Günümüzde bireyler üstesinden gelmekte zorlandıkları kişisel ailevi ve toplumsal problemlerle karşı karşıya.
-Bazıları, istediği gibi yönetmek için kasten problem üretip keyfini sürüyor,
-Bir kısmı, kurulan kirli çarktan menfaatlenmeyi tercih ederek sessiz kalıyor,
-Hayat enerjini kaybetmişler, vurdumduymazlığı seçip kendine sıra gelinceye kadar bekliyor.
Gerçekten sorunu çözmek için kolları sıvadığı sanılanlar ise kalıcı çare düşünmüyor, kısa vadeli çözümle yetiniyor.
Yaşadığı dönemin sorunlarını kendi problemi olarak görmeyen, emek harcamak için gerekli enerji ve motivasyona sahip olmayanlar seyirci gibi olayları izlerken oturdukları zemin altlarından kayıp gidiyor.
Halkın hangi istikamete gittiğine bakıp hayatını ona göre düzenleyenler, zorbaların önlerine koyduğu kirli plan ve projeleri bozamaz. İnsan nefsi, kolaycılığa kaçmaya çok müsait önüne çıkan her engelde sahip olduğu değerleri terk ederek istediğini elde etmeye çalışan kuralsızlar etraflarını da yanlışa iter, onlara da değer kaybı yaşatır.
İnsanlar arasında olumlu duyguları geliştirmek zordur, nefsin istekleri peşinde koşmaya hazır, zaaflarına takılıp kalmış zayıf karakterlilerin öne çıktığı, kötü örneklerin kolayca müşteri topladığı bir ortamda, iyiliğe yönelme çoğu zaman iç dürtüleri frenlemeyle mümkün olur. Hayatını menfaat hesabına göre planlayanlar, toplumsal sorumluluk üstlenmekten kaçınır, güçlülerin önüne koyduğu her türlü yanlışa boyun eğer, bununla mücadele edilmez deyip elleri kolları bağlı oturmayı tercih eder.
Eğer bireysel beklentilerini bir kenara bırakıp, toplum geleceğine hayatını adamış büyük önderler olmazsa kalabalıkların pespaye arzulara kendini kaptırıp, çizgisini kaybetmesi işten bile değildir. Toplumun iyi bir yolu tercih ettikten sonra düşünce sapmasına girmeden o anlayışı, sürdürmesinin yolu her engelde istikameti korumaya yöneltecek doğru rehberlerdir. Rüzgârın önündeki yaprak gibi savrulmayı kabul etmeyen, olaylar karşısında sağlıklı duruş sergileyebilenler kötü gidişe dur diyebilir. Duygu düşünce ve inanç kaybı yaşamış, güven bunalımı içindeki yığınlar, zorluklar karşısında direnç gösterenler eliyle bulunduğu durumdan kurtarılabilir.
Toplumların olgunlaşması sorumluluk alması ancak onlara doğru ve yanlışın ne olduğunu gösterecek güçlü iradeye sahip yol göstericilerle mümkün olur. Onlar, insanlığın gelişip olgunlaşması için özveride bulunur hayatlarını başkalarına adamaktan kaçınmaz, zorluklara aldırmadan günlük yaşamın düzeni için çırpınıp durur. İnsanlık tarihi boyunca her problemli dönem, dev musibet dalgaları önünde yıkılmadan durmasını bilen bu önderlerle aşılmış onlar, irade ve sabırlarıyla halkı sürüklenip gittiği bataklıktan çıkarmıştır.
Peygamberler kendi dönemlerinde hayatın ahenk içinde devamı için çok büyük emek harcadılar, her güçlüğü yanlışa girmeden aşma yolu gösterdiler. Onlardan sonra gelen hayatını toplumuna adamış diğer rehberler de insanları hatadan korumak için çabalayıp durdular.
İslam peygamberi (SAV) birbirini yiyen canavara dönüşmüş bir toplumda tebliğ görevi üstlendi.
-Dejenerasyon kız çocuklarını diri diri gömecek kadar ileri boyuttaydı,
-Güçlüler zayıfları hayvan gibi alıp satıyor, yaşam dahil her hakkında tasarruf ediyordu,
-Yıllar süren kan davaları yüzünden, insanlar birbirine kastediyor, kitlesel katliamlar işleniyordu,
-İktidar uğruna tuzaklar kuruluyor, öndekiler birbiriyle boğuşurken masumların hayatı sönüyordu,
-Birliktelikleri dağıtıp gücü ele geçirenlerin ektiği ayrılık tohumlarıyla toplum birbirinin kurdu olmuştu.
Kimsede yanlışa ‘dur’ deme cesareti kalmadığı için kötülük sıradan hale gelmişti. Kişisel mülkler gasp ediliyor, basit gerekçelerle yuvalar yıkılıp dağıtılıyor, çoluk çocuk aileler açlık ve sefalete itiliyor, zayıfların her türlü hakkı elinden alınıyordu. Adalet güçlüyü korumak için çalışıyor, zayıfın müracaat edebileceği en küçük bir merci bulunmuyordu. Akif’in ifadesiyle “dişsizleri kardeşleri yiyordu” Zorluklarla mücadele yüksek motivasyonla yapılabilir, toplumda bu türden motivasyonu ancak büyük önderler oluşturabilir.
Geçmiş peygamberler gibi O da bu kötülüğe ‘dur’ dedi, yanlışa itiraz edince dışlandı ve Mekke’den kovuldu.
Vatanını terk etmeye katlandı, ama hata ve kusurlara karşı çok net bir duruş sergiledi böyle olunca da işlenen cinayetleri gördüğü halde ses çıkaramayanlar cesarete geldi ve onun etrafında toplandı. Bu cesaret önce hicret edilen Medine de yayıldı, yanlışlara kapalı olan sahabelerin dayanışmasıyla Mekke’deki kötülüğe de son verildi. Karşılaştıkları her yeni problemde hangi yolu seçeceklerini gösteren doğru bir rehber bulunduğu için önlerine çıkan engelleri hata yapmadan aşacak yeni yol ve yöntemler geliştirildi, süreklilik gerektiren hizmetler bıkmadan usanmadan devam ettirildi.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Süleyman Efendi, Bediüzzaman gibi toplum önderleri savaş sonrası değer kaybıyla karşı karşıya olan boşluktaki toplumu korumak için hayatlarını ortaya koydular. Son dönemde Türkiye’de bu görevi farklı tarikat ve cemaat önderleri yaptı. Her şeyi maddeden ibaret gören, materyalizme kayma eğilimindeki bir topluma manevi ve moral değerleri kazandırmak için çabaladılar. Aynı dönemde Fethullah Gülen Hocaefendi de etrafında yüksek motivasyon sahip gruplar oluşturdu onları maneviyatın temsilcisi haline getirdi. O, Türkiye’de başlayıp tüm dünyaya yayılanlara, karşılaştıkları her yeni problemi maddi menfaat hesabına girmeden çözecek yollar gösterdi. Dünyanın ortak birikiminden ve dinlerin ortaya koyduğu değerlerden faydalanarak insanların hatasız faaliyet yürütmesi için hayatını vakfetti.
Karşılaştıkları musibetlerden sonra tavırlarında değişiklik olmayan değer kaybı yaşamayan gönüllüler, 80 darbesinden sonra tekrar bir araya gelip olumlu düşünceleri yayacak yollar buldu, 28 Şubatçıların faaliyetleri bitirmeye dönük tüm saldırıları uygun tavır değişiklikleriyle aşıldı, yol ve yöntem değiştirmeden hizmetlere devam edildi. Bediüzzaman mealen “maddi kılıç kınına girdi bu dönem kalplerde etkili manevi düsturları öne çıkarmayla sorunlar çözülecek” dediği gibi, Hocaefendi de sadece Kur’an okuma öğretmeyle hizmet anlayışını aşacak yollar buldu, varlıklı insanları gençliğin eğitimi için yatırım yapmaya okullar açmaya teşvik etti.
Bugün Türkiye zaaflarına teslim olmuş dindar olarak bilinenler tarafından yönetiliyor. Onlar, din adına yola çıktıkları halde devlet yönetimindeki imkânları görünce kendilerini kaybettiler, fırsatı değerlendirip keselerini doldurmaya yöneldiler. Onların ele geçirdiği maddi güçten korkanlar, yanlışı söylemeye cesaret edemedi, doğruyu göstermesi gerekenler sıradan insanlar gibi çeşme akarken testisini doldurma derdine düştü.
Halkta başlayan çürümüşlük, hayatı maddeden ibaret görme, menfaatinden başa bir şey düşünememe anlayışı din-diyanet diyenlere kadar yayıldı. Kolay yoldan istediğini elde edenler, sırf düzenleri bozulmasın diye vahşi cinayetlere ya sessiz kaldı ya da farklı gerekçelerle katkı sundu. Geçmişte moral değerleri tüketmek isteyenlerin rolünü bugün bu değerlere önem verdiği sanılan insanlar üstlendi. Çıkar uğruna, hukuk kavramının içi boşaltıldı, mülkiyet hakkı ortadan kaldırıldı, en temel değerlerin yok edilmesi meşrulaştırıldı.
Güç sahiplerini görünce bütün değerlerini bırakıp kaçanların, onların artıklarıyla beslenme telaşına düşenlerin, herkesin gözü önündeki büyük kabahatlerini lafazanlıkla bastırıp saklayacağını sananların, zoru gördüğünde ya da eline fırsat geçince en hayati değerleri terk edenlerin, dini siyasete alet ederek sorun çözmeye çalışanların, siyasal İslam diyerek dinin toplumdaki ruhunu öldürenlerin, din ile dünyayı birleştirmekten kaçıp dini ibadetle sınırlandıranların çekilen sancıları durdurma şansı yoktur.
Dindarlar eliyle kutsal değerlere yapılan saldırıları, birleştirmek için gönderilen değerlere sistemini ayrıştırma amaçlı kullananları, insanları birbirine bağlayan tüm bağları koparıp sırça saraylarında kavgayı seyredenlerin yıkımını yine gönülden insani değerlere bağlı rehberler düzeltecek.
-Herkes bulunduğu şartlarda kabul eden,
-Evrensel insani değerleri en anormal şartlarda bile asla terk etmeyen,
-Dünyanın bir sulh adasına dönmesi içindiyalog yolları araştıran,
-Farklı görüşten de gelse toplumu huzura kavuşturma yönündeki her türlü çabaya katkı sunan,
İnsanlığın geleceğini aydınlatmak için bedel ödemeyi göze alanlar… hapishane köşesinde çürümeye terk edilse de kendi gibiler için cehenneme dönüştürülmüş ülkesinden kaçarken denizde-nehirde boğulma riskiyle karşılaşsa da, yıllarca hizmet verdiği memleketinde şeytanlaştırılıp hayatını sürdürme imkanı elinden alınsa da,
Bütün imkanlarını kaybedip yurt dışında hayata yeniden başlamak zorunda bırakılsa da …
Hepsine katlanıp küçük dayanışmalarla ayakta kalmaya çalışacaklar.
Geçmiş sahabeleri örnek alanların, kendileri büyük sıkıntı içindeyken bile özverileri göz yaşartacak. Bütün dinlerin ortak değerlerinden faydalanarak geliştirdikleri davranışlarla en zorlu şartlarda dirençlerini korudukları görülecek, büyük devletlerin bazen sağduyulu yaklaşımı koruyamadığı durumda da bile onlar, insanlık mesajlarıyla geleceğe ışık tutacak.
Dünyanın yeniden bunalımlı bir döneme girdiği, süper güçlerin birbiriyle savaşı tartıştığı böyle dönemde insani değerleri dünyaya ulaştırma görevi onu üstlenecek gönül erlerini beklemektedir. Onlar, devlet gücünü ele geçirenlerin ürettikleri dev dezenformasyon kampanyalarıyla insani değerleri kaybeden toplumların sağlıklı düşünceyi kazanması için kolları sıvayacaklar ve her yere kendi iyilik ve güzelliklerini taşıyacaklar.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser