İnsan, yüce yaratıcının özenle yarattığı, tüm varlık aleminden üstün özelliklerle donatılmış bir sanat eseridir. Aklı, mantığı, ruhi ve kalbi incelikleri, irade ve şuuru, vicdanıyla yaratılmışlar arasında seçkin bir konuma sahiptir. Dokunma, kulak ve göz gibi dünyaya açılan pencereleriyle duyar, görür ve hisseder; akıl melekesiyle değerlendirip yaşamsal tercihlerde bulunur. Ancak, bu donanımların kendine ait olduğu vehmiyle hareket edenler, taşkınlıktan korunamaz.
İnsan tabiatında, kendini kabul ettirme eğilimi olduğunu bilerek hareket edenler, toplum içinde kendini frenlerken, iradesini kontrol edemeyenler her olayı kullanarak adından bahseder. Bu istek, ileride sahibine zarar verecek ahlaki bir zaafa dönüşebilir. Halk kendini beğenmişlerden rahatsız olur, başkasının görüşlerinden faydalanmaya kapalı olan bu insanlar, bir süre sonra en olumlu tekliflerine bile müşteri bulamaz. Benlik iddiasındakiler, en hayati organlarına hiç bedel ödemeden sahip olduğunu unutmamalı.
Yoksa, boyuna posuna güvenip etrafına çalım satmaya kalkanlar, kendine geçici olarak verilmiş makam ve mevkilerin kalıcı olduğu vehmine kapılırsa herkese tepeden bakmaya başlar. Enaniyet savaşına tutuşanlardan dengeli davranış beklemek zordur, bazıları, hastalık düzeyinde bencilliğine yenik düşer bulunduğu yeri kırıp döker. İçinde olmadığı her başarıyı yok etmeye kalkar, dürtülerini frenleyemediği için kahramanlık taslarken neleri tükettiğinin farkına bile varamaz.
Ben duygusu esareti altında kalan, ahirette hesap vermeyi unutup her türlü hile ve entrikayı çevirenler, halka dini bütün, masum, mazbut bazen mağdur görüntü verse de yaptıklarını uzun süre saklayamaz. Fırsatları değerlendirir, yetkilerine verilmemiş saltanat kurma hayallerine kendini kaptırıp halkı aldatmaya kalkar. 17-25 Aralık dosyalarında, namus nutukları atarak toplumu kandıranların takkesi düştü, naralarıyla üstünlük taslayanların, yakalandığında korktuğu hırsızlığı saklamak için fıs-fıslı konuştuğu unutulmadı.
Kaplan postuna bürünenlerin suçları ortaya dökülünce kuzuya dönüştüğüne, hatayı örtemediğinde tüm değerlerini kaybettiğine dünya şahit oldu. Özal gibi halkın beğenisini kazanacak kalıcı başarılara imza atanlarla, çaldıkları medyayı kullanarak kendini başarılı göstermeye çalışanların farkı ortada. Şimdilerde partililer de en üst makama oturmuş birinin, israf görüntülerinden, her olayda verdiği yanlış tepkilerden, söylediği yalanlardan rahatsız ve kameralar önünde şikayetlerini saklamıyorlar.
Fazilet yaşanınca değerlidir, bu kavramı gösteriş için kullanarak halka fazilet dersi verenler, dini kavramlarla suçlarını aklamaya çalışanlar, bencillikleri altında ezildikleri halde, gurur gösterisinin ülke yararına olduğu yalanıyla halkı kandıranların foyası ortaya çıkar. Manevi donanımı ihmal ettikleri için güç karşısında kendini kaybetmiş bir grup ülkeyi yönetiyor. Devletin tüm otokontrol mekanizmalarını dağıttıklarından, kendilerini kimsenin durduramayacağını sanıyor ve çekinmeden suç işliyorlar.
Yüce yaratıcının gönderdiği kuralların bugün işe yaramayacağını düşünenlerin elinde, dini değerler eritiliyor. Allah’a güvenmeyen, sabırsız, irade zaafı içindeki bir kadro yetkisini suistimal etti, dindarlıkla alkış topladı ama hükümlerini rafa kaldırıp mafya örgütlerinin bile cesaret edemeyeceği yüzlerce suça bulaştı. Seçim çaldı, sonra halk tercihine saygı dedi, hırsızlığa yönetici payı kılıfı uydurdu, ülke yararı bahanesiyle medyayı gasp etti.
Halk önünde namuslu görüntü verenler, devleti ele geçirmek için her şey mübah diyerek çevresini suça alıştırdı. İhalelere fesat karıştırdı, basını yalanlarla halkı kandırmada kullandı, devlet kasasını boşalttı. Çeşitli hırsızlık yöntemleri kullanarak ülke kaynaklarını kendi keselerine aktardı. Dindar görünenler, halkın dindara verdiği tüm krediyi tüketti ve diğerlerini hırsızlıkta katlayacak işlere girdi.
Allah’ın adını duyurmak için yola çıktığını iddia edenler, yüce yaratıcıyı görmezden gelip hak hukuk çiğneyerek sonuca gitmekte mahzur görmedi. Hep kendilerini öne çıkardı, sadece kendilerinden bahsedilmesini istedi. Çalıntı medyayı, masa başında ürettikleri çarpıtılmış bilgilerle halkı kandırmada kullandılar. Her başarısızlığı saklayıp, her yanlıştan bir başarı hikayesi çıkarmak için basın ordusuna propaganda malzemesi verdiler.
Yaptıkları her açıklama sonrası dünyaya maskara oldukları halde, basından kabahatlerinin yiğitlik gibi sunulmasını istediler. Yalanlarına kimse inanmadığı, tehditlerini kimse kale almadığı halde aleme nizam veren kahraman havası estirdiler. En küçük bir açıklama köpürterek sunuldu, düşünmeden yaptıkları hamasi nutuklardan dolayı sürekli yön değiştirdi, hakaret yağdırdığına methiye düzdü, karaladığını akladılar.
Akşamdan sabaha fikir değiştirdikleri halde her sözlerini değişmez kural hatta ‘ayet’ gibi sundular, köşe yazarlarını şaklaban gibi kullandılar. Küçük bir tenkitte sokağa bırakılacağını bilen yazarlar her kirli işi aklamayla uğraştı, başarısızlığı başarı gibi göstermek için olmadık hikayeler uydurdu. Allah ve Peygamber’den bahsederken bile kendilerine pay çıkardılar. Yüksek perdeden nutuklarıyla ülkeler arası münasebetleri yıktıkları halde, herkesten kusurlu davranışları için alkış beklediler.
Tevazunun tesir gücüne ve önemine inanmıyorlar, halk üzerinde ancak güç etkili olur gibi çarpık bir din anlayışına sahipler. Ülke imkanlarının zorlayan saraylarda oturuyor, halk yiyecek bulamazken onlar uçak ve araç filolarıyla dolaşıyor, kibirlerine devlet onuru kılıfı buluyorlar. Kendilerini seçilmiş, toplumu da güdülecek zavallılar olarak görüyor, ellerindekini almaya haklarının olduğunu sanıyor, halkın iyiliği için yaptıkları yalanıyla partililerden haksızlığa destek alıyorlar.
Hastalıklı ruh haline sahipler, bunu saklamak için bazen tevazu gösterisi yapıyor, etraflarını uyuşturuyorlar. Sürekli kendilerini öne çıkarıyor, gerektiğinde en yakınları bile çöp gibi atıyorlar. Hep kendilerinden bahsedilmesini, her yanlışlarının övülmesini, kabahatlerinin saklanmasını, suçlarını örtmek için herkesin seferber olmasını istiyorlar.
Tüm otokontrol mekanizmalarını yok ettikleri devlette, hata ve kusurlarını propagandalarla kapatacak birimler kuruyor, yaptıkları kötülüğü saklamak için de halkın kaynaklarını kullanıyorlar. Herkesin sadece kendilerinden bahsetmesini, diğerlerinin her olumlu hizmetinin karalanmasını istiyor, başarısızlıklarını sakladıkları halde devlet imkanlarıyla rakiplerini başarısız göstermek için gerektiğinde rutin yapılacak ödemeleri kesiyorlar.
Ben duygusunun esaretine kendini kaptırmış bir ekip, her başarıyı kıskanıyor, hiç kimsenin faydalı iş üretmesini istemiyor, hepsini kendine bağlamak için önünü tıkıyor, halkı bu imkanlardan mahrum etmekte beis görmüyor. Tüm başarıların sadece kendi hanesine yazılmasını bekliyor, bunun için çalıyor, çırpıyor, gasp ediyor. Başarılı kurumları kapatıp kendi vakfına devrediyor, olumlu hizmet üretemeyince kapatıp gidiyor ya da rantta kullanıyor.
Şimdilerde herkese nizam verme iddiasında olan kadro giderek etkisini yitiriyor, dürüstlük nasihatlerine artık kimse inanmıyor, ben duygusuna kapılmışların yalan haberle kusur örtme çabasına gülüp geçiliyor.
*Fethullah Gülen’in “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser