İnsanlar istek ve arzularına meyilli varlıklar, eğer iç dürtüleriyle baş başa kalırsa nereye savrulacağını kestirmek mümkün değil. Bu yüzden yüce yaratıcı her dönem onların istikametten sapmasını önlemek için hakkı tavsiye eden hayırhahlar göndermiş. Bunların en önde gelenleri peygamberler, çok büyük engellerle karşılaşsalar bile gerektiğinde ölümü göze alarak toplumu kötülükten korumak için didinip durmuşlar. Onların izini takip eden büyükler de davranışlarıyla örnek olmuş, yaşadıklarını halka aktarıp onları yanlıştan uzak tutmak için çabalamışlar.
Herhangi bir toplum, bu türden yol göstericilerden mahrum kalmışsa hata ve kusurdan arınması oldukça zor. Tarih boyunca büyük medeniyetler kurmuş toplumların yıkılıp gidişlerine baktığınızda iç disiplinlerini yitirmiş, hak hukuk kavramını terk etmiş kavim ve kabilelerin bir süre sonra kazandığı tüm başarıları kaybedip dağıldığı görülür. Şöyle yakın tarihe bakarsak ırkçılığı öne çıkaran Jön Türkler Osmanlı’yı bir arada tutan kavramları tahrip etti, bu zaten zayıflamış imparatorluğun çöküşünü hızlandırdı, aynı dine inananlar bile ırkçılığın baskısına direnemedi ve koptu.
Toplumlar ancak birlik duygusunu diriltmeleri halinde ayağa kalkabilir. AB, çok farklı milletlerin kendilerinden fedakârlık yapıp birleşmesiyle güç kazandı. ABD, birbirinin hakkına saygıyı esas alan prensiplerle çok farklı unsurları bir araya getirdi ve dünyanın en büyük gücü haline geldi. Büyük medeniyetlere beşiklik yapmış beldelerde zaafının esiri idareciler ise tüm kazanımların yıkılıp kaybolmasına yol açtı.
Toplumların yükselmesi onların, ortak değerler etrafında birleşmesiyle, dağılması ise değer yargılarının kaybolması halkın birbirinin kurdu haline gelmesiyle olur. Bütün din büyükleri insanı hataya zorlayan iç dürtülerden korumayla işe başladı. Bencillikten kısmen uzaklaşanlar, aralarında sağlam dayanışma ağları kurdu. Asrımızın dertlilerinden olan Bediüzzaman, “cehalet-zaruret ve ihtilafı” düşman olarak gördü ve mücadele önerdi.
Onun bu reçetesini hizmet hareketi mensupları hayata geçirdi.
-Menfaat hesapları uğruna ülke yönetimine çöreklenmiş şer şebeklerinin yaydığı ümitsizlik çemberini onlar kırdı. Bütün dini grupların seküler eğitime karşı çıktığı bir dönemde onlar, seküler eğitimle faydalı olma yolları geliştirdi.
-Eğitimden bağı kopmuş yüzbinlerce insana cehalet baş etme fırsatı sundu. Dar çevreye mahkûm edilmiş gençler, bir yandan olumlu alışkanlık kazandı bir yandan da sahip oldukları donanımla istihdam imkânı buldu. Fakir köy kasaba çocukları, eğitilince halkın eğitimle yükselme umudu arttı gelirler tabana doğru yayıldı.
-İhtilaf tohumu ekip kutuplaştırarak ülke yönetenler, halkı birbiriyle boğuşturup üzerlerinde sulta kurdu. Hizmet gönüllüleri yıllarca kan davalı haline getirilmiş toplum kesimleri arasında köprüler kurup barıştırdı.
Son dönemde Türkiye’de gönüllülerinin oluşturduğu bütün bu vb. olumlu düşünceler tahrip edildi. Toplum paçasını kurtarma derdine düşmüş iktidarın oyuncağı haline geldi. Onun, adını yüceltmek için çabalamayı unutanlar, kendi itibarının peşine düşünce ölçüyü kaybetti. Allah’ın koyduğu sınırları yetersiz gördü, kendine göre kural ve kaidelerle onunla adeta rekabete girdiler.
Din iman diyenler, halk arasında iyilik ve güzelliklerin yayılmasından özellikle kaçındı. Eğer;
-Kişisel haklara saygı yaygınlaşırsa, diledikleri gibi kimseye hakaret edemeyecek,
-Mülkiyet hakkına titizliğe davet edilirse, kimsenin malını kolayca çalamayacak,
-Devlet hizmetlerinden herkese eşit yararlanma fırsatı verirlerse, ayrıcalıklı konumlarını koruyamayacak,
-Toplum, eğitimli-çalışma azmi olan-dayanışma içinde olursa, yanlışları kabul ettiremeyeceklerini düşündüler.
Bu sebeple toplumun; eğitilmesini, mali imkanının artmasını birbiriyle kenetlenmesini yanlıştan uzak kalmasını arzu etmedi, adeta onların cehaletinden fakirliğinden ve düşman kamplara bölünmesinden nemalandılar.
Partililer, yüce yaratıcıdan bekleyeceği şeyleri yıkılıp yok olmaya mahkûm kişilerden umdu, onlar da yanlışlarını aklama derdine düşünce kimse hataları söylemeye cesaret edemedi. Hak rızası aradıkları dönemde yükselen ülke, kişisel çıkar hesabına girdiklerinde batmayla karşı karşıya kaldı. Dinin prensiplerine uygun davrandıklarında yıldızı parlayan yönetim, kusurlu prensipleri dayattığında tüm itibarını kaybetti.
Dünya hırsı gözlerini bürüdü, ahireti unutup her şeyi maddede arar hale geldiler. Hiç emek sarf etmeden saltanat, debdebe içinde bir hayatla halka yön vermeye kalktılar. Servetin esiri haline gelmiş bu yönetim kaybetme korkusunu atamadı, sıkışınca düşmanın el eteğini öptü, tüm dostlara sırtını döndü. Uyaran olmadığı ya da kimsenin itiraza cesaret edemediği için paçalarını kurtarmak isterken oradan oraya sürüklendiler.
Haset yüzünden toplumun sevilen sayılan insanlarının mülklerine göz koydu, onlara düşmanların yapmayacağı zulmü reva gördüler. İrtibat iltisak makul şüphe gibi hukukta karşılığı olmayan suçlamalarla yılların birikimi eğitim kurumlarını yıkıp dağıttı, ülkenin en saygın şirketlerinin varlıklarını üzerlerine geçirdiler. 28 Şubat’ta ‘başörtülü bacılara zulüm ajitasyonu’ ile iktidara gelenler, başörtülü çocuklu kadınlarla hapishaneleri doldurdular.
Saltanatı korumak isterken itiraz edenleri susturdu yüzbinlerin hayatını kararttılar, itirazın kesilmediğini gördükçe her gün daha dengeleri bozuldu üsluplarını kaybettiler. Allah’a kulluktan koptukça daha çok malın-mülkün makamın kulu haline geldiler, manayı unuttukça aç gözlülükle gördükleri her değerli şeye saldırdılar. Bir ilahın önünde boyun eğmedikleri için makam uğruna ülke düşmanlarının el ve eteğini öptü, onlardan medet beklediler.
Gücü koruma uğruna yaptıkları yanlışlarla giderek daha çok güven kaybediyorlar. Bir süre sonra;
-Hileli yollarla etraflarında tutmaya çalıştıkları halk da hatalarını fark edip dağılmaya başlayacak,
-Ahireti unutup gece gündüz peşinde koştukları dünya malı makamı da ellerinden uçup gidecek,
-İktidarda herkese tepeden baktıkları için güçten düştüklerinde yanlarında kimseyi bulamayacaklar.
Bu kaygıyla, kendi dünyalarını garantiden sonra atadan oğula devreden saltanatla çocukları-torunlarının geleceğini sağlamlaştırma hesabı yaptılar. Depresyon içindeki ruh halleri giderek bozuldu, doyumsuzlukla gördüklerine el attı, medeni dünyanın gözü önünde petrol kaçakçılığı uyuşturucu ticaretine bulaştılar. Güzelle çirkini birbirine karıştırdı, halkın maneviyatını eritip yok etti, ıslahı unutup ifsadın peşine düştüler.
Şartlar olumsuz gibi görünse de ülkenin yükselişi değer yargıları olan bir toplumun yeniden inşasından geçiyor. Doğuştan tertemiz bir yapıya sahip insanlardan bir bölümü kendini koruyamıyor ve kusurlu alışkanlıklar kazanıyor, bunları çıkarılıp atılması, yerlerinin iyilik ve güzellikle doldurulması ancak özverili insanlarla mümkün. İnsanları iyiliğe davet dünyadaki en önemli görevlerden biri olduğu için yüce yaratıcı en çok sevdiği peygamberlerine halkını kirlerden arındırma iyilikleri geliştirip zenginleştireme bu görevi vermiştir. Her dönem hak-hukuku ayaklar altına alan zorbalar çıkmış, bugünküler ilk olmadığı gibi son da olmayacak.
Halkı manen yükseltme iddiasını kaybettikleri için toplum yeni ıslahçıların diriltici soluklarını beklemeye başladı. Yüce yaratıcıya inanan ancak dünyevi çıkarları ağır basınca inançlarını bir kenara bırakıp kendinden beklenmeyen yanlışlara yönelenlerin bir kez daha değerleriyle yeniden hatırlamaya ihtiyaçları var. Bu dönemin şartlarını da dikkate alarak yöntem belirleyenler toplumda insani duyguları geliştirmek için kolları sıvayacak zorluklara aldırmadan hedeflerine ulaşmak için çabaladıklarında, taşıdıkları yüksek donanımla daha geniş kesimlerce kabul görecekler. Yüce yaratıcıdan gelen hakkı tavsiye görevi üstlenecekler yıldırma amaçlı şiddet ve baskılarla korkup kenara çekilmeyecek, toplumu dejenere edenlere boyun eğip hataların yayılmasına izin vermeyecekler. Yakın çevrelerinden başlayarak özünden kopmuşları uyaracak, girdikleri yanlıştan dönmeye davet edecekler.
Nefsin istekleri peşine takılıp kalmışlar, insanın ezeli düşman şeytanın gösterdiği istikamete doğru sürüklenip gidenler, Allah’a verdiği sözleri unutup toplumun hak ve hukukunu çiğneyenler. Adalet sistemini dağıtarak cezadan kurtulacağını sananlar, dünya kamuoyu önündeki yargıdan aklanmadıkları halde ülkede yargı sistemini dağıtarak her şeyi unutturacağını sananlara aldandıklarının bir kere daha hatırlatılması gerekiyor. Büyük kabahatler işleyenler bile belki bir uyarı ile özüne dönebilir.
Geçmişte insani ölçülerini kaybetmiş toplumları o çizgide buluşturan manevi rehberler gibi, bugünün rehberleri de hiç vakit kaybetmeden yıkılmış toplumları ayağa kaldırmak için kolları sıvamalı. Önce muhatapların gönül ve zihin dünyasını olumsuz duygu ve düşünceleri temizlemekle başlamalı. Halkı, bütün değer ve hukuk sistemlerinin menettiği yanlışlardan koruyup evrensel insani değerlerle buluşturmak, için çaba harcamalı. Eğer birileri bu görevi yapabilirse belki bazıları insafa gelip yüce yaratıcının varlığını yeniden aklına getirir, ona hesap vermeden önce kendini sorgulayıp davranışlarına çeki düzen vermeyi düşünür, bugüne kadar baskı altına alıp susturdukları vicdanlarının haykırışına kulak verir ve küllenmeye yüz tutmuş insani duygularından bazıları belki tekrar ortaya çıkar. Kul olduğunu her şeyin sahibi olana yaptıklarının hesabını vereceğini, onun desteğini arkasına almadan asla başarı şansının olmadığını görür ve yaptıklarından pişmanlık duyup gerçeklerle yüzleşir.
Bu bilindiği için, baskılar karşısında herkesin korkup kenara çekildiği, en hakperest insanların hak hukukun çiğnenmesini seyrettiği, toplum içinde kimsenin doğruları söyleme cesareti gösteremediği bir dönemde; gönüllüler, güçle başı dönenlerin 10 yıldan beri artarak sürdürdüğü karalama kampanyalarına ve tutuklama tehdidine aldırmadı, halkın dünya ve ahiretinin imarı için yeniden devreye girdiler. Farklı ülkelere sığınmış basın mensupları dar imkanlarla bir araya gelip yayınlarıyla halkı doğrularla buluşturmaya çalıştı, güçlerinin yetmediği yerde dünya genelinden katılımın olduğu destek programıyla çözüm aradılar.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser