İnsanın inandığı değerleri yaşantısına yansıtması, onun samimiyetinin göstergesi olarak bilinir. Söz ve davranışların örtüşmesi, güvenin artması için önemli bir kriterdir; hatta bazen davranış, kelimeden daha tesirli olur.
Temsil gücü zayıflamışların yönettiği ya da temsil gücü olanların geri plana itildiği hiçbir toplum, olumlu gelişme gösteremez; öndekilerin çelişkili tutumu çöküşe zemin hazırlar.
İnsanın önemsediği değerleri içselleştirmesi, tabiatının bir parçası haline getirmesi ona olan itimadı artırır. Ahlak normlarına güvenenler, bunları pratiğe döküp yaşamlarında güzellikleri ortaya koyarsa etki eder.
Tutarlı tavır sergileyen ve iddiasında yalancı çıkmayanlar, daha inandırıcı olur.
Din büyükleri, insani zaafları öne çıkarıp halkı köle haline getiren despotlarla mücadele pahasına, kararlı tutumdan vazgeçmedikleri için kalabalıklar peşlerinden gitti. Bu konuda başarılı örnekler, etrafına toplananları yanıltmadıkları için halktan karşılık gördü.
Bilhassa moral değerleri yükseltme hedefiyle hareket eden önderler, topluma davranışlarıyla rol model oldular. İslam Peygamberi (SAV), yoğun baskılar altında olsa bile tavsiyelerinin birkaç katını yaşadığı için vicdanlarda yer edindi. Onun, her hareketini izleyenler en küçük bir kusur göremeyince gönülden bağlandı.
Kişisel hayatlarında ahlaki zaafları frenleyemeyen batı toplumunda, kamusal alanda etik ilkelere bağlılığın korunması da tutarlılıkla sağlandı. Eğitim sisteminden aileye kadar tüm taraflar, gençlere aynı kuralları öğretip uyguladığı için bu değerler yerleşik hale geldi.
Bugün İslam dünyasında ise, Müslüman kimliğiyle bilinenler, halkı kötülükten uzak durmaya çağırırken kendileri günaha bulaştıkları için davetleri karşılıksız kalmaktadır.
Zaaflar her dönem insanlığın başına büyük belalar açtı. Türkiye’de hak ve adaleti tesis etme iddiasıyla ortaya çıkmış bir parti, yüce yaratıcıya güvenip ahlaki ilkelerle yükselmesi beklenirken, hırs ve zaafına yenik düşen bir yönetici grubunun elinde tüm değerlerini kaybetti; paranın gücüne tapar hale geldi.
Bugünküler, onca ahlaki zaaflarına rağmen güç odaklarının emrinde çalışmayı kabul ederek ayakta kalmak isterken ülkeyi içten çürütüyor. Derin yapılardan aldıkları destekle, halkın kaynaklarına çöreklenmiş bir mafya örgütü gibi davranıyor, toplumun malı olan her şeyde hak iddia ediyorlar. TL’nin değer kaybını önledik görüntüsü oluşturmak isterken bile arka kapıdan kendi keselerine para aktaracak yollar buluyorlar.
İnandığı değerlerin farkında olmayan, onların tesir gücünü görmezden gelip mali güçle dünyaya yön vereceğini sananlar, milyarlarca dolarlık servet içinde yüzdükleri halde kaybettikleri güveni parayla satın alamadılar. Özal’ın demokrasi vaadiyle çektiği bütün kaynaklar kaçtı, ülke uçuruma sürüklendi.
Bırakın hakkı savunmayı, halkın önünde onlarca kez hak ve hukuk çiğnedikleri için medeni dünyanın hiç itimadı kalmadı. Filistin halkına yapılan zulmü durdurmak için söyledikleri bile zalimler tarafından yüzlerine çarpıldı. Netanyahu, “Kürtlerin evlerini yıkarak, Suriye yönetimini tahrik ederek milyonları göçe zorlayan, ülkede muhaliflerin tüm haklarını çiğneyenler bize ahlak dersi veremez” diyerek tutarsızlıklarını ilan etti.
Şimdilerde hırsızlıkla ele geçirdikleri medyayı kullanarak, ülkede yükselen muhalif seslerini kesme yolu arıyorlar.
Halkın alım gücü her geçen gün düşüyor; geniş kitleler fakirlikle boğuşuyor, ev ve araba sahibi olmak lükse dönüştü, yeni istihdam alanları açamadıkları için gençlerin çoğu işsiz, kira ödemekte zorlananlar artıyor.
Ama onlar, sırça sarayda her şeyin iyi gittiği yönünde yalan haberlerle ülkenin güllük gülistanlık olduğunu söylüyor, sanal bir dünya sunarak toplumu kandırmaya çalışıyor.
Hırsızlığa göz yumma karşılığında, ipleri derin devlet yapılarına teslim ettiler. Onlar, bir hırsızlar grubuna kirli işlerini ihale edip zevkle izliyor.
Tesirini kırmak istedikleri on binlerce dürüst insan gücünü bir senaryoyla ilişkilendirdikleri fişleme listeleri üzerinden suçlayıp temizlettiler. Tüm devlet ihalelerini, rantı yüksek arazileri mayfa örgütleriyle paylaşmayı öğrettiler. Hayatında suça bulaşmamış kadroların yerini geçmişte önemli kusurlar işlemiş hataya açık insanlarla doldurdular. Anadolu sermayesi olarak bilinenlerin, yatırımlarını kirli ortaklara teslim ettiler. Toplumun her yaş grubuna hitap edecek gönüllü örgün ve yaygın eğitim hizmetlerini kapattı yerine koydukları İHL ile sonuç alamayınca gençliği manevi boşluğa ittiler.
Ben duygusunu frenlemeyi davranış haline getirmemişler, bazen sahte tevazu gösterisi yaparken bazen dünyaya meydan okuma çelişkileri mide bulandırıyor. Kendi değerlerinden emin olmayan, mütereddit insanlarla bir yere varılmayacağı ortada.
Laf edebiyatı ve derin devlet yapılarıyla üretilen yalanlar, başarısızlıkları saklamak için girilen yollar, halkı kandırmak için ortaya konan düzmece istatistikler kusur gizlemeye yetmiyor. Tehditlerinden korkan devlet kadroları kayda geçirdiği tüm suçları açıklamak için zaman kolluyor.
Ülke üzerinde karanlık emelleri olan kirli yapıları memnun ederek netice alacağını sananlar, onların oyuncağı olmaktan kurtulamadı.
Nitekim, yıllardır yanlışlara göz yuman Bahçeli, ilk problemde depoya kaldırdığı 17-25 Aralık saatini çıkarıp şantajla istediğini almaya çalıştı. Süt dökmüş kediye döndüğü sanılan komutanlar, sıkıştıklarında 15 Temmuz senaryosunun ucunu gösterip susturdu. Mafya örgütleri, devleti soyma dosyalarını basına verip bölüşümün devamını sağladı. Yüzlerce suç dosyası ellerinde olan hukukçular, gerektiğinde onları piyasaya sürme sinyaliyle yönetimi hizaya getirdi.
Halbuki dinin getirdiği moral değerlere güvenerek hareket eden insanlar, devlet gücünü arkalarına alarak yapılan karalama kampanyalarına rağmen dimdik ayakta duruyor.
Hocaefendi’nin şahsında temsil edilen faaliyetler onun, yaşanan onca acı ve ızdıraba direnmesi ve çok düzgün bir yaklaşımla iyi örnekler sunması sayesinde gönül kazanıyor.
O, hiçbir yalan propagandanın yaşantıyla ortaya konan gerçekler kadar etkili olamayacağına inanıyor.
Bu yüzden çevresinin, olayların etkisinde kalıp davranış değiştirmesine asla müsaade etmiyor.
Gönüllülerin her biri çok büyük problemlerle boğuşsa da tepkisel davranıştan uzak duruyor.
Onlar, ülkedeki bütün dedikoduları soğukkanlılıkla göğüslüyor.
Bir yandan yaşanan acıları paylaşarak küçültmeye çalışırken, bir yandan da bulundukları yerlerde faydalı hizmet üretmenin yollarını arıyor.
İsmail S. Gülümser