuna kapılmışların propagandayla izzetini yok etmeye çalıştıkları dimdik onuruyla ayakta dururken kendileri tüm dünya önünde zillete düşer.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser